10. Hukuk Dairesi 2014/11982 E. , 2015/4060 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : İş Mahkemesi
Dava ve ıslah dilekçesi ile talep, Kurum işleminin iptali ile davacının 506 ve 1479 sayılı Yasaya tabi hizmetlerinin birleştirilerek davacıya 01.09.2011 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespiti ve birikmiş aylıkların yasal faizi ile tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraflar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi .........tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre taraflar vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-12.08.1985-24.05.2005 tarihleri arasında 506 sayılı Yasaya tabi kesintili, 31.08.2002-06.03.2008 tarihleri arasında 1479 sayılı Yasaya tabi sigortalılığı bulunan davacının, 01.08.2011 tarihli tahsis talebi üzerine, Kurum tarafından 06.04.2012 tarihli yazılı ile davacının 31.08.2002-03.01.2008 tarihleri arasındaki Bağ-Kur hizmetinden sonra Kuruma tabi prim ödemesinin bulunmadığı gerekçesi ile tahsis talebinin reddedildiği anlaşılmıştır.
Dosya kapsamına göre, davacının 28.10.2002-24.05.2005 tarihleri arasındaki 928 gün 506 sayılı Yasaya tabi sigortalılığının, 1479 sayılı Yasaya tabi sigortalı süre ile çakıştığı belirgindir.
Sosyal Güvenlik Hukukumuzda, "sosyal sigortalarda çokluk", bir başka anlatımla bireylere olabildiğince sosyal sigorta hakkı tanıma, "yararlanmada ve yükümlülükte teklik" ilkesi egemendir. Buna göre, aynı tarihlerde farklı sosyal güvenlik kuruluşları kapsamında bulunulamaz. Çifte sigortalılık olarak adlandırılan bu statü, kanun hükümleriyle engellenmiştir. Belirtilmelidir ki, anılan düzenlemelerde yer alan "emekli sandıklarına aidat ödemekte olanlar" ibareleri, "başka sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olanlar" şeklinde anlaşılmalı, "sosyal güvenlik kuruluşları ibarelerinin de aynı zamanda "sosyal güvenlik kanunları" terimlerini içerdiği kabul edilmelidir.
01.10.2008 tarihinden itibaren yürürlüğe giren, 5510 sayılı Kanunun 53’üncü maddesi uyarınca; sigortalının aynı Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde yer alan sigortalılık statülerinden birden fazlasına aynı anda tabi olunmasını gerektirecek şekilde çalışması halinde; öncelikle (c) bendi kapsamında, (c) bendi kapsamında sigortalılık yoksa ilk önce başlayan sigortalılık ilişkisi esas alınarak sigortalı sayılacaktır.
5510 sayılı Kanunun anılan 53’üncü maddesi, 6111 sayılı Kanunun 33’üncü maddesiyle değiştirilmiş; sigortalının 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) ile (c) bendinde yer alan sigortalılık statülerine aynı anda tabi olunmasını gerektirecek şekilde çalışması halinde; öncelikle (c) bendi kapsamında, (a) ile (b) bentlerinde yer alan sigortalılık statülerine tabi olacak şekilde çalışması halinde ise (a) bendi kapsamında sigortalı sayılacağı düzenlemesi getirilmiş; ancak, değişikliğe ilişkin anılan 33’üncü maddede ayrıca söz konusu değişikliğin maddenin yürürlük tarihinden öncesi için uygulanmayacağı hükme bağlanmıştır. 6111 sayılı Kanunun yürürlüğe dair 215/b maddesiyle; ...33... maddesi yayımı takip eden ayın birinci günü yürürlüğe gireceği düzenlenmiştir. 6111 sayılı Kanun 25.02.2011 tarihinde yayımlanmış olup; bu durumda anılan değişiklikler 01.03.2011 tarihinden itibaren uygulanabilecektir. Başka bir deyişle 5510 Sayılı Kanunun 53. maddesi ve bu maddede yapılan değişikliklerin ancak yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren uygulanabilecekleri dikkate alınmalıdır.
5510 sayılı Kanunun yürürlükte olmadığı 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin olarak bu tür çakışan (ikili) sigortalılığa ilişkin uyuşmazlıkların çözümü için ise, gerçek ve fiili çalışmanın, başka bir anlatımla baskın sigortalılık olgusunun hangi Kurum ve Kanun kapsamında gerçekleştiği belirlenmeli, aynı döneme rastlayan gerçek ve fiili çalışmalardan hangisinin sigortalının hayatında ekonomik olarak baskın çalışma niteliği taşıdığı ortaya konulmalıdır. Şu durumda 506 sayılı (hizmet akdine dayalı olarak işveren/işverenler tarafından çalıştırılma) ve 1479 sayılı (hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma) Kanunlar kapsamında veya 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri çerçevesinde birleşen (çakışan) zorunlu sigortalılık olgusuna ilişkin olarak; 5510 sayılı Kanunun yürürlükte olmadığı 01.10.2008 tarihi öncesi dönem yönünden, baskın sigortalılığa üstünlük tanınmalı, 01.10.2008 – 01.03.2011 dönemi yönünden 5510 sayılı Kanunun 53. maddesi gereğince ilk önce başlayan sigortalılık ilişkisi esas alınmalı, 01.03.2011 tarihinden itibaren ise anılan maddede 6111 sayılı Kanunla yapılan değişiklik gözetilerek hizmet akdine dayalı çalışmaya değer verilmelidir.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında, eldeki davada, davacının 01.10.2008 dönemi öncesine rastlayan çakışan sigortalılığı konusunda,....ve.... ...’deki çalışmalarının niteliğine göre baskın sigortalılık ilkesi gereğince, 506 sayılı Yasaya tabi olarak çalıştığının kabulü gerekmektedir.
Bu durumda Mahkemece yapılacak iş, davacının çakışan dönemde 506 Sayılı Yasaya tabi çalışmalarına üstünlük tanınarak, 01.08.2011 tarihli tahsis talebi ve 14.02.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile ileri sürülen talep de dikkate alınarak, yaşlılık aylığı tahsis koşulları irdelenmeli, bu bakımdan, 1479 sayılı Yasanın 35. maddesinin
yaşlılık aylığı tahsisi için “… sigortalının; … talepte bulunduğu tarihte prim ve her türlü borçlarını ödemiş olması … şarttır.” hükmü de gözetilerek, yaşlılık aylığı tahsisinde esas alınacak sürelere yönelik prim borcunun bulunup bulunmadığı araştırılarak, varlığı halinde, usul ekonomisi gözetilerek davacıya anılan borcu ödemesi için makul süre verilerek, prim borcunun ödenmesi halinde, ödeme tarihini takip eden ay başından itibaren yaşlılık aylığı tahsisinin gerektiği göz önünde bulundurularak, davacının faiz talebini de değerlendirecek biçimde karar verilmelidir.
Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı ve davalı Kurum vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 06.03.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.