3. Hukuk Dairesi 2015/5853 E. , 2016/3818 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEME
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kesin hüküm nedeniyle reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dava dilekçesi ile; 2162 ve 2206 parsellere ilişkin olarak 1978 yılında kök maliklerle sözlü bakım anlaşması yaptığını, taşınmazlara masraf ve bakımı kendisine ait olmak üzere bağ, fıstık ve ceviz ağaçları diktiğini, yapılan anlaşma ile yöre örf ve adetine göre ağaçlar mahsul verir hale geldiğinde taşınmazların mülkiyetinin yarısının müvekkiline devredilmesi gerektiğini, kök tapu maliklerinin vefatı ile taşınmazların davalılara intikal ettiğini,davalıların müvekkilinin taşınmazlar üzerindeki bakım gözetimine müdahale etmeyerek sözleşmeye zımnen muvafakat ettiklerini, taşınmazlardan mahsul alınmaya başlandıktan sonra davalıların anlaşmaya aykırı olarak taşınmazı 3. kişiye devrettiklerini müvekkilinin taşınmazlardan çıkarıldığını belirterek, sarf edilen maddi ve fiziki emeğin karşılığı olarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000 TL nin yasal faizi ile tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı ... vekili cevap dilekçesi ile; dava konusu 2206 parsele ilişkin davacı tarafından emek karşılığı alacak davasının ....Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/409 Esas sayılı dosyası görüldüğünü ve ispat edilemeyen davanın reddine karar verildiğini, kararın temyiz incelemesinden geçerek onandığını bu sebeple kesin hüküm nedeni ile davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; davalı ..."e yöneltilen 2206 parsel nolu taşınmaz yönünden davanın kesin hüküm sebebiyle reddine, kalan kısımlarla ilgili davanın tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmesine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 28/03/2012 tarih 2011/2-890 Esas 2012/239 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hüküm ile çözümlenmemiş olması dava şartıdır.(HMK madde 114/1-i) Bu şart, olumsuz dava şartı olup; mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. (HMK madde 115/1)
Kesin hüküm, hem bireyler için hem de devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki güvenlilik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir.
Kesin hükmün amacı, kişiler arasındaki uyuşmazlıkların kesin bir biçimde çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem kişilerin hem de devletin yararı vardır. Çünkü, kişiler, aralarındaki uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık, bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bu açıdan, devletin de menfaati söz konusudur. Çünkü, devlet, mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık (dava) ile sürekli ve yinelenerek meşgul edilmesini istemez.
Dava konusu uyuşmazlık hakkında bir kesin hüküm bulunuyorsa, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.
Kesin delil ise, yanları ve hakimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal doğru olarak kabul edilmesi gereken delillerdir. Hakimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur. Bu biçimde ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır.
Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar, ikrar (HUMK. madde 236; HMK. madde 188), senet (HUMK. madde 287; HMK. madde 193), yemin (HUMK. madde 337; HMK. madde 228) ve kesin hükümdür (HUMK. madde 237; HMK. madde 303).
Kesin hüküm de, aynı konuda daha sonra açılan davada kesin delil oluşturur (Baki Kuru, age., C. II, s. 2034 vd).
Kesin hüküm, şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm, olmak üzere ikiye ayrılır.
Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (Örneğin HUMK. m. 427; HMK. m. 361).
Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme yoluna gidilip de bu istem reddedilmişse veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir.
Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse, artık bu hükme karşı, olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.
Maddi anlamda kesin hükmün koşulları HMK’nun 303/1 maddesinde açıklanmıştır. Birinci dava ile ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin (vakıaların) ve taraflarının aynı olması maddi anlamda kesin hüküm oluşturur.
Kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu, müddeabihin aynılığı; üçüncü koşulu ise, dava sebebinin aynı olmasıdır.
Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir.
Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir.
Kesin hüküm, ilk önce (hükmü veren mahkeme de dahil diğer bütün) mahkemeleri bağlar. Yani mahkemeler, aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hüküm ile bağlıdırlar; aynı davayı bir daha (yeniden) inceleyemezler (kesin hüküm itirazı) ve aynı konuya ilişkin yeni bir davada, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdırlar (Baki Kuru, a.g.e., C. V, s. 5051- 5053).
Tüm bu açıklamalar ışığında, somut olaya bakıldığında; taraflar arasında görülen ...Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/409 Esas- 2011/572 Karar sayılı dosyasında; davacının sözlü kira sözleşmesi gereğince, alacaklı olduğu iddiası ile dava açtığı, davanın dayanağının sözlü kira sözleşmesi olduğu, davacının davalı ile arasındaki kira sözleşmesini ve bu sözleşme nedeniyle alacaklı olduğunu yazılı delil ile ispat etmesi gerektiği, tanık dinlenemeyeceği belirtilerek, ispatlanamayan davanın reddine karar verildiği, kararın Yargıtay ... Hukuk Dairesinin 2012/7089 Esas- 2012/10900 Karar sayılı ilamı ile onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır. Önceki dava sebebi kira sözleşmesi olup, her iki davanın sebeplerinin aynı olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu nedenle önceki kararın eldeki dosya açısından kesin hüküm oluşturduğundan söz edilemez.
O halde, mahkemece; işin esasına girilip taraf delilleri toplanarak hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, yasa hükümlerinin yanılgılı değerlendirilmesi sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş olup, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 14.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.