20. Hukuk Dairesi 2019/2156 E. , 2019/4453 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi dahili davalı vekili tarafından istenilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava dilekçesinde, davalının 3 nolu bağımsız bölüm maliki olduğunu, kat malikleri kurulu onayını almadan taşınmazın dış görünümünü bozacak şekilde değişiklik yaparak binanın altında depo olarak kullanıldığı bilinen alanın 3 nolu daireye dahil edildiğini, ana duvarları kırmak suretiyle depo alanını bahçeye yaklaşık 1.50 m taşırarak 2 adet dükkan haline getirip buraları kiraya verdiğini, davalının yapmış olduğu tecavüzün önlenmesi ve eski hale getirilmesine karar verilmesi istenilmiştir.
Davalı-karşı davacı dilekçesinde, davacı tarafın hukuksal dayanağı olmayan davasının reddine, proje ve yönetim planına aykırı aynı zamanda müvekkilin bilgisi ve onayı olmaksızın ortak alana çardağın kaldırılması ve ortak alanın eski hale getirilmesine karar verilmesi istenilmiştir. Mahkemece, asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiştir. Hükmün temyizi üzerine, Dairemizin 16/10/2017 gün ve 2017/4649 E. - 2017/7771 K. sayılı ilamı ile bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada, asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiş, hüküm dahili davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkeme kararı, dahili davalı vekiline 06.03.2019 tarihinde tebliğ edilmiş olup, temyiz harcı 15.03.2019 tarihinde yatırılmış ve temyiz dilekçesi verilmiştir. Bu durumda HUMK"nın 437. maddesinde öngörülen 8 günlük temyiz süresi geçmiş bulunduğundan, 01.06.1990 gün ve 1989/3 E. - 1990/4 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca temyiz isteminin REDDİNE, temyiz harcının istek halinde iadesine 25/06/2019 günü oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Temyiz incelemesinde 1086 sayılı HUMK"nın uygulanması gerektiği, sulh mahkemesi kararlarının temyiz süresinin tebliğden itibaren 8 gün olduğu açıktır.
Ne varki; Sulh Hukuk Mahkemesi, kısa ve gerekçeli kararında, temyiz süresi "8 gün" olmasına rağmen "iki hafta" olarak belirlemiş, bu hüküm kararı temyiz eden dahili davalı vekiline 06.03.2019 tarihinde tebliğ edilmiş, mahkemenin belirlediği iki haftalık sürede ancak yasal 8 günlük süreden sonra 15.03.2019 tarihinde karar temyiz edilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, kanun yolu başvurusunda, mahkemece hatalı belirlenen sürenin mi, kanunda belirlenen sürenin mi uygulanması gerektiği, mahkeme kararında belirtilen sürenin kabul edilmemesi halinde adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan mahkemeye erişim hakkının engellenip engellenmediğinin incelenmesi gerekir.
Anayasanın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş, yine taraf olduğumuz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde de, herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme önüne getirme hakkı güvence altına alınmış olup, bu madde kapsamında, mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, adil yargılanma hakkı kapsamındadır.
Yasal düzenlemeler ve belirtilen olgular ışığında değerlendirildiğinde; davalı, mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında belirtilen süreye uyarak, bu süre içinde temyiz başvurusunda bulunmuştur. Hakim, uyuşmazlıkta uygulanacak kanun hükmünü tespit edip uygulamakla yükümlüdür (1086 sayılı HUMK.m.76, 6100 sayılı HMK 33. maddesi). Mahkemenin, kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü gözönüne alındığında, mahkeme tarafından kanun yolu süresinin hatalı gösterilmesi sonucu davanın taraflarının kanun yolu başvuru talebinin süreden reddedilmesi, hatanın tüm sonuçlarının davanın taraflarına yüklenmesi, adil yargılanma hakkı kapsamında adalete erişim hakkının sınırlandırılmasıdır.
Anayasanın 40. maddesinin ikinci fıkrası ve 6100 sayılı Kanunun 297. maddesinin “ç” bendi uyarınca, hükümde, kanun yolları ve süresinin gösterilmesi bir zorunluluk olduğu gibi HMK 297/2. fıkrasında “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” vurgusu yapılmıştır. Yargı kararlarına karşı başvurulacak kanun yolu ile süresinin hükümde açıkça ve doğru olarak gösterilmemiş olması bu hakkın etkin bir şekilde kullanılmasını doğrudan engelleyecek ve hak arama hürriyetinin ihlal edilmesine sebep olacaktır.
Her ne kadar kanun yolu ve süresi, ilgili kanun maddelerinde açıkça belirtilmiş ise de, yargı organlarının yanlış yönlendirmesi sonucunda ilgililerin hak kaybına uğramayacağının kabul edilmesi gereklidir. Aksi takdirde, Anayasanın 40. maddesinde, gerekse 6100 sayılı HMK nın 297. maddesinde açıkça belirtilen kanun yollarının ve süresinin gösterilmesi gerektiğine ilişkin düzenlemelerin bir anlamı olmayacaktır. Bilindiği üzere bu düzenlemeler, temel hak ve hürriyetlerin korunmasına yönelik hak arama hürriyetinin doğal bir sonucudur.
Karardaki yanlış yönlendirmenin hak kaybına yol açacağı açıktır ve temyiz yoluna başvurma süresinin yanlış gösterilmesi bozma sebebi olmalıdır. Hakimin lehe verdiği karar, hak sahibinin hak kaybına yol açacak şekilde yorumlanamaz. Kararın hüküm kısmı bir bütün olarak temyize tabidir.
Bu gibi hallerde, usul kurallarının mahkemeye erişim hakkını kısıtlayacak şekilde katı uygulanmaması, mahkemenin kanun yolu ve süresini hatalı belirlemesi halinde, kararda belirtilen süreye uyularak yapılan kanun yolu başvurusunun, adil yargılanma hakkı ve mahkemeye erişim hakkı kapsamında süresinde yapıldığının kabul edilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan, temyiz başvurusu süresinde kabul edilerek, temyiz incelemesinin yapılması gerektiğini düşündüğümden, sayın çoğunluğun kararına katılamıyorum.