1. Hukuk Dairesi 2021/7413 E. , 2021/5737 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 13.05.2016 gün ve 2014/1572 Esas, 2016/2367 Karar sayılı hükmün Onanmasına ilişkin olan Yargıtay Kapatılan 16. Hukuk Dairesinin 25.11.2020 gün ve 2018/164 Esas, 2020/5698 Karar sayılı kararının düzeltilmesi, süresinde içerisinde davacı vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Uygulama kadastrosu sırasında, ...Merkez/... Mahallesi çalışma alanında bulunan ve tapuda ... ve arkadaşları adlarına kayıtlı eski ... parsel sayılı 6.350,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, ... ada ... parsel numarasıyla ve 6.234,06 metrekare yüzölçümlü olarak tespit edilmiştir.
Davacı ... Müdürlüğüne İzafeten 7. Bölge Müdürlüğü vekili, dava konusu taşınmazın bir bölümünün, yol, inşaat ve emniyet sahası içerisinde kalmakla, idare lehine terkin edildiği halde, kadastro çalışmaları sırasında özel mülkiyete tahdit ve tespit edildiğini ileri sürerek, söz konusu taşınmaz bölümünün tespitinin iptali ile yola terkinine karar verilmesi istemiyle Kadastro Mahkemesinde dava açmıştır.
Kadastro Mahkemesince, davanın mülkiyete ilişkin olduğu gerekçesiyle verilen görevsizlik kararına istinaden, dosyanın gönderildiği Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan yargılama sonunda, davanın reddine karar verilmiş; hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine onanmasına karar verilmiş ve bu kez yine davacı vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
Mahkemece, davanın mülkiyete ilişkin olduğu, dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin kesinleştiği tarih ile dava tarihi arasında 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği kabul edilmek suretiyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmuş ise de, yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır.
Dosya kapsamından, dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde, Karayolları Genel Müdürlüğünce 1959 yılında kamulaştırma çalışması yapıldığı, taşınmazın tesis kadastrosunun ise 1971 yılında yapıldığı ve kadastro tespitinin 1972 yılında kesinleştiği, davanın uygulama kadastrosuna yönelik olmayıp, tesis kadastrosundan önceki nedenlere ve mülkiyet hakkına dayalı olduğu anlaşılmaktadır. Bu nitelikteki davalar kural olarak, 3402 sayılı Yasa"nın 12/3. maddesinde öngörülen hak düşürücü süreye tabidir. Ancak, kamu malı niteliğinde olan mera, kıyı, orman gibi yerlerle fiilen yol olan yerler hakkında açılacak davalarda bu süre uygulanmaz. Ne var ki; Mahkemece taşınmazın mevcut niteliğinin ne olduğu belirlenmediği gibi, kamulaştırma haritaları da dosya arasına getirtilip uygulanmamış, teknik bilirkişiden taşınmazın tamamının veya bir bölümünün kamulaştırma sahasında kalıp kalmadığını açıklayan, taşınmaza ait tesis, uygulama ve kamulaştırma haritalarını çakıştırır şekilde gösteren ayrıntılı ve gerekçeli rapor aldırılmamış, özellikle teknik bilirkişi raporuna ekli ek-2 nolu krokide (A) harfi ile gösterilen taşınmaz bölümünün fiilen yol olup olmadığı belirlenmeksizin hüküm kurulmuştur.
Hal böyle olunca; doğru sonuca varılabilmesi için Mahkemece öncelikle, dava konusu taşınmaza ait ilgili kamulaştırma kroki ve haritaları getirtilip dosya ikmal edilmeli, bundan sonra mahallinde ziraat mühendisi bilirkişisi ve teknik bilirkişinin katılımıyla yeniden keşif yapılmalı, yapılacak bu keşifte dava konusu taşınmazın, halen kamu malı niteliğinde, aktif biçimde yol olarak kullanılan yerlerden olup olmadığı belirlenmeli; buna ilişkin mahkeme gözlemi tutanağa geçirilmeli, ayrıca keşif sırasında hazır bulundurulacak fotoğrafçıya da değişik açılardan taşınmazın fotoğrafları çektirilerek dosya arasına konulmalı; ziraat mühendisi bilirkişiden taşınmazın mevcut niteliği hakkında rapor alınmalı; teknik bilirkişiden, dava konusu taşınmaza ait tesis kadastrosu, uygulama kadastrosu ve kamulaştırma haritasının ölçeği eşitlenerek çakıştırılmak suretiyle dava konusu taşınmazı gösterir krokili rapor düzenlemesi istenmeli; buna göre dava konusu taşınmazın idarenin kamulaştırma haritası kapsamında kalıp kalmadığı, taşınmazın aktif biçimde yol olarak kullanılan bölümü olup olmadığı belirlenmeli, taşınmazın aktif biçimde yol olarak kullanılan bölümü olduğunun anlaşılması halinde ise davanın, yukarıda belirtildiği şekilde 3402 sayılı Kanun"un 12/3. maddesindeki 10 yıllık süreye tabi olmayacağı da gözetilerek, sonucuna göre bir karar verilmelidir. Açıklanan şekilde araştırma ve inceleme yapılmaksızın, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup, hükmün bu nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekirken, onandığı anlaşılmakla, Yargıtay Kapatılan 16. Hukuk Dairesinin 25.11.2020 gün ve 2018/164 Esas, 2020/5698 Karar sayılı onama kararının bozularak ortadan kaldırılmasına ve hükmün açıklanan bu nedenlerle BOZULMASINA, 18.10.2021 gününde oybirliği ile karar verildi.