Esas No: 2020/388
Karar No: 2021/355
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/388 Esas 2021/355 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 477-564
Sanık ..."nın konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan TCK"nın 116/1, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca 3 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına; CMK"nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve sanık hakkında 3 yıl denetim süresi belirlenmesine ilişkin Urla 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 20.03.2013 tarihli ve 353-174 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlediğinden bahisle dosyayı yeniden ele alan Urla 1. Asliye Ceza Mahkemesince 26.12.2014 tarih ve 294-537 sayı ile, hükmün açıklanarak sanığın TCK"nın 116/1, 31/3, 62, 50/1-a, ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 2000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verilmiştir.
Hükmün, sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 20.05.2019 tarih ve 15044-8509 sayı ile;
"...Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Sanığın ikrar niteliğindeki savunması ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, eylemin başlangıcından itibaren sanığın, temyiz dışı sanık ... ile fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek atılı suçu işlediğinin anlaşılması karşısında, hakkında tayin olunan cezada 5237 sayılı TCK"nın 119/1-c maddesinin uygulanmaması," isabetsizliğinden ceza süresi yönünden kazanılmış hakkın korunması kaydıyla bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Urla 1. Asliye Ceza Mahkemesince 05.09.2019 tarih ve 477-564 sayı ile, sanığın TCK"nın 116/1, 119/1-c, 31/3, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 4000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye; ilk hükme yönelik aleyhe temyiz bulunmaması nedeniyle sonuç cezanın 2000 TL adli para cezasına indirgenmesine ilişkin hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 22.06.2020 tarih ve 4972-6068 sayı ile, sanık müdafisinin temyiz dilekçesini 15 günlük süre içerisinde vermesi nedeniyle temyiz talebinin süresinde olduğu kabul edilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 10.07.2020 tarih ve 11565 sayı ile;
"....İncelemeye konu son karar tarihi 05.09.2019 olmakla birlikte bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce dosyanın Yargıtay denetiminden geçmesi nedeniyle sanık müdafisinin, yüzüne karşı tefhim edilen ve kanun yolu bildirimi de yasaya uygun şekilde yapılan karara yönelik on beşinci günde gerçekleştirdiği temyiz isteminin süresinden sonra olduğu ve bu nedenle temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiği," düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 12.10.2020 tarih ve 7252-9128 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında hırsızlık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan cezalandırılmasına dair 26.12.2014 tarihli kararın, Özel Dairenin 20.05.2019 tarihli ilamı ile bozulması sonrasında, Yerel Mahkemece, sanık ve müdafisinin yüzüne karşı 05.09.2019 tarihinde verilen mahkûmiyet hükmünün, sanık müdafisi tarafından 20.09.2019 tarihinde temyiz edildiği anlaşılan dosyada; temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK"nın 310 ve 311. maddeleri uyarınca "bir hafta" mı, yoksa 05.08.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun"un 21. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK"nın 291. maddesinin 1. fıkrası uyarınca "on beş" gün mü olduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın, 15.03.2012 tarihinde işlediği iddia olunan konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan cezalandırılması talebiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, atılı suçtan TCK"nın 116/1, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca 3 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına; CMK"nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve üç yıl süreyle denetim süresine tabi tutulmasına karar verildiği, bu kararın, itiraz edilmeksizin 11.05.2013 tarihinde kesinleştiği,
Sanığın denetim süresi içerisinde 23.03.2014 tarihinde hırsızlık suçunu işlediği iddiasıyla yapılan yargılama sonucunda 1 yıl 8 ay hapis cezası ile mahkûmiyetine ilişkin, Urla 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 25.06.2014 tarihli ve 100-42 sayılı kararın 09.09.2014 tarihinde kesinleştirme işlemlerinin yapıldığı,
İhbar üzerine dosyayı yeniden ele alan Yerel Mahkemece, hükmün açıklanarak sanığın, TCK’nın 116/1, 31/3, 62, 50/3 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 2000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
Hükmün sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Daire tarafından bozulmasının ardından bozmaya uyan Yerel Mahkemece devam olunan yargılama sonucunda sanığın, TCK’nın 116/1, 119/1-c, 31/3, 62, 50/3, 52/2-4. maddeleri uyarınca 4000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye, aleyhe bozma yasağı nedeniyle sonuç cezanın 2000 TL adli para cezasına indirgenmesine dair 05.09.2019 tarihli kısa kararın hazır bulunan sanık ve müdafisine tefhim edildiği, kısa karar ile gerekçeli kararın birbiriyle uyumlu olduğu, kısa ve gerekçeli kararların son paragrafında; “Sanığın (SEGBİS aracılığıyla) ve müdafisinin yüzüne karşı, katılanın yokluğunda verilen hükmün, yüze karşı verilen hükümlere karşı tefhimden; yoklukta verilen hükümlere karşı ise tebliğden itibaren 7 gün içinde mahkememize verilecek bir dilekçe veya zabıt kâtibine yapılacak beyanın tutanağa geçirilip hâkime tasdik ettirilmesi suretiyle Yargıtayda temyiz yolu açık olmak üzere..." şeklinde açıklamalara yer verildiği,
Kısa kararın tefhim edildiği 05.09.2019 tarihinin perşembe gününe denk geldiği, tefhimden itibaren bir hafta olan 12.09.2019 tarihinin de perşembe gününe tekabül edip temyiz süresi içinde herhangi bir tatil günü bulunmadığı,
Sanık müdafisinin 20.09.2019 tarihinde elektronik ortamda hazırlayarak e-imza ile imzaladığı, 23.09.2019 hâkim havale tarihini taşıyan dilekçesi ile temyiz talebinde bulunduğu, sağlık sorunları nedeniyle yasal süresi içinde temyiz dilekçesini veremediğini belirttiği, ancak dilekçe ekinde mazerete ilişkin herhangi bir belge sunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun"un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete"de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir.
1412 sayılı CMUK"da olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, 5271 sayılı CMK"da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun"un 18. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yeni usul yasası sisteminde, yasa yolları içinde istinafa yer verilmesi ve bölge adliye mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinden sonra göreve başlaması nedeniyle 5320 sayılı Kanun"un “Temyiz ve karar düzeltme” başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun"un geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete"de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır.” hükmüne yer verilmek suretiyle bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasından önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında 1412 sayılı CMUK’nın 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Başka bir anlatımla, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun"un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK"nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK"nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Bu genel açıklamalardan sonra temyiz başvuru usulünün ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.
Yargılama makamlarının verdikleri kararlarda bir aykırılık veya yanılma olması durumunda bu hataları giderme yetkisi "kanun yolu" adı verilen denetim ile sadece yargılama makamları tarafından yapılabilir. Kanun yolu, aykırılıkları gidermek ve isabetli karar verilmesini sağlamak bakımından, sanık için olduğu kadar toplum için de büyük bir teminat olduğundan, bir insan hakkıdır (Feridun Yenisey - Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, ... 2017, s. 859, 860).
Bu anlayışa paralel olarak, Anayasanın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.",
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6. maddesinde ise;
“1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir...”
Hükümlerine yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere Anayasanın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmış, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde yargılamada sanığa tanınması gereken asgari haklar belirtilerek adil yargılanma hakkının kapsamı belirlenmiştir.
Aynı şekilde, 25.03.2016 tarihi itibarıyla iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) Ek 7 numaralı Protokolünün "Cezai Konularda Temyiz Hakkı" başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında;
"Mahkeme tarafından ceza gerektiren bir suç nedeniyle mahkûm edilen herkes, mahkûmiyetinin veya hükmolunan cezanın yüksek bir mahkeme tarafından yeniden incelenmesini sağlama hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanımı, kullanımın dayanakları dâhil kanunla düzenlenir." hükmüyle ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğunun belirtilmiştir.
Olağan kanun yollarından sayılan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK"nın 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesinin birinci fıkrası uyarınca suç ve bozmadan önceki ilk karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.
Bunlardan ilki istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan "davasız yargılama olmaz" ilkesine uygun olarak temyiz davasının kendiliğinden açılması mümkün olmayıp, bu konuda bir talebin bulunması gereklidir.
Kural olarak temyiz başvurusunun yazılı şekilde olması yani hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile yapılması gerekir. Ancak zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle sözlü başvuruda bulunmak da mümkündür. Bu durumda beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkim tarafından onaylanır.
Uyuşmazlık konusu olayda istek şartının gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmadığından temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart olan süre şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre, hükmün tefhiminden, tefhim edilmemiş ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi, anılan maddenin üçüncü fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar bakımından bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlayacaktır.
5271 sayılı CMK"nın 291. maddesi uyarınca da temyiz davası açılması için yedi günlük bir süre öngörülmüş iken 05.08.2017 tarihli ve 30145 mükerrer sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun"un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK"nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yedi" ibaresi "on beş" şeklinde değiştirilerek temyiz süresi on beş güne çıkarılmış, anılan madde gerekçesinde; “Madde ile 5271 sayılı CMK"nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklikle tarafların temyiz haklarını daha etkin kullanabilmeleri amacıyla temyiz isteminde bulunma süresi yedi günden on beş güne çıkarılmaktadır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi, 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilip istinaf sonrası temyiz denetimine tabi olan kararlara yönelik temyiz süresinin on beş gün olacağı hususunda her herhangi bir kuşku bulunmamakla birlikte, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce Yargıtayın temyiz incelemesinden geçen ve bozma üzerine 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında yeniden verilen kararların temyiz süresinin ne olacağı hususunda Kanunda açıkça bir düzenleme bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere, usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmadıkça "hemen ve derhal uygulanma" ilkesidir. Anılan ilke uyarınca usul işlemleri yapıldıkları sırada yürürlükte olan muhakeme kanunu hükümlerine tâbi olacaktır. Usul Kanunlarında yapılan değişiklikler, yasa yürürlüğe girdikten sonra yapılacak işlemler hakkında uygulanacak olup maddi ceza hukuku kurallarının aksine geçmişe yürümezler. O hâlde ceza yargılaması sırasında, kanunlarda değişiklik yapılması veyahut dayanılan bir usul kuralına ilişkin kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi hâlinde, yeni kanun veya iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü, devam etmekte olan işlemlere uygulanmalıdır. Ancak 5320 sayılı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrasında ifade edilen bu durum önceki kanunun yürürlükte bulunduğu dönemde o kanuna uygun olarak gerçekleştirilen işlemlerin geçersizliği neticesini doğurmayacağı gibi, yenilenmesini de gerektirmeyecektir.
Bununla birlikte, 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK"nın yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesinin birinci fıkrası ile, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete"de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK"nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi karşısında, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar bakımından hemen ve derhal uygulama ilkesi geçerli olmayacak, bu kararlar kesinleşinceye kadar Kanun"daki açık ve emredici düzenleme uyarınca 1412 sayılı CMUK"nın temyize ilişkin hükümleri uygulanmaya devam edecektir.
Gelinen aşamada ifade etmek gerekir ki, istinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde, re’sen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Bu bağlamda, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekmekte olup dilekçenin herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda temyiz isteminin reddi sonucu doğacağından madde gerekçesinde de ifade edildiği gibi tarafların temyiz haklarını daha etkin kullanabilmeleri amacıyla temyiz isteminde bulunma süresi yedi günden on beş güne çıkarılmıştır. Başka bir anlatımla, kanun koyucunun, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra 5271 sayılı CMK"nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alarak temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkardığı anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, 7035 sayılı Kanun"un geçici 1. maddesinin birinci fıkrası ile; “Bu Kanunla, 5271 sayılı Kanun"un 291. maddesi ile 6100 sayılı Kanun"un 361. maddesinde temyiz sürelerine ilişkin olarak yapılan değişiklikler, bu Kanun"un yürürlüğe girdiği tarihte ve sonrasında verilen kararlar hakkında uygulanır.” hükmü öngörülmüş olup 1412 sayılı CMUK"nın temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkanı bulunan kanun koyucunun bilinçli bir tercih göstererek bu yönde bir düzenlemeye yer vermemesi dikkate alındığında, istinaf öncesi veya sonrası ayrımı yapılmaksızın 05.08.2017 tarihinden sonra verilen tüm kararların on beş günlük temyiz süresine tabi olduğu sonucuna ulaşılması da mümkün görünmemektedir.
Öte yandan, ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 04.06.1984 tarihli ve 2-196 sayılı kararında yer verildiği üzere, ilgili kişinin yüzüne karşı verilen bir hükme yönelik yasal temyiz süresi, tefhimle birlikte başlamakta olup sonradan yapılan karar tebliği, temyiz süresini yeniden başlatmayacaktır. Ancak, tefhim ile birlikte temyiz süresinin işlemeye başlaması için kanun yolu bildiriminin Kanun"un öngördüğü şekilde ve ilgiliyi yanıltmayacak biçimde yapılması gerekmektedir. Anayasanın 40/2. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca gerek yüze karşı, gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu süresi, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça belirtilmesi zorunludur. Yanılgılı bildirim nedeniyle temyiz hakkının etkin kullanılmasının engellendiği hâllerde temyiz isteminde bulunan bu yanılgısından faydalanması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Örneğin, yasal temyiz süresi yedi gün olduğu hâlde Yerel Mahkemece, kanun yolu süresinin on beş gün şeklinde hatalı olarak gösterildiği durumlarda temyiz edenin yedinci günden sonra verdiği dilekçesinin kabul edilerek temyiz incelemesi yapılması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan cezalandırılmasına ilişkin 26.12.2014 tarihli ve 294-537 sayılı hükmün sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından bir haftalık yasal süresi içinde temyiz edildiği,
Temyiz aşamasında 05.08.2017 tarihli ve 30145 mükerrer sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun"un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK"nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yedi" ibaresinin "on beş" şeklinde değiştirilerek temyiz süresinin on beş güne çıkarıldığı,
Sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısının temyiz talebi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 20.05.2019 tarih ve 15044-8509 sayı ile bozulmasının ardından devam olunan yargılama sonucunda, bozmaya uyan Yerel Mahkemece, 05.09.2019 tarihli kısa kararın hazır bulunan sanığa ve müdafisine tefhim edildiği,
Kanun yolu bildiriminde “Sanığın (SEGBİS aracılığıyla) ve müdafisinin yüzüne karşı, katılanın yokluğunda verilen hükmün, yüze karşı verilen hükümlere karşı tefhimden; yoklukta verilen hükümlere karşı ise tebliğden itibaren 7 gün içinde mahkememize verilecek bir dilekçe veya zabıt kâtibine yapılacak beyanın tutanağa geçirilip hâkime tasdik ettirilmesi suretiyle Yargıtayda temyiz yolu açık olmak üzere..." şeklinde açıklamalara yer verildiği,
Sanık müdafisinin 20.09.2019 e-imza tarihli dilekçesi ile temyiz talebinde bulunduğu olayda;
Ceza muhakemesi sistemimizde hükümlerin temyiz edilebilmelerinin kural, temyiz edilememelerinin ise istisna oluşu, hukuk normlarının yorumlanmasında, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen "Hak arama hürriyeti" ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının gözetilmesi gerekliliği, Sözleşmeye ilişkin Ek 7 numaralı Protokolünün "Cezai Konularda Temyiz Hakkı" başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında; ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğuna ilişkin düzenlemeler birlikte dikkate alındığında, kamu davasının asli bir süjesi olan sanığın, adil yargılanma ilkesi çerçevesinde etkin bir şekilde temyiz kanun yoluna başvurma hakkı olduğunda herhangi bir tereddüt bulunmamakla birlikte, 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK"nın yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesinin birinci fıkrası ile, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete"de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK"nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi nedeniyle, somut olayda, 5271 sayılı CMK"nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanma imkanının bulunmadığı, temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK"nın 310. maddesine göre bir hafta olduğu, ayrıca, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra 5271 sayılı CMK"nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alan kanun koyucu, 7035 sayılı Kanun"un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK"nın 291. maddesinde değişiklik yaparak 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilen kararlar bakımından temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkarmış ise de, 1412 sayılı CMUK"nın temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkanı bulunduğu hâlde bilinçli bir şekilde bu yönde bir düzenlemeye yer verilmediğinin anlaşılması karşısında, incelemeye konu son karar tarihi 05.09.2019 olmakla birlikte bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce dosyanın Yargıtay denetiminden geçmesi nedeniyle sanık müdafisinin, yüzüne karşı tefhim edilen ve kanun yolu bildirimi de yasaya uygun şekilde yapılan karara yönelik on beşinci günde gerçekleştirdiği temyiz isteminin süresinden sonra olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesinin 22.06.2020 tarihli ve 4972-6068 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Sanık müdafisinin, Urla 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 05.09.2019 tarihli ve 477-564 sayılı kararına yönelik temyiz isteminin süre yönünden REDDİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 08.07.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.