8. Hukuk Dairesi 2012/9996 E. , 2012/11371 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali, tescil ve elatmanın önlenmesi, yıkım
Hazine ve davalı- karşı davalılar ... ve ..., birleşen dava davalıları ... ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali, tescil ve elatmanın önlenmesi, yıkım davasının reddine dair Büyükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 12.09.2011 gün ve 1462/553 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı Hazine vekili, davalılara aleyhine ayrı ayrı açılıp yargılama sırasında aralarındaki hukuki ve fiili bağlantı nedeniyle birleştirilen dava dilekçelerinde; kıyı kenar çizgisi ile deniz arasında Devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan 1226 parsel sayılı taşınmazın tapuda davalılar adına hisseli şekilde kayıtlı olup davalıların işgalinde bulunduğunu açıklayarak taşınmazın tapusunun iptaline, davalıların müdahalesinin önlenmesine ve taşınmaz üzerindeki yapının yıkımına karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili 15.04.2004 tarihinde davalılardan ... hakkındaki davayı atiye bıraktığını bildirmiştir.
Davalılar, ..., ... ve ... taşınmaz üzerindeki yapı 3621 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce yapıldığından davalı Abdülkadir Arıkan 19.03.2004 tarihli dilekçesiyle taşınmazdaki payını ..."na sattığından davanın reddine karar verilesini savunmuştur.
Mahkemece; 1226 parsel sayılı taşınmazın hükmen tapuya tescil edilip, hüküm dosyasında deniz ile olan ilişkisi irdelendiğinden davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Dava konusu 1226 parsel tapulama sırasında 1957 tarih 14 sıra nolu tapu kaydı uyarınca 20.07.1965 tarihinde 86 parsel olarak tespit edilmiş ve tutanağa yönelik itiraz üzerine Çatalca Tapulama Mahkemesinin 1967/325 Esas, 1968/14 Karar sayılı ilamı ile İsmail Hakkı Conker adına tescil edilmiş, daha sonra 86 parselin 1226 ve 1227 parsellere ifraz görmesinden oluşmuştur. Mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen jeolog ve teknik bilirkişi raporlarında dava konusu taşınmazın keşif anında belirlenen kıyı kenar çizgisine göre 27,83 m2"lik yerin deniz ile kıyı kenar çizgisi arasında kaldığı bildirilmiş ancak 1986 yılında yapıldığı belirtilen kıyı kenar çizgisi rapora ekli krokide tam olarak gösterilmediği gibi her iki kıyı kenar çizgisi arasındaki çelişki de giderilmemiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 2.maddesi ile 3402 sayılı Kanunun 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen cümlede: “Bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın" ve 3. maddesi ile aynı Kanuna eklenen Geçici 10. maddesinde ise; “Bu Kanunun 12.maddesinin 3. fıkrası hükmü Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindedir. Bu değişiklik nedeniyle bu yasanın yürürlük tarihinden sonra Hazinenin açtığı davalarda da 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanmaya başlanmıştır.
Ne var ki, yerel mahkeme kararının temyizi aşamasında Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 gün ve 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3.maddesiyle 3402 sayılı Yasaya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 33.maddesinde yer alan “Hakim, Türk hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında ve ayrıca Anayasanın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümez ise de 10.03.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Hal böyle olunca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunlu olup, kamu malları ile ilgili davalar aynı zamanda kamu düzeni ilkesini de içermektedirler. Bu nedenle mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak, inceleme yapılıp sonuca ulaşılması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
Bu halde mahkemece mahallinde yeniden keşif yapılarak dava konusu taşınmazın, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca öncelikle idare tarafından belirlenen 1986 tarihli kıyı kenar çizgisine ilişkin krokinin uzman bilirkişilerce uygulanmalı, mahkeme bu çizilen kıyı kenar çizgisi krokisi ile bağlı olmayıp, bizzat bilirkişi kurulu aracılığıyla kıyı kenar çizgisinin belirlemeye yetkili olduğu gözetilerek, yeniden belirlemeli, 3621 sayılı yasanın 9. maddesine göre oluşturulacak bilirkişi heyeti vasıtası ile kıyı kenar çizgisi belirlenmeli, bilirkişi heyetinden idare tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisi ile 25.01.2008 tarihli keşif sonucu belirlenen kıyı kenar çizgisi arasındaki çelişkiyi giderecek ayrıntılı, denetime açık rapor temin edilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle ve 6100 sayılı ...nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, HUMK.nun 388/4., HMK m.297/ç) ve 440/I. maddeleri gereğince Yargıtay Daire İlamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 29.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.