21. Hukuk Dairesi 2013/8014 E. , 2014/10120 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Bursa 3. İş Mahkemesi
TARİHİ : 28/02/2013
NUMARASI : 2012/81-2013/71
Davacı, 20/05/2006 tarihinde geçirdiği iş kazasında kusur oranının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılardan S.İnşaat Ltd Şti- Ram İnşaat Ltd Şti Ortak Girişimi vekili ve S.. G.. tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Davacı, 15.05.2006 tarihinde davalı işyerinde çalışmaya başladığını, 20.05.2006 tarihinde çalışmakta iken iş kazası geçirdiğini, olay sonrasında malul kaldığını, 20.05.2006 tarihinde geçirdiği iş kazasında kusur oranının tespit edilmesini istemiştir.
Mahkemece davanın kabulü ile davacının 20/05/2006 tarihinde davalı S.- Ram inş. İşyerinde geçirmiş olduğu iş kazasında; davalı S.İnş. Ltd. Şti. - Ram İnş. Ltd. Şti. Ortak girişiminin % 80 oranında, davalı S.. G.. " in % 20 oranında kusurlu olduğunun tespitine karar verilmiş ise de, bu karar usul ve yasaya aykırıdır.
Somut olayda bir eda davası olan tazminat davasında esas alınmak üzere, iş kazasında kusur oranlarının tespiti, diğer bir anlatımla eda davasında ele alınabilecek maddi bir vakıanın tespiti talep edilmiştir.
HMK"nun 107.maddesi uyarınca;
(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir.
(2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.
(3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.
Anılan maddenin gerekçesi ise şöyledir: "Bu çerçevede, bir hakkın yahut hukukî ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut da bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesini hedefleyen davalara, tespit davası denir. Tespit davaları, uygulamada sıkça müracaat edilen bir dava türüdür. Çoğu kere de bir geçici hukuksal korunma türü olan delil tespiti kurumuyla karıştırılmaktadır. Bu genel tanımlama ile tespit davasının hukukumuzda caiz olduğu ve delil tespitinden tümüyle farklı bir kurum olduğu hususuna, uygulamada duyulan tereddüt giderilmek suretiyle açıklık kazandırılmıştır.
İkinci fıkrada, kanunla belirtilen durumlar dışında tespit davası açan davacının, eda davası ile inşaî davalardan farklı olarak dava açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunduğu hususunu açıkça ortaya koyması, bir şart olarak öngörülmüştür.
Üçüncü fıkrada ise maddî vakıaların tek başlarına tespit davasına konuı yapılamayacağı; ancak bir hakkın yahut hukukî ilişkinin varlığının ya da yoklmğunun belirlenmesi bağlamında tespit davasına konu yapılabileceği hususu hüküm altına alınmıştır.
Bu çerçevede, maddî vakıaların tek başlarına tespiti isteniyor ise tespit davasına değil; delil tespiti kurumuna başvurulması gerekecektir. "
Yukarıdaki yasal açıklamalardan yola çıkılarak, tespit davasının iki özel dava şartı olduğundan sözedilebilir: 1-Tespit davasının konusu sadece bir hukuki ilişki olabilir. 2-Davacının bu hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığının hemen tespitinde hukuki bir yararının bulunması gerekir.
Hukuki ilişkiden maksat; bir kimse ile diğer bir kimse veya eşya arasında mevcut olan ve somut bir olaydan doğan hukuki ilişkidir. Her çeşit hukuki ilişki tespit davasının konusunu teşkil edebilir.... Buna karşılık, bir hukuki ilişki niteliğinde olmayıp maddi vakıadan ibaret olan ilişkilerin tespiti için açılan tespit davası dinlenmez... Maddi vakıalar ancak bir hukuki ilişki ile birlikte tespit davasına konu teşkil edebilirler (B.Kuru-A.C.Budak; Tespit Davaları, 2.Baskı, sayfa 80 vd).
Hukuki yarar koşulu, tespit davasını hükme bağlayan tüm yasalarda öğretide ve uygulamada kararlılıkla aranmaktadır. Öte yandan, bir hukuki ilişkinin, hemen tespitinde, hukuki yararın varlığının kabul edilebilmesi için, üç koşulun birlikte olması zorunludur. Sözü edilen üç koşulu hemen açıklamak gerekirse; A ) Davacının bir hakkı veya hukuki durumunun halihazır bir tehlike ile ciddi biçimde tehdit edilmiş olması ve sözü edilen tehlikenin yakın ve tehdidin ciddi olması gerekir. B ) Bu ciddi tehdit sebebiyle davacının hukuki durumunun tereddüt ya da belirsizlik içinde olması, bu hususun davacı için bir zararı meydana getirebilecek nitelikte bulunması gerekir. Tehdit, objektif olarak değerlendirildiğinde, bir zarar doğurabilecek nitelikte olmalıdır. C ) Yalnızca kesin hükmün sonuçlarını meydana getiren, cebrî-icraya yetki vermeyen, bir başka deyişle icra ve infaz kabiliyeti bulunmayan tespit hükmünün bu tehlikeyi ortadan kaldıracak nitelikte olması zorunlu olduğu gibi, davacının, hukuken korunma ihtiyacı da hali hazırda bulunmalıdır. Özellikle hukuki yarar koşulunun tespit davasının açıldığı günde mevcut olması ve hüküm verilene değin varlığını sürdürmesi de zorunludur.
Saptanan bu olguların ışığında somut olaya bakıldığında, davacının, hukuki korunma (himaye) ihtiyacını, başka bir vasıta ile tamamen tatmin edebilmesinin mümkün olduğu hallerde, hukuki ilişkinin mücerret tespitinde, hukuki yararının bulunmadığı, bu nedenle tespit davası açamayacağı kuşkusuzdur. Kural olarak, öğretide ve yerleşik Yargıtay uygulamasında eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmiştir. Tespitten sonra bir eda davasının açılacağı durumlarda da tespit davasının açılmasında hukuki yararın bulunmadığı sonucuna varılmalıdır. Eldeki davada davacının istediği kararın infaz edilme imkânı da yoktur. Kararın infazı için davacının ayrıca eda davası açması gerekecektir. Mahkemenin bu nedenle davayı reddetmesi gerekirken esasa girilerek davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
O halde davalıların, bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, 08.05.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.