Esas No: 2019/266
Karar No: 2021/411
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/266 Esas 2021/411 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 14. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 737-795
Katılan mağdure : ...
Çocuğun basit cinsel istismarı ve sarkıntılık suretiyle çocuğun cinsel istismarı suçlarından sanık ..."nun beraatine ilişkin Alaşehir Ağır Ceza Mahkemesince verilen 06.10.2016 tarihli ve 154-178 sayılı hükmün katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesince 26.01.2017 tarih ve 116-162 sayı ile istinaf isteminin kabulüyle İlk Derece Mahkemesince kurulan hükmün kaldırılmasına, sanığın çocuğun basit cinsel istismarı suçundan TCK"nın 103/1, 103/3, 103/4, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 13 yıl 6 ay hapis; cinsel taciz suçundan aynı Kanun"un 105/1-2. cümle, 105/2-a-son, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verilmiştir.
Bu kararın Cumhuriyet savcısı, sanık müdafisi ve katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 05.02.2018 tarih ve 7766-683 sayı ile
"... 5271 sayılı CMK"nın 210. maddesinin birinci fıkrasında "Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise, bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez",
Aynı Kanunun 217. maddesinin birinci fıkrasında "Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir" hükümlerine yer verilmiş olup bu kapsamda,
5271 CMK’nın 280/2. maddesi gereğince sanık hakkında ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları kaldırıldıktan sonra yapılan 26.01.2017 tarihli duruşmada, olayın tek görgü tanığı konumundaki mağdurenin dava konusu olayın meydana geliş biçimine ilişkin ayrıntılı beyanının alınıp önceki ifadeleri ile arada çelişki bulunması hâlinde bu hususun sorulması suretiyle toplanacak delillerin hükümde tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, duruşmada hazır bulunan mağdurenin "emniyette verdiğim ifadeler ile talimatta verdiğim ifadeyi tekrar ederim, sanıktan şikâyetçiyim, cezalandırılmasını istiyorum, bu olayların her ikisi de gerçektir, bu olaylardan sonra ruh sağlığım bile bozuldu" şeklindeki beyanları ve önceki ifadelerine atıfta bulunularak eksik inceleme ile yazılı şekilde hükümler kurulması suretiyle CMK"nın 289/1-i. maddesine muhalefet edilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
... Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesi 19.04.2018 tarih ve 737-795 sayı ile;
"...Katılan mağdura CMK"nın 236/2. maddesi gereğince "işlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş çocuk veya mağdur, bu suça ilişkin soruşturma veya kovuşturmada tanık olarak bir defa dinlenebilir. Maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunluluk arz eden haller saklıdır" hükmü yer almakta olup, bu hükme göre psikolojisi bozulmuş olan çocuklar veya kovuşturmada bir defa dinlenmesi kuralı olmasına ve bunun istisnasının ise maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunluluk arz eden hallerin saklı olduğunun belirtilmesine göre, dosyamız mağduru açısından değerlendirme yapıldığında mağdurun 27.05.2016 tarihinde soruşturma aşamasında vekili huzurunda, rehber öğretmen eşliğinde ve kamera kaydı da yapılmak suretiyle olayla ilgili olarak ayrıntılı şikayet ve delillerinin tespit olunduğu, usulüne uygun alınan bu ifadesine rağmen kovuşturma aşamasında talimat mahkemesince 05.10.2016 tarihinde yine vekili hususunda ayrıntılı olarak ifadesinin alındığı, olayları benzer şekilde bu ifadesinde de aynen tekrar ettiği, ancak dava konusu olan ikinci eylemle ilgili olarak bu ifadesinde bir açıklık olmaması nedeniyle istinaf mahkemesinde mağdure duruşmaya yeniden çağrılıp şikayet ve delilleri sorulduğunda eski ifadeler de okunduğu için talimat ve emniyette verdiği ifadelerini aynen tekrar ettiğini, sanıktan şikayetçi olup cezalandırılmasını istediğini beyan edip, iddia makamının mütalaasından sonra da "bu olayların her ikisi de gerçektir, bu olaylardan dolayı ruh sağlığım bile bozuldu, ben şikayetçiyim her iki eylemden de cezalandırılmasını istiyorum" şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmıştır.
Yargıtay 14. Ceza Dairesinin bozma ilamında belirtildiği gibi öncelikle dairemizce sadece mağdurenin ifadelerine tek delil olarak dayanılmamış olup olayda mağdurenin beyanları yanında sanığın hazırlıkta inkar da etmediği olayı tevil yollu kabul eden savunması, mağdurun olayları anlattığını söylediği tanıkların gerek ilk derece mahkemesinde gerekse de dairemizce talimatla ayrıntılı olarak alınan ifadelerine, mağdure ile ilgili olarak gerek ilk derece mahkemesinde alınan rapor içerikleri ile Pamukkale Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezince verilen 06.05.2009 tarihli raporlar nazara alınmış;
Dairemizce CMK"nın 236/2. maddesi nazara alınarak ilk derece mahkemesince mağdurenin ifadesi alınmasına ve keza soruşturma aşamasında görüntülü olarak vekili huzurunda ve rehber öğretmen eşliğinde ifadesi olmasına rağmen mağdurenin dava konusu edilen ikinci eylemin talimat mahkemesindeki ifadesinde yer almaması nedeniyle aynı kanunda maddi gerçeğin ortaya çıkarılması adına istinaf duruşmasına çağrılıp bu hususta beyanı alınmış mağdurenin okunan önceki ifadelerini tekrar edip doğru olduğunu ifade etmesi, ifadeleri arasında bir aykırılık olmayıp bunun giderilme ihtiyacı duyulmaması ve mağdurun alınan üniversite raporuna göre olaylar nedeniyle ruh sağlığının bozulmuş olduğunun tespit edilmiş olup, mağdurenin de duruşmada özellikle olaylar nedeniyle psikolojisinin bozulduğunu ifade etmesi karşısında, kanuna uygun olarak mağdura dairenin bozma konusu yaptığı hususlarda ayrıntılı beyanının alınmasına gerek görülmemiştir.
Mağdurun kanun gereği bir defa ifadesinin alınması hükmünün düzenlendiği bir yerde psikolojisinin bozulduğu raporla tespit edilmiş olan mağdureye beyanlarında ve maddi gerçeğin ortaya çıktığı bir ortamda olayları yeniden ayrıntısıyla açıklattırmanın olayın aydınlanmasına bir fayda sağlamayacağı gibi mağdurun var olan psikolojik rahatsızlığın ve ruh sağlığındaki bozulmanın daha da artmasına neden olacağı da aşikardır.
Dairece CMK"nın 217. maddesine dayanılarak hakimin kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hakimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilir hükmüne dayanılarak da dairemiz kararı bozulmuş ise de bu hükmün istinaf yargılaması açısından dairenin kabulünde olduğu gibi uygulanabilirliği mümkün değildir. Söz konusu bu hükmün ilk derece mahkemesi açısından uygulama yeri olduğu halde istinaf yargılamasında duruşma açıldığında CMK"nın 282. maddesinde belirtilen şekilde toplanan delil ve belgeler, yapılmışsa keşif ve bilirkişi açıklamalarına ilişkin tutanak ve raporlar anlatılır, duruşmada dinlenmeleri gerekli görülen tanık ve bilirkişiler çağrılıp, gerekli görülmüyorsa da bunlar çağrılmadan eski ifadelerin okunup anlatılması ile yetinilir. Dolayısıyla bozma kararında belirtildiği şekilde CMK"nın 217. maddesinin dosyada uygulama şartları gerçekleşmemiştir.
Tüm bu açıklamalara göre dairece sonuç olarak eksik inceleme ve hukuka aykırı delillerle karar verildiğine dayanılarak dairemizce verilen hüküm bozulmuşsa da dairece kabul edildiği şekilde dosyada hukuka aykırı delillere dayanılmış bir delil ve eksik inceleme bulunmadığı," gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanığın çocuğun basit cinsel istismarı ve cinsel taciz suçlarından mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de Cumhuriyet savcısı, katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ile sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.10.2018 tarihli ve 77588 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya, kararına direnilen Daireye gönderilmiş, inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 15.04.2019 tarih ve 8783-9112 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; mevcut dosya itibarıyla ilk derece mahkemesince verilen beraat kararlarını kaldırarak sanığın mahkûmiyetine dair hükümler kuran bölge adliye mahkemesince, önceki ifadelerine atıfta bulunan katılan mağdurenin ayrıntılı olarak beyanının alınmaması yönünde eksik araştırmayla hükümler kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; hükümler kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Bölge Adliye Mahkemesince sanık hakkında verilen mahkûmiyet hükümlerinin, olayın tek görgü tanığı konumundaki mağdurenin ayrıntılı beyanları alınmadan eski ifadelerine atıf yapan anlatımı ile yetinilmesine ilişkin eksiklik yönünden bozulmasından sonra 19.04.2018 tarihli oturumda bozma ilamı okunarak sırasıyla hazır bulunan katılan mağdure, katılan ..., sanık ve müdafisi ile Cumhuriyet savcısına bozmaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanığa esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükümlerin kurulduğu anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK"nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK"nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesi;
"1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir." şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname"nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya "Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez." cümlesi eklenmiştir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
Esasen inceleme konumuza ilişkin 1412 sayılı CMUK’nın 251 ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanun"da da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Bu konuda öğretide; "İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır." (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, ..., s.193, 936-937.); "Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir." (Dr.Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, ..., 1970, s.258-262) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine 5271 sayılı CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, somut olayda 19.04.2018 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delile yönelik olan "Bozma ilamına uyulmasını talep ediyoruz" şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla Bölge Adliye Mahkemesince Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan direnme kararına konu mahkûmiyet hükümlerinin kurulduğu kabul edilmelidir.
Yukarıda açıklanan bu usule aykırılık nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesinin sanık hakkında kurduğu direnme kararına konu hükümlerinin, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanığa esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliğinden, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-... Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesinin 19.04.2018 tarihli ve 737-795 sayılı direnme kararına konu hükümlerin, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanığın esasa ilişkin savunmaları tespit edilmeden yargılamanın bitirilmesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 21.09.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.