14. Hukuk Dairesi 2016/18409 E. , 2020/7234 K.
"İçtihat Metni" 14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı tarafından, davalı aleyhine 18.04.2014 gününde verilen dilekçe ile suya vaki müdahalenin önlenmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 29.03.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne, duruşma isteminin değerden reddine karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava suya vaki müdahalenin meni ve kal istemine ilişkindir.
Davacı, maliki olduğu 677 ada 27 parsel sayılı taşınmaz içerisindeki havuza akan kaynak suyunun çıktığı yerin karşısına, davalının 679 ada 6 parsel sayılı taşınmaz içerisinde ruhsatsız kuyu açtığı ve kendi arazisinden çıkan suyun büyük oranda kesilmesine sebebiyet verdiğini ileri sürerek suya vaki müdahalenin önlenmesini, açtığı kuyunun kapatılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; müvekkilinin açtığı su kuyusunun yasal prosedüre uygun olduğu, davacının kullandığı suyu etkilemediği, davacının arazisinden suyun akmaya devam ettiğini, davacının kullanmış olduğu suyun kadim sulardan sayılamayacağını, bu suyun kişiye mahsus sulardan olmadığını, davacının arazisinde kurumuş ağaçlardan başka bir şeyinin olmadığını beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile davalının dava konusu 677 ada 27 No"lu parsel sınırları içerisinde tespit görmüş olan havuza (krokide B harfi ile gösterien), 679 ada 6 No"lu parsel (A harfi) sınırları içerisinde kalan kuyu açmak suretiyle gerçekleştirdiği suya vaki müdahalesinin men"ine, karar verilmiştir.
Hükmü davalı vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gereğince; Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.
Bu madde hükmüne paralel olarak düzenlenen Türk Medeni Kanununun 756. maddesi gereğince de; "Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak, bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yer altı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır."
Gerek Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gerekse 756/2. maddesinde sözü edilen kaynaklar, yeraltı sularından farklıdır.
Kaynak, kökeni yeraltı suyu olan tabii ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su kaynak niteliğini kazanmaz (Gürsoy/Eren/Cansel, Türk Eşya Hukuku, Ankara 1978, s.618). Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz. Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulü de 167 sayılı Yeraltı Suları Kanununa tabidir.
Başka bir ifadeyle kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular da yararlanabilir. Bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera,orman vb) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel sudur. Bu sudan ise kadim ve öncelik hakkı ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir.
Özel su ise tapulu taşınmazdan çıkan ve sadece o taşınmazın ve malikinin kişisel ihtiyacını karşılamaya yeterli olan sudur. Arazinin mülkiyetine tabi olan kaynak suyu yani özel su üzerinde, hak sahibi dilediği gibi tasarruf etme yetkisine sahiptir. Bu suyu kendisi kullanabileceği gibi kaynağındaki suyu kullanması hususunda bir başkasına irtifak hakkı da tanıyabilir. Ayrıca mülkiyet hakkına dayanarak kaynağa elatma varsa elatmanın giderilmesi için davalar açmak yetkisi de bulunmaktadır.
Somut olaya gelince; davacıya ait taşınmaz içerisine akan kaynak suyuna, davalının ruhsatsız su kuyusu açarak müdahale ettiği ileri sürülerek, suya yapılan müdahalenin önlenmesi istenilmiştir. Mahkemece yapılan keşiften sonra sunulan bilirkişi raporlarından anlaşıldığına göre davalı tarafın kendi arazisinde açtığı su kuyusu ile davacı tarafın havuzuna akan suyun aynı kaynaktan beslendiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece mahallinde yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporları yetersiz olup, davalı tarafından açılan kuyunun davacının kullandığı kaynak suyunu hangi oranda etkilediği kesin olarak tespit edilememiş, özellikle de davalıya ait su kuyusunun kapatılması halinde suyun tekrar davacının kullandığı kaynak suyuna dönüp dönmeyeceği hususu saptanmamıştır.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş, yukarıda belirtilen hususlar dikkate alınarak suların en az olduğu bir dönemde, su işlerinden anlayan uzman bilirkişi (2 jeoloji mühendisi), 1 ziraat mühendisi ve 1 fen bilirkişi ile yeniden keşif yapılarak dava konusu kaynak suyunun debisi ölçülerek, davalının açtığı kuyunun davacının kullanımındaki kaynak suyunu etkileyip etkilemediği, etkiliyor ise hangi oranda etkilediğinin teknik uygulamalar yapılarak kesin olarak belirlenmesi, davalıya ait su kuyusu kapatıldığında davacı yanın kullandığı suyun önceki zamanda olduğu gibi eski haline dönüp dönmeyeceğinin tespit edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.11.2020 gününde oy birliği ile karar verildi.