23. Hukuk Dairesi 2016/3472 E. , 2019/745 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davası sonucunda verilen hükmün onanmasına ilişkin Dairemizin 23.12.2015 günlü ve 2014/10384 Esas, 2015/8391 Karar sayılı ilamının karar düzeltme yoluyla incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle dosya incelendi, gereği görüşüldü.
- KARAR -
Davacı vekili, müvekkili şirket tarafından Alanya ilçesi arıza onarım ve bakım işi ile ilgili davalı ... Enerji İnş. Tur Taş. Telek. Hayv. Petrol Ürün San.ve Tic. Ltd. Şti. ile 26.10.2007 tarihinde sözleşme imzalandığını, davalının sözleşmeyi gereği gibi ifa etmemesi üzerine sözleşmenin 03.11.2008 tarihinde feshedildiğini, yönetim kurulu kararı ile kurulan komisyon tarafından hazırlanan raporda kurum zararının 248.020,47 TL. olduğunun tespit edildiğini, davalılar ... ve ... Enerji İnş. Teks. İth. İhr. Taah. Tic. ve San. Ltd. Şti"nin müvekkilinin zararından sorumluluğunun TMK.nın 2. maddesi kapsamında dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı çerçevesinde ve ticari şirketlerde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ilkesine dayandığını davalı iki şirketin görünürde iki ayrı tüzel kişilik olsa da adreslerinin, merkezlerinin ve faaliyet konularının aynı olduğu gibi iki şirket arasında ekonomik ve yönetim açısından da birlikteliğin söz konusu olduğu, tek bir kişiliğin şirket tüzel kişiliğinin perdelenmesi yolu ile korunduğunu, bu nedenle şirketin zararından tüm davalıların sorumlu olduğunu, bedelin tahsili için davalılar aleyhine ... 1. ... Müdürlüğünün 2009/13440 Esas sayılı dosyasından takip başlatıldığını, takibin davalıların itirazı üzerine durduğunu ileri sürerek şirket zararının tahsili için ... 1. ... Müdürlüğünün 2009/13440 Esas sayılı dosyasında başlatılan takibe davalılar tarafından yapılan itirazın iptali ile davalılar aleyhine % 40 dan az olmamak üzere tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davacı tarafça yapılan fesih işlemi haksız olmasına rağmen müvekkilinin kesin teminat mektubunun paraya çevrildiğini, hesaplanan zararın müvekkillerinin imzası olmayan belgelere dayanarak bulunduğunu davacı şirketin ileri sürdüğü zararın gerçeğe aykırı olduğunu davacının ileri sürdüğü bağlantının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemenin 03.07.2014 tarihli ve 2013/343 Esas 2014/184 Karar sayılı ilamı ile davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davacı vekili ve davalılar ... Enerji ... Ltd. Şti. ile ... Enerji Ltd. Şti. yönünden davalılar vekilince temyiz edilmesi üzerine Dairemizin, 23.12.2015 tarihli ve 2014/10384 Esas, 2015/8391 Karar sayılı ilamı ile oannmıştır.
Bu kez davalılar vekili, karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip ... ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre HUMK"nın 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin reddi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin karar düzeltme isteminin REDDİNE, 31,70 TL harç ve takdiren 384,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyenlerden alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine 27.02.2019 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
Muhalif
-MUHALEFET ŞERHİ-
Her gerçek ve tüzel kişiliğin bağımsız olarak hak ve sorumluluk ehliyeti mevcuttur. Tüzel kişinin organları aracılığı ile yapılan tüm işlemler de doğrudan tüzel kişilik adına hak ve borç doğurur. Buna "ayrılık ve bağımsızlık" ilkesi denir. Tüzel kişilerin kendilerine ait ayrı bir kişiliği ve kendine ait bağımsız bir mal varlığı bulunması nedeniyle bu mal varlığı tüzel kişinin kendi alacaklılarının haklarını temin etmek için tahsis edilmiş ve ortaklarla alacaklılar arasında bir hukuki ilişki olmadığından tüzel kişiden alacaklı olanların güvencesi kabul edilir. Kural olarak şirketten alacaklı olanlar şirketin organlarına veya ortaklarına değil, doğrudan şirketin bu mal varlığına müracaat etmek zorundadır. Bunun sonucu olarak ortakların şahsi alacaklıları da şirket mal varlığı üzerinde herhangi bir hak iddiasında bulunamaz, sadece yıllık bilanço üzerinden borçlu olan ortağa isabet eden kar payı ve tasfiye sonucu ortağa düşecek pay üzerinde bir hak iddiası mümkün olur. Bundan başka, şirketin alacağı ile ortağın alacağı mahsup veya takas edilemez (TTK.m.242/1). Sermaye şirketlerinde ortakların sınırsız sorumluluğu sadece şirkete karşı ve taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlıdır.
Her tüzel kişiliğin bağımsız olarak hak ve sorumluluk ehliyetine sahip olma ilkesinin sıkı şekilde uygulanması beraberinde bazı haksızlıklar doğurduğundan kanun koyucu adını koymadan birçok kanunda tüzel kişiliğin çeşitli şekillerde kötüye kullanılabileceği ihtimalinin önüne geçmek için özel düzenlemeler yapmıştır: Örneğin; a-6102 Sayılı TTK’ da "Şirketler Topluğu’ düzenlemesinde, bağlı şirket üzerindeki hakimiyetin kötüye kullanılması durumunda gündeme gelebilecek sorumluluk davarları (TTK.m.202/1;206/1); b-Hakim şirketin topluluk itibarının uyandırdığı güvenden dolayı sorumlu tutulduğu hallerde (TTK.m.209) ;c-Şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya limited şirket ortaklarının sorumlu olmasında (6183 S.K.m.35); d- Tüzel kişilerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacaklarından, kanuni temsilcilerin şahsi mal varlıkları ile sorumlu olmalarında (6183 S.K.m....35) e-Kollektif ortaklıkta ortakların sorumluluğunun şirket alacaklılarına karşı sınırlandırılmamasında (TTK.m.236/1), f- Sermayesi paylara bölünmüş komandit ortaklıkta tüzel kişiliğin komandite ortağı tüzel kişilik alacaklılarına karşı sınırsız olarak kendi mal varlığı ile sorumlu tutulmasında (TTK.m.325/1) Bu yasal düzenlenmelerde zımnen “Perdenin Kaldırılması İlkesi" yasal olarak kabul edilmiş ve ortağın sınırlı sorumluğuna somut olay için bir istisna getirilerek şirket borcundan tamamen sorumlu tutulmasının ya da tam tersinden tüzel kişinin ortağının borcundan sorumlu tutulmasının yolu açılmıştır.
Açık kanuni düzenleme bulunmayan hallerde de, hukukun yasakladığı bir sonucu elde etmek veya bir yükümlülükten kurtulmak (borcu ödememek) amacıyla "tüzel kişiliğin ayrılığı ilkesinin" arkasına gizlenilerek tüzel kişilik veya ortak yahut yöneticilerin yasanın dolanılması suretiyle MK.nın 2. maddesindeki "dürüstlük kuralına" aykırı davrandıkları da bir gerçektir. Kanunda açık hüküm bulunmayan hallerde tüzel kişinin borcundan dolayı ortakların sorumluluğuna veya ortakların sorumluluğu nedeniyle tüzel kişinin sorumluluğuna yahut iktisadi özdeşliği olan bir şirketin borcundan dolayı diğer şirketin sorumluluğuna başvurmak ya MK.nın 2. maddesi veya sorumluluk doğuran eylemin aynı zamanda kanuna karşı hile teşkil etmesi nedeniyle muvazaa hükümlerine dayanılarak haksızlığın giderilmesi gerekir.
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması gereken hallerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1- Bir ortaklık, iştigal konusunu elde etmek için gerekli olan sermayeyi koymadan faaliyet gösteriyorsa, şirketin ortakları tüzel kişiliğin sağladığı sınırlı sorumluluktan faydalanamaz. Bu durumda ortaklığın kötüye kullanılan bir araç olduğu, varsayılır ve "perdenin aralanması ilkesi" uygulanabilir.
2- Bir sermeye şirketinin pay sahibinin tüzel kişiliğe haiz başka bir şirket olması durumunda ortağın (hakim şirket) sırf kendi menfaatini ön planda tutarak ortağı olduğu (bağlı) şirketin menfaatlerini hiçe sayarak hareket etmesi; bir başka değişle hakim şirketin, hakimiyetini bağlı şirketin zararına olacak şekilde kötüye kullanması halinde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması uygulanabilir. (TTK.m.202,203) (19.HD.07.04.2005.T.2004/9514;3750;19.HD.29.09.2006.T1122/9002)
3-İktisadi bütünlüğün ve organik bağın söz konusu olduğu hallerde veya ortağın bizzat kendisinin tüzel kişinin ayrı bir kişilik olduğunu önemsemediği durumlarda "ayrı tüzel kişilik ilkesine" dayanılması kabul edilemez. Özellikle bir gruba bağlı şirketlerin aralarında, organik bir bağ bulunması sebebiyle özdeşleştikleri veya ortak ile tüzel kişi adlarının, malvarlıklarının, organizasyonlarının, faaliyet alanların, faaliyet konularının, personelin, banka hesaplarının, mallarının ve ticari defterlerinin bir birine karıştırıldığı veya aynı olduğu durumlarda "perdenin aralanması ilkesi" uygulanabilir.
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi açısından tüzel kişiliğin nevi’nin bir önemi bulunmadığı gibi ortak sayısı bakından da tek kişi ortaklığı olması ya da çok ortaklı olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Halka açık şirketlerde de yatırımcılar tarafından olmasa bile spekülatörler tarafından hukukun dolanılması için bir araç olabileceği, gerek çapraz, gerekse düz perdenin kaldırılması mümkündür.
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması üç şeklide olabilir: a) Tüzel kişinin borçlarından dolayı, tüzel kişiyi oluşturan ortaklar ve şirket yöneticilerinin sorumlu tutulabilmesi, (tüzel kişilik perdesinin düz kaldırılması) b) Ortağın şahsi borcundan dolayı doğrudan şirketin mal varlığı ile sorumlu tutulması, (tüzel kişilik perdesinin tersten kaldırılması). c) Bağlı ortaklık üzerinden ana ortağın mal varlığına gidilebilmesi, sonra da tekrar perdenin kaldırılması suretiyle diğer bir yavru ortağın mal varlığına müracaat edilebilmesi (tüzel kişilik perdesinin çapraz kaldırılması). Ancak "perdenin çapraz kaldırılmasında" büyük çaplı bağlı işletmeler topluluğunda, gıda, finans, otomotiv, enerji gibi farklı sektörlerde faaliyet gösteren, aynı seviyedeki tüzel kişiliğe haiz kardeş şirketler arasında, ‘iktisadi bütünlük’ yoksa perdenin kaldırılması teorisini uygulamamak gerekir.
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması, sınırlı sorumluluk ilkesinin istisnası olduğu gibi, ... ve iflas hukukunun “kişinin borçlarından dolayı, ancak borçlunun hak ve mallarına el konulabilir” temel kuralının da istisnasıdır. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması halinde, perdenin arkasındaki kişi borçtan sorumlu tutulur. Böylece, tüzel kişinin borçlarından ortak veya yöneticiler; ortakların borçlarından tüzel kişilik yahut bir tüzel kişiliğin borcundan diğer tüzel kişilik sorumlu olabilir. Bu nedenle, anılan ilkenin uygulanmasının, mümkün olduğu kadar dar uygulanması “ayrılık ilkesinin” gerekir.
Kanunlarımızda adı konmadan kabul edilen "tüzel kişilik perdesinin kaldırılması" düzenlemelerinde (TTK.m.202, 206, 325/1, 237/1; 6183 s.K.m.35 ve mükerrer 35; 5411 s.K.m.137) asıl borçluya yapılan başvuru neticesinde borcun tahsil edilememesi veya tahsil edilmeyeceğinin açıkça anlaşılması yahut takibin semeresiz kalması hallerinde tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak perde arkasındaki kişinin sorumluluğuna gidilebileceği hükme bağlanmıştır. Özel kanunlardaki anılan ön koşul düzenlemelerinin, MK.nın 2. maddesi gereğince ilkenin uygulanacağı durumlarda takip ve usul hukuku açısından da kıyasen uygulanmalıdır. Bir başka değişle alacaklı öncelikle şeklen borçlu olana müracaat etmelidir. Ancak ödemelerin tatil edilmesi, aciz hali veya iflas gibi nedenlerle borcun tahsil edilemeyeceğinin açıkça anlaşılması veya ... takibinin semeresiz kalması hallerinde; yapılacak ... takibi veya davanın perde arkasındaki kişiye yöneltilerek sorumlu tutulması gerekir. Doğrudan dava açılması halinde ise; mahkeme, alacaklının alacağını asıl borçludan tahsil imkanının bulunup bulunmadığını ön sorun olarak incelemeli, asıl borçludan tahsil imkanı varsa, perdenin kaldırılması yoluna gitmeden asıl borçlu aleyhine hüküm kurmalıdır ki, "her kişi borcundan dolayı kendi mal varlığı ile sorumludur" ilkesine (ayrılık ilkesi) riayet edilmiş, alacaklının keyfi ve kötü niyetli taleplerinin önüne geçilmiş olsun.
Somut olayda; davacı/alacaklı, sözleşmenin tarafı olan borçlu ... ….ltd.şti ile birlikte, organik bağının mevcut olduğunu ileri sürdüğü .....Ltd.Şti. ve her iki şirketin hakim ortağı olan ... aleyhine doğrudan ... takibi başlatmıştır. Takibe itiraz üzerine itirazın iptali davası açılmıştır. Davacının, borçlusu dışındaki kişiler aleyhine “perdenin aralanması” ilkesine istinaden takip başlatabilmesi için, borçlu ...…ltd.şti. nin ödemelerini tatil etmesi, aciz hali veya iflas gibi nedenlerle alacağın bu şirketten tahsil edilemeyeceğinin açıkça anlaşılması veya borçlu şirket aleyhine yapılacak ... takibinin semeresiz kalması gerekirdi. Davacı bu hususlarda hiçbir teşebbüste bulunmadan ve .../...
araştırma yapmadan, asıl borçlu ile birlikte .....Ltd.Şti. ve her iki şirketin hakim ortağı olan ... aleyhine doğrudan ... takibi başlatması "ayrılık ve bağımsızlık" ilkesine açıkça aykırılık oluşturur. Anılan ön koşullara uyulmadan yapılan takibin yasal ve geçerli bir takip olduğundan söz edilemez. Bu nedenle itirazın iptali davasına bakan mahkemenin, öncelikle .....ltd.şti. ve ... aleyhinde yasal ve geçerli bir ... takibi bulunmadığından her ikisi hakkındaki davayı reddetmesi, asıl borçlu hakkındaki davayı kabul etmesi gerekirken tüm davalılar hakkındaki davanın kabulüne karar vermesi isabetsizdir. Bu nedenlerle ...…Ltd şirketinin karar düzeltme talebinin kabul edilmesi gerekirken reddine dair sayın çoğunluğun görüşüne muhalifim.