Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2019/78
Karar No: 2021/436

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/78 Esas 2021/436 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2019/78 E.  ,  2021/436 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 19. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Sayısı : 46-323
    Şikâyetçi :Tarım ve Orman Bakanlığı adına ... Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü
    5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu’na muhalefet suçundan sanık ...’ın beraatine ilişkin ... 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.05.2014 tarihli ve 46-323 sayılı hükmün şikâyetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Ceza Dairesince 12.11.2018 tarih ve 7838-11697 sayı ile;
    "Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.07.2018 tarihli ve 1191-328 sayılı kararında ifade edildiği üzere; suçtan doğrudan zarar görmeyen ve ilgili kanunlarda da açılan kamu davasına katılması hususunda özel bir hüküm bulunmayan Tarım ve Orman Bakanlığının temyiz isteminin, 5320 sayılı Kanun"un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nın 317. maddesi uyarınca reddine" oy çokluğuyla karar verilmiştir.
    Daire Üyeleri ... ve ... ;
    “...İştirak etmediğimiz Dairenin çoğunluk görüşüne göre, ilgili kamu kuruluşu olan Tarım ve Orman Bakanlığı "suçtan doğrudan zarar görmediği" gibi, Bakanlığın davaya katılmasına ilişkin özel bir kanun hükmü de bulunmadığı için "davaya katılma ve temyiz hakkı" yoktur.
    Halbuki somut olayda, ilk derece mahkemesinin beraat kararını temyiz etmek için başvuran Tarım ve Orman Bakanlığının hem "suçtan zarar gören" kavramının kapsamı dahilinde kaldığı için hem de 5977 Sayılı Biyogüvenlik Kanunu"nda (açıkça olmasa bile) davaya katılmasına izin veren geniş kapsamlı özel hükümler mevcut olduğu için temyiz başvurusunda bulunma hakkına sahip olduğu görüşündeyiz.
    Bu görüşümüzü destekleyen argümanları 8 başlık altında toplayarak ifade etmek isteriz.
    II-B) Tarım ve Orman Bakanlığının davaya katılma hakkı olduğuna dair argümanlar
    1-) "Davaya katılma"yı düzenleyen CMK"nın 237. maddesinin metninde "suçtan doğrudan zarar görme" terimi değil "suçtan zarar görme" tabiri biliçli bir tercihin sonucu olarak kullanılmıştır. Kanunda "suçtan zarar gören" kavramının tanımı yapılmamıştır.
    Ülkemiz hukuk sisteminin de içinde yer aldığı Kıta Avrupası hukuk sistemi, kanunlaştırma-kodifikasyonlar üzerine inşa edilmiştir. Kodifikasyonun bir sistem olarak seçildiği tüm hukuk düzenlerinde, dilin veya lafzın hukuk sistemi içerisindeki önemi daha da artmaktadır. Bu sistemde kanunlar, özel bir süreç ve çaba ile hazırlanmakta ve bilahare yasama meclisleri tarafından kabul edilmektedir. Dolayısıyla kabul edilen her hukuki terim, sıradan bir sözcük veya kelime olmanın ötesine geçmektedir. Özellikle kanunların giderek artan bir oranda sadece genel çerçeve şeklinde olduğu, mevzuatta daha kapalı genel ifadeler kullanıldığı ve ifade tarzının soyutlaştığı oranda; yorum, kıyas ve içtihat alanı da giderek genişlemektedir. "Davaya katılma" kurumu ile ilgili maddede (CMK"nın m. 237), "suçtan doğrudan zarar gören" ifadesi yerine "suçtan zarar gören" ibaresinin kullanılması ve bu kavramın tanımının yapılmaması bu kapsamda değerlendirilmelidir.
    2-) "Suçtan zarar gören" kavramının CMK’nun da tanımı yapılmadığına göre bu kavramın anlamını, içeriğini ve sınırlarını belirlemek için "lafzi yorumun" yanısıra "sistematik", "amaçsal", "fonksiyonel" ve "dinamik" yorum yöntemleri de kullanıldığında da biyogüvenliğe karşı işlenen suçlarda Tarım ve Orman Bakanlığının "davaya katılma" ve dolayısıyla davayı temyiz etme hakkının olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
    Genel olarak yorum, bir normun anlamını bulmaya ve açıklamaya yönelik zihinsel bir faaliyettir. Yorum faaliyeti olmaksızın bir normun somut olaya uygulanması mümkün değildir. Maddi ceza hukukunda "boşluk" düşünülemeyeceğinden, suç ve ceza yaratmada "kıyas" mümkün değilken; ceza usul hukuku müessesi olan "davaya katılma"da hem "yorum hem de kıyas" mümkündür. Ancak burada muhakeme sujesi hâline getirilen "suçtan zarar göreni" dar yorumlamak, yorum ve kıyas kurallarına aykırıdır. Zira kişi hak, yetki ve özgürlüklerini daraltan normlarda kıyas yasağı vardır. Hak arama özgürlüğü kapsamında olan "davaya katılma" kurumunu geniş yorumlamak mecburiyeti vardır.
    Suçun niteliği gereği, bilhassa biyogüvenlik suçları gibi kamu sağlığına ve çevreye karşı işlenen soyut tehlike suçlarında, suçtan zarar gören kavramı içerisinde kalan ve bir muhakeme sujesi olma niteliğini kazanan kamu idaresinin davaya katılmasını dar yorumlamanın, muhakeme sujesinin hak ve yetkilerini daralttığından yorum kurallarına aykırılık teşkil ettiği kanaatini taşımaktayız.
    Dinamik yorum normun, kurucu iktidarın iradesine ve normun yapıldığı tarihsel koşullara göre değil, zamanın ihtiyaçlarına göre yorumlanmasıdır. İnsan haklarının statik değil, dinamik bir yapıda olması, insan hakları alanında dinamik yorumu zorunlu kılmaktadır.
    Yukarıda belirtilen bütün yorum yöntemleri birlikte gözönüne alındığında; Tarım ve Orman Bakanlığı (eski adıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı) adına (eski adıyla) ... İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünün suçtan zarar gören sıfatıyla davaya katılmasına karar verilmesi ve dolayısıyla temyiz başvurusu yapma hakkına sahip olduğunun kabulü isabetli olacaktır.
    3-) Gerek mer’i 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda gerekse mülga 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nda; kamu davasına katılma müessesi için suçlar bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı hâlinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma olanağı kabul edilmiştir.
    4-) Bu suçun hukukî konusu, genel sağlığın, çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunmasında herkesin (umumun,halkın) çıkarının olmasına ilişkin kamusal yarardır. Toplumu oluşturan herkes (umum, halk) geniş anlamda mağdur’dur.
    Topluma arzı gerçekleştirilen GDO ve ürünlerinin mevzuatta belirtilen koşullara uygunluğu açısından denetlenmesinde, Tarım ve Orman Bakanlığının önemli görev ve yetkilere sahip olduğu ve bu denetimlerin yerine getirilmesi açısından topluma karşı yükümlülüklerinin bulunduğu, bu denetim görevinin ihmali durumunda görevlilerin hukuki ve cezai sorumluluklarının olduğu aşikardır.
    Gıda ürünlerinin üretimi, ithal edilmesi aşamasında ya da kamuya arz edilişinde gözetim ve denetim hayati önem taşımaktadır. Hem kamu sağlığının hem de çevrenin ve biyoçeşitliliğin korunmasının gözetimi ve denetimi, çağdaş bir devletin en temel vazifelerinden biridir. Zaten konunun anayasal boyutu da vardır. Anayasamızın "sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması" başlıklı 56. maddesinde, "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir" şeklinde konuyla ilgili düzenleme mevcuttur.
    Tarım ve Orman Bakanlığı’na (önceki adıyla Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na) mevzuat ile denetleme, izleme ve kamu sağlığını korumada önemli yetkiler ve görevler verilmiştir. GDO’lu ürünlerin ithalatından, işlenmesine, pazarlama aşamasına kadar geçen süreçte, toplum sağlığı ve çevrenin korunmasına yönelik olarak GDO’lu ürünlerin izlenebilirliğinin sağlanmasına ilişkin usul ve esasları belirleyen yönetmelik kapsamında; İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüklerinin, ürünlerin sınırlamalara uygun kullanımının denetimini yapma, izleme gibi geniş kapsamlı tedbirleri alma yönünde görevleri bulunmaktadır.
    İl Gıda,Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, GDO ve ürünlerinin değerlerinin;
    -ölçümü,
    -izlenmesi,
    -izin verilmesi,
    -denetimi,
    -yaptırım uygulanması
    şeklinde yetki ve görevlere haiz olup, söz konusu görevlerini yerine getirmemesi veya kusurlu olarak icra etmesi durumunda tazminat sorumluluğu dahil hukuki ve/veya cezai sorumluluğu bulunmaktadır.
    Korunan hukuki yararın kapsamı da gözönüne alındığında, sanık tarafından işlenen fiil sonucunda, denetim yetkisi de dahil çok geniş yetkileri bulunan ve haklı çıkarı zedelenen İl Gıda,Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünün açıkça olmasa bile zımnen suçtan doğrudan zarar gördüğünün kabulü gerekmektedir. Bu durumun aksini kabul etmek, GDO’lu ürünlerin işlenmesi, ithalatı, tüketimi ve denetlenmesini zorlaştıracağı gibi teknik niteliği ağır basan bir konuda takipte hukuki boşluk yaratılacaktır.
    5977 Sayılı "Biyogüvenlik Kanunu"nda ve "Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelik"te (Resmî Gazete Tarihi: 13.08.2010, Sayısı: 27671), Tarım ve Orman Bakanlığına geniş kapsamlı gözetim ve denetim yetkisi veren çok sayıda hüküm bulunmaktadır. Bu hükümlerin, davaya katılmaya izin vermeye yeterli hükümler olup olmadığı hususunda sağlıklı bir sonuca varmak için bu hükümlere kısaca göz atmak gerekmektedir.
    5977 Sayılı Biyogüvenlik Kanunu"nda Tarım Bakanlığına Geniş Kapsamlı ve Özellikli Denetim ve Gözetim Yetkisi Veren Hükümler
    Amaç ve kapsam
    Madde 1 – (1) Bu Kanunun amacı; ... genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinden kaynaklanabilecek riskleri engellemek, insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla biyogüvenlik sisteminin kurulması ve uygulanması, bu faaliyetlerin denetlenmesi, düzenlenmesi ve izlenmesi ile ilgili usul ve esasları belirlemektir.
    (2) Bu Kanun; genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünleri ile ilgili olarak araştırma, geliştirme, işleme, piyasaya sürme, izleme, kullanma, ithalat, ihracat, nakil, taşıma, saklama, paketleme, etiketleme, depolama ve benzeri faaliyetlere dair hükümleri kapsar.
    Bu Kanunda geçen sorumlu "Bakan" terimi, "Tarım ve Köyişleri Bakanını", Bakanlık terimi, "Tarım ve Köyişleri Bakanlığını" ifade eder (Madde 2-b ve 2-c).
    Madde 7 – (1) GDO ve ürünlerinin piyasaya sürülmesinden sonra, kararda verilen koşullara uyulup uyulmadığı, insan, hayvan, bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitlilik üzerinde herhangi bir beklenmeyen etkisinin olup olmadığı Bakanlık tarafından kontrol edilir ve denetlenir.
    Bu amaçla yapılacak analiz işlemleri, Bakanlık tarafından belirlenen laboratuvarlar tarafından gerçekleştirilir. İthalatçı, kontrol ve denetim işlemleriyle ilgili olarak talep edilen hususları yerine getirmekle yükümlüdür.
    (2) Kararda belirtilen koşulların ihlali veya GDO ve ürünleriyle ilgili olarak herhangi bir riskin ortaya çıkabileceği yönünde yeni bilimsel bilgilerin ortaya çıkması durumunda, karar Kurul tarafından iptal edilebilir. Kararı iptal edilen GDO ve ürünleri toplatılır. İnsan, hayvan, bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitliliğe olumsuz etkisi olduğu tespit edilenler derhal imha edilir; herhangi bir olumsuz etkisi tespit edilmeyenlerin ise mülkiyeti kamuya geçirilir. Bu fıkra uyarınca Bakanlıkça alınacak tedbirlerle ilgili yapılan masraflar ve diğer giderler, kusur ve sorumlulukları dikkate alınarak ilgililerden tahsil edilir.
    Bakanlığın görev ve yetkileri
    Madde 8 – (1) Bakanlığın görev ve yetkileri şunlardır:
    ...
    b) Kurulca talep edilen bilgi ve belgeleri temin etmek, istenen araştırma, deneme, kontrol ve denetlemeleri yaparak veya yaptırarak sonuçlarını Kurula bildirmek.
    c) Bu Kanunda belirtilen iş ve işlemlerin uygulanması, istenmeyen GDO bulaşıklarının engellenmesi, izlenmesi, kontrolü ve denetimini sağlamak.
    ç) Gerek görülmesi halinde GDO ve ürünleri ile ilgili çalışmalar yapmak için gerçek veya tüzel kişileri yetkilendirmek, yetkilendirilen bu gerçek veya tüzel kişileri denetlemek ve bunlara lişkin usul ve esasları düzenlemek.
    Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelikte (Resmî Gazete Tarihi: 13.08.2010, Sayısı: 27671) Tarım Bakanlığına Geniş Kapsamlı ve Özellikli Denetim ve Gözetim Yetkisi Veren Hükümler
    Yönetmelik"in "genel hükümler" başlıklı 5/1. maddesine göre; Bakanlık; insan, hayvan, bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması amacıyla bu Yönetmelik kapsamına giren ürünler hakkında tamamen veya kısmen toplatma, mülkiyetin kamuya geçirilmesi, ürünün mahrecine iadesi, faaliyetin geçici olarak durdurulması, ürünün imhası, piyasaya arzı, ticareti ve işlenmesinin yasaklanması gibi ihtiyati tedbirler dâhil her türlü tedbiri almaya ve düzenlemeyi yapmaya yetkilidir.
    Yönetmelik"in "izleme ve izlenebilirlik" başlıklı 21/2. maddesine göre; GDO ve ürünleri ile ilgili olarak Kurulun karar belgesinde belirtilen koşullara uyulup uyulmadığı (GDO ve ürünleri ile GDO’lardan elde edilen ürünlerin son tüketiciye ulaşıncaya kadar) Bakanlık tarafından izlenir. Bakanlık izleme sonuçlarına göre Biyogüvenlik Kanunu hükümleri ile birlikte Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu hükümlerine göre işlem yapar.
    Yönetmelik"in "denetim ve kontrol" başlıklı 22. maddesine göre;
    (1) GDO ve ürünleri ile GDO’lardan elde edilen ürünlerin denetim ve kontrolleri bu Yönetmelik hükümleri ile birlikte Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununa göre Bakanlıkça yapılır.
    (2) GDO ve ürünlerinin piyasaya sürülmesinden sonra, Kurul kararında belirtilen koşullara uyulup uyulmadığı Bakanlık tarafından kontrol edilir ve denetlenir.
    (3) … Kurul kararı ile insan, hayvan, bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitliliğe olumsuz etkisi olduğu tespit edilenler derhal imha edilir, herhangi bir olumsuz etkisi tespit edilmeyenlerin ise mülkiyeti kamuya geçirilir. Bu fıkra uyarınca Bakanlıkça alınacak tedbirlerle ilgili yapılan masraflar ve diğer giderler, kusur ve sorumlulukları dikkate alınarak ilgililerden tahsil edilir.
    (4) Bu Yönetmelik kapsamına giren GDO ve ürünleri ile GDO’lardan elde edilen ürünlere yönelik olarak yapılan denetim ve kontrol ile ilgili kayıtlar Bakanlıkça tutulur.
    Yönetmeliğin "numune alma, analiz ve değerlendirme (Değişik başlık: RG-29/5/2014-29014)" başlıklı 23. maddesine göre;
    "(1) GDO ve ürünleri ile GDO’lardan elde edilen ürünlerden Bakanlık yetkilileri tarafından numune alınır ve analizi yapılır.
    (2) Analiz işlemleri, Bakanlık tarafından belirlenen laboratuvarlar tarafından gerçekleştirilir.
    (3) Bakanlık ulusal ve uluslararası düzenlemeleri dikkate alarak numune alma, analiz ve değerlendirme yöntemleri belirler.
    (4) (Ek:RG-29/5/2014-29014) Analiz sonucunda üründe % 0,9 ve altında GDO tespit edilmesi halinde bu durum GDO bulaşanı olarak değerlendirilir."
    5-) Herhangi bir tanımı yapılmayan ve ceza usul hukuku müessesesi olan "suçtan zarar görme" kavramı, durağan ya da statik bir içeriğe sahip değildir. Tam tersine kavramının içeriği kullanıldığı yere göre değişebilir, dolayısıyla genişleyip daralabilir. CMK m.173’te yer alan "kovuşturmanın mecburiyeti" ilkesini denetleyebilmek adına takibi şikayete bağlı olmayan durumlarda suçtan zarar gören kavramının kapsamı geniş yorumlanması gerekirken, şikayete bağlı kovuşturmalarda kavram göreceli olarak daha dar anlaşılabilir.
    Aynı şekilde davaya katılma kavramının içeriği zarar suçlarında göreceli olarak daha dar olarak kabul edilebilirken, somut tehlike suçlarında ve bilhassa soyut tehlike suçlarında tehlikeninin ağırlığı ölçüsünde çok daha geniş şekilde ele alınabilir. Zira bilhassa biyogüvenliğe karşı suçlar gibi "ihtiyatlilik" ilkesi temelinde yer alan soyut tehlike suçlarında ve bu bağlamda 5977 sayılı biyogüvenlik suçlarında suçtan zarar gören kavramını, bu konuda son derece geniş yetkileri olan ilgili kamu idaresini kapsayacak şekilde ele almak gerekmektedir. Aksi halde henüz kimsenin bir zarar görmediği ancak çok ciddi şekilde zarar tehlikesinin söz konusu olduğu bu suçlarda, suçların takibi imkansız hale geleceği gibi son derece teknik bilgi gerektiren bu konuda bilgi eksikliği de ortaya çıkmış olacak ve maddi gerçeğe ulaşmak zorlaşacaktır.
    Biyogüvenlik suçları; somut tehlike suçu değil soyut tehlike suçu olduğundan, suçun oluşumu için, zararın gerçekleşmesi gerekmediği gibi fiilin işlenmesiyle, somut olarak kişilerin hayatı ve sağlığının tehlikeye düşürülmesi de gerekli değildir. Bu fiiller dolayısıyla cezaya hükmedebilmek için, kişilerin hayatı, sağlığı veya çevre bakımından somut bir tehlikenin meydana gelmesi gerekmediği gibi, gıda veya yemlerin tüketilmesi de gerekmez. Yine tüketilmesi halinde tüketenin sağlığında bir zararın meydana gelmesi gerekmez. Tüketecek olan kişilerin, sağlığında bir zararın meydana gelme tehlikesi bulunması yeterlidir.
    Suçla korunan hukuki değer, kamunun sağlığıdır. Sağlık hakkı, Anayasa ve diğer mevzuatla korunmak istenilmiştir. Sağlık hakkı, bir kişi ya da belirli kişiler ile sınırlı tutulamayacağı için bütün toplumun sağlığının korunması amaçlanmıştır.
    Bu fiillerin işlenmesiyle bir zarar neticesinin meydana gelmesi hâlinde, meydana gelen zarara ve bu zararın meydana gelmesi açısından failin kastına göre başka suçlar oluşacaktır. Örneğin, biyogüvenliği tehlikeye sokan bir etki meydana getiren fiiller sonucunda bir veya birkaç kişi ölmüş veya yaralanmış ya da çevreye zarar verilmiş olabilir. Bu gibi durumlarda, TCK"nun m. 44’te duzenlenen fikri içtima ilkesine göre, farklı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması ve sanığın sadece en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılması gerekir.
    6-) Çağdaş ceza hukukunda "mağdur veya suçtan zarar görenin davaya katılma hakkı"; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 36. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesi altında yer alan "hak arama hürriyeti" kapsamında kalmaktadır. Anayasamızın "Hak Arama Hürriyeti" başlıklı 36. maddesine göre; herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. AİHS m. 53"te gözönüne alındığında temel bir özgürlük olan "hak arama özgürlüğü" diğer bütün hak ve özgürlükler gibi geniş yorumlanmalıdır. Bu kural, diğer tüzel kişiler gibi kamu kurumu olan tüzel kişiler için de geçerlidir.
    Anayasamıza ve Anayasamızın bilhassa 56. maddesine göre, sağlık hakkını korumak Devletin en temel görevidir ve devlet bu konuda en geniş manada gerekli gözetim ve denetimi yapmakla mükelleftir.
    7-) Ayrıca unututulmamalıdır ki, kamu sağlığının, çevrenin ve biyoçeşitliliğin korunması gibi üst düzey teknik bilgi ve yüksek uzmanlık gerektiren konularda, Cumhuriyet Savcısının yanında bir kamu kuruluşunun da müdahil olmasında büyük fayda bulunmakta olup, bu suretle maddi gerçeğe ulaşmada önemli bir yeri olan çelişme metodu daha sağlıklı bir şekilde uygulanacaktır.
    Suçtan zarar gören, devletin dava açmak ve itham ile görevli organı olan Cumhuriyet Savcılığının yanında yer almakla birlikte, savcı gibi objektif olmakla yükümlü değildir.
    Ceza muhakemesinin temel amacı; suç teşkil ettiği iddia olunan fiil ve faille ilgili maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Gerçeğin ortaya çıkarılmasında ise, muhakeme sujelerinin ve bu bağlamda suçtan zarar görenin de hak ve yetkileri önemlidir. Muhakeme sujelerini sınırlı bir anlayışla ele almak, "adil yargılama ilkesine ve silahlarının eşitliği prensibine" aykırı olacaktır. Eğer suçtan zarar göreni dar bir şekilde ele alıp, suçtan zarar gören (ve mağdur) kavramını sınırlarsak, somut davada olduğu gibi teknik bilgi düzeyini haiz bu sujelerin, somut davada bilhassa kovuşturma aşamasında;
    -delil ileri sürme,
    -görüş bildirme,
    -en önemlisi hükme karşı kanun yollarına başvurma
    haklarını sınırlamış ve maddi gerçeğe ulaşmayı zorlaştırmış oluruz.
    8-) Ayrıca unutulmamalıdır ki; günümüzde ceza ve ceza usul hukuku, fail odaklı olmaktan uzaklaşıp mağdur ve suçtan zarar göreni de odağa koyan bir yönelim içerisindedir.
    Nitekim 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun genel gerekçesinde; bu husus, "ceza muhakemesi usulünün amacı sadece sanık haklarını korumaktan ibaret değildir." şeklinde ifade edilmiştir.
    Bu bağlamda mağdur ve suçtan zarar görenlerin davaya katılma hakkının kapsam ve sınırları yargı kararları ile daraltılmamalıdır.
    Açıklanan nedenlerle 5977 Sayılı Biyogüvenlik Kanunu"nun 15. maddesinde belirtilen suçların işlenmesi hâlinde, Tarım ve Orman Bakanlığının davaya katılma ve dolayısıyla davayı temyiz etme hakkı olduğu düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyoruz." açıklamasıyla karşı oy kullanmışlardır.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20.12.2018 tarih ve 316595 sayı ile;
    “...5977 Sayılı Biyogüvenlik Kanunu"nun 15. maddesinde belirtilen suçların işlenmesi hâlinde, Tarım ve Orman Bakanlığının davaya katılma ve dolayısıyla davayı temyiz etme hakkı olduğu, bu nedenle temyize konu hükmün esastan incelenmesi gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 19. Ceza Dairesince 14.01.2019 tarih, 8607-3 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Tarım ve Orman Bakanlığı adına ... Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü"nün 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu"na muhalefet suçundan açılan kamu davasına katılma ve hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    “Alo Gıda 174” hattına 16.04.2012 tarihinde yapılan şikâyette; “İşletmeden sürekli kakaolu fındık kreması alıyorum ancak son günlerde sürekli bu ürünlerde GDO olduğu söyleniyor. Bu üründen numune alınıp içinde soya olup olmadığının analiz yapılmasını istiyorum. Şikâyetçiyim.” şeklinde beyanda bulunulması üzerine ... Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğünce 03.05.2012 tarihinde Kaçmazlar Gıda isimli iş yerinde yapılan denetimde Karlıdağ Kakaolu Fındık Kreması numunesi alınarak ... Gıda Kontrol Laboratuvar Müdürlüğüne ve Ulusal Gıda Referans Laboratuvar Müdürlüğüne gönderildiği, yapılan analiz sonucu düzenlenen 10.05.2012 ve 20.06.2012 tarihli raporlara göre iş yerinden alınan üründe GDO tespit edilmesi üzerine ... Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünce “Karlıdağ Kakaolu Fındık Kreması” isimli ürünün üreticisi olan ... Helva ve Gıda Sanayi Ticaret Ltd. Şti. yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunulduğu,
    ... Cumhuriyet Başsavcılığınca şirket yetkilisi olan sanık ... hakkında yapılan soruşturma sonucunda 27.03.2013 tarih ve 17280-3613 sayı ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, ... Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü vekili tarafından anılan karara itiraz edilmesi üzerine ... 1. Ağır Ceza Mahkemesince 02.01.2014 tarih ve 10 sayı ile itirazın kabulüne ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına karar verildiği, ... Cumhuriyet Başsavcılığınca 22.01.2014 tarih ve 595-205 sayı ile sanık ... hakkında 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu’nun 15. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen suçu işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı,
    ... Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü vekilince 18.03.2014 tarihli 1. celsede açılan kamu davasına katılma talebinde bulunulması üzerine Mahkemece CMK’nın 237. maddesi gereğince suçtan zarar görmesi nedeniyle şikâyetçi idarenin katılan olarak duruşmalara kabulüne karar verildiği,
    ... 5. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda sanık ...’ın beraatine ilişkin 13.05.2014 tarihli ve 46-323 sayılı hükmün katılan vekilince temyiz edildiği, Yargıtay (Kapatılan) 19. Ceza Dairesince ise suçtan doğrudan zarar görmeyen ve ilgili kanunlarda da kamu davasına katılması hususunda özel bir hüküm bulunmayan Tarım ve Orman Bakanlığının temyiz isteminin reddine karar verildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için, öncelikle konuyla ilgili olarak ülkemizde düzenlenen mevzuat üzerinde durulması gerekmektedir.
    26.03.2010 tarihli ve 27533 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu"nun “Amaç” başlığını taşıyan 1. maddesi;
    “(1) Bu Kanunun amacı; bilimsel ve teknolojik gelişmeler çerçevesinde, modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilen genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinden kaynaklanabilecek riskleri engellemek, insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla biyogüvenlik sisteminin kurulması ve uygulanması, bu faaliyetlerin denetlenmesi, düzenlenmesi ve izlenmesi ile ilgili usul ve esasları belirlemektir.
    (2) Bu Kanun; genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünleri ile ilgili olarak araştırma, geliştirme, işleme, piyasaya sürme, izleme, kullanma, ithalat, ihracat, nakil, taşıma, saklama, paketleme, etiketleme, depolama ve benzeri faaliyetlere dair hükümleri kapsar.
    ...” ,
    “Tanımlar” başlıklı 2. maddesi;
    "(1) Bu Kanunun uygulanmasında;
    ...
    b) Bakan: Tarım ve Köyişleri Bakanını,
    c) Bakanlık: Tarım ve Köyişleri Bakanlığını,
    ...
    d) Biyogüvenlik: İnsan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitliliği korumak için GDO ve ürünleri ile ilgili faaliyetlerin güvenli bir şekilde yapılmasını,
    ...
    i) Genetik yapısı değiştirilmiş organizma (GDO): Modern biyoteknolojik yöntemler kullanılmak suretiyle gen aktarılarak elde edilmiş, insan dışındaki canlı organizmayı,
    j) GDO’lardan elde edilen ürünler: Kısmen veya tamamen GDO’lardan elde edilmekle birlikte GDO içermeyen veya GDO’dan oluşmayan ürünleri,
    k) GDO ve ürünleri: Kısmen veya tamamen GDO’lardan elde edilen, GDO içeren veya GDO’lardan oluşan ürünleri,
    ...
    r) Kurul: Biyogüvenlik Kurulunu,
    ... ifade eder.",
    “Başvuru, değerlendirme ve karar verme" başlıklı 3. maddesi;
    “(1) İnsan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı gözönünde bulundurularak GDO veya ürünlerinin ithalatı, ihracatı, deneysel amaçlı serbest bırakılması, piyasaya sürülmesi ile genetiği değiştirilmiş mikroorganizmaların kapalı alanda kullanımına, bilimsel esaslara göre yapılacak risk değerlendirmesine göre karar verilir...
    (2) Her bir GDO ve ürününün ilk ithalatı için gen sahibi veya ithalatçı, yurt içinde geliştirilen GDO ve ürünü için ise gerçek ve tüzel kişiler tarafından Bakanlığa başvuru yapılır...
    (4) Alınan başvurular Bakanlık tarafından Kurula iletilir. Kurul doksan gün içerisinde başvurunun kabul edilip edilmediğini ve diğer değerlendirmelerini Bakanlığa gönderir. Bakanlık on beş gün içerisinde başvuru sahibine bildirimde bulunur...
    (9) Deneysel amaçlı serbest bırakma veya piyasaya sürme amacıyla ilk defa ithal edilecek GDO ve ürünleri için ithalattan önce, yurt içinde geliştirilenler için ise piyasaya sürülmeden önce Bakanlığa ayrı ayrı başvuru yapılır.
    (10) GDO ve ürünlerinin transit geçişinde her bir geçiş için Bakanlıktan izin alınması zorunludur. Transit geçişler, Bakanlık tarafından verilen yazılı izinde belirtilen koşullara ve 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanununa uygun olarak gerçekleştirilir.
    (11) Araştırma yapmaya yetkili kuruluşlar tarafından bilimsel araştırma amacıyla ithal edilecek GDO ve ürünleri için Bakanlıktan izin alınır...Araştırma amaçlı yapılacak faaliyet ve sonucundan Bakanlığa bilgi verilmesi zorunludur.
    (12) GDO ve ürünleri ile ilgili yapılan başvurular hakkında risk ve sosyo-ekonomik değerlendirmeye ilişkin bilimsel raporlar, Kurul tarafından, biyogüvenlik bilgi değişim mekanizması vasıtasıyla kamuoyuna açıklanır. Kurul, bu görüşleri de dikkate alarak nihai değerlendirme raporu ile olumlu kararını toplantı tarihinden itibaren en geç otuz gün içinde gerekçeleri, varsa karşı oy gerekçeleri ve imzaları ile birlikte tekemmül ettirmek ve Bakanlığa sunmak zorundadır. Kurul kararları Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girer.
    (13) Kararın olumsuz olması durumunda; bu karar, Bakanlıkça başvuru sahibine yazılı olarak bildirilir. Başvuru sahibi olumsuz kararın değiştirilmesine sebep olabilecek yeni bilgilere sahip olması halinde, Bakanlığa başvurarak bu olumsuz kararın gözden geçirilmesini isteyebilir. Bu durumda Kurul, sunulan yeni bilgileri dikkate alarak altmış gün içinde kararı gözden geçirir ve sonuçlarını başvuru sahibine bildirilmek üzere Bakanlığa iletir...”,
    “Yasaklar” başlıklı 5. maddesi;
    “(1) GDO ve ürünlerine ilişkin aşağıdaki fiillerin yapılması yasaktır:
    a) GDO ve ürünlerinin onay alınmaksızın piyasaya sürülmesi.
    b) GDO ve ürünlerinin, Kurul kararlarına aykırı olarak kullanılması veya kullandırılması.
    c) Genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvanların üretimi.
    ç) GDO ve ürünlerinin Kurul tarafından piyasaya sürme kapsamında belirlenen amaç ve alan dışında kullanımı.
    d) GDO ve ürünlerinin bebek mamaları ve bebek formülleri, devam mamaları ve devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması.”,
    "Karar sonrası yapılacak işlemler" başlıklı 7. maddesi;
    "(1) GDO ve ürünlerinin piyasaya sürülmesinden sonra, kararda verilen koşullara uyulup uyulmadığı, insan, hayvan, bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitlilik üzerinde herhangi bir beklenmeyen etkisinin olup olmadığı Bakanlık tarafından kontrol edilir ve denetlenir. Bu amaçla yapılacak analiz işlemleri, Bakanlık tarafından belirlenen laboratuvarlar tarafından gerçekleştirilir. İthalatçı, kontrol ve denetim işlemleriyle ilgili olarak talep edilen hususları yerine getirmekle yükümlüdür.
    (2) Kararda belirtilen koşulların ihlali veya GDO ve ürünleriyle ilgili olarak herhangi bir riskin ortaya çıkabileceği yönünde yeni bilimsel bilgilerin ortaya çıkması durumunda, karar Kurul tarafından iptal edilebilir. Kararı iptal edilen GDO ve ürünleri toplatılır. İnsan, hayvan, bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitliliğe olumsuz etkisi olduğu tespit edilenler derhal imha edilir; herhangi bir olumsuz etkisi tespit edilmeyenlerin ise mülkiyeti kamuya geçirilir. Bu fıkra uyarınca Bakanlıkça alınacak tedbirlerle ilgili yapılan masraflar ve diğer giderler, kusur ve sorumlulukları dikkate alınarak ilgililerden tahsil edilir.
    (3) İzlenebilirliğin sağlanması amacıyla, GDO ve ürünlerinin ülkeye girişi ve dolaşımında, Bakanlığa beyanda bulunulması, gerekli kayıtların tutulması, kararın bir örneğinin bulundurulması ve etiketleme kurallarına uyulması zorunludur...
    (4) Herhangi bir ürünün Bakanlık tarafından belirlenen eşik değerin üzerinde GDO ve ürünlerini içermesi halinde; etikette, GDO içerdiğinin açıkça belirtilmesi zorunludur.
    (5) İlgililer, GDO ve ürünleriyle ilgili olarak yeni bir risk ya da risk şüphesini öğrendiği takdirde durumu derhal Bakanlığa bildirmek ve tedbir almakla yükümlüdür...",
    "Bakanlığın görev ve yetkileri" başlıklı 8. maddesi;
    (1) Bakanlığın görev ve yetkileri şunlardır:
    a) (Mülga bent: 2/7/2018-KHK-703/206 md.)
    b) Kurulca talep edilen bilgi ve belgeleri temin etmek, istenen araştırma, deneme, kontrol ve denetlemeleri yaparak veya yaptırarak sonuçlarını Kurula bildirmek.
    c) Bu Kanunda belirtilen iş ve işlemlerin uygulanması, istenmeyen GDO bulaşıklarının engellenmesi, izlenmesi, kontrolü ve denetimini sağlamak.
    ç) Gerek görülmesi halinde GDO ve ürünleri ile ilgili çalışmalar yapmak için gerçek veya tüzel kişileri yetkilendirmek, yetkilendirilen bu gerçek veya tüzel kişileri denetlemek ve bunlara ilişkin usul ve esasları düzenlemek.
    d) Ülkesel biyolojik çeşitlilik ve genetik kaynakların korunması ve sürdürülebilir kullanımı için strateji geliştirmek, uygulamak veya uygulanmasını sağlamak.
    e) Biyogüvenlik bilgi değişim mekanizması aracılığıyla kamuoyunun GDO ve ürünleri ile ilgili bilgilendirilmesi ve karar alma sürecine katılımının sağlanması için gerekli tedbirleri almak.
    f) Kurul ve bilimsel komitelerin faaliyetleri ile ilgili usul ve esasları belirlemek.
    g) GDO ve ürünlerinin bu Kanunda düzenlenen haller dışındaki dolaşımını ve kullanımını önlemek için, sınır kontrolleri hususunda ilgili kurumlarla iş birliği yapmak.
    ğ) İnsan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürülebilirliğinin sağlanması hususunda öngörülemeyen durumlara yönelik acil durumlarda uygulanacak yöntem ile acil eylem planlarını hazırlamak ve uygulamak.
    h) Kurulun görüşleri doğrultusunda GDO ve ürünlerinin özelliklerine göre eşik değerini belirlemek.
    ı) Bu Kanun kapsamındaki ürünler ile GDO’lardan elde edilen ürünlerin etiketlenmesine ilişkin usul ve esasları belirlemek.
    (2) Bakanlık, gerekli hallerde bu Kanunun uygulanması ile ilgili olarak, diğer bakanlıklar ve ilgili kurum ve kuruluşlar ile iş birliği yapar.
    (3) GDO ve ürünleri ile bunlara ilişkin her türlü faaliyet sürecinde meydana gelebilecek kaza durumunda, çevre, biyolojik çeşitlilik, tarımsal üretim ve insan sağlığı üzerinde olabilecek zararların önlenmesine yönelik acil eylem planlarının zamanında hazırlanması ve uygulanmasından Bakanlık sorumludur.
    (4) Bakanlık; insan, hayvan, bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması amacıyla bu Kanun kapsamına giren ürünler hakkında tamamen veya kısmen toplatma, mülkiyetin kamuya geçirilmesi, ürünün mahrecine iadesi, faaliyetin geçici olarak durdurulması, ürünün imhası, piyasaya arzı, ticareti ve işlenmesinin yasaklanması gibi ihtiyati tedbirleri almaya ve her türlü düzenlemeyi yapmaya yetkilidir." ,
    Bu maddenin gerekçesi ise; "Madde ile; mevcut görev ve yetkilerinin biyogüvenlik ile ilgili konuları büyük ölçüde doğrudan veya dolaylı olarak kapsaması ve bunlara yönelik belli ölçüde teknik ve kurumsal alt yapısının olması nedeniyle Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ülkemizde biyogüvenlik sisteminin kurulup geliştirilmesi hususunda yetkili kılınmıştır." şeklindedir.
    Biyogüvenlik Kanunu"nun amacının; bilimsel ve teknolojik gelişmeler çerçevesinde, modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilen genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinden kaynaklanabilecek riskleri engellemek, insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla biyogüvenlik sisteminin kurulması ve uygulanması, bu faaliyetlerin denetlenmesi, düzenlenmesi ve izlenmesi ile ilgili usul ve esasları belirlemek olduğu, Kanun"un; genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünleri ile ilgili olarak araştırma, geliştirme, işleme, piyasaya sürme, izleme, kullanma, ithalat, ihracat, nakil, taşıma, saklama, paketleme, etiketleme, depolama ve benzeri faaliyetlere dair hükümleri kapsadığı belirtilmiştir.
    Kanun"un 2. maddesine göre, bu Kanun"un uygulamasında bakanlığın "Tarım ve Köyişleri Bakanlığı (Tarım ve Orman Bakanlığı)"nı ifade ettiği, Biyogüvenlik Kurulu"nun 703 sayılı KHK ile kaldırılması üzerine Kurul"un görev ve yetkileri aynı Bakanlığa bağlı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM)’ne verilmiş olduğu hususları da birlikte değerlendirildiğinde Kanun"un amacı ve kapsamı doğrultusunda Tarım ve Orman Bakanlığına tam yetki verildiği anlaşılmaktadır.
    Kanun"un birçok maddesinde Bakanlığın görev ve yetkilerine ilişkin hükümler bulunmakta ise de "Bakanlığın görev ve yetkileri" başlıklı 8. maddesinde genel çerçeve çizilmiştir. Anılan madde gerekçesinde de mevcut görev ve yetkilerinin biyogüvenlik ile ilgili konuları kapsaması ve bunlara yönelik teknik ve kurumsal alt yapısının olması nedeniyle Tarım ve Orman Bakanlığının biyogüvenlik sisteminin kurulup geliştirilmesi hususunda yetkili kılındığı belirtilmiştir.
    Kanun"un 8. maddesi dışında özel olarak Bakanlığın yetkili kılındığı hususlar belirtilmiştir. Kanun’a göre herhangi bir GDO ve ürününün ithalatı veya yurt içinde geliştirilen GDO ve ürünü için Bakanlığa başvuruda bulunulması, GDO ve ürünlerinin transit geçişinde ise Bakanlıktan izin alınması gerekmektedir. GDO ve ürünleri ile ilgili yapılan başvurular hakkında karar vermeye ya da verilen kararı iptal etmeye Kurul"un kaldırılmasından sonra Bakanlığa bağlı olan TAGEM yetkili kılınmıştır. GDO ve ürünlerinin piyasaya sürülmesinden sonra, kararda verilen koşullara uyulup uyulmadığı, insan, hayvan, bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitlilik üzerinde herhangi bir beklenmeyen etkisinin olup olmadığı Bakanlık tarafından kontrol edilir ve denetlenir.
    Bakanlığın görev ve yetkilerinin düzenlendiği 8. madde kapsamında bilgi ve belgeleri temin etmek, araştırma, deneme, kontrol ve denetlemeleri yapmak veya yaptırmak, bu Kanunda belirtilen iş ve işlemlerin uygulanması, istenmeyen GDO bulaşıklarının engellenmesi, izlenmesi, kontrolü ve denetimini sağlamak, gerek görülmesi hâlinde GDO ve ürünleri ile ilgili çalışmalar yapmak için gerçek veya tüzel kişileri yetkilendirmek, yetkilendirilen bu gerçek veya tüzel kişileri denetlemek ve bunlara ilişkin usul ve esasları düzenlemek, ülkesel biyolojik çeşitlilik ve genetik kaynakların korunması ve sürdürülebilir kullanımı için strateji geliştirmek, uygulamak veya uygulanmasını sağlamak, biyogüvenlik bilgi değişim mekanizması aracılığıyla kamuoyunun GDO ve ürünleri ile ilgili bilgilendirilmesi ve karar alma sürecine katılımının sağlanması için gerekli tedbirleri almak, Kurul ve bilimsel komitelerin faaliyetleri ile ilgili usul ve esasları belirlemek, GDO ve ürünlerinin bu Kanunda düzenlenen hâller dışındaki dolaşımını ve kullanımını önlemek için, sınır kontrolleri hususunda ilgili kurumlarla iş birliği yapmak, insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürülebilirliğinin sağlanması hususunda öngörülemeyen durumlara yönelik acil durumlarda uygulanacak yöntem ile acil eylem planlarını hazırlamak ve uygulamak, Kurulun görüşleri doğrultusunda GDO ve ürünlerinin özelliklerine göre eşik değerini belirlemek, bu Kanun kapsamındaki ürünler ile GDO’lardan elde edilen ürünlerin etiketlenmesine ilişkin usul ve esasları belirlemek, diğer bakanlıklar ve ilgili kurum ve kuruluşlar ile iş birliği yapmak, GDO ve ürünleri ile bunlara ilişkin her türlü faaliyet sürecinde meydana gelebilecek kaza durumunda, çevre, biyolojik çeşitlilik, tarımsal üretim ve insan sağlığı üzerinde olabilecek zararların önlenmesine yönelik acil eylem planlarının zamanında hazırlamak ve uygulamak, insan, hayvan, bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması amacıyla bu Kanun kapsamına giren ürünler hakkında tamamen veya kısmen toplatma, mülkiyetin kamuya geçirilmesi, ürünün mahrecine iadesi, faaliyetin geçici olarak durdurulması, ürünün imhası, piyasaya arzı, ticareti ve işlenmesinin yasaklanması gibi ihtiyati tedbirleri almak ve her türlü düzenlemeyi yapmak Bakanlık yetkisine verilmiştir. 13.08.2010 tarihli ve 27671 sayılı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelik"te de aynı yönde düzenlemeler mevcuttur.
    Bütün bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde; GDO ve ürünleri ile GDO"lardan elde edilen ürünlerden kaynaklanabilecek riskleri engellemek, insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla biyogüvenlik sisteminin kurulması ve uygulanması, bu faaliyetlerin denetlenmesi, düzenlenmesi ve izlenmesi, araştırma, geliştirme ve benzeri işlemlerin yapılması, işleme, piyasaya sürme, izleme, kullanma, ithalat, ihracat, nakil, taşıma, saklama, paketleme, etiketleme, depolama gibi işlemlerin ilgililer tarafından nasıl yapılacağının belirlenmesi dahil olmak üzere GDO ve ürünleri ile GDO"lardan elde edilen ürünlerin son tüketiciye ulaşıncaya kadar mevzuatta belirtilen koşullara uygunluğun sağlanması açısından Tarım ve Orman Bakanlığının tam yetkili olduğu, bu görevlerin yerine getirilmemesi ve yetkilerin kötüye kullanılması durumunda ilgili görevlilerin sorumluluklarının olduğu açıktır.
    Bu aşamada, uyuşmazlık konusunu oluşturan 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu"nun 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçun unsurlarının irdelenmesi gerekmektedir.
    5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu"nun “Ceza Hükümleri” başlıklı 15. maddesi;
    "(1) GDO ve ürünlerini bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ithal eden, üreten veya çevreye serbest bırakan kişi, beş yıldan on iki yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
    (2) Bu Kanunda belirlenen esaslar çerçevesinde ithal edilen veya işlenen GDO’ları veya GDO ve ürünlerini, ithal izninde belirlenen amaç ve alan dışında kullanan, satışa arz eden, satan veya devreden ya da bu özelliğini bilerek ve ticari amaçla satın alan, kabul eden, nakleden veya bulunduran kişi, dört yıldan dokuz yıla kadar hapis ve yedi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
    (3) Bu Kanunda belirlenen esaslar çerçevesinde ithal edilen veya işlenen GDO’lardan elde edilen ürünleri, ithal izninde belirlenen amaç ve alan dışında kullanan, satışa arz eden, satan veya devreden ya da bu özelliğini bilerek ve ticari amaçla satın alan, kabul eden, nakleden veya bulunduran kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
    (4) Yalan beyanda bulunarak bu Kanun hükümlerine göre alınması gereken ithal veya işleme iznini alan kişi, fiili daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu izne dayalı olarak GDO’ların, GDO ve ürünlerinin veya GDO’lardan elde edilen ürünlerin ithal edilmesi, işlenmesi, kullanılması, satışa arz edilmesi, satılması, devredilmesi, kabul edilmesi, nakledilmesi veya bulundurulması halinde, ayrıca yukarıdaki fıkralardaki hükümlere göre cezaya hükmolunur.
    (5) Bu maddede yer alan suçların bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde ve yararına olarak işlenmesi halinde, bu tüzel kişiye yüz bin Türk Lirasından iki yüz bin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir ve ayrıca tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
    ...” şeklinde düzenlenmiştir.
    Maddede düzenlenen suçlarla korunan hukuki değer, genel anlamda “toplumun sağlığı”dır. Bu suçlarla toplumu oluşturan bireylerin sağlıklı beslenme ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakları korunmak istenmiş, genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinin insan, hayvan ve çevre sağlığı bakımından oluşturabileceği riskleri engellemek ve biyolojik çeşitliliği korumak amacıyla bu suçlar ihdas edilmiştir.
    5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu"nda düzenlenen suçlar soyut tehlike suçu olup genetiği değiştirilmiş organizmaların insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitlilik üzerinde doğurabileceği risklerin zarara sebebiyet vermesi aranmamaktadır.
    5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu"nun uyuşmazlık konumuzla ilgili 15. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen ve suçun konusunu oluşturan "GDO" ve "GDO ve ürünleri", Aynı Kanun"un ikinci maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde, "Genetik yapısı değiştirilmiş organizma (GDO): Modern biyoteknolojik yöntemler kullanılmak suretiyle gen aktarılarak elde edilmiş, insan dışındaki canlı organizmayı ifade eder", (k) bendinde ise, “GDO ve ürünleri: Kısmen veya tamamen GDO’lardan elde edilen, GDO içeren veya GDO’lardan oluşan ürünleri ifade eder.” şeklinde tanımlanmıştır.
    Yine aynı Kanun"un 15. maddesinin ikinci fıkrasında suç teşkil eden fiiller, Biyogüvenlik Kanunu"nda belirlenen esaslar çerçevesinde ithal edilen veya işlenen GDO"ları veya GDO ve ürünlerini, ithal izninde belirlenen amaç ve alan dışında "kullanmak", "satışa arz etmek", "satmak" veya "devretmek" ya da bu özelliğini bilerek ve ticari amaçla "satın almak", "kabul etmek", "nakletmek" veya "bulundurmak" olarak gösterilmiştir. Bu fiillerden herhangi birisinin işlenmesi suçun oluşması için yeterlidir. Bu suç, seçimlik hareketli olduğu için, failin maddede sayılanların hepsini birden gerçekleştirmesi hâlinde de tek bir suç oluşacaktır.
    Maddede düzenlenen suçların faili, suç olarak kabul edilen yasaklanmış hareketleri işleyen herkes olabilir. Mağduru ise suçla korunan hukuksal değerin sahibi olan toplumdur.
    Biyogüvenlik Kanunu"nun 15. maddesinde düzenlenen suçlar, kasten işlenebilen suçlardır. Kastın varlığı için failin, suçun kanuni tanımındaki unsurlarını bilerek ve isteyerek gerçekleştirmiş olması gerekir. Maddenin ikinci ve üçüncü fıkrasındaki "ya da" bağlacından sonra gelen kısımda yer alan bu özelliğini bilerek ve ticari amaçla "satın almak", "kabul etmek", "nakletmek" veya "bulundurmak" hareketleri özel kastla işlenebilirken diğer suçlar için genel kast yeterlidir. Bu suçların taksirli hâli, Kanun"da suç olarak düzenlenmediğinden, taksirle işlenmesi mümkün değildir (Prof. Dr. Mahmut Koca, Genetiği Değiştirilmiş Ürünler Sebebiyle Cezai Sorumluluk, s.118; Mustafa Özen, 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu"nda Düzenlenen Suçlar, TBB Dergisi 2014, s. 296-297).
    Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için "mağdur", "suçtan zarar gören" ve "malen sorumlu" kavramları ile "kamu davasına katılma" kurumu üzerinde de durulması gerekmektedir.
    5271 sayılı CMK"nın 237/1. maddesinde; “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup hâlinde belirtilmiştir. Bu düzenleme, 1412 sayılı CMUK"nın 365. maddesindeki; “Suçtan zarar gören herkes, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilir” hükmü ile benzerlik göstermekte ise de yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur da eklenmek suretiyle, madde; öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
    Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada yer almasına öğreti ve uygulamada “davaya katılma” veya “müdahale” denilmekte, davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde ise davaya katılma isteminde bulunan kişi “katılan” ya da “müdahil” sıfatını almaktadır.
    Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı hâlinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle konuya açıklık kazandırılırken öğretideki görüşlerden de yararlanılarak, maddede katılma yetkisi kabul edilen, “mağdur”, “suçtan zarar gören” ve “malen sorumlu olan” kavramlarının, kamu davasına katılma hususundaki uygulamaya ışık tutacak biçimde tanımlanması gerekmektedir.
    Malen sorumlu; yargılama konusu işin hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
    Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü"nde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (M. Emin Artuk-Ahmet Gökcen–M. Emin Alşahin–Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Adalet Yayınevi, ..., 2017, s.305; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Seçkin Yayıncılık, ..., 2015, s.214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Seçkin Yayıncılık, ..., 2015, s.106-107; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, ..., 2010, s.7702-7703).
    “Suçtan zarar görme” kavramı gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 12.06.2018 tarihli ve 1190-274 sayılı, 03.07.2018 tarihli ve 1191-328 sayılı, 08.11.2016 tarihli ve 830-412 sayılı, 03.05.2011 tarihli ve 155–80 sayılı, 04.07.2006 tarihli ve 127–180 sayılı, 22.10.2002 tarihli ve 234–366 sayılı, 11.04.2000 tarihli ve 65–69 sayılı kararlarında; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edilmiştir.
    Uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak, bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CMK’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel kanun hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır. Ceza Genel Kurulunun 22.10.2002 tarih ve 234-366; 03.05.2011 tarih ve 155-80 ile 21.02.2012 tarih ve 279–55 ve 15.04.2014 tarih ve 599-190 sayılı daha sonraki bir çok kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
    Diğer yandan, özel düzenleme olmadığı durumlarda, işlenen bir suç nedeniyle, o eylemin gerçekleşmesini engellemeye yönelik yükümlülüğün yerine getirilmesinde ihmal gösterildiği takdirde tüzel kişilerin veya diğer yetkililerinin cezaî ve hukukî sorumluluklarının doğması hâlinin, suçtan doğrudan zarar gördükleri anlamına gelmeyeceği, bu nedenle işlenen suç açısından ilgili tüzel kişiliklere veya yetkililere “mağdur” ya da “suçtan zarar gören” sıfatını kazandırmayacağı açıktır. Yine Ceza Genel Kurulunca 25.03.2003 tarih ve 41-54 sayı ile “tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı gibi dolaylı zararlara dayanarak kamu davasına katılma, dolayısıyla verilen hüküm hakkında yasa yollarına başvurmanın olanaksız olduğu" şeklinde karar verilmiştir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanığın üzerine atılı 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu"na muhalefet suçunda korunan hukuki yarar kamunun sağlığı olup suçun mağduru toplumu oluşturan herkestir. GDO ve ürünleri ile GDO"lardan elde edilen ürünlerden kaynaklanabilecek riskleri engellemek, insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla biyogüvenlik sisteminin kurulması ve uygulanması, bu faaliyetlerin denetlenmesi, düzenlenmesi ve izlenmesi, araştırma, geliştirme ve benzeri işlemlerin yapılması, işleme, piyasaya sürme, izleme, kullanma, ithalat, ihracat, nakil, taşıma, saklama, paketleme, etiketleme, depolama gibi işlemlerin ilgililer tarafından nasıl yapılacağının belirlenmesi dahil olmak üzere GDO ve ürünleri ile GDO"lardan elde edilen ürünlerin son tüketiciye ulaşıncaya kadar mevzuatta belirtilen koşullara uygunluğun sağlanması açısından, Tarım ve Orman Bakanlığı ile bağlı birimlerinin önemli görev ve yetkilere sahip olduğu ve bu işlemlerin yerine getirilmesi açısından topluma karşı yükümlülüklerinin bulunduğunda kuşku olmasa da söz konusu yetkinin, 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu"na muhalefet suçu açısından ilgili Bakanlık ve bağlı birimlerine "suçtan doğrudan zarar gören" ve "malen sorumlu" sıfatlarını kazandırmayacağı, tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı gibi dolaylı zararlara dayanılarak kamu davasına katılmanın mümkün olmadığı, aynı Bakanlık ve bağlı birimlerinin kamu davasına katılmayı özel olarak düzenleyen bir kanun hükmünün bulunmadığı, yine Devletin tüzel kişi oluşu nedeniyle suçun mağduru da olmadığı göz önüne alındığında; Tarım ve Orman Bakanlığı adına ... Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğünün 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu"na muhalefet suçundan açılan kamu davasına katılma ve hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunmadığı, bu nedenle Yerel Mahkemece yanılgılı biçimde verilen hukuki değerden yoksun olan katılma kararının hükmü temyiz etme hakkı vermeyeceği ve Özel Dairenin temyiz isteminin reddine ilişkin kararının usul ve kanuna uygun olduğu kabul edilmelidir.
    Bu itibarla; haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

    Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; itirazın kabul edilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 30.09.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi