8. Hukuk Dairesi 2012/9390 E. , 2012/11351 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Şikayet
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davacı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
K A R A R
Alacaklı banka tarafından bireysel kredi (tüketici kredisi) sözleşmesi asıl borçlusu (aynı zamanda rehinli menkulün maliki) ile müşterek borçlu ve müteselsil kefilleri aleyhinde, menkul rehninin paraya çevrilmesi yolu ile ilamsız takip başlatılmıştır. Borçlulara ödeme emri tebliğ edilmiş, asıl borçlu süresinde takibe itiraz ettiğinden aleyhindeki takip durmuş, ancak kefillerin süresinde itiraz etmemeleri nedeniyle onlar yönünden takip kesinleştirilmiştir. Kefillerden ... vekili, ödeme emri tebliğinden çok sonra, icra mahkemesine gelerek; 4077 Sayılı Tüketici Yasası 10. maddesi gereğince asıl borçluya gidilip, alacak tahsil edilmeden, kefile müracat edilemeyeceği ve sair nedenlerle takibin iptalini talep etmiştir. Mahkemece bu ve diğer şikayetlerin ödeme emri tebliği üzerine, icra dosyasına ya da mahkemesine yedi gün içinde getirilmediğinden, reddine karar verilmiştir. Karar şikayetçi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
4822 sayılı Kanunun 15. maddesi ile değişik 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 10. maddesine göre, "tüketici kredisi, tüketicilerin bir mal veya hizmet edinmek amacı ile kredi vereden nakit olarak aldıkları kredidir." Aynı maddenin ikinci fıkrasının son cümlesinde; "tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez" hükmü düzenlenmiştir. Bu noktada Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 10/A maddesinin atfı gereği 10. maddesine göre tüketici kredilerindeki kefaletin adi kefalet olma zorunluluğu getirilmiştir. (Madde 10/III). BK.nun 486/1. fıkrasına göre adi kefilin borç ile sorumlu olması, ancak kefalet sözleşmesinden sonra borçlunun iflas etmesine veya hakkındaki icra takibinin alacaklısının hatası olmaksızın semeresiz kalmasına yahut borçlu aleyhine Türkiye"de icra takibinin imkansız hale gelmesine bağlıdır.
4077 Sayılı Kanunun 10. maddesinin ikinci fıkrasında yazılı olan "kredi veren asıl borçluya başvurmadan kefilden borcun ifasını isteyemez" hükmü, önce asıl borçlu aleyhinde icra takibi yapılması, bu takibin BK.nun 486/1. fıkrası kapsamında semeresiz kalmasından sonra sözleşme kefili aleyhinde icra takibi yapılabilmesi olarak yorumlanmalıdır. Bu hüküm 4077 Sayılı Kanunu değiştiren 4822 sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan14.03.2003 tarihinden sonra yapılan tüketici kredisi sözleşmeleri için geçerlidir.
4077 Sayılı Kanunun konuluş amacı dikkate alındığında, kefilin bu husustaki şikayeti süreye bağlı değildir.
Somut olayda, alacaklı banka ile borçlu ... ... arasındaki bireysel kredi sözleşmesini şikayetçi ..."in müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığı, alacaklı banka vekilinin kredi borçlusu ve kefilleri aleyhinde taşınır rehninin paraya çevrilmesi yolu ile ilamsız takip başlattığı görülmektedir.
Bu durumda, mahkemece yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca şikayetçinin, alacaklı bankanın tüketici kredisinin asıl borçlusu hakkında takip başlatıp semeresiz bırakılmadan, kredi sözleşmesinin kefili hakkında icra takibi yapmasının mümkün olmadığına ilişkin şikayetinin, 4077 Sayılı Kanunun 10. maddesinin kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle, süreye tabi olmadığı nazara alınarak, işin esası incelenerek oluşacak sonucuna göre bir karar verilmesi yerine istenen süreden reddi yönünde hüküm kurulması isabetsizdir.
Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle 6100 sayılı HMK.nun Geciçi 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve İİK.nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 29.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.