14. Hukuk Dairesi 2016/16041 E. , 2020/7256 K.
"İçtihat Metni" 14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 26.09.2014 gününde verilen dilekçe ile terekenin tespiti talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 14.06.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, 13.10.2004 tarihinde ölen tarafların ortak murisi ..."ın, mirasçıları arasında yapılacak paylaşıma esas olmak üzere terekesinin tespitini istemiştir.
Davalılar vekili, müvekkilleri tarafından davacı aleyhinde aynı taleplerle açılmış bir dava bulunduğunu belirterek derdestlik itirazında bulunmuş; anılan davada murise ait menkul malların tespitinin istendiğini, bunun üzerine mahkemece murisin sağlığında davacı eşi ile birlikte ikamet ettikleri evde keşif yapıldığını, tespit kararı verilmiş ise de henüz kesinleşmediğini, derdestlik itirazı kabul edilmez ise davaların birleştirilerek görülmesi gerektiğini, terekeye dahil olduğu bilinen malların tespitinin talep edilmesinde hukuki yarar bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuş; öte yandan, terekeye dahil olması gerekirken davacı ya da üçüncü kişiler adına kayıtlı malvarlığının olabileceğini ileri sürerek TMK"nun 593. maddesi kapsamında gerekli önlemlerin alınmasını talep etmiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile muris ..."ın terekesinin tespitine ve esasın bu şekilde kapatılmasına karar verilmiş; hüküm, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, Türk Medeni Kanununun 589. ve devamı maddelerinde yer olan "koruma önlemi" olarak ölüm tarihi itibariyle terekeyi oluşturan unsurları belirlemek, böylece olası ihtilaflarda başvuru kaynağı oluşturmak, bu sayede terekenin içeriği ile ilgili ölüm anındaki durumu öğrenme imkanını elde etmeye yönelik olarak terekede bulunan mal ve hakların tespitine ilişkindir. Koruma önlemi olarak terekenin tespiti işlemi, kural olarak bir süreye bağlı olmayıp, bu önlemin alınması olanaksız veya yararsız hale gelmedikçe, tereke paylaşılmadığı sürece istenebilir. Çünkü, koruma önlemi olarak terekenin tespiti işleminin maddi hukuk bakımından haklara ve borçlara bir etkisi bulunmamaktadır.
Tereke tespiti davaları delil tespiti niteliğinde olup, istihkak davası niteliğinde değildir. Bu nedenle mahkemece yapılması gereken iş, terekeye ait olduğu bildirilen mal varlığı unsurlarını tespit edip deftere geçirmek, bunlardan muhafazası mümkün olmayanlar varsa satıp paraya çevrilmesini sağlamak ve menkuller için de para, döviz vb. varsa bunları tereke malvarlığı olarak bankaya yatırmak; altın vb. ziynet eşyaları varsa bunları tereke mahkemesi kasasına alıp kaydetmek; diğer eşyaları ise ilgilisine veya üçüncü bir kişiye yediemin sıfatıyla teslim etmek ve böylece tespit edilen eşyaları kararda göstermekten ibarettir.
Bu itibarla mahkemece, resmi kurumlardan murisin taşınır ve taşınmaz tüm malvarlığına ilişkin bilgi istenerek, tereke mallarını zilyetliğinde bulunduran veya murise borcu olan mirasçıların murisin mali durumu ile ilgili bilgi vermekle yükümlü oldukları hatırlatılarak, bu hususta mirasçılardan bilgi alınmak suretiyle "Türk Medeni Kanununun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzüğün" 33"üncü maddesi gereğince; ölüm anı itibarıyla terekedeki (taşınır veya taşınmaz) mal ve hakların tespit edilip hükümde gösterilmesi gerekir.
Öte yandan, 6100 sayılı HMK’nun 297/2. maddesi gereğince;
Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Bunların yanında hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. (HMK m.26/1)
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; mahkemece, muris ..."ın terekeye dahil mallarının hüküm sonucunda ayrı ayrı gösterilmek suretiyle infaza elverişli şekilde hüküm kurulması gerekirken, sadece davanın kabulüne ve terekenin tespitine karar vermekle yetinilerek infazda tereddüt yaratacak şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş; bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, 12.11.2020 gününde oy birliği ile karar verildi.