![Abaküs Yazılım](/3.png)
Esas No: 2014/770
Karar No: 2014/5125
Karar Tarihi: 05.05.2014
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2014/770 Esas 2014/5125 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasındaki kadastro tesbitine itiraz davasından dolayı yerel mahkemece verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 13/05/2013 gün ve 2013/3786 - 2013/5442 sayılı ilâmıyla bozulmasına karar verilmiş, süresi içinde davalı Hazine vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:
K A R A R
Kadastro sırasında ... Köyü, 119 ada 66 ve 69 parsel sayılı sırasıyla 16472,40 m² ve 4849,15 m² yüzölçümündeki taşınmazlar, ham toprak niteliğiyle davalı Hazine adına tespit edilmişlerdir.
Davacı ..., 09/10/2007 havale tarihli dilekçesiyle; kadastro çalışmaları sırasında ... Ovasında 30 dönüm, ... mevkiinde 7 dönüm, ... mevkiinde 3 dönüm ve ... mevkiinde 7 dönüm olmak üzere toplamda 4 adet tarlasının askı tutanaklarında ilâna çıkmadığını, ancak, bu 4 adet tarlasının hangi parseller içinde tespit edildiğini bilmediğini beyanla, bu 4 adet tarlasının komşu olarak 118 ada 27, 28, 31, 69; 138 ada 32; 411 ada 10 ve 11 parsel sayılı taşınmazların bulunduğunu belirterek, komşu parsellerden yararlanılarak tarlalarının tespit edilmesi ve komşu parseller içinde tespit edilen 4 adet tarlasının adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Davacı ... ise; 15/10/2007 havale tarihli dilekçesiyle; 119 ada 69 parsel sayılı taşınmazın annesinden kendisine intikal ettiğini, 80 yıldan fazla eklentili zilyetlik bulunduğunu belirterek 119 ada 69 sayılı parselin annesi ... kızı ... mirasçıları adına tescili istemiyle ayrıca dava açmıştır.
Her iki davacının da 119 ada 69 sayılı aynı parsele dava açtıklarından bahisle dosyalar birleştirilmiş daha sonra 119 ada 69 parsel dışındaki diğer parseller incelemeye konu bu dosyadan tefrik edilmiştir.
18/06/2010 tarihinde yapılan keşiften sonra davacılardan ...’ın dava ettiği taşınmazın 119 ada 66 sayılı parsel olduğunun tespit edildiği gerekçesiyle, 14/07/2010 tarihli celsede 119 ada 66 sayılı parselin tutanak aslının davalı hale getirtilerek tapu müdürlüğünden istenilmesine, yine aynı celsede ... Köyü 119 ada 69 sayılı parselin kadastro prosedürünün tamamlanması için ... Tapu Müdürlüğüne gönderilmesine karar verilmiştir.
Mahkemece, 119 ada 69 sayılı parselin tutanak aslı olağan yolla kesinleştirilmek üzere tapu müdürlüğüne gönderildikten ve 119 ada 66 sayılı parselin kadastro tutanak aslı dosyaya getirildikten sonra davacı ...’nin davasının sübut bulmadığı gerekçesiyle reddine, davacı ...’ın davasının ise kabulüne ve ... Köyü 119 ada 66 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin iptali ile taşınmazın davacı ... ile dava dışı ...) adlarına payları oranında tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
Davalı Hazine temsilcisinin temyizi üzerine, Dairenin; 13/05/2013 gün ve 2013/3786 - 2013/5442 sayılı kararıyla, “Davacı ... ... Köyü 119 ada 69 parsel sayılı 16472,40 m² yüzölçümündeki ham toprak niteliği ile Hazine adına tespiti yapılan taşınmaza dava açmıştır. Bu parsele ilişkin tutanak davalıdır. Mahkemece, 119 ada 69 sayılı parsel tutanağının tapuya gönderilmesi, sonucu değiştirmez. Dava konusu bu parsel hakkında keşif ve inceleme yapılmadığı gibi, mahkemece, davacı ..."nin davası sübut bulmadığından reddine denildiği halde, ... tarafından dava konusu edilen 119 ada 69 parsel sayılı taşınmaz hakkında olumlu olumsuz bir hüküm kurulmamış ve sicil oluşturulmamıştır. Oysa; sadece 119 ada 66 parsel sayılı taşınmaz hakkında araştırma yapılıp karar verilmiştir. Kadastro hâkimi sicil oluşturmakla görevlidir. Her ne kadar, karar davacı ... tarafından temyiz edilmemiş ise de, davalı Hazinenin re"sen yaptığı temyizi nedeniyle mahkemece yapılan maddi hata ilerde telafisi mümkün olmayan çelişkili sonuçları doğuracağından ve kamu düzenine ilişkin bulunduğundan ve maddî hatalar aynı zamanda usûlî kazanılmış hakların istisnasını teşkil ettiğinden, 119 ada 69 parsel sayılı taşınmaz hakkında kurulan çelişkili hükmün bu nedenle bozulması gerektiği belirtilerek, hükmün 119 ada 69 parsel yönünden BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer nedenlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına” karar verilmiştir.
Davacı Hazine vekili, hükmü 119 ada 66 parsel sayılı taşınmaz yönünden temyiz ettiklerini, ancak, Dairece karşı temyiz bulunmadığı için kesinleşen 119 ada 69 sayılı parsel yönünden kararın bozulduğu belirtilerek 119 ada 69 sayılı parsele yönelik bozma hükmünün düzeltilerek 119 ada 66 sayılı parsel yönünden hükmün bozulması istemiyle kararın düzeltilmesini istemiştir.
Dava dilekçelerindeki açıklamaya göre davalar, kadastro tespitine itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde orman kadastrosu 3402 sayılı Kanunun 4. maddesi hükmüne göre yapılmış, çekişmeli parseller orman alanı dışında bırakılmıştır.
1) Davacı Hazinenin 119 ada 66 sayılı parsel sayılı taşınmaz yönelik temyiz itirazları yönünden; Mahkemece, 3402 sayılı Kanunun 14. maddesinde yazılı kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davacı ...’ın davasının kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hükme yeterli değildir. Şöyle ki, 18/06/2012 tarihinde yapılan keşifte görev alan yerel bilirkişi ve tespit bilirkişileri taşınmazın en az 20-25 yıldır ekilmediğini, otlar kullanılmak suretiyle zilyetliğin devam ettiğini bildirmişlerdir. Yine, aynı keşifte görev alan ziraatçı bilirkişi ... 21/07/2010 havale tarihli raporunda “taşınmazın keşif tarihi itibariyle herhangi bir ürün ekili olmadığı, yaklaşık 15 yıldır ekilmediği, arazi üzerinde tek yıllık otsu bitkiler, yabani yonca, korunga, fiğ karışık olarak bulunduğu, arazi içindeki taşları toplanarak ve yığınlar haline getirildiği görüldüğünün ve bu şekilde arazilerin kök murisler tarafından tarla olarak işlendiğinin kanıtı olduğundan bahisle taşınmazın tarla vasfında olduğunu beyan etmiştir.
Görüleceği üzere, ziraat bilirkişi taşınmazın hali hazırdaki niteliğini değil yerel bilirkişilerin keşif tarihinden 20-25 yıl önce arpa ve buğday ekmek suretiyle kullanıldığı yönündeki beyanlarına istinaden arazi içindeki taşları toplanarak ve yığınlar haline getirilmesi nedeniyle bu beyanların doğru olduğunu ifadeden öte bir anlam taşımamaktadır.
Yerel bilirkişi ve tespit bilirkişileri taşınmazda öncesinde arpa ve buğday ekilmek suretiyle tarla niteliğinde tasarruf edildiğini ancak en az 20-25 yıldır ekilmediğini ve “otlar kullanılmak” suretiyle zilyetliğin devam ettiğini bildirmişlerdir. Ancak, otların ne şekilde kullanıldığı (ot biçmek suretiyle mi veya hayvan otlatma suretiyle mi) tespit edilmemiş, yine ziraatçı bilirkişi raporu taşınmazın hali hazır niteliğinin ne olduğunu açıklamamaktadır.
Öğretide ve uygulamada kararlılık kazanan görüşlere göre bir taşınmazda ot biçmek suretiyle sürdürülen zilyetlik süresi ne olursa olsun hukukça değer taşımaz. Ne var ki, özel çayır niteliğindeki taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği hükümlerine göre edinilmesi mümkün olduğundan taşınmazın niteliğinin bir taşınmazda salt ot biçmenin davanın dayanağını oluşturan 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi hükmünde sözü edilen taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştirebilmesi için taşınmazın özel çayır niteliğinde olup olmadığının
saptanması gerekir. Özel çayır niteliğindeki taşınmazların 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi hükmüne göre kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile iktisabına engel bir hal bulunmamaktadır. Böyle bir yerin diğer tarım arazilerinde olduğu gibi makineli tarıma elverişli hale getirilmesi zorunlu değildir. Taşınmazın büyüklüğü, doğal yapısı ve verimi itibariyle yeterli miktarda ot elde edilmeye elverişli ve bu amaçla da tasarruf edilen yerlerden olması yeterlidir.
Taşınmaz üzerinde sürdürülen zilyetliğin hukuksal bir sonuç doğurabilmesi için zeminin ekonomik amacına uygun olarak kullanılması gerekir. Kuşkusuz taşınmazın otundan faydalanmak ya da taşınmazın üzerindeki çayırı biçmek suretiyle bir taşınmaz üzerinde sürdürülen zilyetliğin ekonomik değerinin olabileceği dikkate alındığında somut olayda dava konusu taşınmazın özel ya da genel çayır niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi zorunludur.
Taşınmazın özel çayır niteliğinde olduğunun kabulü için ise taşınmazın çevresini harici alemle ilişkisini kesecek biçimde duvar, çit ya da tel örgü gibi yapay sınır yerleriyle çevrilmiş kapatılmış olması, taşınmaz üzerinde somut olayda yalnızca davacı tarafın zilyet olması açık bir deyişle yalnız davacının taşınmazın otunu biçerek yararlanması gerekir. Kuşkusuz iyi komşuluk ilişkileri ve davacı tarafın rızası ve hoş görüsü ile başkalarının da taşınmazın otundan yararlanması gibi ayrık hallerin varlığı dava konusu taşınmazın kamu malı niteliğinde genel çayır olduğunu göstermez. Ne var ki, mahkemece somut olaya özgü bu doğrultuda yöntemine uygun bir araştırma ve soruşturma yapılmamıştır. Ayrıca, kabule konu yeri davacı dava dilekçesinde vakıf mevkiinde yaklaşık 7 dönüm civarında yer olarak tarif ettiği halde, mahkemece 16472,40 m² ile yaklaşık 16,5 dönüm miktarında olan bu yerin tamamı davacıya verilmiş, davacının dava konusu taşınmazın tümünü mü yoksa bir bölümünü dava ettiği keşifte açıklığa kavuşturulmamış ve yine bu husus yerel bilirkişi ve tesbit bilirkişilerini de sorulmamıştır.
O halde, sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için yöreyi iyi bilen, dava sonucunda yararı olmayan elverdiğince yaşlı, yansız, taşınmazın bulunduğu köye ya da beldeye komşu belde ya da köyler halkından seçilecek yerel ve uzman bilirkişi tapu fen elemanı ve uzman ziraatçı bilirkişi, tarafların aynı yöntemle gösterecekleri tanıklar ve tesbit tutanağı bilirkişilerinin tümü hazır olduğu halde taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, dava konusu taşınmazın öncesi bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde kamu malı mera ya da genel çayır niteliğinde kullanılıp kullanılmadığı yolunda yerel bilirkişi ve tanıklardan somut olaylara dayalı bilgiler alınmalı, taşınmazın geleneksel biçimde mera ya da genel çayır niteliği ile kullanılmadığı saptandığı takdirde taşınmazın öncesinin kime ait olduğu, kimden kime kaldığı, sürdürülen zilyetliğin süresi ve sürdürülüş biçimi ve taşınmazın özel çayır niteliğinde olduğunu göstermeye elverişli biçimde taşınmazın harici alemle ilişkisinin kesilip kesilmediği, taşınmazdan yalnızca davacının yada hoşgörü ile başkalarının anılan biçimde yararlanıp yararlanmadığı yolunda ayrı ayrı yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, daha sonra uzman ziraatçı bilirkişi ve mahkeme heyeti hazır olduğu halde taşınmaz bizzat gezilip görülüp gözlenmeli, gözlem keşif tutanağına aynen yansıtılmalı, özellikle taşınmazın meyil durumu, fiziksel yapısı komşu taşınmazlarla toprak mukayesesi yapılmalı, taşınmazda toprak ya da taş unsurundan hangisinin galip olduğu duraksamasız belirlenmeli, gözlenen bu olgularda keşif tutanağına aynen yansıtılmalı, yerel bilirkişi ve tanık anlatımları ile tutanak bilirkişilerinin beyanları çeliştiği takdirde tutanak bilirkişileri de dinlenerek çelişki duraksamasız giderilmeli, uzman bilirkişilerden konularında keşfi izlemeye, yerel bilirkişi sözlerini denetlemeye ve uzman ziraatçı bilirkişiden gözlemi yansıtmaya imkan verecek yargı denetimine açık olacak şekilde ayrıntılı gerekçeli rapor alınmalı, zilyetliğin iktisap sağlayan süreye ulaşıp ulaşmadığı incelenmeli, ayrıca dosya içeriğine göre davacının dava dilekçesinde yaklaşık 7 dönüm olarak ifade ettiği de gözönüne alınarak zilyetliğin tüm taşınmaz üzerindeki ya da bir bölümü üzerinde olup olmadığı da saptanmalı, ayrıca, taşınmazdan ot biçme suretiyle de tasarruf edilmediği tespit edildiği takdirde ise, öncesinde ekin ekme suretiyle tasarruf edilmiş olsa bile 20-25 yıldır ekilmeme durumunun iradi terk niteliğinde olduğu ve iradi terkin gerçekleştiği durumlarda zilyetlik kesintiye uğradığı ve böyle bir olgunun varlığı halinde, aralıksız çekişmesiz ve malik sıfatıyla zilyetlikten söz edilemeyeceği düşünülmeli ve bundan sonra toplanan ve toplanacak
tüm deliller birlikte değerlendirilerek 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/B, 18, 14 ve 14/son maddesi hükümleri eşliğinde oluşan sonuca göre bir karar verilmelidir.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı biçimde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
2) 119 ada 69 sayılı parsel sayılı taşınmaza yönelik temyiz itirazlarına gelince ise;
Her ne kadar Hazine vekili karar düzeltme dilekçesinde 119 ada 69 sayılı parsel yönünden temyiz taleplerinin bulunmadığını ifade etmiş ise de, 21/03/2011 tarihli Mal Müdürü ... imzalı temyiz dilekçesinde, “re’sen görülecek diğer nedenlerle” ifadesi yazılarak temyiz talebinde bulunulmuştur. Bu nedenle, 119 ada 69 sayılı parsel hakkında temyiz talebinin bulunduğunun kabulü gerekmiştir.
Davacı ..., 15/10/2007 havale tarihli dilekçesiyle; 119 ada 69 parsel sayısını vererek dava açmıştır. Mahkemece 18/06/2012 tarihinde yapılan keşifte davacı ...’ın zeminde gösterdiği taşınmazın 119 ada 69 sayılı parsel değil, 119 ada 66 sayılı parsel olduğunun tespit edildiğinden bahisle 14/07/2010 tarihli celsede 119 ada 66 sayılı parselin tutanak aslının davalı hale getirtilerek tapu müdürlüğünden istenilmesine, yine aynı celsede ... Köyü 119 ada 69 sayılı parselin kadastro prosedürünün tamamlanması için ... Tapu Müdürlüğüne gönderilmesine karar verilmiştir.
Mahkemece, davacı ... tarafından dava konusu edilmesine rağmen, 14/07/2010 tarihli celsede, 119 ada 69 sayılı parselin tutanak aslının olağan yolla kesinleştirilmek üzere tapu müdürlüğüne gönderilmesine karar verilmesi doğru değildir. Şöyle ki; 119 ada 69 parsel sayılı taşınmazın tutanak aslının olağan yolla kesinleştirmek üzere tapu müdürlüğüne (doğrusu kadastro müdürlüğüdür) gönderilebilmesi için taşınmazın eldeki somut davada dava konusu olmadığının anlaşılması halinde mümkündür. Ancak, somut olayda, 119 ada 69 sayılı parselin diğer davacı ... gibi hatalı parsel sayısı ile dava konusu yapıldığı tespit edilmemiştir. Esasında mahkemece, davacı ...’nin davası hakkında hiçbir inceleme ve araştırma yapılmamış, daha sonra hüküm fıkrasında ve gerekçe bölümünde “davacı ...’nin davası sübut bulmadığından reddine” denilmiştir. Bu nedenle, mahkemece herhangi bir araştırma ve inceleme olmadığı halde, dayanaksız bir şekilde ...’nin davasının sübut bulmadığı gerekçesi usûl ve kanuna aykırıdır. Ne var ki, davacı ...’nin davası incelenmeksizin reddedilmiş ise de, ...’nin temyiz talebi bulunmamaktadır. Ancak, kadastro hâkimi dava konusu yapılmış taşınmazın, kim ya da kimler adına, yüzölçümü ve niteliğini de belirterek tescile karar vermek suretiyle doğru ve düzenli sicil oluşturmakla yükümlüdür. Dava konusu yapılmış bir parsel hakkında sicil oluşturulmadan, dava konusu değilmiş gibi tutanak aslının olağan yolla kesinleştirmek üzere kadastro müdürlüğüne gönderilmesine karar verilemez. Zaten aksi durumda uyuşmazlığın esası hakkında hüküm kurulamaz yani dava konusu olmadığı anlaşılan bir parsel hakkında red kararı değil, karar verilmesine yer olmadığına yönünde karar verilebilir. Somut olayda mahkemece davacı ...’nin davası reddedildiği halde kadastro müdürlüğünden olağan yolla kesinleştirme yapılması istenmiştir. Oysa, redde konu parsel hakkında sicil oluşturmak kadastro hâkiminin görevi olduğu gibi bir yandan “davanın sübut bulmadığından bahisle reddine” diğer yandan “dava konusu olmadığının kabulü” kendi içinde çelişki de arz etmektedir.
Davacı ...’nin davası incelenmeden reddedilmiş ise de, ...’nin temyiz talebi bulunmadığından açtığı dava hakkındaki red kararı kesinleşmiştir. Ancak, diğer taraftan 119 ada 69 sayılı parsel yönünden düzenli sicil oluşturulmaması hükmü temyiz eden Hazinenin aleyhine olduğundan, bu parsel hakkında sadece infaza elverişli düzenli sicil oluşturulabilmesinin temini için hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Bu itibarla, yukarıda 1 ve 2 numaralı bentlerde açıklandığı gibi mahkemece verilen karar usûl ve kanuna aykırı olup, kararın yukarıda belirtilen nedenler ile bozulması gerekirken, yanılma sonucu Dairece 119 ada 66 sayılı parsel hakkında olumlu veya olumsuz karar verilmediği, 119 ada 69 sayılı parsel hakkında ise yazılı şekilde farklı gerekçeler bozma kararı verildiği anlaşıldığından, davacı Hazine vekilinin karar düzeltme itirazının kabulü ile
Dairemizin önceki bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme kararının yukarıda 1 ve 2 numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı Hazine vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulü ile Dairemizin 13/05/2013 gün ve 2013/3786 - 2013/5442 sayılı bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme kararının yukarıda 1 ve 2 numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle BOZULMASINA 05/05/2014 gününde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.