Esas No: 2021/13
Karar No: 2021/392
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2021/13 Esas 2021/392 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 272-172
Sanık ..."ın hırsızlık suçundan, yedi kez olmak üzere TCK"nın 142/1-b, 143, 145, 31/3, 62, 50/1-a ve 52/2-4 maddeleri uyarınca 4660 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin Sürmene 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 12.06.2013 tarihli ve 51-106 sayılı hükümlerin sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 10.06.2014 tarih ve 30691-20699 sayı ile;
"Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Koşulları oluşmadığı hâlde sanık hakkında TCK"nın 145. maddesinin uygulanması,
2- Sanık ve hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen ..."ın, kolluk görevlileri tarafından şüphe üzerine yakalandıklarında, suçlarını samimi bir şekilde ikrar ederek, suça konu ayakkabıları çaldıkları yeri söyleyip henüz müracaatı olmayan ... dışındaki şikâyetçilere iadesini sağlamış olmaları, şikâyetçi ..."a ait adresi ise hatırlayamadıklarını söyledikleri, ancak 26.03.2013 tarihli araştırma tutanağına göre, sanığın ve ..."ın, hırsızlık yaptıklarını beyan ettikleri sokak bilgileri üzerinden kolluk görevlilerince yapılan araştırma sonucunda şikâyetçi ..."a ulaşılarak suç eşyasının iadesinin sağlanması karşısında; sanık hakkında TCK"nın 168/1. maddesinde yazılı etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
3- Cezaların belirlenmesi ve bireyselleştirilmesi ilkesine uygun olarak her bir şikâyetçiye yönelik eylem nedeniyle ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken, buna uyulmayarak yazılı şekilde karar verilmesi," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Sürmene 1. Asliye Ceza Mahkemesince 04.02.2015 tarih ve 250-33 sayı ile, bozma ilamına direnilerek önceki hükümler gibi sanığın atılı suçlardan mahkûmiyetine ilişkin kararların sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 18.09.2018 tarih ve 4293-11767 sayı ile bir önceki bozma ilamında yer alan aynı gerekçelerle bozulmasına karar verilmiş, bozmaya uyan Yerel Mahkemece 07.05.2019 tarih ve 272-172 sayı ile verilen, sanığın her bir şikâyetçiye yönelik eylemi nedeniyle ayrı ayrı olmak üzere TCK"nın 142/1-b, 143, 31/3, 168/1, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 1540 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin hükümlerin, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 05.10.2020 tarih ve 5141-8561 sayı ile, eleştirilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 04.11.2020 tarih ve 95163 sayı ile;
"...İncelemeye konu son karar tarihi 07.05.2019 olmakla birlikte bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce dosyanın Yargıtay denetiminden geçmesi nedeniyle sanık müdafisinin yüzüne karşı tefhim edilen ve kanun yolu bildirimi de yasaya uygun şekilde yapılan karara yönelik 7 günlük yasal süresinden sonra gerçekleştirdiği temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiği," düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
23.07.2016 tarihli ve 29779-2 mükerrer sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6723 sayılı Kanun"la 2797 sayılı Yargıtay Kanunu"na eklenen Geçici 15. maddenin 12. fıkrasına dayanılarak, 05.11.2020 tarihli ve 31295 sayılı Resmî Gazete"de yayımı tarihinden 10 gün sonra yürürlüğe giren Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 03.11.2020 tarihli ve 245 sayılı kararı ile Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 01.12.2020 tarihinden geçerli olmak üzere kapatılmasına ve arşivinde bulunan tüm işlerin Yargıtay 6. Ceza Dairesine devrine karar verilmesi nedeniyle CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 21.12.2020 tarih ve 9191-5128 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın yedi ayrı hırsızlık suçundan cezalandırılmasına dair 12.06.2013 tarihli kararların, Özel Dairenin 10.06.2014 tarihli ilamı ile bozulması sonrasında, Yerel Mahkemece verilen 04.02.2015 tarihli hükümlerin de Özel Daire tarafından 18.09.2018 tarihli ilam ile bozulmasının ardından sanık müdafisinin yüzüne karşı 07.05.2019 tarihinde verilen mahkûmiyet hükümlerinin, sanık tarafından 27.05.2019 tarihinde temyiz edildiği anlaşılan dosyada; temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK"nın 310 ve 311. maddeleri uyarınca "bir hafta" mı, yoksa 05.08.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun"un 21. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK"nın 291. maddesinin 1. fıkrası uyarınca "on beş" gün mü olduğunun belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, yaş küçüklüğü nedeniyle atanan zorunlu müdafinin, müdafilikten çekildiğine ve kendisine yeni bir müdafi atandığına dair herhangi bir bildirim yapılmayan, bu hususta bir talebi de bulunmayan sanığa gerekçeli kararın tebliğ edilmesinin gerekip gerekmediği, bu bağlamda, sanığın temyiz isteminin süresinde olup olmadığı hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanığın, 25.03.2013 tarihinde işlediği iddia olunan hırsızlık suçlarından cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı,
Nüfus kaydına göre 10.05.1995 doğumlu olan sanığın suç tarihi itibarıyla 17 yaş 10 ay 15 günlük olup TCK’nın 31/3. maddesi kapsamında bulunması nedeniyle Avukat Mehmet Altıntaş’ın zorunlu müdafi olarak tayin edildiği,
Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda 12.06.2013 tarih ve 51-106 sayı ile, sanığın hırsızlık suçundan yedi kez olmak üzere TCK"nın 142/1-b, 143, 145, 31/3, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 4660 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verildiği,
Hükümlerin sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 10.06.2014 tarih ve 30691-20699 sayı ile bozulmasının ardından Yerel Mahkemece 04.02.2015 tarih ve 250-33 sayı ile, bozma ilamına direnilerek önceki hükümler gibi sanığın mahkûmiyetine karar verildiği,
Bu hükümlerin de sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edildiği, temyiz aşamasında zorunlu müdafi Avukat ...’ın 28.05.2017 tarihli dilekçesi ile müdafilik görevinden çekindiğini bildirdiği,
Temyiz incelemesini yapan Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 18.09.2018 tarih ve 4293-11767 sayı ile hükümlerin bozulmasının ardından yargılamaya devam olunan Yerel Mahkemece, 11.10.2018 tarihli müzekkere ile suç tarihi itibarıyla yaşı küçük olan sanığa yeni bir müdafi görevlendirilmesinin talep edildiği, ... Baro Başkanlığınca tayin edilen Avukat Dilek Küçük’ün sanık müdafisi olarak duruşmalara iştirak ettiği, bozma sonrası savunması alınmak üzere hakkında yakalama emri çıkarılan sanığın Araklı Asliye Ceza Mahkemesinin 02.04.2019 tarihli ve 2019/26 değişik iş sayılı dosyası kapsamında dinlenmesinde savunmasını bizzat kendisinin yapacağını, müdafi talebi olmadığını, önceki savunmalarının doğru olduğunu beyan ettiği,
Yerel Mahkemece bu kez uyma kararı verilerek yedi kez olmak üzere sanığın TCK’nın 142/1-b, 143, 31/3, 168/1, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 1540 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına dair 07.05.2019 tarihli kısa kararın hazır bulunan sanık müdafisi Avukat ...’e tefhim edildiği, kısa karar ile gerekçeli kararın birbiriyle uyumlu olduğu, kısa ve gerekçeli kararların son paragrafında; “Sanığın yokluğunda, sanık müdafisinin yüzüne karşı, kararın huzurda bulunanlar için tefhim, huzurda bulunmayanlar için tebliğinden itibaren 7 gün içinde mahkemeye verilecek bir dilekçe ile veya tutanağa geçirilmek koşuluyla zabıt katibine beyanda bulunmak sureti ile 5271 CMK"nın 272 ve 273. maddeleri gereğince Yargıtayda temyiz yolu açık olmak üzere..." şeklinde açıklamalara yer verildiği,
Karar oturumunda hazır bulunmayan sanığa, gerekçeli kararın Tebligat Kanunu’nun 21. maddesi hükümlerine uygun olarak 28.05.2019 tarihinde tebliğ edildiği, sanığın tebliğden önce, öğrenmekle 27.05.2019 tarihinde temyiz talebinde bulunduğu, sanık müdafisinin bir temyiz isteminin olmadığı,
Dosya kapsamından ve UYAP kayıtlarından, zorunlu müdafinin görevden çekindiği ve kendisine yeni bir müdafi atandığı hususlarının sanığa bildirildiğine ilişkin herhangi bir bilgi bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Ön sorunun isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için "adil yargılanma hakkı", Anayasanın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesi ve “Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması” başlıklı 40. maddesi, "kanun yollarına başvurma hakkı" ve "temyiz kanun yolu" kavramları ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde hüküm altına alınan "adil yargılanma hakkı" hukukun üstünlüğü ile adalete erişimi koruyan ve kişilerin ceza muhakemesinin ilk aşaması olan soruşturmanın başından itibaren açık ve adil bir şekilde yargılanmalarını teminat altına alan mutlak bir hak olup kişilerin hukuk devleti kuralları içinde makul sürede yargılanmasını öngörür. Adil yargılanma hakkı, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup bireyler için bir hak, devlet için ise bir görevdir. Adil yargılanma hakkının amacı, yargılamanın doğru, hakkaniyete uygun ve adil bir biçimde yerine getirilmesini sağlamaktır.
Adil yargılama, ceza muhakemesi hukukunda, sanığa ve mağdura tanınan hakların tümü ve insan hakları ihlâl edilmeden yapılan yargılama olarak tanımlanmakta olup soruşturma ve kovuşturma evrelerinin tamamında geçerli olan bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ceza yargılamasında adil yargılanma hakkının bir parçası olarak etkin başvuru yolu ve yöntemine verilen önem dikkate alındığında, Anayasa"nın 40. maddesinin ikinci fıkrası, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi"nin (İHAS) 13. maddesi ve CMK"nın 34. maddesinin ikinci fıkrası ile 232. maddesinin altıncı fıkrasına uygun olarak kararın tebliğinin şeklî değil, faydalı, amacına uygun, hak arama hürriyetini ve etkin başvuru hakkını engellemeyecek biçimde yapılması gerekmektedir.
Anayasanın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesi; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”; “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine 4709 sayılı Kanun"un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrasında da, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” şeklinde hükümlere yer verilmiş, 40. maddenin ikinci fıkrasının gerekçesinde bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanmasının amaçlandığı, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercisi ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline geldiği belirtilmiştir.
Genel olarak pozitif hukukça tanınmış hakların ön koşulu ve usuli güvencesi olarak anlaşılması gereken ve yargıya başvurma olanağını her olayda ve aşamada gerekli kılan hak arama özgürlüğü, Anayasa Mahkemesinin 19.09.1991 tarihli ve 2-30 sayılı kararında belirtildiği üzere sav ve savunma hakkı şeklinde birbirini tamamlayan iki unsurdan oluşmakta, hukuksal olanakları kapsamlı biçimde sağlama ve bu konuda tüm yollardan yararlanma haklarını içermektedir (Mesut ..., Anayasa Mahkemesi Kararlarında Hak Arama Özgürlüğü, ... Üniversitesi SBF Dergisi, Yıl:2006, S. 3, s. 4-10.).
Diğer taraftan, olağan kanun yollarından sayılan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK"nın 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesinin birinci fıkrası uyarınca suç ve bozmadan önceki kararların tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.
Bunlardan ilki istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan "davasız yargılama olmaz" ilkesine uygun olarak temyiz davasının kendiliğinden açılması mümkün olmayıp, bu konuda bir talebin bulunması gereklidir.
Kural olarak temyiz başvurusunun yazılı şekilde olması yani hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile yapılması gerekir. Ancak zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle sözlü başvuruda bulunmak da mümkündür. Bu durumda beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkim tarafından onaylanır.
Uyuşmazlık konusu olayda istek şartının gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmadığından temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart olan süre şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre, hükmün tefhiminden, tefhim edilmemiş ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi, anılan maddenin üçüncü fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar bakımından bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlayacaktır.
1412 sayılı CMUK’nın 289 ve devamı maddelerinde kanun yollarına başvurma hakkı düzenlenmiş, bu kapsamda müdafinin de sanığın açık arzusuna muhalif olmamak şartıyla kanun yoluna başvuru hakkının bulunduğu açıkça kabul edilmiştir. Benzer hükme 5271 sayılı CMK’nın 260 ve devamı maddelerinde de yer verilmiş, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Vekile ve kanuni mümesile tebligat” başlıklı 11. maddesinde de; “Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır. Vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat yapılması yeterlidir. Eğer tebligat birden fazla vekile yapılmış ise, bunlardan ilkine yapılan tebliğ tarihi asıl tebliğ tarihi sayılır. Ancak, Ceza Muhakemeleri Usulu Kanununun, kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümleri saklıdır.” şeklindeki hüküm ile vekil aracılığıyla takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılması gerektiği emredici olarak düzenlenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorunun değerlendirilmesinde;
Yerel Mahkemece bozma ilamı sonrasında devam olunan yargılama sonucunda, 07.05.2019 tarihli kısa kararın sanık müdafisine tefhim kılındığı, karar oturumunda hazır bulunmayan sanığa ise gerekçeli kararın 28.05.2019 tarihinde tebliğ edildiği, sanığın öğrenmekle hükmü 27.05.2019 tarihinde temyiz ettiği anlaşılan olayda;
Tebligat Kanunu’nun 11. maddesi uyarınca vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılacağı düzenlenmiş ve 07.05.2019 tarihli kısa karar sanık müdafisine tefhim edilmiş ise de, sanığın yaşının küçük olması nedeniyle bozma öncesi ilk yargılamada kendisine zorunlu müdafi olarak atanan Avukat ...’ın 04.02.2015 tarihli hükmü temyiz ettikten sonra temyiz aşamasında 28.05.2017 tarihli dilekçesi ile müdafilik görevinden çekindiğini bildirdiği, bozma sonrası devam olunan yargılamada sanık müdafisi olarak Avukat ...’ün görevlendirildiği, sanığa, huzurunda savunmasını yaptığı müdafisinin görevden çekindiği, kendisine yeni bir müdafi tayin edildiğine dair herhangi bir bildirim yapılmadığı gibi hakkında çıkarılan yakalama emri üzerine yeniden dinlenen sanığın, savunmasını kendisinin yapacağını, müdafi talebi olmadığını beyan etmesi karşısında, sanığın ve müdafisinin ayrı ayrı kanun yoluna başvurma hakkına sahip olmaları, farklı temyiz neden ve gerekçelerle hükmü temyiz etme hak ve yetkilerinin bulunması hususları dikkate alınarak, kanun koyucunun amacının sanığın haklarını korumaya yönelik olduğu, Tebligat Kanunu’nun 11. maddesindeki vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılacağı düzenlemesinin sanığın aleyhine olacak şekilde yorumlanamayacağı, bu bağlamda, müdafi talebi olmadığını beyan eden sanığa da gerekçeli kararın tebliğ edilmesinin gerektiği, yokluğunda verilen hükmün kendisine tebliğ tarihi olan 28.05.2019 tarihinden önce, öğrenmek suretiyle hükmü 27.05.2019 tarihinde temyiz eden sanığın temyiz talebinin süresinde olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile reddine karar verilmelidir.
Ön sorun bakımından ulaşılan sonuç karşısında, Özel Dairece temyiz incelemesi yapılarak hükmün onanmasına karar verilmesi hususu da gözetilip temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK"nın 310 ve 311. maddeleri uyarınca "bir hafta" mı, yoksa 05.08.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun"un 21. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK"nın 291. maddesinin 1. fıkrası uyarınca "on beş" gün mü olduğunun belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusu bu aşamada değerlendirilmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının DEĞİŞİK GEREKÇE İLE REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 14.09.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.