Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2019/342
Karar No: 2021/414

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/342 Esas 2021/414 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2019/342 E.  ,  2021/414 K.

    "İçtihat Metni"


    Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 20. Ceza Dairesi


    Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık ..."ın, 5237 sayılı TCK"nın 188/3-4-a, 62, 52/2-4, 53, 54 ve 63. maddeleri gereğince 12 yıl 6 ay hapis ve 4.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, hak yoksunluğuna, müsadereye ve mahsuba ilişkin ... 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.10.2017 tarihli ve 166-183 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen ... Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince 18.12.2017 tarih ve 300-296 sayı ile istinaf başvurusunun, ödenmeyen adli para cezasının tahsili ve yargılama gideri yönünden düzeltilerek esastan reddine karar verilmiş, bu kararın da sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 20. Ceza Dairesince 19.03.2019 tarih ve 2296-1705 sayı ile;
    "5271 sayılı CMK"nın 288. ve 294. maddelerinde yer alan düzenlemeler ile CMK"nın 289. maddesinde sayılan kesin hukuka aykırılık halleri dikkate alınarak, sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde belirttiği; aramanın hukuka aykırı şekilde yapıldığına ve mahkûmiyete yeterli delil bulunmadığına dair temyiz sebeplerinin hükmün hukuki yönüne ilişkin olduğu belirlenerek anılan sebeplere bağlı olarak yapılan incelemede,
    Sanığın eylemine ilişkin olarak olay tutanağına göre, görevlilerin şüphelenmesi üzerine yapılan sanığın elindeki poşet içerisinde ve üzerinde yapılan arama sonucu uyuşturucu madde ele geçirildiği ancak dosya içerisinde arama kararının bulunmadığı dikkate alınarak; adli arama kararı, yazılı adli arama emri ya da önleme araması kararı bulunup bulunmadığının araştırılması, varsa aslı veya onaylı örneğinin getirtilmesi, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması..." isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 28.04.2019 tarih ve 12897 sayı ile;
    "...07.04.2017 tarihi saat 00.05 sıralarında polis ekibi devriye görevini yaptığı sırada şehirler arası otobüs terminali içerisinde Truva Turizme ait araçtan inen ve durumundan şüphelenilen açık kimliği bu esnada tespit edilen dosyanın sanığı ..."a ne için burada bulunduğu soruluyor. Cevaben; ..."dan geldiğini, arkadaşı olan ..."ın kendisini almaya geleceğini, onu beklediğini söylemesi üzerine, şüphesi giderilemeyen polis kaba üst aramasını yapmış, elindeki poşetin içindeki cep telefonu kutusunun içine saklı ve alüminyum folyoya sarılı hâlde 29 adet bonzai, yeleğinin sol yan cebinde alüminyum folyoya sarılı 1 adet bonzai ve eşofman altının sağ cebinde alüminyum folyoya sarılı 1 adet bonzai bulunmuştur.
    Sanık ..."a bu uyuşturucu maddeleri nereden temin ettiği sorulduğunda, ..."a giderek 200,00 TL karşılığında içmek için satın aldığını beyan ettiği, bu esnada polisce tanınan ve uyuşturucu madde kullanmaktan GBT kaydı olan ... gelmiş, Barış"ı tanıdığını, kendisini almak üzere terminale geldiğini, Barış"ın ..."a uyuşturucu almak için gittiğini, kendisinin de 200,00 TL para vererek bonzai maddesi sipariş ettiğini beyan etmiş, bu kişinin kaba üst aramasında herhangi bir suç eşyasına rastlanamamıştır.
    Suçun konusu ve delili olan uyuşturucu maddenin bu şekilde ele geçirilmesini Yargıtay 20. Ceza Dairesi "...Görevlilerin şüphelenmesi üzerine yapılan sanığın elindeki poşet içerisinde ve üzerinde yapılan arama sonucu uyuşturucu madde ele geçirildiği ancak dosya içerisinde arama kararının bulunmadığı dikkate alınarak..." denilmek suretiyle arama kararı veya izni olmadan bu şekilde suç delilinin elde edilmesini usul ve yasalara aykırı bulmuştur. Halbuki Özel Dairenin bozma kararı, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.02.2019 tarih ve 2016/445 esas sayılı kararında ve 2017, 2018 ve 2019 tarihli birçok kararında istikrarlı şekilde değindiği üzere, "Kolluk şüphe üzerine ilgilisine soru sorar, şüphesi giderilemezse kaba üst aramasını yapar, elindeki poşetin içeriğine bakabilir, suç konusu ya da delili ile karşılaşırsa derhal muhafaza eder ve bu aşamadan sonra adli merciie haber verir." şeklindeki kabullerine aykırıdır.
    Yukarıda açıklandığı şekilde Yerel Mahkeme hükmüne yönelik temyiz isteminin esastan reddi ile onanmasına karar verilmesi gerekirken bozulması usul ve yasalara aykırıdır." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 20. Dairesince 21.05.2019 tarih ve 1058-3140 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    İnceleme dışı sanık ... hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar itiraz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkin olarak yapılan arama işleminin hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    07.04.2017 tarihli olay, üst arama ve geçici olarak muhafaza altına alma tutanağına göre; Biga İlçe Emniyet Müdürlüğü görevlilerince, 07.04.2017 tarihinde saat 00.05 sıralarında ilçe otobüs terminalinde gerçekleştirilen devriye görevi esnasında, Truva Turizme ait yolcu otobüsünden inen ve elinde bir poşet bulunan şahsın durumundan şüphelenildiği, görevlilerce yanına yaklaşılan şahsın, polis tanıtma kartları gösterildikten sonra yapılan kimlik kontrolü neticesinde ... olduğunun tespit edildiği, terminalde bulunma sebebi sorulan sanık ...’ın; ...’dan geldiğini, kendisini terminalden alacak arkadaşı ...’ı beklediğini söylediği, sanığın yapılan üst aramasında; elindeki poşetin içinde bulunan ve üzerinde “SONY Xperia Z1” yazılı olan cep telefonu kutusunun içinde; alüminyum folyoya sarılı olan ve her birinin daralı ağırlığı yaklaşık 3 gram gelen toplam 29 adet uyuşturucu maddenin, yeleğinin sol yan cebinde; ucuna uyuşturucu madde konulmuş bir adet sigara ile alüminyum folyoya sarılı olan ve daralı ağırlığı yaklaşık 1 gram gelen uyuşturucu maddenin, eşofman altının sağ cebinde ise yine alüminyum folyoya sarılı olan ve daralı ağırlığı yaklaşık 10 gram gelen bir adet uyuşturucu maddenin ele geçirildiği, görevlilerce suç konusu maddeleri nereden temin ettiği sorulduğunda sanığın; “...’a gittim, kullanmak amacıyla 200 TL karşılığında satın aldım.” şeklinde cevap verdiği, bu sırada geçmişte hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan işlem yapılması nedeniyle görevlilerce tanınmakta olan ... isimli şahsın sanığa doğru yaklaşmakta olduğunun görüldüğü, polis tanıtma kartları gösterildikten sonra durdurulan ve konu hakkında bilgilendirilen inceleme dışı sanık ...’un; “Barış’ı tanıyorum. Kendisini almak için terminale geldim. Barış uyuşturucu madde almak için ...’a gitti. Bende kendisine 200 TL verip bonzai sipariş ettirdim.” şeklinde beyanda bulunduğu, inceleme dışı sanığın yapılan üst aramasında ise herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı, gerçekleştirilen işlem hakkında Cumhuriyet savcısına bilgi verildiğinde sanık ve inceleme dışı sanık hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan işlem yapılması talimatının alındığı,
    ... Kriminal Polis Laboratuvarının 19.04.2017 tarihli raporuna göre; ele geçirilen alüminyum folyoya sarılı hâldeki toplam 22,6 gram ağırlığındaki ve içilmemiş bir adet sigara içindeki net 0,3 gram ağırlığındaki yeşil renkli bitki kırıntılarının, sentetik kannabinoid grubu uyuşturucu maddelerden “5-Fluoro-ADB” etken maddesini içerdiği,
    Adli Tıp Kurumu ... Grup Başkanlığının 28.06.2017 tarihli raporuna göre; sanık ...’ın idrar örneğinde; “5F-ADB” ve “THC” etken maddelerinin, inceleme dışı sanık ...’ın idrar örneğinde ise “THC” etken maddesinin tespit edildiği,
    Biga Cumhuriyet Başsavcılığınca 02.05.2017 tarih ve 894-85 sayı ile; sanık ... ile inceleme dışı sanık ... hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayırma kararı verildiği,
    Sanık ... müdafisi tarafından ... Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi aracılığıyla Ceza Genel Kuruluna gönderilen 15.06.2021 tarihli dilekçede özetle; müvekkili olan sanığın tarafına verdiği dilekçede atılı suçu kabul ettiğini, hakkında verilen cezanın ivedilikle onanmasını talep ettiğini belirttiğini, bu nedenle lehe olan hükümler gözetilerek sanık hakkındaki hükmün onanarak kesinleştirilmesinin yapılmasını arz ve talep ettiği,
    Anlaşılmıştır.
    Uyuşmazlık konusunun isabetli bir biçimde çözümlenmesi için "arama" tedbirinin hukuki niteliği ile bu tedbire hâkim olan genel ilkelere değindikten sonra konuya ilişkin anayasal ve kanuni düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
    A- Genel Olarak Koruma Tedbiri:
    Ceza muhakemesinin yapılmasını veya yapılan muhakemenin sonunda verilecek kararın kâğıt üzerinde kalmamasını ve muhakeme masraflarının karşılanmasını sağlamak amacıyla, kural olarak ceza muhakemesinde karar verme yetkisini haiz olan yetkililer tarafından, gecikmede sakınca bulunan durumlarda geçici olarak başvurulan ve hükümden önce bazı temel hak ve hürriyetlere müdahaleyi gerektiren kanuni çarelere "koruma tedbiri" denir. (Bahri Öztürk, Behiye Eker Kazancı, Sesim Soyer Güleç, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbirleri, Seçkin, 2013, 1. Bası, s.1).
    Koruma tedbirleri genel itibarıyla 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nda düzenlenmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu"nun Birinci Kitabının Dördüncü Kısmı “Koruma Tedbirleri” başlığını taşımakta olup arama ve yakalama tedbirine de bu kısımda yer verilmiştir. Kanunun bu açık düzenlemesine göre arama ve yakalama birer koruma tedbiridir.
    Koruma tedbirleriyle çoğu zaman henüz gerçekten bir suçun işlenip işlenmediği ya da işleme muhatap olan şüpheli tarafından işlendiği yargı kararı ile sabit olmadığı hâlde, gecikmesinde sakınca bulunmasından dolayı görünüşte haklılıkla yetinilerek gerek şüphelinin gerekse şüpheli statüsünde olmayan üçüncü kişilerin temel hak ve özgürlüklerine müdahale edilmektedir. Bu nedenle koruma tedbirlerine ölçülü bir şekilde, görünüşte haklı olan ve gecikmesinde sakınca ya da tehlike bulunan hâllerde başvurulmalıdır.
    Yakalama ve tutuklamanın esasları, Anayasamızın 19. maddesinde “Kişi hürriyeti ve güvenliği” başlığı ile;
    "Herkes kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
    Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
    Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.
    Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir…” şeklinde düzenlenmiştir.
    Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 2. maddesinde ise suçüstünün tanımına yer verilmiş, koruma tedbirleri başlığı altında aynı Kanun"un 90. maddesinde yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemler düzenlenmiştir.
    "Madde 2: …j) Suçüstü:
    1. İşlenmekte olan suçu,
    2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
    3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya ve delille yakalanan kimsenin işlediği suçu…ifade eder.",
    Maddedeki tanım doğrultusunda; örneğin failin mağduru bıçaklaması durumunda CMK"nın 2/j-1; failin mağduru bıçakladıktan sonra takip üzerine yakalanması durumunda CMK"nın 2/j-2; failin bıçaklama eyleminden hemen sonra elinde kanlı bıçakla yakalanması durumunda ise CMK"nın 2/j-3 maddesindeki suçüstü hâlleri söz konusu olacaktır.
    "Yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemler
    Madde 90: (1) Aşağıda belirtilen hâllerde, herkes tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir:
    a) Kişiye suçu işlerken rastlanması.
    b) Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması.
    (2) Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya âmirlerine derhâl başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler.
    (3) Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olmakla birlikte, çocuklara, beden veya akıl hastalığı, malûllük veya güçsüzlükleri nedeniyle kendilerini idareden aciz bulunanlara karşı işlenen suçüstü hallerinde kişinin yakalanması şikâyete bağlı değildir.
    (4) Kolluk, yakalandığı sırada kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri aldıktan sonra, yakalanan kişiye kanunî haklarını derhal bildirir.
    (5) Birinci fıkraya göre yakalanıp kolluğa teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce yakalanan kişi ve olay hakkında Cumhuriyet savcısına hemen bilgi verilerek, emri doğrultusunda işlem yapılır.
    (6) Yakalama emrine konu işlemin yerine getirilmesi nedeniyle yakalama emrinin çıkarılma amacının ortadan kalkması durumunda mahkeme, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından yakalama emrinin derhâl iadesi istenir" şeklindedir. Madde gereğince; kişiye bir suç işlerken rastlanması veya suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçmasının önlenmesi veya kimliğinin hemen belirlenmesinin mümkün olmaması hâllerinde herkesin geçici olarak yakalama yetkisi bulunmaktadır. Kolluk görevlileri, hakkında tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya amirlerine ulaşma imkânlarının bulunmaması durumunda yakalama yetkisine sahiptirler. Kolluk, yakaladığı kişinin kaçmasını, kendisine ya da başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri almalı, hemen Cumhuriyet savcısına haber vermeli ve emirleri doğrultusunda işlem yapmalıdır.
    2559 sayılı PVSK"nın 13. maddesinde de polise, suçüstü hâlinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hâllerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri yakalama yetkisi verilmiştir.
    PVSK"nın suç tarihinde yürürlükte bulunan 13. maddesi;
    "Polis,
    A) Suçüstü hâlinde veya gecikmesinde sakınca bulunan diğer hâllerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan şüphelileri,
    B) Haklarında yetkili mercilerce verilen yakalama veya tutuklama kararı bulunanları,
    C) Halkın rahatını bozacak veya rezalet çıkaracak derecede sarhoş olanları veya sarhoşluk hâlinde başkalarına saldıranları, yapılan uyarılara rağmen bu hareketlerine devam edenler ile başkalarına saldırmaya yeltenenleri ve kavga edenleri,
    D) Usulüne aykırı şekilde ülkeye giren ya da haklarında sınır dışı etme veya geri verme kararı alınanları,
    E) Polisin kanunlara uygun olarak aldığı tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri,
    F) Bir kurumda tedavi, eğitim ve ıslahı için kanunlarla ve bu Kanunun uygulanmasını gösteren tüzükte belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirlerin yerine getirilmesi amacıyla, toplum için tehlike teşkil eden akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol bağımlısı serseri veya hastalık bulaştırabilecek kişileri,
    G) Haklarında gözetim altında ıslahına veya yetkili merci önüne çıkarılmasına karar verilen küçükleri,
    H) Başkalarının can güvenliğini tehlikeye düşürenleri, eylemin veya durumun niteliğine göre; koruma altına alır, uzaklaştırır ya da yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar. Yakalanması belirli bir usule bağlanmış kişilerle ilgili kanun hükümleri saklıdır.
    Yakalanan kişilerin kaçması veya saldırıda bulunmasının önlenmesi bakımından kişinin sağlığına zarar vermeyecek şekilde her türlü tedbir alınabilir..." şeklinde düzenlenmiştir.
    Arama ve elkoymanın esasları; Anayasamızın 20. maddesinde "Özel hayatın gizliliği", 21. maddesinde ise "Konut dokunulmazlığı" başlıkları altında düzenlenmiştir.
    Anayasa"nın 20. maddesi;
    "Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
    Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel ... ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar...”,
    21. maddesi ise;
    “Kimsenin konutuna dokunulamaz. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel ... ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar” hükümlerini amirdir.
    Anayasamızın 13. maddesindeki düzenleme ile temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması anayasal güvence altına alınmış ve belli şartlara tabi kılınmıştır. Bu düzenlemeye göre; temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa"nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar ise Anayasamızın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
    B- Koruma Tedbiri Olarak Arama ve Çeşitleri:
    1. Arama Kavramı
    Arama; “arama işi, taharri, birini veya bir şeyi bulmaya çalışmak, araştırmak, yoklamak” anlamlarına gelmektedir (Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2009, s.113).
    Arama, gizli olanı ortaya çıkarmak için yürütülen bir faaliyet olduğundan gözle görülen veya açıkta bırakılan şeyler aramanın konusu olamaz. Örneğin; bir polis memurunun, yayalar ya da diğer araçlar bakımından tehlike oluşturacak şekilde kullanılması nedeniyle durdurduğu bir aracın arka koltuğunda, uyuşturucu madde veya tabanca görmesi üzerine bunlara el koyması arama olarak kabul edilmemektedir (Veli ... Özbek, Ceza Muhakemesinde Koruma Tedbiri Olarak Arama, Seçkin, 1999, 1. Bası, s.18).
    Arama; kişilerin konutları, ... yerleri, araçları, diğer yerleri, üstleri, eşyaları, özel kâğıtları, kullandıkları bilgisayar ve bilgisayar programları ile kütükleri üzerinde yapılmaktadır. Kişinin üstünde yapılan aramanın beden muayenesi boyutuna varmaması gerekir. Zira, beden muayenesi ve vücuttan örnek alınması aramadan farklı hükümlere tâbi kılınmış olup cinsel organlar veya anüs bölgesine bakılması iç beden muayenesi sayılmaktadır. Bu bölgeler haricindeki ağız, koltuk altı gibi beden boşlukları ile ayak, kol, saç arası gibi vücut bölgelerine tıbbi araç veya yöntemler kullanılmaksızın bakılması arama hükümlerine tabidir.
    Aramaya ilişkin hükümler sadece Ceza Muhakemesi Kanunu"nda düzenlenmiş değildir. Arama işleminin yapılışına ilişkin usulleri ayrıntılı olarak düzenleyen Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği"nin 3. maddesinde yer verildiği üzere 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu, 2803 sayılı Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanunu, 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun, 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun, 5253 sayılı Dernekler Kanunu, 2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede de bu hususta kurallar vazedilmiştir.
    2. Arama Çeşitleri
    Arama, amacına göre "adli arama" ve "önleme araması" olarak ikiye ayrılmaktadır. Arama şüpheli veya sanığı ya da bir delili elde etme amacıyla yapılabileceği gibi, bir suçun işlenmesini veya bir tehlikeyi önlemek amacıyla da yapılabilir. Birinci tür aramaya "adli arama", ikinci tür aramaya ise "önleme araması" denilmektedir. Bu itibarla arama hem koruma, hem de önleme tedbiridir. Her iki tür arama arasında ortak özellikler bulunmakla birlikte hukukî nitelikleri, tâbi oldukları kanuni düzenlemeler ve kapsamları bakımından önemli farklılıklar da bulunmaktadır.
    a. Önleme Araması
    Genel emniyet ve asayişin korunması ile tehlikelerin önlenmesi amacıyla başvurulan önleme araması; 2559 sayılı PVSK"nın 9 ve Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği"nin 18-26. maddelerinde düzenlenmiş olup Yönetmeliğin 19. maddesinde; "Millî güvenlik ve kamu düzeninin, genel ... ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silâh, patlayıcı madde veya eşyanın tespiti amacıyla, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mülkî âmirin yazılı emriyle ikinci fıkrada belirtilen yerlerde, kişilerin üstlerinde, aracında, özel kâğıtlarında ve eşyasında yapılan arama işlemidir" şeklinde tanımlanmıştır. Böylelikle kamu güvenliği ile düzenini bozabilecek kişi ve eşya bulunarak muhtemel bir zararın gerçekleşmesine veya suç işlenmesine engel olunarak toplum yakın bir tehlikeden korunacaktır.
    Önleme aramasına karar verilebilmesi için belirtilen konulara ilişkin somut ve öngörülebilir bir tehlike olması gerekir. 2559 sayılı PVSK bu nitelikteki tehlike hâlini "makul sebep" olarak ifade etmektedir. Suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut olgulara dayalı "makul şüphe" ile önleme aramasındaki "makul sebep" farklı kavramlardır. "Makul sebep" konunun uzmanları tarafından ortak görüşle anlamlandırılıp değerlendirilen bir olgu iken "makul şüphe" çok sayıdaki sıradan insanın somut bir olguyu aynı yönde değerlendirmeleri hâlidir (Feridun Yenisey, ... Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku Ders Kitabı, Seçkin, 4. Baskı, 2016, s. 381-382).
    Önleme araması ancak kanunda öngörülen yerlerde yapılabilir. 2559 sayılı PVSK"nın 9. maddesinde somut ve yakın bir tehlikenin baş gösterebileceği alanlar esas alınmak suretiyle önleme araması yapılabilecek yerler tek tek sayılmış olup buna göre önleme araması;
    1) 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamına giren toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapıldığı yerde veya yakın çevresinde,
    2) Özel hukuk tüzel kişileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları veya sendikaların genel kurul toplantılarının yapıldığı yerin yakın çevresinde,
    3) Halkın topluca bulunduğu veya toplanabileceği yerlerde,
    4) Eğitim ve öğretim özgürlüğünün sağlanması için her derecede eğitim ve öğretim kurumlarının idarecilerinin talebiyle ve kurumun imkânlarıyla önlenmesi mümkün görülmeyen olayların çıkması ihtimali karşısında rektör, acele hâllerde de dekan veya bağlı kuruluş yetkililerinin kolluktan yardım istemeleri hâlinde, girilecek yüksek öğretim kurumlarının içinde, bunların yakın çevreleri ile giriş ve çıkışlarında,
    5) Umumî veya umuma açık yerlerde,
    6) Her türlü toplu taşıma araçlarında, seyreden taşıtlarda yapılabilecektir.
    Konutta, yerleşim yerinde, kamuya açık olmayan ... yerlerinde ve eklentilerinde hiçbir şekilde önleme araması yapılması mümkün olmayıp bu yerlerde şartları varsa ancak adli arama yapılabilir.
    Önleme araması idari bir işlem olsa da kural olarak hâkim kararıyla yapılmalıdır. Kolluk tarafından somut tehlikenin oluştuğunu gösteren belirlemeler önceden tespit edilip aramanın yapılması önerilen yer ve zaman ile birlikte o yer mülkî âmirine yazılı olarak iletilir. İllerde vali veya bu konuda yetkilendirdiği yardımcısı ve ilçelerde ise kaymakamı ifade eden mülki amir, kolluğun talebini uygun bulursa hâkimden arama kararı talep eder; ancak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde kendisi de yazılı arama emri verebilir. Önleme araması kararının alınmasında ve icrasında Cumhuriyet savcısının herhangi bir görev ve fonksiyonu yoktur. Kolluğun kendi içindeki birim amirlerinin emri ile önleme araması yapılamaz. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği"nin 4. maddesi uyarınca, önleme araması bakımından gecikmesinde sakınca bulunan hâl; derhâl işlem yapılmadığı takdirde, millî güvenlik ve kamu düzeninin, genel ... ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunmasının tehlikeye girmesi veya zarar görmesi, suç işlenmesinin önlenememesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silâh, patlayıcı madde veya eşyanın tespit edilememesi ihtimâlinin ortaya çıkması ve gerektiğinde hâkimden karar almak için vakit bulunmaması hâlini ifade etmektedir. 2559 sayılı PVSK"nın 9/6. maddesi uyarınca spor karşılaşması, miting, konser, festival, toplantı ve gösteri yürüyüşünün düzenlendiği veya aniden toplulukların oluştuğu hâllerde gecikmesinde sakınca bulunan hâlin bulunduğu kabul edilmektedir.
    Önleme araması kararında veya emrinde; aramanın sebebi, konusu ve kapsamı, aramanın yapılacağı yer, aramanın yapılacağı zaman ve geçerli olacağı süre belirtilmelidir. Önleme aramasında gece ile ilgili bir istisnaya yer verilmediğinden her zaman yapılması mümkündür. Önleme araması kararının geçerli olacağı sürenin sınırı ile ilgili olarak da mevzuatta kısıtlayıcı bir hüküm bulunmamaktadır. Zira önleme aramasının geçerli olacağı süre, karar verilmesine dayanak teşkil eden makul sebebin niteliğine göre değişkenlik arz edebilmektedir. Örneğin; olimpiyat oyunları gibi iki ya da üç hafta sürecek ve dünyanın bir çok ülkesinden sporcu ve izleyicilerin katılacağı bir spor organizasyonunda yaşanabilecek kamu düzenini bozucu nitelikteki olayların ve suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla makul sebep oluşması hâlinde yapılacak bir önleme aramasının geçerlilik süresi organizasyon süresi kadar olabileceği gibi, başka olaylarda duruma göre bir gün süreli, hatta saatli önleme araması kararlarının verilmesi de mümkündür. Her hâlükarda bu sürenin aramanın haklı kıldığı süreden fazla olmaması lazımdır. Önleme aramasının da kişilerin temel hak ve özgürlüklerine bir müdahale niteliğinde bulunması nedeniyle, makul bir sebep olmadığı hâlde verilen uzun süreli önleme araması kararı görünürde yasal olsa bile hukuka uygun olmayacaktır. Aynı şekilde makul bir sebep yokken belli periyotlarla yenilenmek suretiyle süreklilik arzedecek ve genel arama izlenimi verecek şekilde önleme araması kararı verilmesi de hukuka aykırı olacaktır.
    Önleme aramasının nasıl icra edileceği hususunda 2559 sayılı PVSK"da ve Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği"nde özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Yönetmeliğin "Aramaların Yapılma Şekli" başlıklı bölümündeki hükümler hem adli hem de önleme araması için geçerli ortak hükümlerdir.
    Önleme araması sonucunda bir suç unsuruna veya deliline rastlanırsa koruma altına alınacak ve durum Cumhuriyet Başsavcılığına derhâl bildirilerek elkoyma işlemini gerçekleştirmek üzere Cumhuriyet savcısından yeni bir yazılı emir istenecektir. Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde kolluk âmirinin yazılı emriyle de elkoyma yapılabilecektir. Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulmalıdır. Önleme aramasının konusu ve kapsamı içinde olan ancak suç unsuru oluşturmayan örneğin, bozuk para, çakmak gibi bir eşya ise geçici olarak koruma altına alınır ve aramaya sebep teşkil eden husus sona erdiğinde ilgiliye teslim edilir.
    Önleme aramasının sonucu arama kararı veya emri veren merci veya makama bildirilir. Ayrıca arama sırasında suç unsuruna rastlanılmışsa bununla ilgili özel olarak önleme araması tutanağı hazırlanır. Bu tutanakta adli arama tutanağında olduğu gibi arama kararının tarih ve sayısı, hâkim kararı yoksa verilmiş olan yazılı emrin tarih ve sayısı ile emri veren merci, aramanın yapıldığı yer, tarih ve saat, aramanın konusu, aranan kişinin kimlik bilgileri, adını söylemediği takdirde eşkâl bilgileri, arama yapılan yerin adresi, araçta arama yapılmışsa aramanın mevkii ve aracın bilgileri, aramanın sonuçları, elkonulan suç eşyası varsa buna ilişkin belirleyici bilgiler, aramada yakalanan kişiler varsa kimlik bilgileri, kimliği belirlenemiyorsa eşkâl bilgileri, arama sonucunda yaralanma veya maddî bir zarar meydana gelip gelmediği ve arama işlemini yapanların adı, soyadı, sicili ve unvanı hususları yer alır. Tutanak arama işlemine katılmış olanlar ve hazır bulunanlarca imzalanarak bir sureti ilgiliye verilir. Suç unsuruna rastlanmadığı durumlarda, aranan kişinin talebi hâlinde, kendisine arama kararı veya emrinin tarih ve sayısı, aramanın tarih ve saati, yeri, aranan şahsın ve arayan görevlinin kimlik bilgilerinin yer aldığı bir belge verilir.
    Önleme araması niteliğinde sayılmayan idari denetimler için herhangi bir arama emir veya kararına gerek yoktur. Bir yerin faaliyeti bakımından uymakla yükümlü bulunduğu kurallara uygun olarak çalışıp çalışmadığının tespiti bakımından o yerde yapılan işlem bir denetlemedir (Murat ..., Arama ve El Koyma, Seçkin, 2012, 2. Baskı, s.137). Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği"nin "denetim yapılacak hâller" başlıklı 18. maddesinde kolluk tarafından kendiliğinden denetim yapılabilecek bu hâller gösterilmiştir. Bu kapsamda örneğin; umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin genel güvenlik ve asayiş yönünden denetimi, kimlik sorma, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu"na göre araçlarda bulunması gerekli belgeler ve eşyalarla ilgili yapılan denetimler, elektromanyetik aygıtlar ve dedektör köpekleri aracılığıyla yapılan tarama şeklindeki denetimler kolluk tarafından herhangi bir arama emir veya kararına gerek olmadan kendiliğinden yapılabilecektir. Önleme araması niteliğinde sayılmayan idari denetimler yönetmelikte sayılanlardan ibaret olmadığından daha pek çok özel kanunda ve düzenleyici işlemde idari denetimlere ilişkin hükümler yer almaktadır.
    2559 sayılı PVSK"nda ve Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği"nde hâkimden arama kararı alınması gerekmeyen hâller gösterilmiştir. Buna göre; polisin, tehlikenin önlenmesi veya bertaraf edilmesi amacıyla güvenliğini sağladığı bina ve tesislere gelenlerin herhangi bir emir veya karar olmasına bakılmaksızın, üstünü, aracını ve eşyasını teknik cihazlarla, gerektiğinde el ile kontrol etme ve arama yetkisi bulunmaktadır (PVSK m.9/7). Bunun dışında Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği"nin 25. maddesi uyarınca Devletçe kamu hizmetine özgülenmiş bina ve her türlü tesislere giriş ve çıkışın belirli kurallara tâbi tutulduğu hâllerde, söz konusu tesislere girenlerin üstlerinin veya üzerlerindeki eşyanın veya araçlarının aranmasında, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu"nun Ek 1. maddesi kapsamında bulunan, sivil hava meydanlarında, limanlarda ve sınır kapılarında, binaların, uçakların, gemilerin ve her türlü deniz ve kara taşıtlarının, giren çıkan yolcuların X-ray cihazından geçirilerek, gerektiğinde üstünün ve eşyasının aranması ile buralarda görevli kamu kuruluşları ve özel kuruluşlar personelinin, üstlerinin, araçlarının ve eşyalarının aranmasında, 2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu"nun 11. maddesi kapsamında, kişilerin üstünün, eşyalarının Olağanüstü Hâl Valisinin emriyle aranmasında, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu"nun 3. maddesi kapsamında, konutların ve her türlü dernek, siyasî parti, sendika, kulüp gibi teşekküllere ait binaların, ... yerlerinin, özel ve tüzel kişiliklere sahip müesseseler ve bunlara ait eklentilerin ve her türlü kapalı ve açık yerlerin, mektup, telgraf ve sair gönderilerin ve kişilerin üzerlerinin sıkıyönetim komutanının emriyle aranmasında, kanunların, muhafaza altına alınmalarına olanak verdiği kişilerin, üst veya eşyalarının aranmasında, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun çerçevesinde görevli kolluğun, aynı Kanun"un 79. maddesindeki silâh taşıma yasağı kapsamında, silâh taşıdığından şüphelenilen kişilerin üstlerinin ve eşyalarının aranmasında ayrıca bir arama emri ya da kararı gerekmeyecektir. Yine 2559 sayılı PVSK"nın 20. maddesi gereğince; bir hukuka uygunluk nedenine bağlı olarak yapılan aramalarda da örneğin imdat istenmesi veya yangın, su baskını ve boğulma gibi büyük tehlikelerin haber verilmesi veya görülmesi hâllerinde de arama emir veya kararına gerek olmayacaktır (Murat ..., Arama ve El Koyma, Seçkin, 2012, 2. Baskı, s.137). Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği"nin "denetim yapılacak hâller" başlıklı 18. maddesinde kolluk tarafından kendiliğinden denetim yapılabilecek bu hâller gösterilmiştir. Bu kapsamda örneğin; umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinin genel güvenlik ve asayiş yönünden denetimi, kimlik sorma, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu"na göre araçlarda bulunması gerekli belgeler ve eşyalarla ilgili yapılan denetimler, elektromanyetik aygıtlar ve dedektör köpekleri aracılığıyla yapılan tarama şeklindeki denetimler kolluk tarafından herhangi bir arama emir veya kararına gerek olmadan kendiliğinden yapılabilecektir. Önleme araması niteliğinde sayılmayan idari denetimler yönetmelikte sayılanlardan ibaret olmadığından daha pek çok özel kanunda ve düzenleyici işlemde idari denetimlere ilişkin hükümler yer almaktadır.
    Öte yandan 2559 sayılı PVSK’nın 4/A maddesinde polise, kişileri ve araçları tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması hâlinde durdurma yetkisi verilmiştir. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği"nin 27. maddesinde bu yetkinin kullanılması için "umma" derecesinde makul şüphe aranmıştır.
    2559 sayılı PVSK"nın suç tarihinde yürürlükte bulunan "Durdurma ve kimlik sorma" başlıklı 4/A. maddesi;
    “Polis, kişileri ve araçları;
    a) Bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek,
    b) Suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek,
    c) Hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek,
    ç) Kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek,
    Amacıyla durdurabilir.
    Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için polisin tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması gerekir. Süreklilik arz edecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz.
    Polis, durdurduğu kişiye durdurma sebebini bildirir ve durdurma sebebine ilişkin sorular sorabilir; kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir.
    Durdurma süresi, durdurma sebebine esas teşkil eden işlemin gerçekleştirilmesi için zorunlu olan süreden fazla olamaz.
    Durdurma sebebinin ortadan kalkması halinde kişilerin ve araçların ayrılmalarına izin verilir.
    Polis, durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde, kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına yönelik gerekli tedbirleri alabilir. Ancak bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez. (Ek cümleler: 27/3/2015-6638/1 md.) Ancak, el ile dıştan kontrol hariç, kişinin üstü ve eşyası ile aracının dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin aranması; İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar dâhilinde mülki amirin görevlendireceği kolluk amirinin yazılı, acele hâllerde sonradan yazıyla teyit edilmek üzere sözlü emriyle yapılabilir. Kolluk amirinin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Bu fıkra kapsamında yapılan araç aramalarına ilişkin olarak kişiye, arama gerekçesini de içeren bir belge verilir...”, şeklinde iken Anayasa Mahkemesinin 03.08.2017 tarihli ve 30143 sayılı Resmi Gazetede yayımlanıp, 03.02.2018 tarihinde yürürlüğe giren 04.05.2017 tarihli ve 41-98 sayılı kararı ile; altıncı fıkrasına eklenen üçüncü cümlesinin “kişinin üstü ve eşyası ile aracının dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin aranması; İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar dâhilinde mülki amirin görevlendireceği kolluk amirinin yazılı, acele hâllerde sonradan yazıyla teyit edilmek üzere sözlü emriyle yapılabilir” şeklindeki bölümünün Anayasanın 20. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.
    Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği"nin suç tarihinde yürürlükte bulunan "Durdurma ve kontrol işlemleri" başlıklı 27. maddesi ise;
    “Bir kişiyi geçici olarak durdurmak, yakalama sayılmaz; yakalama sayılması için kişinin fiilen denetim altına alınması gerekir. Denetim için araçların durdurulması da mümkündür.
    Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için, "umma" derecesinde makul şüphe bulunmalıdır. Kolluk görevlisi, tecrübesine dayanarak, izlediği davranışlarından, o kişinin bir suç işleyeceği veya işlediği hususunda kanaat elde eder veya kişinin silâhlı olduğu ve hâlen tehlike yarattığı kanaatine varırsa kişi durdurulabilir.
    Somut emarelerle desteklenen şüphe bulunmadan, süreklilik arzedecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma ve kontrol işlemi yapılamaz.
    Sebebin oluşmasına veya şüpheye yol açan davranışları hakkında, durdurulan kişiye sorular yöneltilebilir. Kişi bu sorulara cevap vermekle yükümlü değildir. Durdurma yetkisinin kullanılmasına neden olan şüphe, yapılan açıklama ile ortadan kalkarsa, kişinin gitmesine engel olunmaz.
    Durdurma üzerine aşağıdaki işlemler yapılır:
    a) Durdurulan kişi üzerinde giysilerinden herhangi birisi çıkarılmaksızın, yoklama biçiminde bir kontrol yapılır. Bu işlem sonucunda, kişide silâh bulunduğu sonucunu çıkarmaya yeterli şüphe meydana gelirse, memur kendiliğinden silâh ve diğer suç eşyası araması yapabilir.
    b) Yoklama suretiyle kontrol, kişinin cinsiyetinde bulunan görevli tarafından yapılır.
    c) Yapılan kontrolün konusu ve sebepleri ilgiliye açıklanır.
    d) Bir kişinin veya aracın durdurulma süresinin, şartlara göre makul olması ve kontrol için ayrılan süreyi aşmaması gerekir.
    e) Yoklama suretiyle kontrol, kişiye en az sıkıntı verici şekilde yapılır.
    f) Yapılan kontrolün neticesinde suça ilişkin iz, eser, emare ve delil elde edilirse, kişi yakalanır.
    g) Uyuşturucu gibi belirli bir şeyin, kişinin herhangi bir yerinde gizlendiği düşünülüyorsa, daha geniş çaplı kontrol yapılabilir.
    h) Yoklama suretiyle kontrol, kişinin veya aracın ilk durdurulduğu yerde veya o yerin yakınında, mümkün olduğu kadar başkalarının göremeyeceği tarzda yapılır. Başka yere götürülerek kontrol yapılamaz.
    i) Makul sebebi oluştuğu takdirde, daha geniş kapsamlı kontrol yapılması için, kolluk aracından veya yakındaki kapalı bir yerden yararlanılabilir.
    j) Kontrolden sonra talep üzerine olay yerinde derhâl bir tutanak düzenlenir.
    Bu maddede yazılı işlemler gece de yapılabilir” şeklindedir.
    Söz konusu düzenlemelerle kolluğa, koşulları oluştuğu takdirde kişi ve araçları durdurma ve yoklama biçiminde kontrol yapma yetkileri tanınmıştır. Yönetmeliğin 27. maddesinin (g) ve (i) fıkraları gereğince kollukça durdurulan kişinin herhangi bir yerinde uyuşturucu gibi belirli bir şeyin gizlendiği düşünülüyorsa veya makul sebep oluşmuşsa önleyici kolluk yetkisi dahilinde daha geniş kapsamlı kontrol yapma imkânı doğacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, kolluk gerekli tedbirleri alabilecek ancak bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılmasını isteyemeyecektir.

    b. Adli Arama
    Şüpheli ya da sanığın ya da delillerin yahut müsadere edilecek eşyaların ele geçirilmesi amacıyla yapılan araştırma işlemi olan adli arama, elkoyma ile birlikte 5271 sayılı CMK"nın 116-134, 2559 sayılı PVSK"nın 2, Ek 4, Ek 6, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu"nun 9 ve Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği"nin 5-17. maddelerinde düzenlenmiş olup Yönetmeliğin 5. maddesinde; "bir suç işlemek veya buna iştirak veyahut yataklık etmek makul şüphesi altında bulunan kimsenin, saklananın, şüphelinin, sanığın veya hükümlünün yakalanması ve suçun iz, eser, emare veya delillerinin elde edilmesi için bir kimsenin özel hayatının ve aile hayatının gizliliğinin sınırlandırılarak konutunda, işyerinde, kendisine ait diğer yerlerde, üzerinde, özel kâğıtlarında, eşyasında, aracında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile diğer kanunlara göre yapılan araştırma işlemidir" şeklinde tanımlanmıştır (Bahri Öztürk-Durmuş Tezcan-... Ruhan Erdem-Özge Sırma-Yasemin Saygılar Kırıt-Özdem Özaydın-Esra Alan Akcan-Efser Erden, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin, 10. Baskı, 2016, s.492, ... Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, 12. Baskı, 2015, s. 400).
    Arama tedbirine başvurulabilmesi için şu üç ön şartın birlikte bulunması gerekmektedir:
    1- Gecikmede sakınca ya da tehlike bulunması,
    2- Görünüşte haklılık,
    3- Ölçülülük.
    Arama tedbirinin ilk ön şartı gecikmede sakınca ya da tehlike bulunmasıdır. Bu şart hem arama tedbirine başvurulması hem de kim tarafından karar verilebileceğinin belirlenmesi bakımından önem arz etmektedir. Gecikmede sakınca ya da tehlike bulunması derhâl işlem yapılmadığı takdirde tedbirden beklenen faydanın elde edilemeyecek, ceza muhakemesinin gereği gibi ve amacına uygun biçimde yapılamayacak olmasıdır. Gecikmede sakınca bulunup bulunmadığını olayın özelliklerine göre tedbire karar vermeye yetkili mercii takdir edecektir.
    Arama tedbirinin ikinci ön şartı ise görünüşte haklılıktır. Buna göre arama tedbirine ancak bir hakkın tehlikede olduğunu gösteren olaylar mevcut olduğu takdirde başvurulabilecektir. Hakkın bulunup bulunmadığının araştırılması zaman alacağından ve tehlike gecikmeye müsaade etmediğinden haklı görünüşle yetinilmek zorunludur. Bu bağlamda bir ihlal ya da suç işlendiği hususunda şüphe bulunmalıdır (Buck/Almanya, 28.04.2005; Başvuru no:41604).
    Arama tedbirinin üçüncü ve son ön şartı ölçülülüktür. Ölçülülük ilkesinin temel amaç ve işlevi, arama tedbirine muhatap olacak kişilerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına almak için kullanılacak kamu gücünü, hak ve özgürlükler lehine sınırlandırmak, müdahalelerde aşırılığa gidilmesini ve buna bağlı olarak doğabilecek mağduriyetleri önleyebilmektir. Dar anlamda ölçülülük de denilen orantılılık ise; tedbirin ilgililere “ölçüsüz bir yükümlülük” getirmemesini ve “katlanılamaz" nitelikte olmaması gerektiğini ifade etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da, Buck/Almanya (28.04.2005; Başvuru no:41604) ile Smirnov/Rusya (07.06.2007; Başvuru no:71362/01) kararlarında; yapılan müdahale ile izlenen meşru amacın orantılı olması gerektiği vurgulanmıştır.
    Aramaya konu olabilecek yerler şüphelinin veya sanığın yahut diğer bir kişinin üstü, eşyası, konutu, ... yeri veya ona ait diğer yerlerdir. Adli aramanın günün her saatinde yapılması mümkün olmakla birlikte konutta, ... yerlerinde ve diğer kapalı yerlerde aramanın kural olarak gündüz yapılması gerekir. Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hâller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla yapılan aramalar hariç, söz konusu yerlerde gece vakti arama yapılamayacaktır.
    Arama kararı verilebilmesi için aramanın konusunu oluşturan kişi veya şeylerin, arama yapılacak yerde bulunduğu hususunda belli bir şüphenin olması gerekir. Kanun aranacak kişinin suçla ilgisine göre, bu şüphenin yoğunluğunu farklı şekillerde düzenlemiş ve suçla ilgisi olmayan kişiler nezdinde aramayı daha sıkı koşullara tâbi kılmıştır.
    CMK"nın 116. maddesinin suç tarihinde yürürlükte bulunan hâline göre şüpheli veya sanıkla ilgili yapılacak aramalarda arama sonunda şüpheli veya sanığın yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe bulunmalıdır. Makul şüphe Yönetmeliğin 6. maddesinde şöyle tanımlanmıştır;
    "Makul şüphe, hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir.
    Makul şüphe, aramanın yapılacağı zaman, yer ve ilgili kişinin veya onunla birlikte olanların davranış, tutum ve biçimleri, kolluk memurunun taşındığından şüphe ettiği eşyanın niteliği gibi sebepler gözönünde tutularak belirlenir.
    Makul şüphede, ihbar veya şikayeti destekleyen emarelerin var olması gerekir.
    Belirtilen konularda şüphenin somut olgulara dayanması şarttır. Arama sonucunda belirli bir şeyin bulunacağını veya belirli bir kişinin yakalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular mevcut bulunmalıdır."
    Bu düzenlemenin getirdiği en büyük yenilik, makul şüphe sebeplerinin somut olgulara dayanması gerektiğinin açıkça belirtilmesi ve arama sonucunda belirli bir şeyin bulunacağının veya belirli bir kişinin yakalanacağının öngörülmesi gerektiğidir.
    Buna göre; soyut olarak belirli bir yerde suçluların yakalanma ihtimaline binaen adli arama kararı verilemez.
    Örneğin; meydana gelen bir hırsızlık olayının soruşturması sırasında; olay öncesinde benzer şekilde hırsızlık yaptığı söylenen kişilerin soruşturma konusu olaya karıştıklarına, evlerinde bu suçun delillerinin bulunduğuna dair somut bir olgu yoktur ve bunlara yönelik şüphe, makul şüphe değildir.
    Arama konusunda karar verecek merciye iletilecek raporda; makul şüpheyi açıklayan bilgiler, makul şüphe sebebinin ne olduğuna dair bilgi ve emareler, bilginin kaynağı, aranan şeyin veya kişinin ne olduğu, bir kişi veya şeyin aranmak istenen yerde olduğuna dair duyulan inancın nedenleri açıklanmalıdır. Aramanın kişi hak ve özgürlüklerine ciddi boyutta bir müdahale olduğu göz önüne alındığında makul şüphede, ihbar veya şikâyeti destekleyen emarelerin var olması ve belirtilen konularda şüphenin somut olgulara dayanması şarttır. Başka bir anlatımla, arama sonunda belirli bir şeyin bulunacağını veya belirli bir kişinin yakalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular mevcut olmalıdır.
    CMK"nın 117. maddesi uyarınca, suç işleme şüphesi altında olmayan diğer kişilerin de üstü, eşyası, konutu, ... yeri veya kendisine ait diğer yerleri, şüphelinin veya sanığın yakalanabilmesi veya suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla aranabilecektir. "Diğer kişiler" kavramına tüzel kişiler ile resmi makam ve daireler de dahildir. Kişinin tanıklıktan çekinme hakkının bulunması da aramaya engel değildir. Maddenin ikinci fıkrasına göre diğer kişilerle ilgili arama yapılması, makul şüphenin yanı sıra aranılan kişinin veya suç delillerinin, belirtilen yerlerde bulunduğunun kabul edilebilmesine olanak sağlayan olayların varlığına bağlıdır. Ancak bu sınırlama şüphelinin veya sanığın bulunduğu yerler ile izlendiği sırada girdiği yerler bakımından geçerli değildir.
    Arama kararı veya emrinin belli bazı bilgileri içermesi zorunludur. (CMK m.119/2) Arama karar veya emrinde; aramanın nedenini oluşturan fiil, aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerin adresi ya da eşya, karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresi, açıkça gösterilmelidir.
    Arama kural olarak hâkim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile yapılabilecektir. Ancak konutta, ... yerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda sadece hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile arama yapılması mümkündür.
    Arama işlemi kural olarak hâkim kararına dayanılarak yapılmakta ise de şartları oluştuğunda Cumhuriyet savcısı veya kolluk amirinin yazılı emri ile de arama yapılabilmektedir. Ancak bazı durumlarda hâkim kararı ve yazılı arama emri bulunmasa dahi arama yapılabilecektir. Bu hâller olayın özelliğinden veya kanun hükmünün verdiği arama yetkisinden kaynaklanabileceği gibi arama emri almaya imkân bulunmaması nedenine de dayanabilir. Bu durumlarda kolluk görevlileri, bir arama kararı veya emri beklemeden arama yapmak, delilleri elde etmek ve failleri yakalamakla görevlidir.
    Yakalama kişinin özgürlüğünü kısıtlayıcı bir koruma tedbiridir. Bu niteliği gereği üst arama işlemine göre daha geniş kapsamlı bir işlemdir. Yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemleri düzenleyen CMK’nın 90/4. maddesi gereğince de, kolluk yakaladığı kişinin kaçmasını, kendisine ya da başkalarına zarar vermesini engelleyecek tedbirleri almalıdır. Bu bağlamda kişinin yakalanmasından sonra tedbir olarak kaba üst araması yapılabilir. Ayrıca karar alınmasına gerek olmayan bu arama işlemi, en kısa zamanda ve dikkatli bir biçimde elle yoklama şeklinde yapılmalıdır. Bu şekilde yapılan işlem diğer bir anlatımla yoklama bir arama değildir. Bu nedenle arama prosedürüne uyulmasına da gerek bulunmamaktadır. Ancak yapılan yoklamanın arama boyutuna ulaşmaması gerekir (Veli ... Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin, 9. Baskı, 2017, s.305). Yakalanan kişinin üstündeki kıyafetlerin tamamen çıkarılması ve beden çukurlarının aranması ise mümkün değildir.
    2559 sayılı PVSK’nın Ek 4. maddesinde "Polis, görevli bulunduğu mülki sınırlar içinde, hizmet branşı, yeri ve zamanına bakılmaksızın, bir suçla karşılaştığında suça el koymak, önlemek, sanık ve suç delillerini tesbit, muhafaza ve yetkili zabıtaya teslim etmekle görevli ve yetkilidir…" ,
    "Adlî görev ve yetkiler" başlıklı Ek 6. maddesinde "Polis, bu maddede yazılı görevlerinin yanında, Ceza Muhakemesi Kanunu ve diğer mevzuatta yazılı soruşturma işlemlerine ilişkin görevleri de yerine getirir.
    Polis, bir suça ilişkin olarak kendisine yapılan sözlü ihbar ve şikâyetleri ve görevi sırasında öğrendiği suça ilişkin bilgileri yazılı hale getirir.
    Edinilen bilgi veya alınan ihbar veya şikâyet üzerine veya kendiliğinden bir suçla karşılaşan polis, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun delillerinin kaybolmaması ya da bozulmaması için derhal gerekli tedbirleri alır.
    Bir suç işlendiği veya işlenmekte olduğu bilgisini edinen polis, olay yerinin korunması, delillerin tespiti, kaybolmaması ya da bozulmaması için acele tedbirleri aldıktan sonra el koyduğu olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhal Cumhuriyet savcısına bildirir ve Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda işin aydınlatılması için gerekli soruşturma işlemlerini yapar..." şeklindeki düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, edinilen bilgi, ihbar veya şikâyet üzerine ya da kendiliğinden suçla karşılaşan polisin, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun delillerinin tespiti, kaybolmaması ya da bozulmaması için derhâl gerekli tedbirleri alması zorunludur. Gerekli tedbirler derhâl alınırken, tedbire başvurulmadığı takdirde ceza muhakemesinin amacına ulaşılamayacağı, yani delillerin kaybolması gibi bir sonucun ortaya çıkabileceği değerlendirilerek, işlemin yapılması esnasında haklı görünmesi ve ölçülülük ilkesine uygun olarak hareket edilmesi gerektiği dikkate alınmalıdır. Aksi durumda ise maddi gerçeğe ulaşma amacı tehlikeye girecek, mağdur ve sanık haklarının ihlali söz konusu olacaktır. Bu hâlde suçun işlendiği bilgisini alan kolluk, olay yerinde delillerin karartılmasını önleme yetki ve görevi kapsamında yakaladığı kişi ya da kişilerin kaba üst aramasını yapabilecek ve el koyduğu olayı, yakalanan kişi ya da kişiler ile uyguladığı tedbirleri en kısa zamanda Cumhuriyet savcısına bildirecektir.
    Bu aşamada soruşturma işlemleri ve hukuka aykırı aramaya ilişkin düzenlemelere değinilmesinde fayda bulunmaktadır.
    Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 2. maddesinde soruşturmanın tanımına yer verilmiş, aynı Kanun"un 158. maddesinde ihbar ve şikâyet, 160. maddesinde bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi, 161. maddesinde Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri, 164. maddesinde ise adlî kolluk ve görevi düzenlenmiştir.
    5271 sayılı CMK"nın 2. maddesinin (e) bendinde soruşturma; "Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi,... ifade eder" şeklinde tanımlanmış,
    “İhbar ve şikayet” başlığını taşıyan 158. maddesi;
    "(1) Suça ilişkin ihbar veya şikâyet, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.
    (2) Valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye yapılan ihbar veya şikâyet, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
    (3) Yurt dışında işlenip ülkede takibi gereken suçlar hakkında Türkiye"nin elçilik ve konsolosluklarına da ihbar veya şikâyette bulunulabilir.
    (4) Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
    (5) İhbar veya şikâyet yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak yapılabilir.
    (6) Yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturma evresine geçildikten sonra suçun şikâyete bağlı olduğunun anlaşılması halinde; mağdur açıkça şikâyetten vazgeçmediği takdirde, yargılamaya devam olunur.
    (7) Yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturma evresine geçildikten sonra suçun şikâyete bağlı olduğunun anlaşılması halinde; mağdur açıkça şikâyetten vazgeçmediği takdirde, yargılamaya devam olunur.",
    “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlığını taşıyan 160. maddesi;
    "(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
    (2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür",
    "Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri" başlığını taşıyan 161. maddesi;
    "(1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister.
    (2) Adlî kolluk görevlileri, elkoydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.
    (3) Cumhuriyet savcısı, adlî kolluk görevlilerine emirleri yazılı; acele hâllerde, sözlü olarak verir. (Ek cümle: 25/5/2005 - 5353/24 md.) Sözlü emir, en kısa sürede yazılı olarak da bildirilir.
    (4) Diğer kamu görevlileri de, yürütülmekte olan soruşturma kapsamında ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri, talep eden Cumhuriyet savcısına vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlüdür...",
    "Adlî kolluk ve görevi" başlığını taşıyan 164. maddesi;
    "...(2) Soruşturma işlemleri, Cumhuriyet savcısının emir ve talimatları doğrultusunda öncelikle adlî kolluğa yaptırılır. Adlî kolluk görevlileri, Cumhuriyet savcısının adlî görevlere ilişkin emirlerini yerine getirir." şeklinde düzenlenmiştir.
    Ceza muhakemesinin kurallarının uygulanmaya başlaması "başlangıç şüphesi" ile olmaktadır. Başlangıç şüphesinin, dayandığı deliller basit, diğer aşamalarda elde edilebilecek delillere göre yetersiz ve/veya sayıca az olmakla birlikte en azından belirti düzeyinde delillere dayanıyor olması ve bir suçun işlendiği yolunda akla ve mantığa uygun bir şüphe ortaya koyması gerekmektedir. Bu bakımdan somut olaylara dayanmayan, soyut iddia ve tahminler başlangıç şüphesi olarak kabul edilemeyecek, buna karşılık başlangıç şüphesinin belirli bir kişiye yönelmesi de gerekmeyecektedir. Ortada bu nitelikte bir şüphe yokken ceza muhakemesi soruşturmasının başlatılması ve koruma tedbirlerine müracaat edilmesi hâlinde, bu işlemin kaynağı hukuki olmayacağından keyfilik olarak değerlendirilmesi söz konusu olacaktır (Bahri Öztürk, Ceza Hukukunda Koğuşturma Mecburiyeti, ... Üniversitesi Basımevi, 1991, s.54, Feridun Yenisey, Hazırlık Soruşturması ve Polis, Beta, 1. Bası, Mayıs 1987, s.45). 5271 sayılı CMK"da ayrıntılı olarak açıklanmayan başlangıç şüphesine ilişkin olarak 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun"un 4. maddesinin 3 ve 4. fıkralarında; "Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile ... veya ikametgâh adresinin bulunması zorunludur. Bu şartları (üçüncü fıkradaki) taşımayan ihbar ve şikâyetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikâyette bulunana bildirilir. Ancak iddiaların, sıhhati şüpheye mahal vermeyecek belgelerle ortaya konulmuş olması halinde ad, soyad ve imza ile ... veya ikametgâh adresinin doğruluğu şartı aranmaz" şeklinde ayrıntılı düzenlemeye yer verilmiştir. Soruşturma işlemlerine fiilen başlamak için gerekli şüphe bakımından getirilen bu kriterlerin sadece bu kanun kapsamındaki kamu görevlileri açısından değil tüm soruşturmalar için uygulanması soruşturmaların hukuka uygun olarak başlatılması ve yürütülmesi noktasında yararlı bir yaklaşım tarzı olacaktır. Suç işlendiği izlenimi yaratan bir durumun ihbar, şikâyet veya resen yetkili makamlar tarafından öğrenilmesi üzerine durum derhâl Cumhuriyet savcısına bildirilip, alınan talimatlar doğrultusunda konunun araştırılması gerekmektedir. Cumhuriyet savcısı soruşturma evresini başlatacak olan şüphenin somut olayda bulunup bulunmadığını takdir edecek, soruşturma başlatacak şüphe olduğunu değerlendirmesi durumunda maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için emrinde bulunan adli kolluk görevlileri aracılığı ile şüphelinin lehinde ve aleyhine olan bütün delilleri toplayıp, şüphelinin haklarını korumak için gerekli olan tedbirleri alacaktır. Adli kolluk görevlileri el koyduğu olayları, uyguladığı tedbirleri Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve aldığı emirleri yerine getirmek zorundadır. Ceza muhakemesinde yapılan işlemlerin tekrarlanma fırsatının olmaması, sürecin hızlı işlemesi nedeniyle adli kolluk görevlilerinin Cumhuriyet savcısından aldığı talimatlara uygun bir biçimde delil toplaması, toplanan delilleri muhafaza etmesi ve yetkililere teslim etmesi gerekmektedir.
    Aramanın hukuka aykırı olması, arama karar veya emrinin ya da aramanın icrasının hukuka aykırı olması anlamına gelmektedir.
    Hukuka aykırılık bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanmasıdır. kanuna aykırılıktan daha geniş bir içeriğe sahip olan hukuka aykırılık kavramının çerçevesi ve kapsamı belirlenirken gerek pozitif hukuk kurallarına gerekse temel hak ve hürriyetlere ilişkin evrensel hukuk ilkelerine aykırılık bulunup bulunmadığı gözetilmeli ve aykırılığın varlığı hâlinde hukuka aykırılığın mevcudiyeti kabul edilmelidir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi’nin 22.06.2001 tarihli ve 2-2 sayılı kararında: “Hukuka aykırılık en başta milli hukuk sistemimiz içinde yürürlükteki tüm hukuk kurallarına aykırılık anlamına gelir. Bu çerçeve içinde, anayasaya, usulüne uygun olarak kabul edilmiş uluslararası sözleşmelere, kanunlara, kanun hükmünde kararnamelere, tüzüklere, yönetmeliklere, içtihadı birleştirme kararlarına ve teamül hukukuna aykırı uygulamaların tümü hukuka aykırılık kavramı içinde yer alır. Bunun dışında, hukuk sistemimiz, hukukun genel ilkeleri adı verilen ve uygar dünyanın tüm medeni ülkelerinde uygulanan kuralları da hukuk kuralı olarak kabul etmektedir. Hukukun genel ilkelerinin neler olduğu konusunda bir belirsizlik olsa da, hukukun genel ilkelerinin hukuki bağlayıcılığı bulunduğu gerek uygulamada gerekse doktrinde tartışmasız olarak kabul edilmektedir. Anayasa Mahkememiz de birçok kararında, hukukun genel ilkelerinin varlığını kabul etmenin hukuk devletinin gereklerinden biri olduğunu ve bu ilkelerin yasakoyucu tarafından dahi yok edilemeyeceğini hükme bağlamıştır (Örneğin, E. 1985/31. K. 1986/1, KT. 17.3.1986, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, S.22. s.115). Anayasa Mahkemesi’nin bu görüşleri çerçevesinde hukukun genel ilkeleri, yasalardan, hatta Anayasa’nın değiştirilebilir hükümlerinden de üstün bir konuma getirilmiştir” denilmektedir.
    Bu itibarla aramanın hukuka uygun olup olmadığı arama tedbirine başvurulma şartları ve uygulanmasıyla ilgili gerek pozitif hukuk kuralları gerekse evrensel hukuk kaideleri göz önünde bulundurularak bütüncül bir bakış açısıyla belirlenmelidir.
    Hukuka aykırı olarak yapılan aramanın hem ceza muhakemesi hukuku, hem maddi ceza hukuku, hem de tazminat hukuku bakımından bir takım müeyyideleri ortaya çıkabilecektir.
    Aramanın hukuka aykırı olmasının ceza muhakemesi açısından sonucu arama sonucunda elde edilen delillerin hükme esas alınamamasıdır. 5271 sayılı CMK"nın 217. maddesinde; "1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir. (2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” şeklindeki düzenlemeyle hâkimin ancak hukukun izin verdiği yöntemlerle elde edilen delilleri dikkate alabileceği hüküm altına alınmıştır.
    Anılan Kanun"un 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendinde de, ortaya konulmak istenen delilin kanuna aykırı olarak elde edilmiş olması hâlinde reddolunacağı ifade edilerek hukuka uygun olarak elde edilmeyen delillerin ispat aracı olarak kabul edilmeyeceği ve hükme esas alınmayacağı açıklanmıştır. Kaldı ki, aynı Kanun"un 230. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi de zorunludur.
    Hukuka aykırı aramanın maddi ceza hukuku bakımından yaptırımı ise eylemin suç teşkil etmesidir. 5237 sayılı TCK"nın "haksız arama" başlıklı 120. maddesinde hukuka aykırı olarak bir kimsenin üstünü veya eşyasını arayan kamu görevlisinin üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı öngörülmüştür. Konut ve ... yerleri bakımından hukuka aykırı aramalar ise 5237 sayılı TCK"nın 116 ve 119/1-e maddeleri kapsamında değerlendirilecektir.
    Nihayet, aramadaki hukuka aykırılıklar gerek Devletin, gerekse arama kararını veren veya uygulayan kamu görevlilerinin tazminat sorumluluğunu gündeme getirebilecektir. Bu kapsamda 5271 sayılı CMK"nın 141/1. maddesinde aramanın amacıyla orantılı olmayacak biçimde ölçüsüz gerçekleştirilmesi durumunda kişilerin maddî ve manevî her türlü zararlarını Devletten isteyebilecekleri öngörülmüştür.
    Diğer taraftan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir değişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
    Ele geçirilen uyuşturucu maddelere ilişkin gerçekleştirilen arama işlemlerin ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
    1- Sanığın elindeki poşetin içinde bulunan cep telefonu kutusunda ele geçirilen uyuşturucu maddelere ilişkin yapılan arama işleminin hukuka uygun olup olmadığı;
    Biga İlçe Emniyet Müdürlüğü görevlilerince, 07.04.2017 tarihinde saat 00.05 sıralarında ilçe otobüs terminalinde gerçekleştirilen devriye görevi esnasında, Truva Turizme ait yolcu otobüsünden inen ve elinde bir poşet bulunan sanığın durumundan şüphelenildiği, görevlilerce durdurulan, kimlik kontrolü yapılan ve terminalde bulunma sebebi sorulan sanığın; ...’dan geldiğini, kendisini terminalden alacak arkadaşı inceleme dışı sanık ...’u beklediğini söylediği, sanığın elindeki poşette ve üzerinde yapılan aramada; poşetin içinde bulunan ve üzerinde “SONY Xperia Z1” yazılı bulunan cep telefonu kutusunun içinde; alüminyum folyoya sarılı hâlde toplam 29 paket uyuşturucu maddenin, yeleğinin sol yan cebinde; ucuna uyuşturucu madde konulmuş bir adet sigara ile alüminyum folyoya sarılı olan bir paket uyuşturucu maddenin, eşofman altının sağ cebinde ise yine alüminyum folyoya sarılı olan bir paket uyuşturucu maddenin ele geçirildiği, suç konusu maddeleri nereden temin ettiği sorulan sanığın; “...’a gittim, kullanmak amacıyla 200 TL karşılığında satın aldım.” şeklinde cevap verdiği, bu sırada geçmişte hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan işlem yapılması nedeniyle görevlilerce tanınmakta olan inceleme dışı sanık ...’un sanığa doğru yaklaşmakta olduğunun görüldüğü, görevlilerce durdurulan ve konu hakkında bilgilendirilen inceleme dışı sanık ...’un; “Barış’ı tanıyorum. Kendisini almak için terminale geldim. Barış uyuşturucu madde almak için ...’a gitti. Bende kendisine 200 TL verip bonzai sipariş ettirdim.” şeklinde açıklama yaptığı, inceleme dışı sanığın yapılan üst aramasında ise herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı olayda;
    Sanığa ait olduğu anlaşılan ve içinde yirmi dokuz paket uyuşturucu madde ele geçirilen cep telefonu kutusunda yapılan arama işleminin, PVSK’nın 4/A maddesi anlamında gerçekleştirilen önleyici bir tedbir, diğer bir anlatımla arama işlemi olarak nitelendirilmesi mümkün olmayan yoklama biçiminde gerçekleştirilen bir kontrol olarak adlandırılması mümkün değildir. Aksinin kabulü keyfi ve ölçüsüz uygulamalara sebebiyet verip temel hak ve özgürlüklerin ihlâli sonucu doğuracaktır. Dosya kapsamı itibarıyla derhâl işlem yapılmadığı takdirde işlendiği iddia edilen suçun iz, eser, emare ve delillerinin kaybolacağına dair, diğer bir anlatımla gecikmesinde sakınca bulunduğuna ilişkin hiçbir bilgi ve belgenin de bulunmadığı sabittir. Üzerinde yoklama şeklinde kontrol yapılan sanığın yanında bulunan cep telefonu kutusunda gerçekleştirilecek arama işlemi için, CMK"nın 116 ve devamı maddeleri uyarınca hâkimden karar veya Cumhuriyet savcısından yazılı emir alınması ya da PVSK"nın 9. maddesi gereğince usulüne uygun olarak alınmış bir önleme araması kararının varlığı gereklidir. Ancak dosya kapsamında bu tür bir arama kararı ya da yazılı arama emrinin de bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla cep telefonu kutusunda yapılan arama işleminin açıkça hukuka aykırı olduğu, bu arama sonucunda ele geçirilen uyuşturucu maddelerin hukuka aykırı olarak elde edilen delil niteliğinde olması nedeniyle Anayasa"nın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMK"nın 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi, 217. maddesinin 2. fıkrası, 230. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca hükme esas alınamayacağı kabul edilmelidir.
    Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının haklı bir nedene dayanmayan itirazının reddine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu üyesi; gerçekleştirilen arama işleminin hukuka uygun olduğu ve itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
    2- Sanığın üzerindeki yeleğin ve alt eşofmanın ceplerinde ele geçirilen uyuşturucu maddelere ilişkin yapılan arama işleminin hukuka uygun olup olmadığı;
    Birinci uyuşmazlık konusunda ayrıntılarıyla belirtildiği şekilde gerçekleşen olayda; 2559 sayılı PVSK"nın Ek 4. maddesi uyarınca, bir suçla karşılaştığında hizmet branşına bağlı olmaksızın suça el koymak ve delilleri tespit edip muhafaza altına almak ile görevli ve yetkili olan kolluk görevlilerinin, şehirler arası otobüs terminalinde saat 00.05 sıralarında gerçekleştirdikleri devriye görevi esnasında, ...’dan Biga ilçesine gelen yolcu otobüsünden inen sanığın durumundan şüphelenmeleri üzerine, mesleki tecrübelerine ve içinde bulundukları durumdan çıkardıkları izlenimden kaynaklanan makul sebebe dayalı olarak sanığı durdurma ve sanığa müdahalede bulunma hak ve gerekliliğinin ortaya çıktığı, PVSK"nın 4/A maddesinin verdiği yetkiye dayalı olarak alınması gereken tedbirler kapsamında, kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini önlemek ve silah ya da tehlike oluşturan diğer bir eşyadan arındırmak amacıyla sanığın üzerinde yoklama biçiminde kontrol gerçekleştirildiğinde, yeleğinin sol yan cebinde ucuna suç konusu uyuşturucu maddenin konulmuş olduğu bir adet sigara ile alüminyum folyoya sarılı olan bir paket suç konusu uyuşturucu maddenin ve yine eşofman altının sağ cebinde alüminyum folyoya sarılı olan bir paket suç konusu uyuşturucu maddenin ele geçirildiği, belirtilen sakıncaların önlenmesi için yakalanan sanığın kontrol edilmesinin zorunlu olması nedeniyle görevlilerce sanığın üzerinde gerçekleştirilen yoklamanın arama işlemi olarak değerlendirilemeyeceği, görevlilerce sanığın üzerinin kontrol edilmesinin önleyici nitelikte bulunduğu, adli nitelik taşımadığı ve gerçekleştirilen kontrolün haklı ve ölçülü olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla sanığın üzerindeki yeleğin ve alt eşofmanın ceplerinde ele geçirilen toplam üç parça suç konusu uyuşturucu maddenin görevlilerce muhafaza altına alınmasının hukuka uygun olduğu, söz konusu bu maddelerin hukuka aykırı olarak elde edilen delil niteliğinde olmadığı, sanığa atılı suçun delili ve konusunu oluşturan bu maddelerin hükme esas alınabileceği anlaşıldığından, Özel Daire bozma kararında isabet bulunmamaktadır.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
    Yapılan müzakere sonucunda; sanığa ait cep telefonu kutusunda yapılan arama işleminin hukuka aykırı, sanığın üzerindeki yeleğin ve eşofmanın ceplerinde gerçekleştirilen arama işlemlerinin ise hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılması karşısında; sanığın hukuki durumunun, hukuka uygun şekilde ele geçirilen üç parça hâlindeki suç konusu uyuşturucu maddeler, 07.04.2017 tarihli olay tutanağı, sanığın ve inceleme dışı sanık ..."un savunmaları, tutanak düzenleyici tanıkların beyanları ve dosyadaki diğer deliller dikkate alınarak yeniden değerlendirilmesi ve uygulamanın denetlenmesi amacıyla, dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun sayın çoğunluğu ile aramızda "…Adli ve önleme arama kararı, yetkili makamlarca verilmiş yazılı bir adli arama kararı olmaksızın emniyet birimlerince sanığın elindeki poşet içerisinin aranarak elde edilen uyuşturucu maddenin hukuka aykırı bir şekilde elde edilen yasak delil kabul edilip mahkumiyet hükmüne esas alınamayacağı kabul edildikten sonra, sanığın üstünün /ceplerinin aranması sonrasında bu kısımlardan elde edilen uyuşturucu maddelerin hukuka uygun bir şekilde ele geçirilmiş uyuşturucu madde kabul edilip mahkumiyet hükmüne esas alınıp alınamayacağı …" konusunda görüş ayrılığı doğmuştur.
    Yargıtay CGK’ nun, devriye görevi yapan sivil ekiplerin durumundan şüphelendikleri sanığın üzerinde yaptıkları kaba üst aramasında elindeki poşet içerisindeki telefon kutusunda 3 gramlık paketler halinde aliminyum folyaya sarılı toplam 29 adet bonzai uyuşturucu maddesinin ele geçirilme işleminin hukuka aykırı olduğu ve yasak delil olduğu yönündeki ve bizim de katıldığımız kararı, Yargıtay CGK’nun son yıllardaki istikrar kazanmış kararlarıyla da uyumludur. Kişinin üzerinde taşıdığı ve içinde dışarıdan ne olduğu belli olmayan poşet, çanta ve paketi arama kararı olmadan aranamaz. Ancak Yargıtay CGK‘nun sayın çoğunluğu, sivil emniyet görevlilerinin otogarda durumundan şüphelendikleri sanığın elindeki poşeti hukuka aykırı bir şekilde arayıp elde ettikleri uyuşturucu maddeden sonra bu kez şüphelinin kaba üst aramasını yapıp yeleğinin sol yan cebinden tek adet sigaranın ucuna konulmuş 1 adet bonzai ile eşofman altının sağ cebinde aliminyum folyaya sarılı 1 adet bonzai uyuşturucu maddeleri elde etmelerini, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş yasal bir delil kabul etmesi, özel daire ve Yargıtay CGK’nun önceki tarihli çok sayıdaki kararlarına uygun değildir. Yargıtay CGK‘nun usulüne uygun adli ve önleme kararı, yetkili adli makamlarca verilmiş yazılı arama emri olmadan görevlilerin umma derecesindeki makul şüpheye dayalı olarak kişilerin üzerinde silah, suç aleti veya uyuşturucu maddeleri ele geçirebilmek için kaba üst araması ve detaylı kontrol işlemlerini hukuka uygun kabul ettiğine ilişkin çeşitli kararları vardır. Bu kararlardan 2016/20-728 Esas ve 2018/509 sayılı kararda Yargıtay CGK özetle "…hakkında uyuşturucu madde sattığı yönünde bilgiler bulunan sanığın aracı görevlilerce durdurulduğunda sanığın araçtan indiği sırada aracın şoför kapısının cep kısmında bulunan ağzı açık beyaz poşette uyuşturucu madde olduğunun görülüp poşet incelendiğinde, içerisinde 4 paket esrar ve 7 adet uyarıcı nitelikte tablet ile 56 adet boş şeffaf kilitli poşetin bulunduğu, görevlilerce sanığın yapılan üst yoklamasında ise pantolonu ile montunun sağ ve sol ceplerinden toplam 15 paket suç konusu esrarların ele geçirildiği şeklindeki olayda, Yüksek Genel Kurul, görevlilerin görünür şekildeki uyuşturucuları farkettikten sonra bu uyuşturucuların ve sanığın üzerinde yoklama şeklinde kontrol yapmaları sırasında ele geçirdikleri suç konusu uyuşturucu maddelerin hukuka uygun şekilde ele geçirilip muhafaza altına alındığına…" karar vermiştir.
    Yüksek CGK"nun 2016/20-728 ve 2018/509 sayılı kararına konu somut olay, genel kurulun gündemindeki 2019/342 esas sayılı dosyadaki olaydan farklıdır. İncelememize konu 2019/342 esas sayılı dosyadaki somut olayda, şüpheli Barış‘ın uyuşturucu satışı yaptığına dair hakkında önceden yapılmış bir ihbar/bilgi yoktur, şüpheli Barış hakkında ve bu olayla ilgili olarak alınmış adli ve önleme araması olmadığı gibi, yazılı bir adli arama emri de yoktur, şüpheli Barış‘ın elindeki poşetin içerisindeki telefon kutusundaki uyuşturucu maddelerin dışarıdan gözükmediği kesindir. Görevliler sanık ...’ın elindeki poşeti hukuka aykırı bir şekilde aramışlar, hukuka aykırı bir arama sonucu ele geçirdikleri uyuşturucu maddeden sonra sanık ...‘ın elbiselerinin kaba ve detaylı üst araması yapılarak başkaca uyuşturucu maddelerin elde edilmesi de hukuka uygun değildir ve sanığın mahkûmiyetine esas alınamazlar. Yargıtay CGK‘nun son yıllarda adli arama, önleme araması, yetkili adli makamlarca verilmiş yazılı arama izni olmadan kişilerin çantası, araçlarının dışarıdan içerisi gözükmeyen bagaj ve diğer bölümlerinin aranamayacağı, eğer karar ve yazılı emir olmadan çanta ve aracın dışarıdan içi gözükmeyen bölümlerinde arama yapılmış ise ele geçirilen uyuşturucu maddeleri hukuka aykırı olarak elde edilmiş yasak delil kabul edilip mahkûmiyet hükmüne esas alınamayacağına dair çok sayıda kararı mevcut olup, özel daire uygulaması da bu yöndedir.
    Ayrıca arama işlemi bir bütündür, aramanın poşet içerisindeki bölümü hukuka aykırı, şüphelinin kaba ve detaylı üst araması ise hukuka uygun diye ayırmak doğru değildir. Yerel Mahkeme ve İstinaf Mahkemesi sanığın poşet içerisindeki ve üzerindeki tüm uyuşturucu maddeleri değerlendirerek uyuşturucu madde ticareti suçundan mahkûmiyet ve esastan ret kararları vermiştir. Özel Dairenin arama işleminin tamamının hukuka aykırı olduğuna işaret etmesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ise arama işleminin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle daire kararına itiraz etmesi üzerine, dosyada usulüne uygun bir arama kararı olmadığına göre Özel Dairenin değindiği eksik soruşturma/kovuşturma olmadığından Yüksek Genel Kurulun itirazı kısmen kabul edip, arama işleminin bir kısmını hukuka uygun, bir kısmını ise hukuka aykırı kabul edip dosyayı daireye gönderdikten sonra, Özel Daire haklı olarak ya hukuka aykırı delili çıkardıktan sonra geriye kalan uyuşturucu madde ve sanıktan uyuşturucu satın almaya gelen diğer sanığın beyanını yeterli görerek uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık hakkındaki mahkûmiyet kararını onayacak, ya da Yerel Mahkemenin yasal olarak elde edilmiş uyuşturucu madde miktarına ve diğer delillere göre "kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak" veya "uyuşturucu madde ticareti yapmak" suçunun hangisinin oluşup/oluşmadığına ilişkin delillerin tekrar değerlendirilmesi için bozma kararı verecektir. Özel Dairenin arama işleminin tamamının hukuka aykırı olduğuna işaret etmesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ise arama işleminin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle daire kararına itiraz etmesi üzerine, dosyada usulüne uygun bir arama kararı olmadığına göre Özel Dairenin değindiği eksik soruşturma/kovuşturma olmadığından Yüksek Genel Kurulun itirazı kısmen kabul edip, arama işleminin bir kısmını hukuka uygun, bir kısmını ise hukuka aykırı kabul edip dosyayı daireye gönderdikten sonra, Özel Daire haklı olarak ya hukuka aykırı delili çıkardıktan sonra geriye kalan uyuşturucu madde ve sanıktan uyuşturucu satın almaya gelen diğer sanığın beyanını yeterli görerek uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık hakkındaki mahkûmiyet kararını onayacak, ya da Yerel Mahkemenin yasal olarak elde edilmiş uyuşturucu madde miktarına ve diğer delillere göre "kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak" veya "uyuşturucu madde ticareti yapmak" suçunun hangisinin oluşup/oluşmadığına ilişkin delillerin tekrar değerlendirilmesi için bozma kararı verecektir. Bu alanda bir belirsizlik olması, Yargıtay Genel Kurul kararlarının uygulamaya ışık tutması, hukuk güvenliğini ve istikrarı sağlaması yönü bakımından da bir çelişki içermektedir.
    Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde,
    Adli ve önleme kararı ve yetkili makamlarca verilmiş yazılı bir arama kararı olmadan, sanığın elindeki poşetten hukuka aykırı olarak olarak elde edilmiş uyuşturucu maddenin sonrasında, kaba üst aramasında elde edilen uyuşturucu maddelerin de hukuka aykırı olarak elde edilmiş kabul edilmesi ve sanık ... hakkında şüphe üzerine durdurulduğunda adli makamlara haber verilerek arama kararı beklendikten sonra üzeri ve eşyaları aranması gerekirken, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Özel Dairenin son yıllardaki istikrar kazanmış kararlarına aykırı şekilde usulsüz arama yapılarak elde edilen uyuşturucu maddelerin mahkûmiyete dair hükme esas alınamayacağı dolayısıyla sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, sanığın uyuşturucu madde ticareti suçundan mahkûmiyetine esas alınması yönündeki Yüksek CGK‘nun sayın çoğunluğunun görüşüne katılınmamıştır." düşüncesiyle,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu üyesi de; gerçekleştirilen işlemin hukuka aykırı olduğu ve itirazın reddine karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının;
    a) Sanığın elindeki poşetin içinde bulunan cep telefonu kutusunda yapılan arama işleminin hukuka uygun olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık yönünden REDDİNE,
    b) Sanığın üzerindeki yeleğin ve eşofmanın ceplerinde ele geçirilen uyuşturucu maddelere ilişkin gerçekleştirilen arama işlemlerinin hukuka uygun olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık yönünden KABULÜNE,
    2- Yargıtay (Kapatılan) 20. Ceza Dairesinin 19.03.2019 tarihli ve 2296 ve 1705 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
    3- Sanığın elindeki poşette bulunan cep telefonu kutusunda yapılan arama işleminin hukuka aykırı, üzerindeki yeleğin ve eşofmanın ceplerinde gerçekleştirilen arama işlemlerinin ise hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılması karşısında, sanığın üzerinde hukuka uygun olarak ele geçirilen suç konusu uyuşturucu maddelerin hükme esas alınabilecekleri anlaşıldığından; sanığın hukuki durumunun, hukuka uygun şekilde elde edilen uyuşturucu maddeler, 07.04.2017 tarihli olay tutanağı, sanık ile inceleme dışı sanık ..."ın savunmaları, tutanak düzenleyici tanıkların beyanları ve dosyadaki diğer deliller dikkate alınarak yeniden değerlendirilmesi ve uygulamanın denetlenmesi amacıyla dosyanın, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 07.07.2020 tarihli ve 173 sayılı kararı uyarınca Yargıtay 20. Ceza Dairesinin 02.09.2020 tarihinden geçerli olarak kapatılmasına ve tüm işlerin Yargıtay 10. Ceza Dairesine devredilmesine karar verildiğinden, Yargıtay 10. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 21.09.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.








    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi