18. Ceza Dairesi 2016/16467 E. , 2016/17898 K.
"İçtihat Metni"
Hakaret ve basit tehdit suçlarından sanık ..."ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1, 125/3-a, 106/1-2, 62/1 ve 52/1-2. maddeleri uyarınca 6.080,00 Türk Lirası ve 1.500,00 Türk Lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına dair Finike Sulh Ceza Mahkemesinin 05/11/2013 tarihli ve 2013/216 esas, 2013/599 sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından yasa yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28/09/2016 gün ve 347540 sayılı istem yazısıyla dava dosyası Dairemize gönderilmekle incelendi:
İstem yazısında: “Dosya kapsamına göre;1- Sanığın, katılan ..."a hitaben söylediği "Terbiyesizlik yapma, eşim bunun hesabını sizden soracak" şeklindeki sözlerin kaba söz ve ağır eleştiri niteliğinde olması, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun unsurları oluşmadığının anlaşılması karşısında sanığın hakaret suçundan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine hükmedilmesinde,
2- Mahkemenin gerekçeli kararında delillerin değerlendirilmesi ve gerekçe kısmında; “sanığın üzerine atılı suçlar sabit olup, hakaret ve basit tehdit suçlarından sanık ..."ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1,3-a, 106/1-2, 62/1 ve 52/1-2, 53. maddeleri uyarınca temel cezası alt sınırdan belirlenmiş, sabıkasız oluşu gözetilerek seçimlik cezalardan adli para cezası seçilmiş, sanığın sabıkasız oluşu, kişilik özellikleri ve yargılama aşamasındaki tutum ve davranışları, giderilecek maddi bir zararın bulunmaması göz önüne alınarak 5271 sayılı yasanın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi halinde sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda mahkememize olumlu kanaat hasıl olduğundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ” denildikten sonra aynı gerekçeli kararın hüküm kurulan bölümdeki (B) kısmında sanığın basit tehdit suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-2, 62/1, 52/1-2, 53. maddeleri uyarınca 1.500,00 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildikten sonra gerekçe kısmında belirtilmesine rağmen 5271 sayılı yasanın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmedilmemesi karşısında mahkemenin gerekçeli kararındaki gerekçe ile hükümde çelişki oluşturulmasında,
3- Gerekçeli kararda tehdit suçundan hüküm kurulurken, sabıkasız olan sanık hakkında seçimlik cezalardan adlî para cezası tercih edilerek, temel cezanın alt sınırdan belirlendiği belirtilmesine karşın, tehdit suçundan hüküm kurulurken temel cezanın 90 gün karşılığı adlî para cezası olarak uygulandığı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-2. cümlesinde; “Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur”, hükmüne yer verilmiş, aynı Kanun’un 49/1. maddesinde ise, “Süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hâllerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz” hükmü düzenlenmiştir. Bu itibarla tehdit suçundan kurulan hükümde gerekçeli karar ile kısa karar arasında temel cezanın belirlenmesi hususunda çelişkili karar verilmesinde, isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
Hukuksal Değerlendirme:
Bir nolu istem yazısına yönelik incelemede;
5237 sayılı TCK’nın “hakaret” başlıklı 125. maddesinde; “ Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” hükmü yer almaktadır.
Ceza Genel Kurulu’nun 14.10.2008 gün ve 170-220 sayılı kararında da belirtildiği üzere; 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda, 765 sayılı Türk Ceza Kanunundaki hakaret ve sövme suçu ayrımı kaldırılmış, hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır.
Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nisbi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kamu görevlileri veya sivil vatandaşlara yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.
İnceleme konusu somut olayda; sanığın, katılan ..."a hitaben söylediği "Terbiyesizlik yapma, eşim bunun hesabını sizden soracak" şeklinde sözler sarfettiği ve hakaret suçunun unsurları oluştuğu gerekçesiyle mahkumiyetine karar verilmiştir.
Ağır eleştiri niteliğindeki bu sözlerin, somut bir fiil ya da olgu isnat etmek şeklinde olmadığı gibi, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek ağırlıkta sövme fiili olarak kabulü de olanaklı değildir. Hakaret suçundan sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken, mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırıdır.
İki nolu istem yazısına yönelik incelemede;
Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma olağanüstü yasa yolunun koşulları ve sonuçları, “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir. Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.
Anayasanın 141/3. maddesinde belirtildiği üzere, mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli yazılması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın “Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar” başlıklı 230. maddesinde; (1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62 nci Maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı Maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.” hükmüne yer verildiği,
Aynı Kanun’un 289. maddesinin (g) fıkrasında da hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi, hukuka kesin aykırılık halleri arasında sayılmıştır.
İnceleme konusu somut olayda; sanık hakkında tehdit suçundan hüküm kurulurken, CMK’nın 231. maddesinin uygulanmasına yönelik bir hükme yer verilmemesine karşın, gerekçeli kararda koşulları oluştuğundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği belirtilmiş ve gerekçeli karardaki bu çelişki kanun yararına bozma konusu yapılmıştır.
Mahkemece sanık hakkında hakaret suçundan kurulan hükümde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, ancak tehdit suçundan hüküm kurulurken hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hususların kısa kararda yazımının unutulduğu anlaşılmıştır, zira bu kararın gerekçesi yazılırken sanık hakkında her iki suçtan da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının şartlarının oluştuğu belirtilerek her iki suç için de hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğinin yazılı olduğu görülmüştür.
Bu çerçevede CMK"nın 230. maddesine aykırı şekilde, mahkemece kısa kararla, gerekçeli karar arasında açık çelişki oluşturulduğu ve bu durumun aynı Kanun’un 289/1-g maddesine göre hukuka kesin aykırılık halini oluşturması karşısında, kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar verilmiştir.
Üç nolu istem yazısına yönelik incelemede;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106. maddesinin 1. fıkrasında “ Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.” anılan Kanun’un 61. maddesine, 19/12/2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun ile eklenen 9. fıkrasında “Adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da, hapis cezasının üst sınırından fazla olamaz.” hükmüne yer verildiği, aynı Kanun’un 49. maddesinin 1. fıkrasında ise: “Süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hâllerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz.” hükümleri yer almaktadır.
İncelenen somut olayda; mahkemece kısa kararda sanığın, katılanı “eşim bunun hesabını sizden soracak” diyerek tehdit ettiği kabul edilerek, TCK’nın 106/1- ikinci cümlesi uyarınca takdiren ve teşdiden denilmek suretiyle, 90 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 62/1. maddesi ile 1/6 oranında indirim yapılarak 75 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına ve anılan Kanun’un 52. maddesi uyarınca bir gün karşılığı 20 TL olarak belirlenerek, sanığın sonuç olarak 1.500,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, gerekçeli kararda ise tehdit suçundan hüküm kurulurken sabıkasız olan sanık hakkında seçimlik cezalardan adli para cezası tercih edilerek, temel cezanın alt sınırdan belirlendiğinin belirtilmesine karşın, hüküm kurulurken alt sınırdan uzaklaşılarak 90 gün adli para cezası ie cezalandırılmasına karar verilmiştir.
CMK"nın 230. maddesine aykırı şekilde, mahkemece kısa kararla, gerekçeli karar arasında açık çelişki oluşturulduğu ve bu durumun aynı Kanun’un 289/1-g maddesine göre hukuka kesin aykırılık halini oluşturması karşısında, kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar verilmiştir.
Sonuç ve Karar:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,
1- Hakaret ve tehdit suçlarından sanık ... hakkında, Finike Sulh Ceza Mahkemesinin 05/11/2013 tarihli ve 2013/216 esas, 2013/599 sayılı kararın, aleyhe sonuç doğurmamak üzere 5271 sayılı CMK"nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
2- Hakaret suçundan kurulan hükümdeki hukuka aykırılık sanığa verilen cezanın kaldırılmasını gerektirmekle, anılan yasa maddesinin 4-d fıkrası gereğince, sanığın hakaret suçundan BERAATİNE,
3- Hakaret suçundan hükmolunan cezanın çektirilmemesine,
4-Aynı Kanun maddesinin 4-b fıkrası gereğince, tehdit suçu ile ilgili sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, 22/11/2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.