8. Hukuk Dairesi 2012/9507 E. , 2012/10817 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Şikayet
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davacı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR
Kamulaştırmasız elatma davaları uygulamada sıklıkla karşılaşılan davalardan olmakla birlikte, yasa ile düzenlenmiş değildir. Bu konuya ilişkin tek yasal düzenleme olan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 38. maddesi de 10.04.2003 tarih ve 2002/112 Esas 2003/33 Karar sayılı Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmiştir. Uygulamada kamulaştırmasız elatma davaları; İBK., HGK. ve Hukuk Dairelerinin içtihatlarıyla yön bulmaktadır. Konunun Dairemizi ilgilendiren yönü ise, bu nevi davalarda hükmedilen tazminatların zamanında ödenmemesi halinde uygulanacak faizin ne tür ve oranda olması gerektiği noktasındadır. Zira, Kamulaştırma Yasası gecikme faizini öngörmemektedir. Bu cümleden olmak üzere, HGK. Kararları ve Dairemizin istikrar bulmuş içtihatlarında; “Kamulaştırma bedelinin arttırılması ilamlarında uygulanan T.C. Anayasasının 4709 sayılı Yasanın 18. maddesi ile Değişik 46/son maddesinde yer alan kamulaştırma bedelleri ile mahkemece kesin hükme bağlanan arttırma bedellerine, son fıkraya göre kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanacağı“ hükmünden farklı olarak, “Kamulaştırmasız elatmanın hukuksal niteliği itibariyle bir haksız eylem olduğu, haksız eylemden doğan borçların, tazmini nitelikte olmaları nedeniyle uygulanacak faizin 3095 sayılı Yasada belirlenen yasal faiz olduğu belirtilerek, uygulama bugüne kadar yasal faizin uygulanması şeklinde sürdürülegelmiştir. Ancak, Anayasanın 35. maddesi ile koruma altına alınmış olan mülkiyet hakkının, hak sahibinin rızasına bakılmaksızın kamulaştırmasız elatma nedeniyle ihlali halinde, toplumun genel menfaatleri ile bireyin temel haklarının korunması arasında adil bir denge gözetilmesi gerektiği düşüncesinden hareketle, mülkün gerçek değeriyle orantılı makul bir tazminat ödenmediği sürece, bir mülkten mahrum bırakılmanın genelde aşırı bir ihlal teşkil edeceği, yasal faiz oranında gecikme faizi ödenmesinin yeterli olmadığı görüşü gerek öğretide gerekse uygulamada ağırlık kazanmaya başlamıştır.
Bu bağlamda mülkiyete saygı hakkının ihlalinin, mahkemelerin, kamulaştırmasız elatmaya maruz kalan kişiler lehine hükmettikleri tazminat tutarının tayininde, yargılama süresi ile enflasyon arasındaki etkileşim sonucu ortaya çıkan değer kaybını dikkate almalarına imkan sağlayan yasal bir düzenlemenin olmayışından da kaynaklandığı, bu nedenle adil tahmin taleplerinin karşılanması gerektiği hususu benimsenmeye başlamıştır.
Tüm bu açıklamalar ışığında idare, kendisine Anayasa tarafından tanınan olanak ve yetkileri yasaya uygun bir biçimde kullanmaksızın taşınmaza elatarak kamulaştırma ilkelerine aykırı davranamaz. Anayasanın 46. maddesinde öngörülen kamulaştırma, Anayasanın 35. maddesinde güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkına getirilmiş anayasal bir sınırlama olmakla, Dairemizce içtihat değişikliğine gidilerek, özü ve varlığı hukuki sonuç itibariyle aynı nitelikler taşıyan kamulaştırmasız elatmaya ilişkin ilamlarda hüküm altına alınan tazminatlara da Anayasanın 46/son maddesinde düzenlenmiş olan kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bu açıklamadan sonra somut olayın incelenmesinde; alacaklı tarafından kamulaştırmasız elatma ilamına dayalı olarak başlatılan takipte “takip kesinleşinceye kadar” yasal faiz, “takibin kesinleşmesinden sonra” Anayasanın 46/son maddesinde öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanmasının talep edildiği görülmüştür. Borçlu tarafça mahkemeye başvuruda uygulanacak faizin dönemsel ayrımına ve işlemiş faiz miktarına itiraz olunduğu anlaşılmıştır.
Dayanak ilamın kesinleşme tarihi belli olmadığından temyiz isteminde menfaati olabileceği düşünülerek borçlu tarafın temyiz hakkı olduğu düşünülerek mahkemece, istemin yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda incelenerek sonuca gidilmesi gerekirken takibin kesinleşmesinden öncesi ve sonrası şeklinde yasada yer almayan bir ayrıma gidilerek talepte bulunan alacaklının isteminin doğru olduğunun kabulüne karar verilmesi isabetsiz olduğu gibi işlemiş faiz miktarına itirazın da incelenerek olumlu olumsuz bir karar verilmemesi isabetsizdir.
SONUÇ: Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle İİK.nun 366 ve HUMK.nun 428.maddeleri uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve İİK.nun 366/3 maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 20.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.