17. Hukuk Dairesi 2013/13433 E. , 2015/858 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabul kısmen reddine dair verilen hükmün süresi içinde ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, davalıların malik ve sürücüsü olduğu trafik sigortasız olan traktörle kusuru ile neden oldukları kazada yaralanan hak sahiplerine ödeme yapıldığını, asıl davada kazada yaralanan ... için ödenen 26.256,60.-TL maddi tazminatın tahsili için yapılan takibe davalıların itiraz ettiklerini, yine birleşen davada ise yine yaralanan hak sahibi ... için ödenen 60.922,66.-TL maddi tazminatın tahsili için yapılan takibe davalıların itiraz ettiklerini belirterek itirazın iptali ve takibin devamı ile % 40 icra inkar tazminatının tahsilini talep etmiştir.
Davalı ... vekili, davanın reddini savunmuştur.
Davalı ... vekili, müvekkilinin işleten sıfatının bulunmadığını, kazaya karışan traktörün 2000 yılında satış vekaletnamesi ile araç alım satımı yapan dava dışı kişiye bırakıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlara ve benimsenen bilirkişi raporlarına göre; davalı sürücünün % 25 kusurlu olduğu ve dava dışı ..."ın % 15.2, ..."ın ise % 15 oranında sürekli çalışma gücünü kaybettiği kabul ederek davanın kısmen kabul kısmen reddi ile davalı tescil maliki olarak görünen ..."ın aracını satmak üzere 2000 yılında dava dışı ..."ya vekalet verdiği, davalı ..."ın araç üzerinde fiili tasarrufunun bulunmadığı, davalı ..."ın aracı işlettiğini davacının ispat edemediğini, bu bakımdan davalı ..."ın işleten sıfatının bulunmadığı gerekçesi ile asıl ve birleşen davada ... yönünden davanın reddine, asıl davada ... yönünden davanın kabulü ile itirazın iptaline, takibin devamına ve asıl alacak üzerinden 10.458,80.-TL icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmiş, hüküm ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, Güvence Hesabı tarafından zarar görenlere ödenen tazminatın rücuen tahsili için yapılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir.
... tarafından trafik tescil kaydında malik olarak görünen davalı ..."a husumet yöneltilmiş, mahkmece adı geçen davalının aracını satmak üzere 2000 yılında dava dışı ..."ya vekalet verdiği, davalı ..."ın araç üzerinde fiili tasarrufunun bulunmadığı, davacının ..."ın aracı işlettiğini ispat edemediğini, bu bakımdan davalı ..."ın işleten sıfatının bulunmadığı gerekçesi ... yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
İşleten tanımı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu"nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır. 2918 sayılı KTK"nın 3. maddesinde işleten sıfatını belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır. Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay"ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.
2918 sayılı KTK"nın 85. maddesi “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” hükmünü içermektedir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay"ın uygulamalarında, işleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hakimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şarttır.
Somut olay bakımından değerlendirilmesi gereken 2918 sayılı KTK"nın “motorlu araçlarla ilgili mesleki faaliyette bulunanlar” başlıklı 104. maddesi “Motorlu araçlarla ilgili mesleki faaliyette bulunan teşebbüslerin sahibi, gözetim, onarım, bakım, alım - satım, araçta değişiklik yapılması amacı ile veya benzeri bir amaçla kendisine bırakılan bir motorlu aracın sebep olduğu zararlardan dolayı; işleten gibi sorumlu tutulur. Aracın işleteni ve araç için zorunlu mali sorumluluk sigortası yapan sigortacısı bu zararlardan sorumlu değildir” hükmünü içermektedir. Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere alım satım gibi motorlu araçlarla ilgili mesleki faaliyette bulunan kişiler kendilerine bırakılan aracın neden olduğu zararlardan ötürü işleten gibi sorumlu tutulmuştur. Burada alım satım için bırakılan aracın bu faaliyette bulunan işletmede kaldığı süreç içerisinde verebileceği bir zarar sözkonusu edilmiştir. Yoksa işletmenin aracı satmasından sonraki süreçte ortaya çıkacak zararlardan ötürü işletenin sorumluluğu devam etmektedir.
Bunun yanında, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu"nun 20/d bendi “Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir” hükmünü içermektedir. Görüldüğü gibi Yasa"nın 20/d bendinde tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin ancak noterler tarafından yapılacağı hükmüne yer verilmiştir. Ancak böyle bir satış ve devir işlemi araç üzerindeki mülkiyet hakkını devre elverişlidir. Bu devrin yöntemince aracın kayıtlı olduğu tescil müdürlüğüne bildirilmemesi yüzünden aracın tescil kaydında bir değişiklik yapılmaması satışa konu aracın mülkiyetinin geçişini engellemez ise de, anılan yasa maddesinde belirtilen türden resmi bir satış ve devir işlemi yapılmaksızın, satış işlemine dayalı olarak işleten sıfatının ve araç üzerindeki mülkiyet hakkının devredildiğinin kabulü mümkün değildir.
Yukarıda yapılan açıklamalar kapsamında somut olayda her ne kadar mahkemece, davalı ..."ın işleten sıfatının bulunmadığı gerekçesi ile sözkonusu davalı yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkeme hükmüne dayanak teşkil eden satış yetkisi veren vekaletname uyarınca her hangi bir satış işlemi yapılmamış olduğunun, halen trafik tescil kaydında davalı ..."ın adının geçmekte olduğunu anlaşılması bakımından ve yukarıda yapılan açıklamalar uyarınca, hem 2918 sayılı KTK"nın 20/d bendinde belirtilen yöntemle resmi bir satış işleminin yapılmamış olması ve hem de maddi ölçüte göre araç tescil malikinin işleten olduğu karinesini değiştirecek üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte delillerin davalı ... tarafından ortaya konulması gerekinken bu yönde her hangi bir delil ortaya konulamamış olması dikkate alınarak bu davalı yönünden de işin esası incelenerek bir karar verilmesi gerekirken, yalnızca tanık beyanına göre, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli görülmemiş, hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden ..."na geri verilmesine 22.01.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.