8. Hukuk Dairesi 2012/6754 E. , 2012/10334 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Tortum Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 20.10.2011 gün ve 437/426 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, dava konusu 403 ada 391 parsel sayılı taşınmazın nizalı bölümlerinin, babası Bayram Yüksel"in yapmış olduğu taksimde kendisine kaldığını ve kadimden beri eklemeli kazanmayı sağlayan zilyetliklerinde bulunduğu halde kadastro sırasında davalı Hazine adına tespit ve tescil edildiğini açıklayarak, nizalı taşınmazın zilyetlikleri altında bulunan bölümlerine ait tapu kaydının iptali ile adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine temsilcisi, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne, 403 ada 391 nolu parsel içerisinde bulunan teknik bilirkişinin raporunda 391-B1 ile gösterilen 5787,43 m² yüzölçümlü taşınmaz bölümünün Hazine adına olan tapusunun iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, fazlaya ilişkin talebin ise husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi üzerine hükmün kabule ilişkin bölümü davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, eklemeli kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuksal nedenine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de; yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye elverişli bulunmamaktadır. Şöyle ki; dava konusu 403 ada 391 sayılı parsele ait kadastro tutanağının ve tapu kaydının incelenmesinde; taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan, ekonomik yarar sağlanması mümkün yerlerden olup, kimsenin mülkiyet iddiasında bulunmadığının muhtar ve bilirkişilerin beyanlarından anlaşıldığı belirtilmek suretiyle 29.08.2008 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında 1.776.348,28 m2 yüzölçümü ile belgesizden, ham toprak niteliğiyle Hazine adına tespitinin yapıldığı ve tutanağının itirazsız olarak kesinleşmesi ile 30.12.2008 tarihinde tapuya tescil edildiği görülmüştür. Mahkemece 07.07.2011 tarihinde mahallinde icra edilen keşifte dinlenen yerel bilirkişi beyanları ile yetinilmiş, uyuşmazlığın çözümü için hava fotoğraflarından yararlanılmamış, davacı her türlü delile dayanmasına rağmen delillerini ibraz için süre ve imkan verilmemiş, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince aynı çalışma alanında davacının belgesizden edindiği taşınmaz bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır.
Bir arazinin kullanım süresi, niteliği ve zilyetlik süresini en iyi belirleme yöntemi hava fotoğraflarıdır. Bu hava fotoğraflarının dava konusu taşınmazın tespit gördüğü 2008 yılından önceki yıllara ait en az iki ayrı zamana ilişkin olması gerekir. Bu konuda sağlıklı bir yargıya ulaşmak için 29.08.2008 tespit tarihine göre, 20-30 yıl öncesine ait (1970-1988) stereoskopik hava fotoğraflarının istenilmesi ve incelenmesi gerekir.
Bu durumda; mahkemece, nizalı taşınmazın tespit tarihine göre 20-30 yıl öncesine ait iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik çift hava fotoğraflarının bulunup bulunmadığının usulüne uygun ve tarihleri açıkça yazılmak suretiyle Harita Genel Komutanlığından 1970-1988 yılları arasında düzenlenen foto plan, fotometrik ve fotoğrametrik paftaların ise, İl Kadastro Müdürlüğünden sorularak getirtilmesi, yapılacak keşifte ziraat mühendisi, kadastro fen bilirkişisi, jeodezi ve fotoğrametri uzmanı harita mühendisinden oluşacak üç kişilik uzman bilirkişi kurulu marifetiyle keşifte uygulanması, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda inceleme yaptırılarak taşınmazın niteliği ve kullanım süresinin ne zaman başladığının belirlenmesine çalışılması; HUMK.nun 366. (HMK. m. 290/2) maddesi uyarınca bilirkişi olarak tayin edilecek bir fotoğrafçı aracılığıyla taşınmaz ve çevresini gösterir biçimde yakın plan ve panoramik renkli fotoğrafları çektirilerek mahkeme hakimince onaylandıktan sonra dosya arasına konulması, fotoğraflar üzerinde teknik bilirkişice yerin işaretlenmesi, ondan sonra toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmuş bulunması doğru değildir.
Bundan ayrı, incelenmekte olan olayda, tanık dinlenilmeden yerel bilirkişi sözleri esas alınarak hüküm kurulmuştur. Davada kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanıldığına göre, kazanmayı sağlayan zilyetliğin davalıya karşı kanıtlanması gerekmektedir. Hukuki niteliği yanında maddi olaylardan sayılan zilyetliğin, tanık dahil her türlü delille kanıtlanması mümkün bulunmaktadır. 6100 sayılı HMK.nun 266 (HUMK.nun 275). maddesinde hangi amaçla bilirkişinin bilgisine başvurulacağı açıklanmıştır. Bunlardan başka, tanık sözleri ile tespiti gereken bir husus için tanık dinlenmeden bilirkişinin bilgisi ile yetinilip karar verilemez (HGK. 30.03.l994 tarih l993/8-939 Esas, l994/l76 Karar). Kaldı ki 24.03.2011 tarihinde verilen keşif ara kararının da "...mahalli bilirkişilerin keşif mahallinde hazır edilmeleri için İlçe Jandarma Komutanlığı"na müzekkere yazılmasına...tarafların tüm delillerini keşif mahallinde hazır etmelerine..." denilmesi sebebiyle yöntemine uygun bir biçimde verilmiş bir ara kararı olarak kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır. Davacının, dava dilekçesinde açıkça tanık deliline dayandığı ve tanık delilinden vazgeçmediği de gözetilerek; öncelikle, taraflara tanıklarını liste halinde vermeleri için usulüne uygun kesin süre ve imkan verilmesi, belirlenen yerel bilirkişi listesinde yer alan kişiler ile taraf tanıklarının HMK.nun 240, 243 ve 259. maddeleri uyarınca davetiye ile keşif yerine çağrılarak, aynı Kanunun 259/2 ve 290/2. (HUMK 259) maddeleri hükümleri uyarınca ve mümkün olduğunca taşınmaz başında yapılacak keşifte dinlenilmeleri, dava konusu taşınmazın nizalı bölümünün niteliği, kullanım süresinin, ne zaman kullanılmaya başlandığı ve ne şekilde kullanıldığının belirlenmesine çalışılması, beyanları arasında aykırılık çıktığı takdirde aynı Kanunun 261/1.maddesi gözönünde tutularak çelişkinin giderilmesine çalışılması, ondan sonra iddia ve savunma çerçevesinde tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hüküm tesisi gerekir.
Ayrıca 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi hükmüne göre; zilyetliğin bu Kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilmeyen hallerde, zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktar sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçmeyecektir. Belgesizden edinilen taşınmazlar olup olmadığının Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlüğü ile zilyetliğe dayalı tescil davası açıp açmadıklarının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulması, belgesizden edinilen taşınmazlara ait kadastro tutanakları ile tapu kayıtlarının Tapu Sicil Müdürlüğünden, zilyetliğe ait tescil davalarına ilişkin dosyaların ise, ait olduğu mahkemelerden getirtilerek 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesinde öngörülen miktar sınırlamalarının aşılıp aşılmadığının gözönünde bulundurulması gerekirken bu yönde bir araştırma yapılmamış olması da doğru değildir.
Mahkemece bu açıklamalar kapsamında değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle usul ve kanuna aykırı görülen hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3.maddesi uyarınca uygulanacak olan 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 12.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.