14. Hukuk Dairesi Esas No: 2017/11 Karar No: 2020/7313 Karar Tarihi: 16.11.2020
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2017/11 Esas 2020/7313 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davacı kişi, köyünde orman kadastro çalışması sırasında, kendisine satılmış olan taşınmazın orman vasfıyla Hazine adına tescil edildiğini ve yanlışlıkla davalının zilyet olarak gösterildiğini iddia ederek şerhin iptalini ve zilyetlik hakkının kendisine tescilini talep etmiştir. Mahkeme, davayı kabul etmiş ancak davalı vekili bu kararı temyiz etmiştir. Yargıtay kararı, muhdesatın tespiti ve beyan esaslarının Kadastro Kanunu'nun 19/2 maddesiyle sınırlı olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle, davacının zilyetlik hakkının tapu siciline kaydedilmesi talebinin reddedilmesi gerektiği ve kararın bozulması gerektiği ifade edilmiştir. Kadastro Kanunu'nun 14, 15, 17, 18, 20 ve 21. maddeleri, kadastro çalışma belgeleri dışındaki genel hükümlere göre açılan davalarda uygulanabileceği ancak muhdesat tespiti ve beyanı esasları açısından sınırlandırıldığı belirtilmiştir.
14. Hukuk Dairesi 2017/11 E. , 2020/7313 K.
"İçtihat Metni"
14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı tarafından, davalılar aleyhine 03/04/2013 gününde verilen dilekçe ile tapu kaydındaki şerhin terkini ile davacının zilyet olduğu şerhinin tescili talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 13/01/2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: K A R A R Dava, tapu kaydındaki şerhin terkini ile davacının zilyet olduğu şerhinin tescili istemine ilişkindir. Davacı, köylerinde 2011 yılında orman kadastro çalışması yapıldığını, bu çalışmalar sırasında amcası tarafından 70 yıl önce satın alınmış olup kendisine satılan 101 ada 96 parsel sayılı taşınmazın orman vasfıyla Hazine adına tescil edildiğini, yapılan tespit sırasında taşınmazın zilyedinin yanlışlıkla davalı ... olarak gösterildiğini, 101 ada 96 parsel sayılı taşınmazda davalının zilyet bulunduğuna ilişkin şerhin iptali ile davacının zilyet bulunduğunun şerh düşülmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı Hazine vekili, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmü davalı ... vekili temyiz etmiştir. 22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında vurgulandığı üzere, Eşya Hukukunda "Muhdesat" kavramından bir arazi üzerinde arz malikinden başkasına veya yalnızca bir paydaşa ait yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlaşılmalıdır. Muhdesat sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak sağlanmaz. Bir kişi lehine muhdesatın tespitine ve bunun kütüğün beyanlar hanesine yazılmasına 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/2 maddesi olarak sağlanmaktadır. Gerçekten, anılan hüküm uyarınca; "Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlarından birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir" Bu şekilde bir belirtmenin yenilik doğurucu bir sonucu olmadığı esasen var olan şahsi hakka aleniyet kazandıracağı ve sadece muhdesat sahibi lehine kanıt oluşturacağı kuşkusuzdur. Ne var ki, Kadastro Kanunu kural olarak kadastro bölge ve çalışma alanları üzerinde çalışma yapılan taşınmazlara uygulanır. Anılan Yasanın 33 maddesinde Kadastro Kanununun bazı hükümlerinin kadastro çalışma belgeleri dışındaki genel hükümlere göre açılan davalarda da uygulanacağı kabul edilmiş ise de uygulanacak hükümler Yasanın 14, 15, 17, 18, 20 ve 21. maddeleriyle sınırlıdır. Değişik bir anlatımla, kadastrodan sonraki hukuki sebeplere dayanılarak genel mahkemelerde açılan davalarda Kadastro Kanunun 19/2 maddesine dayanılarak muhdesat tespiti ve bunun kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi istenemez. Mahkemece yukarıda yapılan saptamalar uyarınca davacının dava konusu bölümde zilyetlik hakkı belirtmesinin tapu siciline yansıtılması isteminin reddi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.11.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.