10. Hukuk Dairesi 2014/14505 E. , 2015/4190 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : İş Mahkemesi
Dava, Kurumca tanzim ve tebliğ edilen ödeme emrinin iptali ile kuruma fazladan ödediği tutarın iadesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ....... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, ........ve........ ........ 16.12.2008 tarihinden itibaren %50 hisse devralarak ortak olduğunu,kendi adına gönderilen ödeme emrinde ise 2007 yılı 12. ayı ile 2008 yılı 11. ayı arasındaki şirketin prim borçlarının konu edildiğini, öncelikle şirketten ödeme emrine konu edilen prim borçlarının tahsilinin gerektiğini, ayrıca kendi ortaklık döneminden önceki dönemlerde tahakkuk etmiş prim borçlarından da sorumlu olmaması gerektiğini belirterek ödeme emrinin iptali ile fazladan ödediği tutarların iadesi istemiyle eldeki davasını açmıştır.
Mahkemece, aldırılan bilirkişi raporu ile davacının 2008 yılı 1. aydan itibaren sorumlu olduğu kabul edilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de; verilen kararın eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı olduğu anlaşılmaktadır.
Limited Şirket ortaklarının kamu borçlarından sorumluluğunu öngören yasal düzenlemeler bakımından, somut olayda asıl borçlu şirketin haczedilen araçlarının üzerinde başka hacizlerin bulunması ve şirketin gayrimenkul kaydının olmadığı dikkate alındığında, davanın yasal dayanağının 6183 sayılı Yasanın 35. maddesi olduğu belirgindir. Ayrıca eldeki davada davacının 20.02.2008 tarihinde davadışı prim borçlusu şirkette temsil ve ilzam yetkisi alarak müdür sıfatını kazandığı da dikkate alındığında davanın diğer bir yasal dayanağı da 506 sayılı Yasanın 80. ve 01.10.2008 tarihi sonrası bakımından 5510 sayılı Yasanın 88/20 maddesidir.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 22.07.1998 gün ve 4369 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle değişik 35. maddesi; “..... ortakları şirketten tahsil imkânı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.” hükmünü taşımakta iken; 04.06.2008 günlü Resmi Gazete’de yayımlanarak bazı maddeleri dışında aynı gün yürürlüğe giren 5766 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 3. maddesiyle, 35. maddede yer alan, “şirketten tahsil imkanı bulunmayan” ibaresi "şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan" şeklinde değiştirilmiş ve aynı maddeye;
“Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.”
“Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur." şeklinde iki fıkra eklenmiştir.
Ayrıca, 5766 sayılı Kanunun 1. maddesiyle 6183 sayılı Kanunun 3. maddesine eklenen;"Tahsil edilemeyen amme alacağı terimi: “Amme borçlusunun bu Kanun hükümlerine göre yapılan mal varlığı araştırması sonucunda haczi kabil herhangi bir mal varlığının bulunmaması, haczedilen mal varlığının satılarak paraya çevrilmesine rağmen satış bedelinin amme alacağını karşılamaması gibi nedenlerle tahsil edilemeyen amme alacaklarını,”;
Tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağı terimi: “Amme borçlusunun haczedilen mal varlığına bu Kanun hükümlerine göre biçilen değerlerin amme alacağını karşılayamayacağının veya hakkında iflas kararı verilen amme borçlusundan aranılan amme alacağının iflas masasından tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gibi nedenlerle tahsil dairelerince yürütülen takip muamelelerinin herhangi bir aşamasında amme borçlusundan tahsil edilemeyeceği ortaya çıkan amme alacaklarını,”İfade eder, olarak açıklanmıştır.
5766 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi de; “ Bu Kanunla 6183 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler ve eklenen hükümlerin, hükümlerin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle tahsil edilmemiş bulunan amme alacakları hakkında da uygulanır." hükmünü taşımakta iken, Anayasa Mahkemesinin geçici 1. maddenin iptaline dair yapılan başvuru üzerine verdiği 2009/39E.; 2011/68 K. Sayılı ve 28.04.2011 günlü kararı ile “5766 sayılı Kanun’da esas olarak bir kamu alacağı ile ilgili bireylerin sorumluluklarını arttıran ve müteselsil sorumluluk getiren düzenlemelerin, Kanunun geçici 1. maddesi ile yürürlük tarihi itibari ile tahsil edilmemiş alacaklara da uygulanması hukuk kurallarının geriye yürütülmesi anlamına gelmekte ve Anayasada yer alan hukuk devleti kapsamındaki hukuk güvenliği ilkesi ile bağdaşmamaktadır.” gerekçesi ile anılan düzenlemeyi iptal etmiştir.
Davacının ortaklığı devralmadan önceki şirket borçlarından sorumluluğu hususunda Anayasa Mahkemesinin 28.04.2011 tarihli kararı ile 5766 sayılı Yasanın geçici 1.maddesini iptal etmesi nedeniyle 6183 sayılı Yasanın geçici 1.maddesi ve her
Kanunun yürürlükte olduğu dönemde uıygulanması gerektiğine ilişkin genel hukuk kuralı nedeniyle 6183 sayılı Yasanın 35. maddesine 04/06/2008 tarihinde 5766 sayılı Yasanın 3. maddesiyle eklenen fıkraların uygulanmasına olanak bulunmamaktadır. 6183 sayılı Yasanın 35. Maddesinin yukarıda belirtilen ilk haline göre değerlendirilme yapıldığı takdirde ise sorunun çözümünde 5766 sayılı Yasanın çıkarılış amacı ve Ticaret hukuku ile birlikte konu irdelenmelidir. 5766 sayılı Yasanın genel gerekçesinde; 6183 sayılı Kanun’un mevcut hükümlerinin uygulamasına ilişkin yargı kararları dikkate alınarak uygulamaya açıklık getiren düzenlemelere yer verildiği, öngörülen değişiklikler ile 6183 sayılı Kanunun temel felsefesi korunarak amme alacaklarının daha süratle tahsiline imkan verilmesinin amaçlandığı ifade edilmiştir. Bu bakımdan kamu borçlularının paylarını devretmeleri halinde devreden ve devralan ortakların sorumluluğunun açıkça belirlenmesi amacıyla yasal değişikliklerin yapıldığı anlaşılmakta olup, Ticaret hukukunda limited şirket ortaklarının tüm işlemlerinde basiretli davranma ve özen yükümü de dikkate alındığında......diğer ortağın hissesini devralan ortağın, o hissedarın devir anına kadar mevcut şirket borçlarından yükümlü bulunduğunu bilmesinin en az ticari muamelelerde bir tüccarın göstermesi gereken basiretli davranışlar olarak sayılması gerektiğinden, böyle bir basireti göstermemiş olan ortağın bu davranışının sonucuna katlanmak zorunda olduğu, dolayısıyla limited şirketteki payı devralan ortağın, devirden önceki dönemle ilgili şirket borçlarından sorumlu tutulması gerektiği kabul edilmelidir. Hatta şayet devir olgusunun sırf kamu borçlarından kurutulmak amacıyla yapıldığına dair somut emareler var ise devreden ortağında bu kanuna karşı hile nedeniyle sorumlu tutulması kanunun amacına uygun olacaktır. Zaten sonraki yasal düzenlemelerde de devralan ve devreden ortağın Kuruma karşı müteselsilen sorumlu olacağı esası getirtilmiş ve bu konuda yapılan yasal düzenleme ile devralan ortağın sorumluluğu bir adım daha ileri götürülmüş ve müteselsil sorumluluk esası getirtilerek bu konu açıklığa kavuşturulmuştur.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, davacının devralan ortak sıfatı ile önceki borçlardan da sorumlu olduğu gözetilmeksizin eksik inceleme ile yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Davaya konu somut olayda davacının %50 hisse ile 15.01.2008 tarihinde ... ortaklığını aldığı, 20.02.2008 tarihinde ise.... ortaklar kurulu kararı ile temsil ve ilzam yetkisini aldığı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda davacının sorumluluğunun belirlenmesi gerekir.
Davacının şirketten tahsili mümkün olmayacağı anlaşılan Kurum alacakları bakımından ortak olduğu dönemle ilgili olarak sorumlu olması doğal ve yasal gerekliliktir. Fakat mahkemece, aldırılan bilirkişi raporu ile davacının devralan ortak sıfatı ile devir tarihinden önce doğmuş olan prim borçlarından sorumlu olmayacağına dair kabulü isabetli değildir. Başka bir deyişle somut olayda davacının limited şirkete ortak olmadan önceki 2007 yılı 12. aydan da hissesi oranında sorumlu tutulması gerektiği, bu kapsamda davacının Kuruma 06.03.2013 tarihinde yaptığı itiraz sonucunda kurumca düzenlenen hesap tablosunun yerinde olduğunun gözetilmemesi isabetsiz olmuştur. Diğer taraftan, davaya konu ödeme emrinde yer alan borçlar
bakımından, davacının 20.02.2008 tarihinde limited şirkette ortaklar kurulu kararı ile temsil ve ilzam yetkisini aldığı anlaşılmakla, 506 sayılı Kanunun 80/11. maddesi ile 01.10.2008 tarihi sonrasında tahakkuk eden borçlar bakımından 5510 sayılı Kanunun 88/20. maddesi hükümlerinin uygulanması da hatalı olduğu anlaşılmış olup, davacının 20.02.2008 tarihinde temsil yetkisini aldığı dikkate alınarak primlerin ait olduğu ayın sonunda tahakkuk edeceğinin ve buna göre o tarihte tahakkuk etmiş ve ödenebilir hale gelmiş olan 2008 yılı 1. ayından itibaren 506 sayılı Kanunun 80/11. maddesi gereğince sorumlu tutulması gereği üzerinde durulmaması ve yerine 2008 yılı 3. aya kadar hissesi oranında sorumlu olduğunun kabulü isabetsizdir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 09.03.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.