Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2014/1417
Karar No: 2014/4366
Karar Tarihi: 10.04.2014

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2014/1417 Esas 2014/4366 Karar Sayılı İlamı

20. Hukuk Dairesi         2014/1417 E.  ,  2014/4366 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılardan Orman Yönetimi ve dahili davalılardan Karayolları Genel Müdürlüğü vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

    K A R A R

    Davacı gerçek kişi, imar ve ihya ile kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak tapuda kayıtlı olmayan yaklaşık 8000 m2 yüzölçümündeki taşınmazın adına tapuya tescili istemiyle dava açmıştır.
    Davalılar Hazine ve Orman Yönetimi vekilleri, davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
    Mahkemece davanın kabulüyle 06.12.2006 tarihli krokide (A) harfi ile gösterilen 8488.23 m2 taşınmazın davacı adına tapuya tesciline karar verilmesi üzerine, hüküm davalılar Hazine ve Orman Yönetimi vekilleri tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 30/10/2007 tarih ve 2007/5326-5895 sayılı kararı ile bozulmuştur.
    Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “Dava, TMK.nun 713/1. maddesi uyarınca tapusuz taşınmazın tescili isteğine ilişkindir. Aynı maddenin üçüncü fıkrası hükmüne göre; tescil davası, Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine karşı açılır. Tescil konusu taşınmazın kuzey sınırında asfalt yol ve DSİ sulama kanalı bulunmaktadır. Sınırdaki bu taşınmaz yönünden davanın ilgili kamu tüzel kişisi olan Karayolları Genel Müdürlüğü ve DSİ Genel Müdürlüğü’ne yöneltilmesi, yargılamaya geldikleri takdirde savunma ve delillerinin tesbiti, bulunması durumunda kamulaştırma evrak ve haritalarının dosya arasına konulması, ondan sonra uyuşmazlık hakkında hüküm kurulması gerekmektedir. Anılan hüküm uyarınca taraf teşkili yapılmadan işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması kanuna aykırıdır. Aynı Kanun maddesinin dördüncü fıkrasına göre, davanın konusunun, mahkemece gazete ile bir defa ve ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde uygun araç ve aralıklarla en az üç defa ilân edilmesi ve son ilândan başlayarak 3 aylık itiraz süresinin beklenilmesi gerekmektedir. Mahkemece öngörülen gazete ve yerel ilânlar yapılmadan tescile karar verilmiş olması tamamlanması gereken eksikliktir. Bundan ayrı, dava konusu taşınmazın bitişiğinde bulunan 66 ve 65 sayılı parsellere ilişkin kadastro tutanakları ve varsa uygulanan kayıtlar istenmeli, bu yolla tescili istenen taşınmazın kadastro tarihindeki niteliğini belirlemeye çalışılmalı, bundan sonra iddia ve savunma çerçevesinde toplanan delillere göre uyuşmazlığın esası hakkında olumlu veya olumsuz karar verilmelidir.” denilmiştir.
    Mahkemece bozmaya uyulduktan sonra davanın kabulü ile 01.04.2009 tarihli fen bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen 8488,23 m2"lik kısmın davacı adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmekle, bu kez Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 26/01/2010 tarih ve 2009/20272 - 2010/751 sayılı kararı ile bozulmuştur.
    Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “Mahkemece yapılan inceleme sonucunda çekişmeli taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olmadığı, Medenî Kanunun 713 ve 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddelerinde yazılı imar ve ihya ile kazandırıcı zamanaşımı yolu ile taşınmaz edinme koşullarının davacı yararına oluştuğu kabul edilerek davanın kabulü yolunda hüküm kurulmuştur.
    Ne var ki; yörede 1966 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sonucunda düzenlenen ve bir örneği dava dosyasına getirtilen orijinalinden fotokopisi çıkarılmış kadastro pafta örneğinden, çekişmeli taşınmazın bulunduğu alanın, bu yerde 1966 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında fundalık niteliğiyle tesbit harici bırakıldığı anlaşılmaktadır. H.G.K.’nun 21.01.2004 gün ve 2004/8-15-7 ve 12/05/2004 gün ve 2004/8-242-292 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi, çekişmeli taşınmazın bulunduğu bölgede arazi kadastrosu 1966 yılında 766 sayılı Kadastro Kanunun yürürlüğü sırasında yapıldığı ve davaya konu taşınmazın tesbit dışı bırakıldığı tartışmasızdır. Burada halledilmesi gereken sorun, kadastro çalışmaları sırasında taşınmazın hangi nitelikte tesbit dışı bırakıldığı konusudur. 3402 sayılı Kadastro Kanununun uygulanmaya başladığı 10/10/1987 tarihten önce 2613, 5602 ve 766 sayılı kanunların hükümlerine göre, kadastrosu yapılacağı ilân edilen ve önceden sınırları belirlenen çalışma alanları içindeki ormanlar tesbit dışı bırakılmışlardır. Bir diğer anlatımla; arazi kadastrosu ekipleri ormanların kadastrosunu yapmamış, ancak bölgede daha önce orman kadastrosu yapılıp kesinleşen ve tapuya tescil edilen ormanlara ait kayıtlar, o birliğin çalışma alanının tapu kütüğüne aktarılmıştır (766 sayılı Kanun, Madde 46/3). Bölgede orman kadastrosu yapılmamışsa, arazi kadastrosunun yapılacağı bölgedeki, ormanların sınırlandırılması Orman İdaresinden istenmiş, İdarenin orman sınırlarını belirlemesinden sonra arazi kadastro ekipleri bu sınırlamayı esas almak suretiyle, belirlenen orman sınırına girmeden arazi kadastro çalışmalarını yürütmüşlerdir. Bu uygulama, 3402 sayılı Kadastro Kanununun yürürlüğe girdiği 10/10/1987 tarihine kadar sürdürülmüş, 3402 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra ise anılan Kanunun 4. maddesi gereğince işlem yapılmıştır. Her olaya olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan Kanun hükümlerinin uygulanması gerekir. Bu nedenle; somut olayın 766 sayılı Kanun hükümleri gereğince irdelemesi yapılıp uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesi zorunludur. 1966 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında davaya konu taşınmazla birlikte bu taşınmazların bitişiğinde bulunan arazi bölümlerinin tesbit dışı bırakıldığı, davalı yerin batısındaki aynı mahiyette olan yerin 1999 yılında yapılan orman kadastrosunda orman olarak sınırlandırıldığı, memleket haritasında orman olarak sınırlandırılan yer ile davalı yerin görünümü arasında fark bulunmadığı, bu durumda orman kadastrosunun yapıldığı güne kadar dava konusu yerin orman olduğunun kabulü gerekir. Nitekim komşu parsellerin 1989 yılında yapılan keşfinde, davalı taşınmaz yönü fundalık olarak okunmaktadır. Arazinin konumu ve davalı taşınmaz ile orman arasında ayırıcı bir unsurun olmayışı ve arazi kadastrosunun yapıldığı yıllardaki kadastro ekiplerinin ormanlarla ilgili yukarıda anlatılan çalışma yöntemleri gözönünde bulundurulduğunda, davaya konu taşınmazların yer aldığı arazi bölümünün de orman olarak tesbit dışı bırakıldığının kabulü zorunlu bulunmaktadır. Her ne kadar bilirkişi ve tanıklar taşınmazın öncesinin orman olmadığını, üzerinde imar ve ihyayı gerektirecek nitelikte maki veya benzeri bitki örtüsünün bulunmadığını, taşınmazların davacı tarafından 30 - 40 yıldır kullanıldığını ifade etmişlerse de, kadastro işlemi olan tesbit dışı bırakma işlemine, araziye ve eylemli duruma uygun düşmeyen bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilemez. Mevcut deliller karşısında taşınmazın öncesinin orman olmadığı, bunu iddia eden tarafça maddi ve kesin delillerle kanıtlanması gerekir. Davacı taraf, taşınmazın öncesinin orman olmadığını kesin delillerle kanıtlayamamıştır. 6831 sayılı Orman Kanununun birinci maddesi gereğince, "Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır." zaman içinde taşınmaz üzerindeki orman örtüsünün kaldırılmış olması o yerin orman niteliğini kaybettiği anlamına gelmez. Toprağı ile birlikte orman olan taşınmazın zilyetlikle iktisabı da mümkün değildir. Yine, H.G.K.’nun 24/10/2001 gün ve 2001/8-964-751 sayılı ve 13/02/2002 gün ve 2002/8 - 183- 187 sayılı kararları ile kadastro (tapulama) komisyonlarınca orman sayılarak tesbit harici bırakılan yerlerde, yukarıda yazılı gerekçelerle orman
    kadastrosunun kesinleştiği güne kadar orman sayılacağından, sürdürülen zilyetliğe değer verilemeyeceği kabul edilmiştir.
    Bu nedenlerle; davaya konu taşınmazın öncesi orman olup bu niteliğini koruduğu sıradaki zilyetliğe değer verilemez. Hal böyle olunca, orman kadastrosunun yapıldığı tarih ile dava tarihi arasında 20 yıllık zilyetlik süresi geçmemiştir.
    Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı gerçek kişinin davasının reddine karar verilmesi gerekirken, aksi düşünce ve gerekçelerle kabul yolunda hüküm kurulmasının usûl ve kanuna aykırı olduğu”na değinilmiştir.
    Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra davanın reddine karar verilmiş, hüküm davalılardan Karayolları Genel Müdürlüğü vekili tarafından vekâlet ücretine; Orman Yönetimi vekili tarafından esasa yönelik olarak temyiz edilmiştir.
    Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tescili istemine ilişkindir.
    Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1997 yılında orman kadastrosu ve 2/B uygulaması yapılmış, 11.02.1999 tarihinde ilân edilerek kesinleşmiştir. Genel arazi kadastrosu 1966 yılında yapılmış, çekişmeli taşınmaz fundalık niteliği ile tesbit dışı bırakılmıştır.
    Dosya kapsamına ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak hüküm kurulmuş olduğuna ve davalı ..."nün davada Hazine vekili tarafından temsil edildiği, Hazine vekili lehine de vekâlet ücreti takdir edildiğine, davalı ... Yönetimi tarafından ise usûlünce açılmış ve harcı yatırılmış bir dava bulunmadığına göre yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının Orman Yönetimine yükletilmesine, Karayolları Genel Müdürlüğünden harç alınmasına yer olmadığına 10/04/2014 gününde oy birliği ile karar verildi.







    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi