15. Ceza Dairesi 2013/24315 E. , 2016/1853 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Sulh Ceza Mahkemesi
SUÇ : Güveni kötüye kullanma
Güveni kötüye kullanma suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Müştekinin, arızalı olan telefonunu tamir ettirmesi için sanığa 160 TL para ile birlikte verdiği, ancak sanığın sözkonusu telefonu sattığı ve müştekinin parasını da geri vermediği, bu şekilde sanığın atılı suçu işlediğinin iddia edildiği olayda, sanık savunması, katılan ifadesi ve dosya kapsamına göre suçun sanık tarafından işlendiği sabit olmakla bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde aşağıda belirtilen bozma nedeni dışında bir isabetsizlik bulunmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
5237 sayılı TCK"nın cezaların toplanması kuralına yer vermediği dikkate alınarak sanık hakkında hükmolunan her bir cezanın diğerinden bağımsız olduğu gözetilmeden TCK"nın 155/1. maddesi kapsamında verilen 6 ay hapis ve 5 gün adli para cezasının toplanmasına karar verilerek neticeden 3.700 TL adli para cezasına hükmedilmesi,
Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak, yeniden yargılanmayı gerektirmeyen bu hususda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden; hüküm fıkrasındaki sonuç 3.700 TL adli para cezasının 3600 TL ve 100 TL olarak ayrı ayrı belirlenmesi suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 18.2.2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dairemiz Sayın çoğunluğu ile aramızda oluşan uyuşmazlık; yerel mahkeme hükmünün gerekçesinin Anayasa"nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nun 34 ve 230 maddelerinde öngörülen şekilde yeterli olup olmadığı hususundadır.
T.C. Anayasasının "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır" şeklinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK"nun 34. maddesinin birinci fıkrasında; "Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir",
5271 sayılı CMK"nun 230. maddesinde de;
"(1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir", hükümlerine yer verilmiştir.
Buna göre, Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 34 ve 230 maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunludur.
5271 sayılı CMK"nun 230. maddesinde belirtildiği üzere, mahkemenin karar gerekçesinde suç oluşturduğu kabul edilen fiil gösterilmeli, mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra, hükme esas alınan ve reddedilen deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilmelidir. Yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, verilen hüküm tarafları tatmin etmeyecek ve kararın sağlıklı bir şekilde denetim imkanını da ortadan kaldırmış olacaktır.
Ayrıca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK"nun 308/7 maddesi ile 5271 sayılı CMK"nun 289/1-g maddesinde “hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi”hukuka kesin aykırılık halini oluşturmakta olup, mutlak bir bozma nedenidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya geldiğimizde mahkemenin gerekçe bölümünde;
“Tüm deliller incelenerek aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır.
Sanığın ikrarı ve tüm dosya kapsamı dikkate alınarak sanığa atılı suç sabit görülmüş ve TCK 155/1 fıkra uygulanmıştır.” cümleleri yazılmış olup, burada suçu oluşturan fiilin ne olduğu açıklanmamış, ikrardan başka delillere örneğin müştekinin soruşturma beyanına yer verilmemiş, ayrıca sanık savunmasının hangi kısmının suç ikrarı mahiyetinde sübuta etkin delil oluşturduğu belirtilmemiş ve niçin bu sonuca ulaşıldığı da anlatılmamıştır.
Bu nedenle mahkeme hükmünün Anayasa"nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nun 34 ve 230 maddelerinde öngörüldüğü şekilde yasal ve yeterli gerekçeyi içermediğinden bozulmasına karar verilmesi gerekirken, işin esasına geçilerek hükmün düzeltilerek onanmasına dair verilen çoğunluk görüşüne katılmıyorum.