Abaküs Yazılım
İdare Dava Daireleri Kurulu
Esas No: 2018/3534
Karar No: 2021/193
Karar Tarihi: 04.02.2021

Danıştay İdare Dava Daireleri Kurulu 2018/3534 Esas 2021/193 Karar Sayılı İlamı

T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2018/3534
Karar No : 2021/193

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVACI) : … Sendikası
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : Danıştay Sekizinci Dairesinin 24/04/2018 tarih ve E:2013/10506, K:2018/2318 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin "Öğrenci Andı" başlıklı 12. maddesini yürürlükten kaldıran 08/10/2013 tarih ve 28789 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik'in 1. maddesinin iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Sekizinci Dairesinin 24/04/2018 tarih ve E:2013/10506, K:2018/2318 sayılı kararıyla;
Her ne kadar, 26/07/2014 tarih ve 29072 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 95. maddesi ile dava konusu Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmış ise de, bu Yönetmelik'te de Öğrenci Andı'na yer verilmemiş olması nedeniyle davacının menfaat ihlalinin ve hukuka aykırılık iddialarının devam ettiğinin kabulü ile işin esasına geçilmiş,
Anayasa'nın 10., 66. ve 124. maddeleri, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 2. maddesinin 1. fıkrası, 10. maddesinin 1. fıkrası ve 23. maddesinin 1. fıkrasının (1) numaralı bendi, 27/08/2003 tarih ve 25212 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 5. maddesinin 1. fıkrasının (b) ve (c) bentleri, 6. maddesinin 1. fıkrasının (c) ve (e) bentleri ile 12. maddesinde yer alan kurallar aktarılarak,
İdari işlemlerin bir sebebe ve gerekçeye dayalı olması hukukun genel ilkelerinden olup, bu ilkenin genel anlamda düzenleme veya işlem yapan idareyi, uyguladığı ve düzenleme yaptığı alanda, doğru ve anlamlı olgular ortaya koymaya ve denetim yapmaya zorlayacağı,
Diğer taraftan, idarelerin işlem tesis ederken Anayasa ve yasalarla çizilen çerçeve içinde takdir hakkına sahip oldukları açık ise de, bu takdir hakkının, serbestçe ve keyfi şekilde kullanılanabilecek bir durumu ifade etmeyip, kamu yararı ve hizmet gerekleri açısından hukuka uygun olarak temellendirilmiş olgularla desteklenmesi gerektiği,
Anayasa'nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesinin görünümlerinden biri olan düzenli idare ilkesi gereği idarenin düzenleme yapma yetkisine sahip olduğu alanlarda, hukuka uygun olan uygulamayı sağlamak adına objektif düzenlemeler yapması ve istikrarlı uygulamalarda bulunması gerektiği,
Bu bağlamda; idarenin yetki sahibi olduğu alanlarda yapacağı düzenlemelerde, haklı bir neden olmadan yerleşik, istikrar kazanmış uygulamalarından ayrılmasının, sahip olduğu serbestiyi düzenli idare ilkesine ve bu ilkenin bağlı olduğu eşitlik ilkesine aykırı kullanması anlamına geleceği,
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devletinin; eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan devlet olduğu, hukuk güvenliğinin; normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde Devlete güven duyabilmesini, idarenin de düzenleyici işlemlerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kıldığı,
Öğrenci Andı'nı yürürlükten kaldıran dava konusu Yönetmelik değişikliğinden önceki fiili ve hukuki duruma bakıldığında, bu konudaki ilk düzenlemenin 10/05/1933 tarih ve 101 sayılı Milli Talim ve Terbiye Heyeti Kararı ile uygulamaya konulduğu, Öğrenci Andı'nın uygulanmasını teminen 18/05/1933 tarih ve 1749/42 sayılı Genelge'nin yayımlandığı, bu Genelge üzerinde 1972, 1997 ve 2012 tarihlerinde değişiklikler yapıldığı,
07/08/1992 tarih ve 21303 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 10. maddesinde, Öğrenci Andı'na yer verilerek ilköğretim kurumlarının ilk beş sınıfında her gün derslere başlamadan önce bahçede veya dershanelerde öğrenciler tarafından söyleneceğinin ifade edildiği, bu Yönetmeliği yürürlükten kaldıran ve 27/08/2003 tarih ve 25212 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 12. maddesinde de küçük değişikliklerle aynı metnin korunduğu, dava konusu Yönetmelik değişikliği ile kaldırılan metin ile tamamen aynı olmamakla birlikte özü itibarıyla benzer nitelikte olan Öğrenci Andı'nın uzun yıllardır okullarda uygulandığı,
Metinde yer alan kavram ve ilkelerin, Anayasa'da anlamını bulan kavram ve ilkeler olduğu gibi Milli Eğitim sisteminin Kanun ve Yönetmelik'te belirtilen temel amaçlarını ortaya koyduğu,
Olayda; idari istikrar oluşturacak biçimde çok uzun zamandır bütün Devlet okullarında ve hatta özel okullarda genç nesillerin anayasal vatandaşlık temelinde aidiyetini güçlendiren, öğrencilerde değer oluşumuna katkı sunan ve her sabah derslere başlamadan önce okutulan Öğrenci Andı'nın kaldırılmasının, ancak bu değişikliği hukuka uygun kılacak bir bilimsel gerekçeye dayanması halinde olanaklı olduğu, aksi tutumun, idarenin sahip olduğu düzenleme yetkisini ve takdir hakkını hukuka uygun kullanmadığı anlamına geleceği,
Öğrenci Andı'nın kaldırılmasını gerekli kılacak idarece yaptırılmış eğitim biliminin gerekleri ve pedagojik formasyon ilkeleri bakımından değerlendirmeler içeren dava dosyasına sunulmuş araştırma, inceleme ve tespit bulunmadığı, söz konusu Öğrenci Andı'nın okutulmaya başlanmasından itibaren dayanağını teşkil eden anayasal ve yasal kurallarda bir değişiklik olmadığı gibi bu kuralları şekillendiren ve metinde yer alan toplumsal değer yargılarımızın ve ilkelerimizin değişmesinin de mümkün olmadığı,
Bu durumda, dava konusu değişikliği hukuki bir zemine oturtacak, idarenin takdir hakkını ve düzenleme yetkisini kamu yararı ve hizmet gerekleri uyarınca kullandığını ortaya koyacak yeterli bilimsel gerekçenin bulunmadığı, Türk Devletini ve Milletini ebediyete kadar yaşatacak, çağdaş uygarlığın ve medeniyetin ortağı ve öncüsü yapacak, toplumun ve kişilerin refah, huzur ve mutluluğunu sağlayacak yeni nesillerin yetiştirilmesi olan milli eğitim sistemimizin temel amaçlarını gerçekleştirmesini içeriği itibarıyla sağlamaya yardımcı olabilecek nitelikteki Öğrenci Andı'nın kaldırılmasına ilişkin değişikliğin haklı ve hukuksal temellere dayandırılmadığı anlaşıldığından, dava konusu düzenlemede hukuka uygunluk görülmediği,
Kaldı ki, uygun olmayan hava koşulları ve fiziki koşullarda dahi Öğrenci Andı'nın söylenmesine ilişkin olarak davalı idarenin savunma dilekçesinde ileri sürdüğü hususların, Öğrenci Andı'nın özüne ilişkin olmayıp icra ediliş şekline ilişkin olduğu ve kaldırılmasını gerekli kılacak nitelikte görülmediği gerekçesiyle,
dava konusu düzenlemenin iptaline karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, alanlarında yetkin pedagoji bilim uzmanlarının değerlendirmeleri karşısında temyiz istemine konu Daire kararının gerekçesinin bilimsel dayanaktan yoksun olduğu, iptal kararının pedagojik gerekçesinin davranışçı yaklaşıma dayandığı, davranışçı yaklaşımın, bireyin doğuştan boş bir levha olduğunu ve ona dışarıdan dikte edilerek davranış kazandırılabileceğini öngördüğü, bir şeyin tekrar ettirilerek dikte edilmesi, empoze edilmesi gibi uygulamaların davranışçı yaklaşıma ait olduğu, Türk Milli Eğitiminin 2005 yılından itibaren dünyadaki genel eğilimlere uygun olarak yapılandırmacılık adı verilen bir yaklaşımı benimsediği, bu yaklaşımın, davranışçı yaklaşımın hemen hemen tersi olduğu ve öğrencilere kazandırılacak özelliklerin onun aktif hale getirilmesi yoluyla kazandırılabileceğini kabul ettiği, onlara empoze edilecek bir içerik yerine, öğrencinin aktif bir şekilde araştıracağı ve gerektiğinde uygun yaşantılar kazanabileceği ortamları oluşturmanın okulun görevi olarak kabul edildiği, öğrencilerin "çalışkanım" diyerek değil, çalışarak ve çalışkanlığın ne olduğunu kavrayarak çalışkan olabileceği, yapılandırmacı yaklaşımın günümüz eğitim biliminin yaygın görüşü olduğu, her sabah öğrencilerin sıraya sokulup tekrarlatılarak onlara birtakım değerlerin kazandırılmaya çalışılmasının hem Türk Milli Eğitiminin benimsediği eğitim anlayışına hem de dünyada genel kabul gören eğitim bilimi yaklaşımlarına uygun olmadığı, bu tür davranış odaklı uygulamaların, bireyler için hakiki bir anlam kazandırmaktan ziyade, ritüel haline getirilmiş içi boş semboller, otomatikleşmiş refleksler oluşturmaktan öteye geçemediği, modern eğitimin hedefinin sembol ve ritüellerin pekiştirilmesinin ötesinde anlam edinimi ve bu anlamın yaşantıyla hayata geçirilerek tutum ve değere dönüşmesini sağlamak olduğu, yapılan değişiklikle toplumumuzun geçirmiş olduğu sosyo-kültürel değişimler neticesinde Öğrenci Andı'nda yer alan ifadelere dair yanlış anlaşılmalara sebep olacak yaklaşımların önüne geçilmesinin amaçlandığı, Anayasa'da ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nda Türk Milli Eğitiminin amaç ve ilkelerinin ortaya konulduğu, sadece Öğrenci Andı'nın kaldırılmasının bu amaç ve ilkelere aykırılık teşkil etmediği, bilakis eğitimin her tür ve kademesinde Atatürk milliyetçiliği ve Cumhuriyetin temel niteliklerinin pekiştirildiği, idarelerin her zaman kendi görev alanlarıyla ilgili düzenleme yapma yetkisine sahip olduğu, temyiz istemine konu Daire kararında yerindelik denetimi yapıldığı, Anayasa'nın 125. maddesinde, idari yargı organlarının yerindelik denetimi yapamayacakları hususunun kesin ve net bir şekilde düzenlendiği, dava konusu düzenlemenin Türk Milli Eğitiminin genel ve özel amacına uygun olduğu, Türk Milli Eğitiminin amaç ve ilkelerinin sadece Öğrenci Andı okutulması yoluyla kazandırılamayacağı, söz konusu amaç ve ilkelerin öğrencilere hangi yol ve yöntemle kazandırılacağı konusunda Bakanlıklarının takdir hakkı bulunduğu, 26/07/2014 tarih ve 29072 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 95. maddesi ile dava konusu Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin yürürlükten kaldırıldığı ve davanın konusuz kaldığı, karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmesi gerekirken, işin esasına girilmek suretiyle karar verilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığı ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacı tarafından, Danıştay Sekizinci Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'NIN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:
Üyeler …, …, …, …, …, … ve …'in; dava konusu düzenlemenin, davacı Sendikanın menfaatini etkilemediği, bu nedenle davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi gerektiği yolundaki oylarına karşılık, davacı Sendikanın dava açma ehliyetinin bulunduğuna oyçokluğu ile karar verilerek işin esasına geçildi.

İNCELEME VE GEREKÇE:

MADDİ OLAY :
08/10/2013 tarih ve 28789 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik'in 1. maddesiyle asıl Yönetmeliğin "Öğrenci Andı" başlıklı 12. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
Bunun üzerine temyizen incelenen dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT :
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Başlangıç" kısmında, "Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda;
Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyetinin ebedi varlığı, refahı, maddi ve manevi mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;
...
Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;
...
Topluca Türk vatandaşlarının milli gurur ve iftiharlarda, milli sevinç ve kederlerde, milli varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve "Yurtta sulh, cihanda sulh" arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu;
...",
"Cumhuriyetin nitelikleri" başlıklı 2. maddesinde, "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.",
"Devletin bütünlüğü, Resmî dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti" başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında, "Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür...",
"Kanun önünde eşitlik" başlıklı 10. maddesinde, "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
...",
"Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi" başlıklı 42. maddesinin 3. fıkrasında, "Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.",
"Türk vatandaşlığı" başlıklı 66. maddesinin 1. fıkrasında, "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.",
"Yargı yolu" başlıklı 125. maddesinin 4. fıkrasında, "Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez."
hükümleri yer almaktadır.
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun "Genel amaçlar" başlıklı 2. maddesinde, "Türk Milli Eğitiminin genel amacı,Türk Milletinin bütün fertlerini,
1. Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;
...
Böylece bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır.",
"Özel amaçlar" başlıklı 3. maddesinde, "Türk eğitim ve öğretim sistemi, bu genel amaçları gerçekleştirecek şekilde düzenlenir ve çeşitli derece ve türdeki eğitim kurumlarının özel amaçları, genel amaçlara ve aşağıda sıralanan temel ilkelere uygun olarak tespit edilir.
",
"Genellik ve eşitlik" başlıklı 4. maddesinde, "Eğitim kurumları dil, ırk, cinsiyet, engellilik ve din ayırımı gözetilmeksizin herkese açıktır. Eğitimde hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
",
"Atatürk İnkılap ve İlkeleri ve Atatürk Milliyetçiliği" başlıklı 10. maddesinde, "Eğitim sistemimizin her derece ve türü ile ilgili ders programlarının hazırlanıp uygulanmasında ve her türlü eğitim faaliyetlerinde Atatürk inkılap ve ilkeleri ve Anayasada ifadesini bulmuş olan Atatürk milliyetçiliği temel olarak alınır. Milli ahlak ve milli kültürün bozulup yozlaşmadan kendimize has şekli ile evrensel kültür içinde korunup geliştirilmesine ve öğretilmesine önem verilir.
Milli birlik ve bütünlüğün temel unsurlarından biri olarak Türk dilinin, eğitimin her kademesinde, özellikleri bozulmadan ve aşırılığa kaçılmadan öğretilmesine önem verilir; çağdaş eğitim ve bilim dili halinde zenginleşmesine çalışılır ve bu maksatla Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile işbirliği yapılarak Mili Eğitim Bakanlığınca gereken tedbirler alınır.",
"Amaç ve görevler" başlıklı 23. maddesinde, "İlköğretimin amaç ve görevleri, milli eğitimin genel amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak,
1. Her Türk çocuğuna iyi bir vatandaş olmak için gerekli temel bilgi, beceri, davranış ve alışkanlıkları kazandırmak; onu milli ahlak anlayışına uygun olarak yetiştirmek;
...",
25. maddesinde, "İlköğretim kurumları; dört yıl süreli ve zorunlu ilkokullar ile dört yıl süreli, zorunlu ve farklı programlar arasında tercihe imkân veren ortaokullar ile imam-hatip ortaokullarından oluşur..."
hükümleri yer almıştır.
İşlem tarihinde yürürlükte bulunan 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin "Görevler" başlıklı 2. maddesinde, "(1) Millî Eğitim Bakanlığının görevleri şunlardır:
a) Okul öncesi, ilk ve orta öğretim çağındaki öğrencileri bedenî, zihnî, ahlakî, manevî, sosyal ve kültürel nitelikler yönünden geliştiren ve insan haklarına dayalı toplum yapısının ve küresel düzeyde rekabet gücüne sahip ekonomik sistemin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatarak geleceğe hazırlayan eğitim ve öğretim programlarını tasarlamak, uygulamak, güncellemek; öğretmen ve öğrencilerin eğitim ve öğretim hizmetlerini bu çerçevede yürütmek ve denetlemek.
b) Eğitim ve öğretimin her kademesi için ulusal politika ve stratejileri belirlemek, uygulamak, uygulanmasını izlemek ve denetlemek, ortaya çıkan yeni hizmet modellerine göre güncelleyerek geliştirmek.
c) Eğitim sistemini yeniliklere açık, dinamik, ekonomik ve toplumsal gelişimin gerekleriyle uyumlu biçimde güncel teknik ve modeller ışığında tasarlamak ve geliştirmek.
..." hükmüne yer verilmiştir.
Diğer taraftan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 2. fıkrasının işlem tarihinde yürürlükte olan halinde, "İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler." hükmü yer almıştır.
27/08/2003 tarih ve 25212 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin "Amaç" başlıklı 1. maddesinde, "Bu Yönetmeliğin amacı, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmî ve özel İlköğretim Kurumlarının kuruluş, görev ve işleyişi ile ilgili yöntem ve ilkeleri düzenlemektir.",
"İlköğretimin Amaçları" başlıklı 5. maddesinde, "Türk Millî Eğitiminin amaç ve ilkeleri doğrultusunda;
...
b) Öğrencilere, Atatürk ilke ve inkılâplarını benimsetme; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na ve demokrasinin ilkelerine, insan hakları, çocuk hakları ve uluslar arası sözleşmelere uygun olarak haklarını kullanma, başkalarının haklarına saygı duyma, görevini yapma ve sorumluluk yüklenebilen birey olma bilincini kazandırmak,
c) Öğrencilerin, millî ve evrensel kültür değerlerini tanımalarını, benimsemelerini, geliştirmelerini bu değerlere saygı duymalarını sağlamak,
...
m) Öğrencilere, bilgi yüklemek yerine onlarda zekâyı ve yaratıcı düşünceyi ortaya çıkarmak, onlara bilgiye ulaşmanın yöntem ve tekniklerini öğretmek,
n) Öğrencileri bilimsel düşünme, çalışma ve araştırma alışkanlığına yöneltmek,
o) Öğrencilerin, sevgi ve iletişimin desteklediği gerçek öğrenme ortamlarında düşünsel becerilerini kazanmalarına, yaratıcı güçlerini ortaya koymalarına ve kullanmalarına yardımcı olmak,
...
İlköğretim kurumlarının amacıdır.",

"Genel İlkeler" başlıklı 6. maddesinde, "İlköğretimde aşağıdaki ilkeler göz önünde bulundurulur:
...
c) İlköğretim kurumlarının kuruluş ve işleyişi ile her türlü eğitim-öğretim programlarının hazırlanması ve uygulanmasında Atatürk ilke ve inkılâplarına uyulur. Evrensel değerler içinde millî kültürün öğrenilmesine ve geliştirilmesine önem verilir.
d) İlköğretim kurumları; dil, ırk, cinsiyet, felsefî inanç ve din ayrımı gözetilmeksizin herkese açıktır. Eğitimde hiçbir kişiye, zümre veya sınıfa ayrıcalık tanınmaz.
e) Eğitim-öğretim etkinlikleri; öğretim ilkeleri, öğrenci düzeyi, çevre özellikleri ve programda belirtilen esaslar dikkate alınarak 5 inci maddedeki amaçları gerçekleştirecek şekilde düzenlenir ve uygulanır.
...",
"Öğrenci Andı" başlıklı 12. maddesinde, "İlkokullarda öğrenciler, her gün dersler başlamadan önce öğretmenlerin gözetiminde topluca aşağıdaki "Öğrenci Andı"nı söylerler.
'Türküm, doğruyum, çalışkanım,
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene!'
Yabancı uyruklu öğrencilerin "Öğrenci Andı"nı söyleme zorunluluğu yoktur."
hükümlerine yer verilmiştir.
12/09/2012 tarih ve 28409 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliği'nin "Ders kitaplarının hazırlanması" başlıklı 8. maddesinde, "(1) Hizmet birimi veya yayınevleri tarafından hazırlanacak ders kitabı, içerik; dil, anlatım ve üslup; öğrenme, öğretme, ölçme ve değerlendirme; teknik, tasarım ve düzenleme yönlerinden aşağıdaki hususlara göre hazırlanır:
...
ç) Teknik, tasarım ve düzenleme;
...
4) İkinci yaprak ve devamında, ilköğretimin 1, 2 ve 3 üncü sınıflarına ait kitaplarda, yaprağın ön yüzünde Türk Bayrağı ile birlikte İstiklal Marşının ilk iki kıtası; yaprağın arka yüzünde Öğrenci Andı; üçüncü yaprağın ön yüzünde Atatürk resmi ve resmin alt kısmında Mustafa Kemal Atatürk yazısı bulunur. İçindekiler bölümü, ilgili sınıf için öngörülen puntoda olup beş sayfayı geçmez.
5) İlköğretimin 4, 5, 6, 7 ve 8 inci sınıflar ile ortaöğretim ve yaygın eğitim kitaplarında, ikinci yaprağın ön yüzünde Türk Bayrağı ile İstiklal Marşı; yaprağın arka yüzünde Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi, üçüncü yaprağın ön yüzünde, Atatürk resmi ile resmin alt kısmında Mustafa Kemal Atatürk yazısı bulunur. İçindekiler, ilgili sınıf için ön görülen puntoda yazılır.
..." hükmü yer almıştır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Vatandaşlık bağı temelinde yapılan "Türk" tanımına ilk olarak 1924 Anayasası'nda yer verilmiş olup, bu Anayasa'nın 88. maddesinin 1. fıkrasında, "Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur." denilmiş, söz konusu hüküm 1937 yılında yapılan değişiklik ile "Türkiye’de din ve ırk ayırdedilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese 'Türk' denir." şeklinde değiştirilmiştir. 1961 ve 1982 Anayasası'nda ise, "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür." hükmüne yer verilmiştir. Söz konusu maddelerde yer alan "Türk" ibaresi Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi ifade etmektedir.
"Milliyetçilik ilkesi" de, ilk olarak 1937 yılında yapılan değişiklik ile 1924 Anayasası'na girmiş; 1961 Anayasası'nda bunun yerine, "milli devlet" ilkesi kullanılmış ve "Başlangıç" kısmında Türk milliyetçiliğinin tanımı yapılarak, "Türk milliyetçiliği"nin; bütün fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, millî şuur ve ülküler etrafında toplayan ve milletimizi dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak milli birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilen bir milliyetçilik olduğu vurgulanmıştır.
1982 Anayasası'nın "Başlangıç" kısmında Atatürk'ün milliyetçilik anlayışına yer verilerek, 2. paragrafında, Türk Milletinin, Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olduğu; 5. paragrafında, hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği; 7. paragrafında ise, topluca Türk vatandaşlarının milli gurur ve iftiharlarda, milli sevinç ve kederlerde, milli varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve "Yurtta sulh, cihanda sulh" arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu belirtilmiştir. Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin Atatürk milliyetçiliğine bağlı bir Devlet olduğu, 3. maddesinde, Türkiye Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin 18/02/1985 tarih ve E:1984/9, K:1985/4 sayılı kararında da belirtildiği üzere Atatürk milliyetçiliği, Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi Türk sayan, ırk, dil ve din gibi düşüncelerle yapılacak her türlü ayırımı reddeden, birleştirici ve bütünleştirici bir anlayışı temsil etmektedir.
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nda, Türk Milletinin bütün fertlerini, Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasa'da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek, Türk Milli Eğitiminin genel amacı olarak düzenlenmiş, her türlü eğitim ve öğretim faaliyetinin söz konusu amaç ve ilkeler çerçevesinde yapılması ve öğrencilere benimsetilmesi hususunda Milli Eğitim Bakanlığına görev verilmiştir. Ancak, bu amaç ve ilkelerin öğrencilere kazandırılması sırasında kullanılacak eğitim ve öğretim yöntemleri ve araçları yönünden anılan Kanun'da bir belirleme yapılmamış olup, eğitim ve öğretim programlarını tasarlamak, uygulamak, güncellemek, öğretmen ve öğrencilerin eğitim ve öğretim hizmetlerini yürütmek ve denetlemek, eğitim sistemini yeniliklere açık, dinamik, ekonomik ve toplumsal gelişimin gerekleriyle uyumlu biçimde güncel teknik ve modeller ışığında tasarlamak ve geliştirmek görev ve yetkisi bulunan davalı idareye takdir yetkisi tanınmıştır.
Takdir yetkisi, temel amacı faaliyetlerinde kamu yararını gerçekleştirmek olan idarenin belli bir konuda karar alıp almama yahut karar alma hususunda birden fazla seçenek arasında seçim yapma serbestisine sahip olması şeklinde tanımlanmaktadır. Düzenleyici işlemlerde idareye düzenleme yapma yetkisi veren üst normlarda düzenlemenin içeriği itibarıyla belli bir sınır çizilmemesi durumunda, idarenin takdir yetkisi söz konusu olmaktadır.
Anayasa Mahkemesi, kanun koyucunun düzenleme yapma konusunda takdir yetkisine sahip olduğu hallerde, yürürlüğe konulan kanunların Anayasa'ya uygunluk denetimi kapsamında verdiği kararlarda, kanun koyucunun kendisine tanınan bu yetkiyi anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması gerektiğini vurgulamaktadır. (Anayasa Mahkemesinin 07/04/2016 tarih ve E:2015/109, K:2016/28 sayılı kararı)
Kanun koyucunun sahip olduğu takdir yetkisinin denetiminde Anayasa Mahkemesince de benimsenen bu görüşün, takdir yetkisi kapsamında türev (ikincil) nitelikte düzenleme yapan idarenin tesis ettiği düzenleyici işlemlerin yargısal denetiminde de kullanılacak ölçüt olarak nazara alınması mümkündür. Anayasa Mahkemesinin ortaya koyduğu bu ölçütlere uygun olarak; Danıştay içtihatlarıyla da, idarenin yapacağı işlem ve eylemlerin türünü, zamanını ve yöntemini belirlemekte sahip olduğu takdir yetkisinin sınırsız olmadığı, yargı denetimine tabi olduğu; takdire dayalı idari işlemlerin yargı denetiminin; üst norm denetimi ve açık takdir hatası, ölçülülük, yetki sapması, kamu yararı, hizmet gerekleri gibi ölçütler çerçevesinde yapılması gerektiği kabul edilmiştir. Bununla birlikte, idarelerin birden çok seçenekten birisini tercihte takdir yetkisiyle donatıldıkları durumlarda, idari yargı mercilerinin idareyi bu seçeneklerden birisini tercihe zorlayacak ya da belirli bir yönde işlem veya eylem tesisine zorunlu kılacak biçimde yargı kararı vermeleri Anayasa ve yasa kurallarıyla ve İdare Hukuku ilkeleriyle bağdaşmayacaktır.
Uyuşmazlığa konu Öğrenci Andı'nın ilk hali dönemin Milli Eğitim Bakanı tarafından hazırlanmış ve 1933 yılında uygulamaya konulmuştur. Daha sonra, 1972 ve 1997 yıllarında Öğrenci Andı'nda bazı değişiklikler yapılmış, Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin "Öğrenci Andı" başlıklı 12. maddesinde, ilkokullarda öğrencilerin, her gün dersler başlamadan önce öğretmenlerin gözetiminde topluca bu maddede belirtilen Öğrenci Andı'nı söyleyeceği, yabancı uyruklu öğrencilerin Öğrenci Andı'nı söyleme zorunluluğu bulunmadığı belirtilmiştir. Bu maddede belirtilen Öğrenci Andı, "Türküm, doğruyum, çalışkanım,
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene!" şeklinde yeniden düzenlenmiş ve en son 2013 yılında yapılan dava konusu Yönetmelik değişikliğiyle anılan madde yürürlükten kaldırılarak, And'ın ilkokullarda her gün dersler başlamadan önce okutulması uygulamasına son verilmiştir.
Dava konusu Yönetmelik değişikliği ile Öğrenci Andı okutulması uygulamasından vazgeçilmiş ise de; Milli Eğitim Bakanlığı Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliği'nin 8. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinin (4) numaralı alt bendinde yer alan, ilköğretimin 1., 2. ve 3. sınıflarına ait kitaplarda ikinci yaprağın arka yüzünde Öğrenci Andı'na yer verilmesinin zorunlu olduğu kuralı yürürlüktedir. Bu itibarla, Öğrenci Andı eğitim ve öğretim yöntemi ve materyali olarak kullanılmaya devam etmektedir.
Atatürkçülüğe, Türklüğe ve bazı ahlaki değerlere yer veren Öğrenci Andı metninin Anayasa'da ve 1739 sayılı Kanun'da yer alan temel ilkelere uygun olduğu konusunda taraflar arasında bir çekişme bulunmamaktadır. Bu itibarla, uyuşmazlık Öğrenci Andı'nın içeriğine yönelik olmayıp; meri mevzuata göre hala eğitim ve öğretim yöntemi ve materyali olarak kullanılmaya devam edilen Öğrenci Andı'nın ilkokullarda her gün dersler başlamadan önce topluca okutulup okutulmayacağına ilişkindir.
Davalı idarenin temyiz dilekçesinde; Türk Milli Eğitiminin 2005 yılından itibaren dünyadaki genel eğilimlere uygun olarak "yapılandırmacılık" adı verilen bir yaklaşımı benimsediği, bu yaklaşımın, öğrencilere kazandırılacak özelliklerin onların aktif hale getirilmesi yoluyla kazandırılabileceğini, öğrencilerin bizzat yaşantıları yoluyla öğrenmelerinin gerçekleşmesi gereğini kabul ettiği, bu yaklaşımda, öğrenmenin ödül veya ceza yoluyla değil, yaşantı kazandırılarak gerçekleştirilebileceği, öğrencilere bilgi aktarımı yerine, aktif bir şekilde araştıracağı ve gerektiğinde uygun yaşantılar kazanabileceği ortamları oluşturmanın okulun görevi olarak kabul edildiği, yani öğrencinin öğrendiklerini zihninde yapılandırabilmesi ve kendisine mal edebilmesi gerektiği, modern eğitimin hedefinin sembol ve ritüellerin pekiştirilmesinin ötesinde anlam edinimi ve bu anlamın yaşantıyla hayata geçirilerek tutum ve değere dönüşmesini sağlamak olduğu, Öğrenci Andı'nda yer alan kavram ve değerlere, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin içerisinde yer verilmesinin daha anlamlı, kalıcı ve davranışa dönüştürücü sonuçlar vereceği, eğitim ve öğretim metodolojisi yönünden yapılan değerlendirme neticesinde, ilkokullarda her gün dersler başlamadan önce Öğrenci Andı okutulması uygulamasının, söz konusu kavram ve değerlerin kazandırılmasına hizmet etmediği sonucuna varılması üzerine kaldırıldığı belirtilmektedir.
Temyize konu Daire kararında, Öğrenci Andı'nın kaldırılmasının sebebinin bilimsel olarak ortaya konulması gerektiği ve davalı idarece bunun ortaya konulamadığı gerekçesine dayanılmıştır.
Özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde idari işlemlerin bilimsel görüşe dayanması veya dava sırasında bilirkişi görüşü alınması gerektiğine yönelik Kurulumuzun kararları da bulunmaktadır. Bakılan uyuşmazlığın, Öğrenci Andı metninin içeriğinden veya Öğrenci Andı metninin kaldırılmasından kaynaklanmadığı; Öğrenci Andı'nın ilkokullarda her gün dersler başlamadan önce topluca okutulması uygulamasının kaldırılmasına yönelik olduğu, bu hususta da idarenin takdir yetkisinin bulunduğu ve bu konuda idarenin yargı kararıyla önündeki seçeneklerden birini tercih etmeye zorlanmasının yerindelik denetimi anlamına geleceği sonucuna varılması sebebiyle Daire kararında belirtilen bilimsel görüş yaklaşımı yerinde bulunmamıştır.
Yukarıda yer alan açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; Türk Milli Eğitiminin amaç ve ilkelerinin öğrencilere kazandırılması sırasında kullanılacak eğitim ve öğretim yöntemlerini ve materyallerini belirleme hususunda takdir yetkisine sahip olan davalı idarece, söz konusu takdir yetkisinin, 2005 yılından itibaren Dünyadaki genel eğilimlere uygun olarak benimsenen yeni eğitim ve öğretim yaklaşımı dikkate alınarak, eğitim ve öğretim materyali olarak kullanılmaya devam edilen Öğrenci Andı'nın yalnızca derslerden önce her gün topluca okutulması uygulamasının kaldırılması yönünde kullanılmak suretiyle tesis edilen dava konusu düzenleyici işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu durumda, dava konusu düzenlemenin iptali yolundaki temyize konu Daire kararında hukuki isabet görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne;
2. Dava konusu düzenlemenin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptaline ilişkin Danıştay Sekizinci Dairesinin temyize konu 24/04/2018 tarih ve E:2013/10506, K:2018/2318 sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Daireye gönderilmesine,
4. Kesin olarak, 04/02/2021 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.


KARŞI OY
X- Dava, Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin ''Öğrenci Andı'' başlıklı 12. maddesini yürürlükten kaldıran ve 08/10/2013 tarihli ve 28789 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren "Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik"in 1. maddesinin iptali istemiyle açılmıştır.
İdareler, normlar hiyerarşisine aykırı olmayacak şekilde, hizmette etkinliğin sağlanması için gerekli önlemleri almak, bu kapsamda mevzuat değişikliği yapmak hususunda takdir yetkisine sahiptirler. Kamu hizmetlerinin hangi koşullar altında ve nasıl yürütüleceğini önceden saptamak her zaman mümkün olmadığı için, gelişen durumlara uyum sağlamak ve ortaya çıkan ihtiyaçları karşılayabilmek amacıyla düzenleyici işlemler üzerinde gerekli değişiklikleri yapmak hususunda idarelerin takdir yetkisi bulunmaktadır.
Ancak, idareye tanınan bu takdir yetkisinin, idarenin keyfi olarak hareket edebileceği anlamına gelmeyeceği de açıktır. Zira, takdir yetkisi ile idareye; ancak, hukuk kuralları içinde hareket özgürlüğü tanınmış olduğundan, yasa koyucu tarafından idareye tanınan bu yetkinin başta kamu yararı olmak üzere hizmet gereklerine ve hukuk devleti ilkelerine uygun olarak kullanılması gerekmektedir.
Nitekim, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda "iptal davaları"; "İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan" davalar olarak tanımlanmıştır. Bu tanım bir yönüyle idari işlemlerde bulunan ögeleri ortaya koymakta ve idari işlemler arasında ayrım yapmaksızın idari yargının denetim alanını çizmektedir.
Yine aynı Kanun'un 2. maddesinin 2. fıkrası ve Anayasa'nın 125. maddesinin 4. fıkrası, yargı yetkisinin idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğunu, idari mahkemelerin yerindelik denetimi yapamayacaklarını kurala bağlamaktadır. Bu düzenlemeler arasında bir çelişki bulunmamakta olup, bir iptal davası açıldığında, mahkeme dava konusu olan idari işlemi tüm ögeleri ile inceleyerek, davaya konu olan idari işlem yerindelik alanı içinde kalıyor ve işlemde açık hata yok ise, idare ölçülülük ilkesine uygun davranmış olacağından yerindelik alanına girmeyecek ve denetim yapmayacaktır. Ancak bu işlemde değinilen ögelerden herhangi birinde hukuka aykırılık saptanırsa yargısal denetimi sürdürecektir. Bu durum ise ancak işlemin ögeleri üzerinde yapılacak incelemelerle ortaya çıkarılabilir.
Bu bağlamda, dava konusu işlemde; yetki, şekil ve konu ögeleri yönlerinden hukuka aykırılık bulunmamakta ise de, sebep ve amaç ögeleri yönünden ayrıca incelenmesi gerekmektedir.
Her ne kadar, davalı idare tarafından 26/07/2014 tarih ve 29072 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan "Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği"nin 95. maddesi ile dava konusu "Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği"nin yürürlükten kaldırılmış olması nedeniyle davanın konusuz kaldığı ileri sürülmekte ise de, iptal davasının amacı, hukuka aykırı idari işlemin uygulamadan kaldırılması, geçersiz kılınması ve işlemin hukuksal geçerliliğine son verilmesidir. Burada sağlanmak istenen, hukuk düzeninde hukuka aykırı işlemlerin bulunmamasını sağlayarak, hukuk devletinin korunmasıdır. İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi, tesis edildiği tarih itibarıyla ortadan kaldırarak, işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar.
Bir idari işlemin hukuki irdelemesi yapıldığında, tespit edilen duruma göre dava konusu işlemin iptali ya da davanın reddi yolunda hüküm kurulması gerekmektedir.
Bir yönetmelik kuralına dava açıldıktan sonra, idarenin yukarıda da değinildiği gibi yeni yönetmelik çıkarma konusunda yetkisi bulunduğu açık olmakla birlikte, bu durum, idari yargı yerinin yargısal incelemesinde bulunan yönetmelik kuralı hakkında, hukuka uygun olup olmadığı yönünden bir değerlendirme yapılıp sonuca varılmasına hukuken engel değildir. Aksi halde, idare bu şekilde yeni yönetmelik yürürlüğe koyarak, mevcut yönetmeliğin yargı denetimine tabi tutulmasından muaf kılınmasına neden olacaktır. Ayrıca, davacılar şeklen değiştirilen her düzenlemeye karşı dava açmak zorunda bırakılarak, hak arama özgürlüğünün kullanılması da zorlaştırılacaktır.
Bu durumda, yeni yönetmelikte de "Öğrenci Andı"na yer verilmemiş olması, dolayısıyla davacının hukuka aykırılık iddiasının devam ettiği hususunda duraksama bulunmaması nedeniyle, davalı idarenin davanın konusuz kaldığı yolundaki iddiasına itibar edilmeyerek uyuşmazlığın esası incelenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın ''Başlangıç'' kısmında; Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasanın, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda; ...Türk Milleti tarafından demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunacağı; "Eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi" başlığını taşıyan 42. maddesinin 3. fıkrasında; eğitim ve öğretimin, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılacağı; bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerlerinin açılamayacağı kurala bağlanmıştır.
Öte yandan, dava konusu Yönetmeliğin dayanağı 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun "Genel amaçlar" başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında; Türk Milletinin bütün fertlerini, "Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani ve manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek" Türk Milli Eğitiminin genel amaçları arasında sayılmış, aynı Kanun'un "Atatürk İnkılap ve İlkeleri ve Atatürk Milliyetçiliği" başlıklı 10. maddesinde ise, "Eğitim sistemimizin her derece ve türü ile ilgili ders programlarının hazırlanıp uygulanmasında ve her türlü eğitim faaliyetlerinde Atatürk İnkılap ve İlkeleri ve Anayasada ifadesini bulmuş olan Atatürk milliyetçiliği temel olarak alınır. Milli ahlak ve milli kültürün bozulup yozlaşmadan kendimize has şekli ile evrensel kültür içinde korunup geliştirilmesine ve öğretilmesine önem verilir." hükmü yer almıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin, dava konusu Yönetmelikle yürürlükten kaldırılan "Öğrenci Andı" başlıklı 12. maddesinde, ilköğretim okullarında öğrencilerin, her gün dersler başlamadan önce öğretmenlerin gözetiminde topluca öğrenci andını söyleyecekleri belirtilmiş, aynı maddede Öğrenci Andı;
"Türküm, doğruyum, çalışkanım.
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türk'üm diyene!"
olarak belirlenmiştir.
Andımız adlı metni yürürlükten kaldıran dava konusu Yönetmelik değişikliğinden önceki fiili ve hukuki duruma bakıldığında; bu konudaki ilk düzenlemenin 10/05/1933 tarih ve 101 sayılı Milli Talim ve Terbiye Heyeti Kararı ile uygulamaya konulduğu, And'ın uygulanmasını teminen 18/05/1933 tarih ve 1749/42 sayılı Genelge'nin yayımlandığı, bu Genelge üzerinde 1972, 1997 ve 2012 tarihlerinde değişiklikler yapıldığı, ayrıca, dayanağını 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'ndan alan ve 07/08/1992 tarih ve 21303 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 10. maddesinde, Öğrenci Andı'na yer verilerek Öğrenci Andı'nın ilköğretim kurumlarının ilk beş sınıfında her gün derslere başlamadan önce bahçede veya dershanelerde öğrenciler tarafından söyleneceği ifade edilmiş, bu Yönetmeliği yürürlükten kaldıran 27/08/2003 tarih ve 25212 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan yeni İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 12. maddesinde de bazı değişikliklerle aynı metin korunmuş, son yönetmelik değişikliği ile kaldırılan metin ile tamamen aynı olmamakla birlikte özü itibariyle benzer nitelikte olan öğrenci andı metni uzun yıllardır okullarda okutulmuştur.
Öğrenci Andı'nın kaldırılması istemiyle daha önce yapılan bir başvurunun reddi üzerine açılan ve Danıştay Sekizinci Dairesinin E:2009/6514 sayılı esasına kaydedilen dava dosyasına davalı Milli Eğitim Bakanlığınca sunulan savunmada; "... Öğrenci Andında yer alan ifadeler, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aykırılık taşımamaktadır. Öğrenci andındaki 'Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.' ifadeleri, Anayasanın 2'nci maddesi ile doğrudan bağlantılı ve ilişkilidir.
Anayasa'nın 2'nci maddesinde belirtildiği üzere 'Türkiye Cumhuriyeti'nin insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı... bir hukuk devleti olduğu' belirtilmektedir.
Anayasa'da yer alan ve öğrenci andında geçen ifadede Atatürk milliyetçiliğinin ırk ayrımcılığını gözeten bir söylem değil, ülke sınırları içinde yaşayan tüm insanları kapsayan birleştirici bir milliyetçilik anlayışı olduğu aşikârdır.
Zira, Anayasa'nın 5'nci maddesinde yer alan 'Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü' ifadesinde ve 'kişilerin ve toplumun, refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak' ifadelerinde kastedilen yalnızca Türk ırkına mensup insanları değil, Türkiye Cumhuriyeti içinde yaşayan tüm halkımızdır.
...
Bu bağlamda, davacının öğrenci andıyla ilişkili olarak ortaya attığı, 'Öğrenci andı ırkçı, ayrılıkçı, bir ırkı üstün gören, yücelten ifadeler taşımaktadır.' vb. beyanları doğru değildir. İddia edildiği gibi öğrenci andı, ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler temelinde hiçbir ayrım gözetmemektedir.
...
Öğrenci andı bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Öğrenci andında geçen bazı kelimeler ve ifadelerin tek tek alınmasıyla bunların üzerinden çıkarımda bulunmak, anlam çıkarmak öğrenci andının ruhuna uymamaktadır. Zira öğrenci andında geçen kelimelerin ayrımcılıktan, ırkçılıktan, düşünce özgürlüğü vb yönleri kısıtlamaktan uzak olduğu aşikârdır. Öğrenci andında yer alan ana temaların daha çok çalışkanlık, doğruluk, dürüstlük, erdemlilik, saygı, sevgi gibi insani evrensel değerlere atıfta bulunduğu açıktır.
Öğrencilerimize evrensel değerleri benimsetmeyi, Atatürkçülüğe bağlılığı, ülkesini sevmeyi, çalışkan ve dürüst olmayı, küçüklerini koruyucu, büyüklerine saygılı olmayı, her alanda yükselmeyi ve ileri gitmeyi özendiren öğrenci andının geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza okutulmasının ayrımcılık, ırkçılık, eşitsizlikle bir ilgisinin olduğu söylenemez.
...
Bu açılardan bakıldığında tanımda örnek verilen ve Atatürk'ün sözü olan "Ne Mutlu Türk'üm diyene" ifadesi, öğrenci andında aynen yer almıştır. Bu yönüyle öğrencilerin her sabah söyledikleri öğrenci andında yer alan 'Ne Mutlu Türk'üm diyene' ifadesi ve buna benzer ifadeler, Türk ırkından başka ırkları yok sayan, bir ırkı yüceltmeye yarayan ırk ayrımcılığına dayalı söylemler değil, tam tersine ülkede yaşayan herkesi eşit oranda kapsayan, ülkede yaşayanların hepsinin mutluluğunu amaçlayan ifadelerdir.
...
Öğrenciler anttaki "Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim." ifadelerini okuyarak Atatürk'ün şahsında değil Atatürk'ün gösterdiği hedeflere ulaşmak için kendilerine ant içmektedirler. Atatürk'ün açtığı yol ve gösterdiği hedef, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma, medeniyet, ilerleme, gelişme yoludur. Her toplumun dileği olan ilerlemek ve yükselmek, ideolojik bir kalıp beyan değil, evrensel bir ülküdür amaçtır.
Burada asıl, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmayı, ilerlemeyi ideolojik bir beyan olarak gören davacının, konuya yaklaşımının ideolojik olduğu açıktır. Oysa Öğrenci Andımızın ilköğretim okullarımızda söyletilmesi ile öğrencilerimizin Türk Milli Eğitimin Genel Amaçları arasında yer alan iyi bir yurttaş olarak yetişmelerini sağlamak, dürüstlük ve çalışmanın yüceliğini, karşılıklı sevgi ve saygı ile evrensel değerleri ve insan haklarına saygılı olmayı öğrenmek, vatan ve ulus sevgisini kazandırmak amaçlanmaktadır..." şeklinde açıklamalarda bulunularak, Öğrenci Andı'nın niçin kaldırılmaması gerektiği belirtilmiştir.
Anılan dava, Danıştay Sekizinci Dairesinin 18/02/2011 tarih ve E:2009/6614, K:2011/982 sayılı kararı ile reddedilmiş, davacının temyiz istemi ise Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 04/11/2014 tarih ve E:2011/160, K:2014/3436 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
Dolayısıyla 2009 yılında Öğrenci Andı'nın kaldırılması istemiyle açılan dava, Milli Eğitim Bakanlığının davalı olarak verdiği savunma ile dosyadaki diğer bilgi ve belgeler değerlendirilmek suretiyle reddedilmiş, aradan 3-4 yıl gibi bir süre geçtikten sonra davalı Milli Eğitim Bakanlığınca bu davaya verilen savunmada ise, özetle; Öğrenci Andı'nın ilkokullardan kaldırılmasının uzun süredir tartışılmakta olan bir konu olduğu, And'ın pedagojik olarak bu yaş grubundaki öğrencilere uygun olmadığı, Öğrenci Andı'na benzer yeminlerin demokratik yönetim biçimlerinde söz konusu olamayacağının eğitim camiasında da kabul gördüğü, bu tartışmalardan hareketle devlet yönetiminin her kademesinde hayata geçirilmekte olan demokratikleşme reformlarının bir parçası olarak Öğrenci Andı'nın kaldırıldığı ifade edilerek Öğrenci Andı'nın içeriğine gönderme yapılmaktadır. Ayrıca "Öğrenci Andı"nın metninde yer alan “Türküm”,”Türk” vb sözcüklerin etnik bir kavram olarak kullanıldığı iddiasıyla tartışmalara neden olduğu bilinmektedir.
Bu bağlamda, 1933 yılından beri okullarda okutulan Öğrenci Andı'nın içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde; öncelikle Öğrenci Andı'nda yer alan “Türk” sözcüğünü andın yazıldığı tarihte yürürlükte olan hukuk kurallarına göre yorumlamak gerekir. O tarihte yürürlükte olan 1924 tarihli Anayasa'nın 88. maddesinde; “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur." şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bu Anayasa hükmüne göre “Türk” sözcüğünün herhangi bir etnik kimliğe gönderme yapmadığı, ayrımcılığı değil bütünleşmeyi, birleşmeyi öngördüğü, devletle arasında vatandaşlık bağı olan herkesi kucakladığı görülmektedir.
Nitekim hâlen yürürlükte olan Anayasa'nın 10. maddesinde de, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu düzenlemesi yer almış, 66. maddesinde ise 1924 tarihli Anayasa'nın 88. maddesinde olduğu gibi “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” hükmüne yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, her iki Anayasa'da da belirtilen "Türk" tanımı ile; bir ırkın değil, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi ne olursa olsun tüm vatandaşları kapsayan bir milletin ortak adının ifade edildiği şüphesizdir.
Öğrenci Andı'nda yer alan diğer ifadelere bakıldığında da; genç nesillerin yurttaşlık ve millet olabilme bilincini arttıran, ülkesine, anayasal vatandaşlık temelinde aidiyetini güçlendiren , milli birlik ve beraberliği aşılayan, öğrencilerde değer oluşumuna olumlu yönde katkı sağlayan çalışkanlık, doğruluk, dürüstlük, erdemlilik, saygı ve sevgi gibi evrensel değerleri benimsetmeye yönelik, vatana ve millete bağlılığı ve sevgiyi artıran ifadeler içerdiği görülmektedir.
Bakılan uyuşmazlıkta ise; uzun yıllardır uygulanan ve toplumumuz tarafından benimsenen, genç nesillerin ülkesine anayasal vatandaşlık temelinde aidiyetini güçlendiren ve öğrencilerde değer oluşumuna olumlu yönde katkı sunan, Öğrenci Andı'nın kaldırılmasını gerektirecek idarece bu konuda yapılmış, eğitim biliminin gerekleri ile pedagojik formasyon ilkeleri bakımından değerlendirmeleri içeren herhangi bir araştırma, inceleme ve somut bir tespit dava dosyasına sunulmamıştır.
Her ne kadar, Kurulumuzun kararında takdir yetkisine dayalı olarak tesis edilen işlemlerde bilimsel görüşe başvurulamayacağı belirtilerek Daire kararının bu yöndeki gerekçesi eleştirilmekte ise de, Dairece ve tarafımızdan bu değerlendirmenin yapılmasının nedeni, yukarıda da değinildiği gibi davalı idarenin savunmasındaki "...Öğrenci Andı'nın ilkokullardan kaldırılmasının uzun süredir tartışılmakta olan bir konu olduğu, andın pedagojik olarak bu yaş grubundaki öğrencilere uygun olmadığı..." yolundaki ifadedir. Bu durumun tespiti ise ancak bilimsel bir değerlendirmeyle mümkün olacaktır.
Diğer taraftan, davalı idarenin savunma dilekçesinde belirttiği Öğrenci Andı'nın uygulanma zaman, yer ve şekline yönelik hususlar ise; Öğrenci Andı'nın özüne ilişkin olmayıp icra ediliş şekline yönelik olup, bu durumun idarece her zaman düzenlenebileceği, kapalı veya açık, uygun zaman ve mekanlarda andın öğrencilere okutulabileceği açıktır.
Bu durumda, Anayasa’mızın başlangıç kısmında ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda belirtilen ilkeler doğrultusunda; Türk devletini ve milletini ebediyete kadar yaşatacak, çağdaş uygarlığın ortağı ve öncüsü yapacak, toplumun ve kişilerin refah, huzur ve mutluğunu sağlayacak, yeni nesillerin yetiştirilmesi için milli eğitim sistemimizin temel amaçlarını gerçekleştirmesini içeriği itibariyle sağlamaya yardımcı olabilecek nitelikteki Öğrenci Andı'nın, hukuksal gerekçeleri davalı idarece ortaya konulmaksızın kaldırılmasında, sebep ve amaç ögeleri yönünden hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Öte yandan, Kurulumuz kararındaki "...2005 yılından itibaren Dünyadaki genel eğilimlere uygun olarak benimsenen yeni eğitim ve öğretim yaklaşımı dikkate alınarak... Öğrenci Andı'nın yalnızca derslerden önce her gün topluca okutulması uygulamasının kaldırılması..." yönündeki düzenleyici işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı yolundaki gerekçenin, dosyadaki bilgi ve belgeler karşısında uyuşmazlıkla bir ilgisi bulunmadığı gibi, 2005 yılında ortaya çıkan yeni eğitim ve öğretim yaklaşımının da hukuksal ve bilimsel bir temeli bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Sekizinci Dairesinin temyize konu kararının onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi