Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1667
Karar No: 2017/1550
Karar Tarihi: 06.12.2017

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1667 Esas 2017/1550 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/1667 E.  ,  2017/1550 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “taşınmaza el atmanın önlenmesi ve yıkım” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Trabzon 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.12.2012 gün ve 2012/307 E., 2012/407 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 14.05.2013 gün ve 2013/5006 E., 2013/7526 K. sayılı kararı ile:
    "... Dava, yıkım isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından vekalet ücretine hasren temyiz edilmiştir.
    Gerçekten de, çekişme konusu yerin davalının tapulu taşınmazı kapsamında kaldığı, kadastro tespitine itiraz davası sonucunda da anılan yerin davalı adına tescil edilip kesinleştiği; böylece, Hazinenin bu yer üzerinde öncesinden beri üstün bir hakkının bulunmadığı dosya içeriği ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır.
    Hal böyle olunca, davanın reddedilmiş olması karşısında, yıkımı istenen yapının keşfen saptanan değeri üzerinden davalı yararına nisbi vekalet ücreti tayini gerekirken, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değildir..."
    gerekçesi ile temyize konu vekalet ücreti yönünden bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, yıkım isteğine ilişkindir.
    Davacı temsilcisi, davalının Hazine adına kayıtlı 30.04.1945 tarih ve 31 sıra numaralı taşınmaz üzerine izinsiz bir şekilde iki katlı bina inşa ettiğini ileri sürerek, el atmanın önlenmesi ve yıkıma karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, müvekkilinin dedesinden kalan 30.04.1945 tarih ve 32 sıra numaralı taşınmaz üzerine yeni bir bina inşa ettiğini, dava konusu 31 sıra numaralı taşınmaza herhangi bir el atmasının bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    Yerel mahkemece davanın reddi ile 6.684,00 TL vekâlet ücretinin davacıdan tahsiline dair verilen karar Özel Dairece; yıkım isteği bakımından davanın tefrik edilmesi, el atmanın önlenmesi isteği bakımından ise davanın kadastro mahkemesine devri ile sonucunun beklenerek ondan sonra bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.
    Mahkemece bozma kararına uyulmuş ve yıkım isteğine ilişkin eldeki davanın, kadastro mahkemesince dava konusu taşınmazın davalı adına kayıt ve tescil edildiği gerekçesiyle reddine ve davalı yararına 1.200,00 TL vekâlet ücreti takdirine karar verilmiştir.
    Karar davalı vekilince temyiz edilmiş, Özel Dairece yukarıya metni aynen alınan gerekçeyle vekâlet ücreti yönünden bozulmuştur.
    Mahkemece, dava konusunun değerinin dava dilekçesinde belirtilen değer olduğu, davalı tarafça bu değere itiraz edilmediği, bu durumda vekâlet ücretinin tarafların karşılıklı olurunun bulunduğu bu miktara göre hesaplanması gerektiğinden bahisle direnme kararı verilerek, davalı yararına 1.200,00 TL vekâlet ücretine hükmedilmiş, diğer hususlarda ise o kısımların kesinleştiği gerekçesiyle yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
    Direnme kararı davalı vekilince temyize getirilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı taraf yararına hükmedilen vekâlet ücretine ilişkin olup, vekâlet ücretinin dava dilekçesinde gösterilen değer üzerinden mi, yoksa yıkımı istenen yapının keşfen belirlenen değeri üzerinden mi takdiri gerektiği noktasında toplanmaktadır.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, yerel mahkemenin direnme kararında daha önce kesinleştiği gerekçesiyle davanın esası hakkında yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek, sadece direnmeye konu vekâlet ücreti ile yargılama giderleri bakımından hüküm kurulmuş olmasının usul ve yasaya uygun olup olmadığı hususu ön sorun olarak ele alınıp incelenmiştir.
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesine göre; “(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
    a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
    b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
    c)Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
    ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
    d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
    e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,
    (2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.”
    şeklinde düzenlenmiştir.
    “Hükmün Yazılması” başlıklı 298. maddesi ise:
    “(1) Hüküm, hükmü veren hâkim, toplu mahkemelerde başkan veya hükme katılmış olan hâkimlerden başkanın seçeceği bir üye tarafından yazılır.
    (2) Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.
    (3) Hükümde gerekçesi ile birlikte karşı oya da yer verilir.
    (4) Hüküm, hükmü veren hâkim veya hâkimler ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır.” düzenlemesini içermektedir.
    Açıklanan hükümlerin ortaya koyduğu bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denilebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
    Yerel mahkeme kararı, bozma kararı ile birlikte ortadan kalkıp hukuki geçerliliğini yitirmektedir. Bozulan karar, sonraki kararın eki niteliğinde de değildir. Bu nedenle kurulacak yeni hüküm 6100 sayılı Kanun"un 297. maddesine uygun şekilde oluşturulmalıdır.
    Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 14.05.2014 gün ve 2013/9-1989 E., 2014/657 K.; 29.03.2017 gün ve 2017/11-76 E., 2017/570 K. sayılı kararı ile 05.04.2017 gün ve 2017/19-909 E., 2017/622 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler vurgulanmıştır.
    Belirtmek gerekir ki, bir davanın tarafları aleyhlerine olan bir hükmün tamamını temyiz edebilecekleri gibi yalnızca bir bölümü temyiz edip, diğer bölümlerini temyiz etmeyebilirler. Bu durumda hükmün temyiz edilmeyen bölümü temyiz süresinin geçmesi ile kesinleşir. Çünkü, medeni usul hukukunda kural olarak tasarruf ilkesi geçerli olup, buna göre mahkeme iki taraftan birinin talebi olmaksızın kendiliğinden bir davayı inceleyip karar veremeyeceği (HMK m. 24) gibi, tarafların tasarruf yetkisi dava açıldıktan sonra ve kanun yollarına başvuru sırasında da geçerlidir. Bu nedenledir ki, kanun yolu incelemesi sadece aleyhine kanun yoluna başvurulan talepler hakkındaki kararlar bakımından yapılır. Bunun gibi tamamı temyiz edilen bir hükmün yalnız bir bölümünün bozulması, kalan bölümünün ise bozma kapsamı dışında bırakılması da mümkündür. İşte hükmün bir bölümünün temyiz edilmeyerek kesinleşmesi ile temyiz edilip de bozma kapsamı dışında bırakılarak kesinleşmesi arasında bir fark bulunmamaktadır. Ancak bahsi geçen hâllerdeki kesinleşme, şekli anlamdaki bir kesinleşmedir. Diğer bir ifade ile ilgili kararın artık olağan kanun yollarıyla veya ilk derece mahkemesi tarafından değiştirilmesinin mümkün olmamasıdır.
    Her iki durumda da hükmün bir bölümünün şekli anlamda kesinleştiği hususu kuşkusuzdur.
    Ne var ki, infaz edilecek olan karar son karar olup ilk karar da bunun eki niteliğinde olmadığından, yeni hükmün kesinleşen bu yönler de dikkate alınmak suretiyle infazda tereddüt yaratmayacak açıklıkta kurulması gerekmektedir.
    Bu nedenle mahkemenin direnme kararı verilmesi sırasında, kararın hüküm fıkrasında yer alan ve daha önce temyiz edilmediğinden kesinleşen kısım yönüyle de ilk hükümdeki gibi karar vermesi gerekmektedir.
    Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, kesin hüküm oluşan hâllerde mahkemece yeniden hüküm kurulmasının gerekmediği, bu yönler bakımından eldeki davada olduğu gibi kesinleştiği belirtilerek karar verilmesine yer olmadığına şeklinde hüküm kurulmasının yeterli olduğu, bir hükmün temyiz edilmeden kesinleşen bölümü hakkında ortada verilmiş bir bozma kararı bulunmadığından bu bölümün derdestlik durumunun artık ortadan kalktığı, böyle bir durumda mahkemenin derdest olmayan bu yönü ele alıp yeniden hüküm kurmasının düşünülemeyeceği, kaldı ki kesinleşen hususta yeniden hüküm kurulmasının hukuki bir sonuç da doğurmayacağı, bu nedenle direnme kararında daha önce kesinleşen davanın esası bakımından yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiş olmasının usule aykırı olmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
    Yerel mahkeme kararı bu hâliyle az yukarıda açıklanan ilkelere uygun olmayıp, ortada usulünce oluşturulmuş bir direnme kararı bulunmamaktadır.
    O hâlde, mahkemece Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297. maddesine uygun şekilde hüküm kurulması için işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin kararın bozulması gerekir.
    S O N U Ç: Davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan usulü nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun"un 440. maddesi uyarınca tebliğden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.12.2017 gününde oy çokluğu ile karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi