Esas No: 2017/218
Karar No: 2021/365
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/218 Esas 2021/365 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 10. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza (CMK"nın mülga
250. maddesi ile görevli)
Sayısı : 78-141
Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık ..."ın, TCK"nın 188/3-4, 62, 52/2-4, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis ve 10.000 TL adli para cezası; sanıklar ..., ... ve ..."in ise TCK"nın 188/3-4, 62, 52/2-4, 53, 54 ve 63. maddeleri gereğince 7 yıl 6 ay hapis ve 20.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına, taksitlendirmeye, hak yoksunluğuna, müsadereye ve mahsuba ilişkin ... (Kapatılan) 10. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK"nın mülga 250. maddesi ile görevli) verilen 31.05.2012 tarihli ve 197-87 sayılı hükümlerin, sanıkların müdafileri ile sanık ... tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 26.02.2013 tarih ve 26551-1788 sayı ile;
"A) Sanık ... hakkında "uyuşturucu madde ticareti yapma" suçundan verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz isteğinin incelenmesi:
Sanık ve müdafii tarafından hükmün temyiz edilmesinden sonra, sanık ..."in tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumundan gönderdiği 18/01/2013 tarihli dilekçesindeki "dosyanın onaylanmasına" ilişkin talebinin temyizden vazgeçme niteliğinde olması nedeniyle, hükmün İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
...
D) Sanıklar ... ve ... hakkında "uyuşturucu madde ticareti yapma" suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi:
Diğer sanık ..."in, suç konusu kokaini satın almak için hakkındaki mahkûmiyet hükmü onanan sanık ... ile anlaştığı ve sanık ..."i kokaini teslim alması için görevlendirdiği, sanık ... tarafından henüz teslim alınmadan ..."in kokainle birlikte yakalandığı; böylece sanık ..."in "uyuşturucu madde satın alma" suçunun "teşebbüs aşamasında" kaldığı dikkate alınarak, sanık ... hakkında TCK"nın 35. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
Yasaya aykırı, sanık ... müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA; CMUK"nın 325. maddesi uyarınca bozmanın, temyiz isteğinden vazgeçen ve aynı konumda olan diğer sanık ..."e SİRAYET ETMESİNE,
E) Sanıklar...,... ve ... hakkında "uyuşturucu madde ticareti yapma" suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi:
Sanıkların savunmalarının aksine, diğer sanık ..."ta ele geçirilen suç konusu kokainle ilgileri olduğuna ya da diğer sanıklar ..., ... ve ..."in uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarına iştirak ettiklerine ilişkin, somut olay ve olgularla örtüşmeyen telefon konuşmaları dışında, kuşku sınırlarını aşan yeterli ve kesin delil bulunmadığı; kullanıcı kişilere verdikleri ileri sürülen maddelerin ele geçmemesi nedeniyle uyuşturucu veya uyarıcı madde olarak kabul edilemeyeceği gözetilmeden, sanıklar hakkında beraat yerine mahkûmiyet hükmü kurulması,
Yasaya aykırı, sanıklar... ve..."nın müdafileri ile sanık ..."ün temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükümlerin BOZULMASINA..." karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 18.06.2013 tarih ve 78-141 sayı ile;
"......... ile ..."in birlikte hareket ettikleri, ..."in ..."den konum olarak üstte bulunduğu, mahkûmiyet hükmü onanan ..."nun temin etmiş olduğu uyuşturucu maddelerden kokain maddesini ... ve ..."e sattığı,... ve ..."in de torbacı diye tabir edilen sanıklar ... ve ... ile zaman zaman da doğrudan kullanıcı şahıslara uyuşturucu maddelerden kokain maddesini sattıkları, ... ..."nun sanıklar ... ve ..."e yakalanmadan önce temin etmiş olduğu uyuşturucu maddelerden kokain maddesini 2 kez sanıklar ... ve ..."in kalmış olduğu eve getirerek sattığı, bu hususun iletişim tespit tutanaklarından açıkça anlaşıldığı, 25.05.2009 tarihinde sanıklar ... ve ..."e uyuşturucu maddelerden kokain maddesini getirdiği esnada yapılan operasyon sonucunda yakalandığı, böylece sanıkların üzerlerine atılı uyuşturucu madde ticareti yapmak suçunu işledikleri ana klasör dizi 186"da bulunan yakalama üst arama ve el koyma tutanağı, ana klasör dizi 181"de bulunan tartı tutanağı, ana klasör dizi 153"te bulunan ... Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü ekspertiz raporu, klasör 1 dizi 398-298 arasında bulunan iletişim tespit tutanakları, gelen evrak klasörü içerisinde yer alan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesinin 10.08.2010 tarihli ... ile ilgili ses analiz raporu, sanık ..."nun iletişim tespit tutanaklarını kabul etmesi, iletişim tespit tutanaklarındaki yaptığı görüşmeleri ... ile gerçekleştirdiğini beyan etmesi, gelen evrak klasörü içerisinde yer alan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Kimya İhtisas Dairesinin 14.10.2009 tarihli raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığından sanıkların cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
...Sanık ..."ın sanıklar ... ... ve ..."den temin etmiş olduğu uyuşturucu maddelerden kokain maddesini kullanıcı şahıslara sattığı, böylece üzerine atılı uyuşturucu madde ticareti yapmak suçunu işlediği ana klasör dizi 186"da bulunan yakalama üst arama ve el koyma tutanağı, ana klasör dizi 181"de bulunan tartı tutanağı, ana klasör dizi 153"te bulunan ... Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü ekspertiz raporu, klasör 1 dizi 398-298 arasında bulunan iletişim tespit tutanakları, tanıklar ... ve ..."ın beyanları, gelen evrak klasörü içerisinde yer alan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Kimya İhtisas Dairesinin 14.10.2009 tarihli raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, sanığın cezalandırılmasına karar verilmiştir.
...Sanık ..."ın sanıklar ... ... ve bu kişinin birlikte hareket ettiği ..."den uyuşturucu maddelerden kokain maddesini satın alarak kullanıcı şahıslara ve sanık ..."a sattığı, ..."ın da ..."dan satın almış olduğu kokain maddesini ..."dan getirmiş olduğu arkadaşlarına içmeleri için verdiği, böylece sanıkların uyuşturucu madde ticareti yapmak suçunu işledikleri ana klasör dizi 186"da bulunan yakalama üst arama ve el koyma tutanağı, ana klasör dizi 181"de bulunan tartı tutanağı, ana klasör dizi 153"te bulunan ... Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü ekspertiz raporu, klasör 1 dizi 398-298 arasında bulunan iletişim tespit tutanakları, Kl.1 dizi 289 ve 288 de bulunan tanıklar ... ve ..."ın sanık ..."yı teşhis ettiklerine dair tutanakları, bu tanıkların Mahkememizdeki sanık ..."yı emniyette teşhis ettiklerine dair tevil yollu beyanları, gelen evrak klasörü içerisinde yer alan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesinin 15.12.2011 tarihli ... ile ilgili ses analiz raporu, sanık ..."ın ikrar yollu savunması ve görüşmeleri ... ile yaptığına dair beyanı, gelen evrak klasörü içerisinde yer alan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Kimya İhtisas Dairesinin 14.10.2009 tarihli raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, sanıkların cezalandırılmalarına karar verilmiştir." şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanıkların cezalandırılmalarına karar vermiştir.
Bu hükümlerin de Cumhuriyet savcısı ve sanıkların müdafileri ile sanık ... tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.03.2015 tarih ve 370009 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 312-1110 sayı ile; 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 10. Ceza Dairesince 13.03.2017 tarih ve 55-952 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Hükümlü ... ve inceleme dışı sanık ... ile sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve kurulmuş örgüte üye olma suçundan verilen beraat hükümleri ile inceleme dışı sanık ... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan verilen mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle, hükümlü ... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ise adı geçenin ve müdafisinin hükmü temyiz etmelerinden sonra, hükümlü ..."in temyiz isteminden vazgeçmesi nedeniyle Özel Dairece hükmün incelenmesine yer olmadığına karar verilmek suretiyle kesinleşmiştir.
Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş yargısal kararlarında da vurgulandığı üzere, hükmü temyiz etmeyen sanığın, sirayet nedeniyle bozma kararının sonucundan yararlanabilmesi için öncelikle bozma kararına uyulması ve cezanın uygulanmasında önceki hükmü temyiz eden diğer sanık lehine yeni bir karar verilmesi zorunludur. Ancak o zaman lehe olan bozma kararı, adaleti sağlamak amacıyla hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayet ettirilecektir. Aksi takdirde temyiz davası açan sanık için kabul edilmeyen bir bozma nedeninin, yasa yoluna başvurmayan sanık lehine kabulü gibi bir sonuca ulaşılacaktır. Bu sonuç ise, temyiz eden sanığın aleyhine, temyiz etmeyen sanığın lehine olup, eşitlik ilkesine aykırı olarak çelişkili bir uygulamaya neden olacağından sirayet kurumunun amacına aykırıdır. Somut olayda Yerel Mahkemece direnme kararı verildiğinden, Özel Dairenin sanık ... hakkındaki bozma kararının, temyiz isteğinden vazgeçmesi nedeniyle hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün incelenmesine yer olmadığına karar verilen hükümlü ...’e sirayetinin olanaksız olduğu, bu bağlamda hükümlü ... hakkındaki ilk hükmün kesinleştiği ve Yerel Mahkemece adı geçen hakkında verilen son hükmün hukuki değer taşımadığı anlaşılmakla, temyiz incelemesi, ilk hükümleri temyiz eden sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan direnme kararına konu hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık ...’e atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun teşebbüs aşamasında kalıp kalmadığının, sanıklar ..., ... ve ...’ın inceleme dışı sanık ...’da ele geçirilen suç konusu uyuşturucu maddeyle ilgilerinin bulunup bulunmadığının, bu bağlamda sanık ...’e atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna iştirak edip etmediklerinin belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; bozma ilamına direnilmesine karar verilmesinden sonra Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanıklar ..., ... ve ...’ın esasa ilişkin savunmaları tespit edilmeden ve son sözleri de sorulmadan hükümler kurulmasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel Mahkemece verilen ilk hükümlerin Özel Dairece, sanık ...’e atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun teşebbüs aşamasında kaldığı, diğer sanıklar..., ... ve...’e atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarının ise sübut bulmadığı ve adı geçen sanıkların beraatlerine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasından sonra, sanık ... ve müdafisi ile sanıklar ..., ... ve temyiz isteğinden vazgeçmesi nedeniyle hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşen hükümlü ...’in hazır bulunduğu 18.06.2013 tarihli oturumda, sırasıyla Cumhuriyet savcısından, sanık ...’in müdafisinden, sanıklar ... ile ...’den ve hükümlü ... ile sanık ...’den Özel Daire bozma kararına karşı diyeceklerinin sorulduğu, ardından Yerel Mahkemece bozma ilamına direnilmesine ilişkin ara karar kurulup Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanıklar ..., ... ve...’e esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan ve son sözleri de sorulmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükümlerin kurulduğu anlaşılmaktadır.
Ceza yargılamasının amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için kanıtların duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu kanıtlardan sonuç çıkarma yani tartışma evresi başlar. Böylece ortaya konulan kanıtlarla ilgili taraflara CMK’nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma olanağı sağlanacaktır. Bu tartışma tamamlandıktan sonra, önce bireysel iddia makamını temsil eden katılan ve vekili, sonra da kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki görüşünü beyan edecektir. Soruşturma evresinde elde ettiği kanıtlardan ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, bu suretle CMK’nın 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma evresinin sınırlarını belirlemektedir. Kovuşturma evresi sonunda da iddia makamı, duruşmaya getirilip tartışılan kanıtları değerlendirerek esasa ilişkin iddialarını ortaya koyacak, sanık veya müdafisi de buna ilişkin savunmasını yapabilecektir. Bu, tez yani iddia ile antitezin yani savunmanın çatışmasıyla, sonuca yani karara ulaşılan bir süreç olan yargılama sonucunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu koşuludur.
Esasen inceleme konumuza ilişkin 1412 sayılı CMUK’nın 251. ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanunda da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Bu konuda öğretide; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır.” (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, ..., s.193, 936-937); “Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hâllerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir. ” (Dr.Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, ..., 1970, s.258-262) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Öte yandan hukuk devleti, kişilere hukuki güven sağlayan, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı devlettir. Hak ve özgürlükler kullanılınca, yani yaşama geçince, anlam ve değer kazanırlar. Bu bağlamda savunma hakkı da şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli veya sanık konumuna düşebilecek olan toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla bütün toplumu ve yine adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti de ilgilendirmektedir. Ceza muhakemesinin amacı, yargılama neticesi verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan hükmün doğru olmasını sağlamaktadır. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı, yargı mercileri huzurunda kendisini savunma, müdafi yardımından yararlanma, susma, soru sorma, aleyhine olan işleme katılmama, tercümandan yararlanma, delillerin toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma, kanun yoluna başvurma gibi hakları içermektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın "Temel haklar ve ödevler" bölümünde yer alan 36. maddesinde savunma hakkı; "Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" şeklinde düzenlenmiş olup "temel hak" niteliğine uygun olarak savunma hakkı verilmemesi veya savunma hakkının sınırlandırılması durumunda verilen karar hukuka aykırı olacaktır. Buna göre, sanığın ceza muhakemesindeki en önemli haklarından birisi, yargı mercilerince her aşamada nazara alınması gereken savunma hakkıdır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın herhangi bir nedenle sınırlandırılması da mümkün değildir. Nitekim 1412 sayılı CMUK"nın 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/8 ve 5271 sayılı CMK’nın 289/1-h maddeleri uyarınca savunma hakkının sınırlandırılması mutlak bozma nedenlerindendir.
Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK"nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK"nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin duruşma tarihinde yürürlükte olan hâli;
“1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir” şeklindedir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
1412 sayılı CMUK"nın 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK"nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; "hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir" düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik arz eden çok sayıdaki kararlarında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Bununla birlikte, yürürlükten kaldırılmış bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 251. maddesinin son fıkrasındaki; "Sanık namına müdafii tarafından müdafaada bulunulsa dahi müdafaaya ilave edecek bir şeyi olup olmadığı sanığa sorulur” şeklindeki düzenlemenin yeni usul kanununda yer almamasının nedeni, aynı yöntemin yeni yasada kabul edilmemesi değil, 216. maddenin son fıkrasındaki “Hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilir.” ibaresinin bu anlamı da kapsamasıdır.
Temyiz mercisince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da "kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması hâli, gerek "savunma hakkının sınırlandırılamayacağı" ilkesine, gerekse CMK"nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, ... 2014, s. 1484.); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, ... 2013, cilt: 2, s. 146–149.) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece verilen ilk hükümlerin Özel Dairece, sanık ...’e atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun teşebbüs aşamasında kaldığı, diğer sanıklar..., ... ve...’e atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarının ise sübut bulmadığı ve adı geçen sanıkların beraatlerine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasından sonra, sanık ... ve müdafisi ile sanıklar ..., ... ve temyiz isteğinden vazgeçmesi nedeniyle hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşen hükümlü ...’in hazır bulunduğu 18.06.2013 tarihli oturumda, sırasıyla Cumhuriyet savcısından, sanık ...’in müdafisinden, sanıklar ... ile ...’den ve hükümlü ... ile sanık ...’den Özel Daire bozma kararına karşı diyeceklerinin sorulduğu, ardından Yerel Mahkemece bozma ilamına direnilmesine ilişkin ara karar kurulup Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanıklar ..., ... ve...’e esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan ve son sözleri de sorulmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükümlerin kurulduğu dosyada;
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı karar verilmeden önce, toplanan delillere göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir şekilde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise ilgili kanun ve maddelerini göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, somut olayda 18.06.2013 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delille yönelik olan “Bozma ilamına uyulması talep olunur” şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla Yerel Mahkemece Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan direnme kararına konu mahkûmiyet hükümlerinin kurulduğu kabul edilmelidir.
Diğer taraftan Yerel Mahkemece direnme kararına konu hükümlerin tefhim edildiği 18.06.2013 tarihli oturumda sırasıyla Cumhuriyet savcısından, sanık ...’in müdafisinden, sanıklar ... ile ...’den ve hükümlü ... ile sanık ...’den Özel Daire bozma kararına karşı diyecekleri sorulduktan ve müdafi ile adı geçen sanıkların CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delille ilişkin olan “Yargıtay kararına uyulmasını talep ediyorum” biçimindeki beyanları alındıktan sonra, müdafi ve sanıklara esasa ilişkin savunma yapma imkânları tanınmadan ve son sözleri de sorulmadan, Özel Daire bozma ilamına direnilmesine ilişkin ara karar kurulup yargılamanın bitirilmesinin CMK’nın 216. maddesinin 1 ve 3. fıkralarına aykırılık oluşturduğunun ve yine aynı zamanda Uluslararası Sözleşmeler, Anayasa ve CMK ile de güvence altına alınmış olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Yukarıda açıklanan bu usule aykırılıklar nedeniyle Yerel Mahkemenin sanıklar hakkında kurduğu direnme kararına konu hükümlerinin, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanıklar ..., ... ve...’e esasa ilişkin savunma yapma imkânları tanınmadan ve son sözleri de sorulmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliklerinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- ... (Kapatılan) 10. ... Ceza Mahkemesinin (CMK"nın mülga 250. maddesi ile görevli) 18.06.2013 tarih ve 78-141 sayılı direnme kararına konu hükümlerinin, bozma ilamına direnilmesine karar verilmesinden sonra Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanıklar ..., ... ve ...’ın esasa ilişkin savunmaları tespit edilmeden ve son sözleri de sorulmadan yargılamanın bitirilmesi isabetsizliğinden tüm sanıklar yönünden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 07.09.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.