13. Hukuk Dairesi 2016/26899 E. , 2019/12164 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki maddi manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, bükemediği için yürümesini engelleyen sağ dizindeki ağrılı şikayetler nedeniyle davalılardan ... Amerikan Hastanesi Doktoru ... tarafından sağ diz alt ve üst kapağına kapak/protez takılması gerektiği söylenerek 02.12.2010 tarihinde aynı hastanede sağ dizinden ameliyat edildiğini, davalı hastaneden ancak 11 gün sonra dayanılmaz acı ve ağrılar ile 13.12.2010 tarihinde taburcu edildiğini, davalı doktor tavsiyesiyle ameliyattan bir gün sonra hastanede başlayan fizik tedaviye büyük acılar içinde devam ettiğini, ameliyattan bir müddet sonra gördüğü fizik tedaviye rağmen aynı rahatsızlıklarının ve şiddetli ağrılarının devam etmesi üzerine ameliyat edilen bölgede bir sorun olup olmadığının anlaşılması amacıyla yeniden röntgen çekildiğini, ameliyattan 3 ay sonra 17.03.2011 tarihinde çekilen röntgene uygun olarak davalı doktor yeniden fizik tedaviye gönderdiğini, ameliyattan ve bir dizi fizik tedaviden sonra dizini hala bükemediğini ve bu nedenle iki koltuk değneği veya yürüteçle yürümek zorunda kaldığını, ancak başka hastanede yapılan kontrolde protezin büyük olduğu için küçültme için 2. kez ameliyat olduğunu ve daha sonra fizik tedavide kaslarının yapışması nedeniyle 3. kez ameliyat olmak zorunda kaldığını belirterek fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla şimdilik 1.000,00-TL maddi tazminatın ve 10.000,00-TL manevi tazminatın 02.12.2010 ameliyat tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesini talep etmiştir.
Davalılar, davacıya uygulanan tıbbi işlemlerin tamamen bilimsel gerçeklere uygun olup hiçbir kusuru bulunmadığını savunarak, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davacı yanın haksız fiile ve buna dayalı maddi-manevi tazminata ilişkin isteminin yasal koşulları oluşmadığından reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, doktor hatasına dayalı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkin olup, davacı davalıların hatalı protez işlemi ve fizik tedavisi nedeniyle ikinci ve üçüncü kez ameliyat olmak zorunda kaldığını, buna rağmen durumunda iyileşme olmadığını belirterek, maddi ve manevi zararların tazminini istemiş, davalılar kusur ya da ihmalleri olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, Adli Tıp 2. İhtisas Kurulu ve Adli Tıp Genel Kurulu’ndan alınan rapor hükme esas alınarak davanın reddine karar verilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. O nedenle ... memuru ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özelliklerinin gözönünde tutulması, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılması ve en emin yolun seçilmesi gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta), mesleki bir iş gören vekilden, (doktordan) tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nun 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Dosya içerisinde olayla ilgili mahkeme kanalıyla alınan Adli Tıp Kurumu raporlarında, yapılan teşhis ve tetkiklerin usulüne uygun olması nedeniyle doktora atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı yönünde kanaat bildirilmiştir. Davacı, alınan rapora itiraz etmiş, mahkemeden konu ile ilgili yeniden bir rapor alınmasını istemiş, davacı tarafın bu talebi karşılanmadan yetersiz bilirkişi raporu ile hüküm tesis edilmiştir. O halde mahkemece, davacının davalı hastanede olduğu ameliyat ve ameliyat sonrası devam eden fizik tedavi nedeniyle doktor hatasının bulunup bulmadığı, söz konusu ameliyat nedeniyle ikinci ve üçüncü ameliyatı olmak zorunda kalıp kalmadığı, davacının iddiaları ve özellikle davacının bilirkişi raporlarına yaptığı itirazları da değerlendirilip tartışılmak üzere üniversite öğretim üyelerinden oluşturulacak, konusunda uzman akademik kariyere sahip yeni bir bilirkişi kurulundan nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli bir rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05/12/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.