Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2020/76
Karar No: 2021/428
Karar Tarihi: 28.09.2021

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/76 Esas 2021/428 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2020/76 E.  ,  2021/428 K.

    "İçtihat Metni"




    Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 19. Ceza Dairesi

    Kaçak eşyayı ticari amaçla bulundurma suçundan sanık ..."in beraatine ilişkin ... 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.12.2014 tarihli ve 1408-1371 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 19. Ceza Dairesince 09.09.2019 tarih ve 18309-10900 sayı ile;
    ""I- Katılan vekilinin sanık ... hakkında kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz isteminin incelemede;
    Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
    Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
    Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
    Eyleme ve yükletilen suça yönelik katılan vekilinin temyiz nedenleri yerinde görülmediğinden, tebliğnameye uygun olarak, temyiz davasının esastan reddiyle hükmün onanmasına..."" karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da 08.11.2019 tarih ve 53508 sayı ile;
    “...Sanık ..."in üzerine atılı kaçakçılık suçunu işlediğinin sabit olmaması nedeniyle CMK"nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine hükmedilmiştir.
    08/11/2013 tarihli tensip zaptı ile sanık ..."e iddianamenin tebliği ile çağrı kağıdına rağmen özürsüz gelmediği takdirde zorla getirileceğinin ihtar edilmesine karar verildiği,
    Açıklamalı duruşma davetiyesi sanığın nüfus kaydında yer alan yerleşim yeri adresinde (mernis adresi) tanınmadığı açıklamasıyla doğrudan Tebligat Kanunu"nun 21/2. maddesi uyarınca 23/12/2013 tarihinde tebliğ edildiği.
    24/03/2014 tarihli duruşmada sanığın zorla getirilmesine karar verilmiş ise de, 28/10/2014 tarihli tutanak ile şahsın temin edilemediğinin bildirildiği,
    28/10/2014 tarihli duruşmada sanık ..."in ... Açık Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğuna dair UYAP sisteminin uyarı verdiğinin görülmesi üzerine duruşma günü hazır edilmesi için müzekkere yazıldığı,
    16/12/2014 tarihli duruşmada hazır bulunan ve bağsız olarak huzura alınan ..."in kimlik tespiti yapılmadan, iddianame okunmadan, yasal hakları hatırlatılmadan ve usulüne uygun olarak savunması alınmadan son savunması ve son sözünün sorulduğu görülmüştür.
    5271 sayılı CMK 193/1.maddesine göre "Kanunun ayrık tuttuğu haller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir."
    5271 sayılı CMK 193/2. maddesi uyarınca "Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkumiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir."
    Soruşturma aşamasında alınan beyanında suçu kabul eden sanık ... yargılama aşamasında alınan beyanında suça konu sigaraların sanık ..."a ait olduğunu söylediği halde, sanık ..."in usulüne uygun olarak savunması alınmadan beraatine karar verilmesi yasaya aykırıdır.
    ...5271 sayılı CMK 193/2. maddesindeki derhal beraat kararı verilecek hallerin eylemin suç teşkil etmemesi gibi durumlara yönelik olması karşısında,
    16/12/2014 tarihli duruşmaya katılan sanığın kimlik tespiti yapılarak iddianame okunup usulüne uygun savunması alınmadan eksik soruşturma ile beraatine karar verilmesinin yasaya aykırı olduğu"" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308/3. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 22.01.2020 tarih ve 33986-169 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında kaçak eşyayı ticari amaçla bulundurma suçundan kurulan beraat hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kaçakçılık suçundan dolayı sanık hakkında açılan kamu davasına ilişkin iddianame okunup atılı suçla ilgili yasal hakları da hatırlatılmadan sorgusu yapılmak suretiyle 5271 sayılı CMK"nın 176/1, 191/3-b-c ve 147. maddelerine aykırı davranılıp davranılmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    ... Cumhuriyet Başsavcılığınca 18.09.2013 tarih ve 16682-8681 sayı ile; sanığın 12.09.2013 tarihinde işlediği kaçak eşyayı ticari amaçla bulundurmak suçuna ilişkin olarak açılan kamu davasında Yerel Mahkemece 16.12.2014 tarihinde yapılan oturumda hazır bulunan sanığa iddianame okunmadan ve yasal hakları da hatırlatılmadan savunmasının alındığı anlaşılmaktadır.
    5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 176. maddesinin birinci fıkrasında iddianamenin çağrı kağıdı ile birlikte sanığa tebliğ edileceği hükme bağlanmış, aynı maddenin son fıkrasında da iddianamenin tebliği ile duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerektiği belirtilmiştir.
    CMK"nın "İfade ve sorgunun tarzı" başlıklı 147. maddesinin 1. fıkrasının (a), (b), (c), (d), (e), (f) ve (g) bentleri;
    "(1) Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:
    a) Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür.
    b) Kendisine yüklenen suç anlatılır.
    c) Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.
    d) 95 inci madde hükmü saklı kalmak üzere, yakalanan kişinin yakınlarından istediğine yakalandığı derhâl bildirilir.
    e) Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu söylenir.
    f) Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır.
    g) İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır." şeklinde düzenlenmiştir.
    Aynı Kanun"un "Duruşmanın başlaması" başlıklı 191. maddesinin 3. fıkrasında ise;
    "Duruşmada, sırasıyla;
    a) Sanığın açık kimliği saptanır, kişisel ve ekonomik durumu hakkında kendisinden bilgi alınır,
    b) İddianame veya iddianame yerine geçen belge okunur,
    c) Sanığa, yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu ve 147 nci maddede belirtilen diğer hakları bildirilir,
    d) Sanık açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde, usulüne göre sorgusu yapılır." düzenlemelerine yer verilerek sanığın sorgusu yapılmadan önce iddianamenin ve iddianame yerine geçen belgenin okunması gerektiği belirtilmiştir.
    AİHS"nin 6/1. maddesinin 1. cümlesinde; "Herkes, gerek medeni hak veya yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir...",
    Aynı maddenin 3. fıkrasında ise "Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:
    a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek…" hükümleri yer almaktadır.
    Adil yargılama; yalnızca davanın erken sonuçlandırılması olmayıp sanık ile katılana tüm haklarını tamamen kullanma imkânı sağlanarak yargılamanın en az giderle ve en kısa zamanda sonuçlandırılması olduğundan, modern hukuk sistemlerinde sözlülük, doğrudanlık ve yüz yüzelik ilkeleri kabul edilmiştir.
    Kanun koyucu da, CMK"nın 176. maddesinde iddianamenin çağrı kağıdı ile birlikte sanığa tebliğini ve savunmasının hazırlanmasına imkân sağlanmak üzere tebliğ ile duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunmasını öngörmüş, ayrıca 191. madde ile sanığın üzerine atılı suçu ayrıntılarıyla öğrenmesi ve savunma hakkını en iyi şekilde kullanması için iddianamenin okunması zorunluluğunu getirmiştir. Söz konusu düzenlemeler savunma ve yapılan isnadı öğrenme hakkı kapsamında olup sanığın hakkındaki suçlamalardan haberdar olması ve daha etkili savunma yapması amaçlanmaktadır.
    Nitekim Ceza Genel Kurulunun 04.06.2013 tarihli ve 1401-277 ile 04.02.2014 tarihli ve 112-38 sayılı kararlarında da benzer hususlara işaret edilmiştir.
    Bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanık hakkında kaçak eşyayı ticari amaçla bulundurmak suçundan düzenlenen 18.09.2013 tarihli iddianamenin Yerel Mahkemece sanığın hazır bulunduğu 16.12.2014 tarihli duruşmada sorgusuna geçilmeden önce okunmadığı ve atılı kaçak eşyayı ticari amaçla bulundurma suçu ile ilgili olarak CMK’nın 147. maddesindeki hakları konusunda bilgilendirilmediği anlaşıldığından, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılıklar nedeniyle Yerel Mahkeme hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasında zorunluluk bulunmaktadır.
    Bu nedenle, haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; ""Sanığa iddianame okunmadan ve hakları hatırlatılmadan yapılan sorguya istinaden beraat kararı verilip verilemeyeceği hususunda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
    Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle çağdaş hukuk sistemlerinin olmazsa olmazı olan ceza muhakemesi hukukunun amacı ve önemi açıklanarak; 5320 sayılı kanunun 8/1. maddesi delaletiyle hüküm tarihi itibariyle halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 223/son, 309, maddeleri ile sonradan yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 193/2, 290. maddelerinin, Anayasanın 141/4 ve A.İ.H.S. 6. maddesindeki adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından birisi olan davaların makul süre içerisinde bitirilmesi ilkesi ile irtibatlandırılması suretiyle sanığın en lehine olan kararın(Beraat) verilmesi halinde dahi sırf usulüne uygun olarak sorgusu yapılmadığından bahisle hükmün bozulmasının yasal bir dayanağının bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
    Ceza usulü, ya da günümüzün deyimi ile ceza muhakemesi hukuku, kişi için öylesine önemlidir ki dünyada ceza usulü kadar hiçbir şey insanları ilgilendirmez. Hatta ceza usulü kusurlu bulunan bir toplumda huzurdan söz edilemez. Ceza kanunlarına karşı gelmemek insanların elinde olan bir şey olmasına karşın, kimsenin haksız yere takibata uğramayacağından söz etmek olası değildir. Bu hukuk dalının özgürlükler için ne denli önem arz ettiğini Ferri’nin şu sözleri en güzel şekilde açıklamaktadır; "ceza kanunu suçluların, usul kanunu, suçluluğu sabit oluncaya kadar masumların teminatıdır".
    Ceza muhakemesinin amacı yukarıda açıklandığı üzere maddi gerçeğin araştırılıp bulunmasıdır. Ancak bu yapılırken insanlık onuru, hukukun ve ceza muhakemesi hukukunun temel ilkeleri daima göz önünde bulundurulacaktır. Maddi gerçek, her ne pahasına olursa olsun, insan hakları ihlallerine yol açmadan araştırılıp bulunmalı, ... gerçekleştirilmeli ve hukuki barış sağlanmalıdır.
    Ceza muhakemesi hukukunun amacı bu şekilde açıklandıktan sonra; şimdi konumuzu ilgilendiren ilgili hukuki düzenlemeleri aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür.
    5271 sayılı Ceza Yargılama Yasasının 191. maddesinde duruşmaya başlanmasına ilişkin kurallar ile sanığın sorgusunun nasıl icra edileceğine ilişkin hükümlere yer verilmiş, anılan Yasanın 193/1. maddesinde ise, yasanın ayrık tuttuğu haller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılamayacağı belirtilmiştir. Yasanın ayrık tuttuğu hallere ise 5271 sayılı Yasa"nın 193/2 ve 195. maddelerinde yer verilmiştir.
    1412 sayılı CMUK"nın, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 309. maddesi; "Maznunun lehine olan hukuki kaidelere muhalefet, maznunun aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet Müddeiumumîliğine bir hak vermez", 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 290. maddesi de; "Sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykırılık sanık aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet savcısına bir hak vermez" şeklinde hüküm altına alınmıştır. CMK"nın 290. maddesinin gerekçesinde ise; "Cumhuriyet savcısı gerçeğin araştırılması amacına yönelik veya kamu yararına ilişkin olmayan, yalnızca sanık yararına kabul edilmiş hukuk kuralının uygulanmaması, eksik veya yanlış uygulanmış olması nedeniyle hükmün sanık aleyhine bozulması için temyiz yoluna başvuramaz" denilmiştir. Bu düzenlemeler uyarınca Cumhuriyet savcısı, amacı yalnızca sanığın hak ve menfaatlerini korumak olan bir hukuk kuralının ihlal edilmiş bulunması durumunda sanığın lehine olan bu ihlali ileri sürerek, temyiz kanun yoluna müracaat edip hükmün sanık aleyhine bozulmasını isteyemeyecektir.
    Her iki hüküm de sanıkların haklarını korumak ve lehlerine doğmuş olan bir durumun, aleyhlerine olacak şekilde ortadan kaldırılmasını önlemek amacıyla kabul edilmiş olup, maddedeki "sanık yararına" sözcüğünün; "sadece sanık yararına konulmuş olan" örneğin; sanığa ek savunma hakkı verilmemesi, önceden kendisine tebliğ olunan iddianamenin sorgudan önce okunmaması gibi, "hukuki kaideler" ibaresinin "usul hükümleri" olarak anlaşılması gerektiği öğreti ve uygulamada kabul edilmektedir. Sadece sanık yararına değil, aynı zamanda kamu düzenine veya yargılamanın işleyişine ilişkin usul kurallarının ihlali halinde bu hüküm uygulanmayacaktır. Yalnız sanık yararına kabul edilmiş usul kurallarına aykırılık halinde sanık aleyhine bir netice meydana gelmişse Cumhuriyet savcısının hükmü sanık lehine temyiz etmesinin önünde ise herhangi bir hukuki engel bulunmamaktadır.
    Nitekim Ceza Genel Kurulunun 25.09.2007 gün ve 189-188 ile; 06.11.2007 gün ve 212-229 sayılı kararlarında; "Ceza muhakemesinin temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına doğrudan veya dolaylı olarak hizmet eden, yargılamanın diğer süjelerinin hukukunu ilgilendiren ve ceza yargılamasının sair temel ilkeleriyle irtibatlı olan usul kuralları, maddede tanımlanan "salt sanık yararına vazedilmiş kurallar" kapsamında sayılmamaktadır" sonucuna ulaşılmıştır.
    5271 sayılı CMK"nın 193. maddesinin ikinci fıkrasında; "Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir" hükmüne benzer bir şekilde 5320 sayılı kanunun 8/1. maddesi delaletiyle halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 223/son maddesinde yer verilmiştir.
    Anayasanın 141. maddesinin son fıkrasında;
    "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir." hükmüne yer verilmiştir.
    Aşağıda örnek olarak gösterilen içtihatlarda açıklandığı üzere; 1412 sayılı CMUK’nın 309 maddesi ile buna karşılık olarak düzenlenen 5271 sayılı CMK’nın 290 maddesi uyarınca sanık yararına hukuk kuralına aykırılığın, sanık aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet Savcısına hak verdirmeyeceği hususunda teoride ve uygulamada herhangi bir duraksama yaşanmamıştır (Örnek CGK. 2014/112 K),
    5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası"nın, "Sanığın duruşmada hazır bulunmaması" başlığını taşıyan 193. maddesine, 01.06.2005 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5353 sayılı Yasa ile eklenen 2. fıkrasının konuluş amacı gerekçesinde, "Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa dahi dava gıyabında bitirilebilir. Böylece sanığın lehine bir düzenleme getirilmiş ve gereksiz yere davanın uzaması önlenmek istenmiştir" şeklinde açıklanmış olup, maddenin değişiklik gerekçesinde de belirtildiği üzere, sanık hakkında, mahkûmiyet dışında bir karar verileceği hallerde, davanın gereksiz yere uzamaması için sorgusu yapılmadan da davanın bitirilmesi olanaklı hale gelmiştir. 1412 sayılı CYUY’nın 223/son maddesi hükmü ile anılan fıkra benzerlik arzetmekte ise de, anılan fıkra, 1412 sayılı CYUY’nun 223/son fıkrası döneminde şekillenen ve fıkranın uygulanma koşullarını derhal beraat kararı ile sınırlayan görüşler doğrultusunda değil, yasa koyucunun gerekçede belirttiği amacı da nazara alınarak daha geniş yorumlanmalı, anılan hükmün mahkûmiyet hükmü dışındaki hükümler yönünden yüz yüze yargılama ilkesinin bir istisnası olduğu kabul edilmelidir.
    Diğer yönden, 5271 sayılı CMK’nın 193. maddesinin 2. fıkrası ile 223. maddesinin 9. fıkrasındaki, "derhal beraat kararı verilebilecek hallerde, durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez" hükümleri arasında da bir bağ kurulmamalıdır. 223. maddede belirtilen husus, derhal beraat kararı verilebilecek hallerde, sanığın en lehinde olan bu hükmün verilmesinin zorunlu olduğunu belirtmekten ibaret olup, buradaki derhal keyfiyeti ile 193. maddenin 2. fıkrasının uygulanma koşulları arasında bir benzerlik bulunmamaktadır. Bu nedenle anılan fıkranın uygulanma koşullarının eylemin ilk bakışta açıkça suç oluşturmadığının saptanması ile sınırlı olduğunun kabulü, fıkradaki düzenlemenin konuluş amacı ile de bağdaşmamaktadır. Fıkrada aranan husus, toplanan kanıtlara göre mahkûmiyet dışında bir hükmün verilmesinden ibarettir.
    Ancak uygulamada CMK’nın 193/2. maddesinin kapsamı özel daireler tarafından çok daraltılarak "derhal beraat kararı" verilecek haller ile sınırlandırılmış, somut olayımızda ise sanığa iddianame okunmadan ve hakları hatırlatılmadan sorgusunun yapılmasına rağmen Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu tarafından hükmün esası incelenmeden bozulmasına karar verilerek CGK. 2009/243 K sayılı ilam ile çelişkiye düşüldüğü gibi maddenin konuluş amacına da aykırı davranılmıştır.
    CGK. 2009/243 K sayılı ilamı;
    O halde, sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi olanaksız olup, yerel mahkemece sanığın beraatine karar verilmesi isabetlidir. Sanık hakkında, mahkûmiyet dışında bir karar verildiği nazara alındığında, sorgusu yapılmadan duruşmanın bitirilmesi de 5271 sayılı CYY’nın 193/2. maddesine uygun olup, bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
    Y.C.G.K.nın 2014/112 K sayılı ilamında;
    Hakkında kamu davası açılan kişilerle, yargılama yapılıp hüküm kurulan faillerin aynı olup olmadığının belirlenmesi açısından önem arzeden nüfus ve sabıka kayıtlarının getirtilip duruşmada okunması ile mahkemenin kanuna ve usulüne uygun olarak teşekkül edip etmediği ve yargılama usulüne uyulup uyulmadığının ispatını sağlayan duruşma tutanağının bütün sayfalarının zabıt kâtibi tarafından imzalanmasına ilişkin kurallar, "sırf sanık yararına vazedilmiş usul kuralları" olmamakla birlikte yargılanıp haklarında hüküm kurulan kişilerin, hakkında kamu davası açılan kişilerle aynı kişiler olmadıkları yönünde bir iddianın olmaması, duruşmanın kanuna ve usulüne uygun olarak oluşturulmamış bir heyet tarafından gerçekleştirildiği ya da tutanakların gerçeğe aykırı veya sahte olarak düzenlendiğine ilişkin herhangi bir itirazın bulunulmaması ve hükmün şikayetten vazgeçme nedeniyle düşme olması hususları gözönüne alındığında, bu kuralların ihlali halinde Cumhuriyet savcısının CMK"nın 290. maddesi kapsamında hükmü temyize hakkı bulunmadığının kabulü gerekmektedir.
    Yukarıdaki açıklamalar ışığında, somut olayımıza baktığımızda;
    Olay günü hakkındaki mahkumiyet hükmü kesinleşen inceleme dışı hükümlü ile birlikte giderken kaçak sigaralarla birlikte yakalanan sanığın, sigaralarla bir ilgisi olmadığına dair beyanının sigaraların kendisine ait olduğunu beyan eden hükümlü tarafından da doğrulanmış olması, yargılama aşamasında ise başka suçtan tutuklu olan sanığın cezaevinden getirilerek kimliği tespit edilmeden, iddianame okunarak hakları hatırlatılmadan, diyeceklerinin ve son sözünün sorulması üzerine eski beyanlarını tekrar ettiği, diğer hükümlünün ise kovuşturma aşamasında sigaraların kendisi ile bir ilgisinin olmadığı ve sanığa ait olduğu şeklindeki beyanına mahkeme tarafından itibar edilmeyerek sanık hakkında beraat, inceleme dışı sanık hakkında verilen mahkumiyet hükmünün Yargıtay Yüksek 19. Ceza Dairesi tarafından onanarak kesinleştiği, ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sorgu sırasındaki eksikliklerden dolayı beraat kararına itiraz edilmesi üzerine, sayın çoğunluk tarafından sorgu sırasındaki eksiklikler dikkate alınarak beraat kararının esası incelenmeden bozulmasına karar verilmiştir. Sorgu sırasındaki eksiklikler, yerel mahkeme ve Yüksek 19. Ceza Dairesi tarafından sonuca etkili görülmemiştir. Toplanan delillere göre sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi mümkün değildir. Buna rağmen Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu, çok zayıf ihtimalde olsa mahkumiyet kararı verilebileceğini düşünmesi halinde, o zaman beraat kararının esastan incelenerek bozma kararı vermesi gerekirken, kanaatimizce CMK’nın 193/2. maddesine farklı anlam yüklenerek ve hatta bir aşama daha ileri gidilerek, sonuca hiçbir etkisi olmayan sırf sanık lehine getirilen usul kuralarına aykırı davranılarak yapılan sorgu, hiç yapılmamış gibi kabul edilerek hükmün esası incelenmeden verilen bozma kararındaki sakıncaları aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür.
    1-) Duruşmada hazır bulunan sanığa iddianame okunmaması ve haklarının hatırlatılmaması suretiyle usulüne uygun sorgusu yapılmadığından bahisle işin esasına girilmeden beraat kararı bozularak sanığın çok uzun yıllar tekrar ceza tehdidi altında kalmasına sebebiyet verilmesi suretiyle Anayasanın 141. maddesinin son fıkrası ile AİHS’nin 6.maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından birisi olan yargılamanın makul süre içerisinde bitirilmesi ilkesine aykırı davranılmıştır. Zira, Adil yargılanma hakkı, dokunulmaz ve vazgeçilmez bir hak olarak, yargılamanın insan haklarına ve demokratik kurallara en uygun şekilde yapılmasının ve bunun sonucu olarak da insan hakları ve özgürlüklerin güvence altına alınmasının garantisidir. Makul bir sürede yargılanma unsurunun amacı, hak arayışına giren herkesi, yargılama işlemlerinin uzamasına karşı korumak ve kişinin uzun yargılama süreçlerinden etkilenmesini önlemektir. Ayrıca en önemli nokta, yapılan yargılamanın adil olması için, her şeyden önce makul sürede bitirilmesi gerekliliğidir. Çünkü geç tecelli etmiş ..., adaletsizlik olarak kabul edilmektedir.
    2-) Sanıkların haklarını korumak ve lehlerine doğmuş olan bir durumun, aleyhlerine olacak şekilde ortadan kaldırılması, 1412 sayılı CMUK"nın 309. maddesi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 290. maddesindeki düzenlemeler ile önlenirken, belli koşulların gerçekleşmesi durumunda beraat kararının önündeki engeller 1412 sayılı CMUK’nın 223/ son maddesi ile 5271 sayılı CMK"nın 193. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenlemeler ile kaldırılırken; davaların makul süre içerisinde bitirilmesi Anayasanın 141/4. maddesi ile A.İ.H.S 6 maddesi ile güvence altına alınırken, somut olayımızda olduğu gibi duruşmada hazır bulunan sanığa iddianame okunmadan ve hakları hatırlatılmadan diyeceklerinin sorulması suretiyle usulüne uygun sorgusunun yapılmadığından bahisle sanığın en lehine olan bir kararın hiçbir şekilde incelenmeksizin bozulmasının, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’ın 223/son, 309 ve sonradan yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 193/2, 290. maddeleri ile Anayasanın 141/4, A.İ.H.S. 6. maddelerinin düzenleniş amacına ve bu hususta yerleşik uygulamaya dönüşen içtihatlara (Örnek C.G.K 2014/112 K ...) aykırı olacağı kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır.
    3-) Yazılı metinlerin yorumlanmasında; pozitif temeli bulunmadığı için uygulayıcılar açısından bağlayıcı yanı olmayan ancak Prof. Dr. ... ...’in deyimiyle eşyanın tabiatından kaynaklanan yorum ilkelerine uyulması gerekmektedir. Ancak bu şekilde önceden bilinen ve olay sırasında değişmeyecek olan kurallar sayesinde hukuki güvenlik sağlanarak, keyfiliğin önüne geçilmiş olur. Herkes için aynı olması gereken yorum ilkelerine uyulmaksızın yapılacak yorumlarda; kişisel iradeler ön plana çıkacağından; maddi gerçeğe ulaşmayı ideal bir hedef olarak belirleyen ceza muhakemesinin amacından uzaklaşılarak davaların makul süre içerisinde bitirilememesi tehlikesi ortaya çıkacaktır. Keyfiliği önleyebilmek ve maddi gerçeğe ulaşabilmek için yorum ilkeleri arasında yer alan istisnalar dar, kurallar geniş yorumlanmalıdır kuralına uyulması gerekmektedir. Bir taraftan davaların makul süre içerisinde bitirilmesini hedefleyen kanun koyucunun, sırf adaletin sağlanabilmesi ve savunma hakkının kısıtlanmaması için genel kuraldan ayrılarak, mahkumiyet dışında bir karar verilmesi halinde sanığın sorgusu yapılmamış olsa dahi davanın bitirilebileceği hüküm altına alınırken, diğer taraftan sırf iddianame okunmadan ve hakları hatırlatılmadan yapılan sorgunun usulüne uygun olmadığından bahisle sanığın lehine beraat kararı veren yerel mahkemenin kararının bozulması suretiyle sanığın uzun süre ceza tehdidi altında bırakılmasına seyirci kalması elbette ki beklenemez. Mevcut normlar arasında sanığın en lehine olan beraat kararı verilirken sanık lehine olan usul kaidelerine uyulmayarak aslında sanığın aleyhine davranılmış, ancak sanığın en lehine olan beraat kararı verilmiş, işin esasına giren Yargıtay 19. Ceza Dairesi, beraat kararını onamasına rağmen, itiraz üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu işin esasına girmeden sırf sanık lehine getirilen usul kurallarına riayet edilmediğinden bahisle sanığın en lehine olan beraat kararının işin esasına girmeden bozulacağına dair yasaklayıcı bir düzenlemenin mevcut olmamasına karşın, yorum ilkelerine aykırı davranılarak kanaatimizce içtihat yoluyla kanuni dayanağı olmayan üstelikte sanık lehine olduğu varsayımından hareket edilerek gerçekte sanık aleyhine sonuç doğuran istisna bir hükmün doğmasına yol açılmıştır.
    Sonuç itibariyle; Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun maddi gerçeğe ulaşmayı en ideal bir hedef olarak belirleyen ceza muhakemesinin temel ilkelerine, hukuk devletinin olmazsa olmazını teşkil eden kanunların anası konumundaki Anayasaya, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine ve CMK’nın 290. maddesiyle ilgili yıllardır tereddütsüzce uygulandığı için yerleşik uygulamaya dönüşen içtihatlara (C.G.K. 2014/112K) ve somut olayımızla ilgili CGK 2009/243 K sayılı ilamına aykırı olacağı düşüncesiyle, sanığın yasalara uygun bir şekilde sorgusu yapılmadığından bahisle verilen beraat kararının esası incelenmeden bozulmasına dair görüşüne yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle iştirak edilmemiştir."" görüşüyle,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu üyesi ise ""sanığın savunmasının usulüne uygun olarak alındığı"" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
    SONUÇ:
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay (Kapatılan) 19. Ceza Dairesinin 09.09.2019 tarihli ve 18309-10900 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
    3- ... 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.12.2014 tarihli ve 1408-1371 sayılı sanık ...’in atılı suçtan beraatine ilişkin hükmünün, sanığın savunma hakkının sınırlanması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
    4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 28.09.2021 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi