20. Hukuk Dairesi 2013/10045 E. , 2014/4220 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasındaki altı aylık süre içinde açılan orman kadastrosuna itiraza ilişkin davadan dolayı yerel mahkemece verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 16/05/2013 gün ve 2013/3541 - 2013/5707 sayılı ilâmıyla düzeltilerek onanmasına karar verilmiş, süresi içinde davacı ... Yönetimi temsilcisi ile davalı ... Su işleri Bakanlığını temsilen Hazine vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... Yönetimi vekili, 23/08/2011 havale tarihli dilekçesiyle; yörede 2004 yılında ilk kez yapılan ve 24/02/2011 tarihinde ilân edilen 6831 sayılı Kanununa göre yapılan orman kadastrosu ve 2/B çalışması sırasında, ... Köyü mülkî hudutları içerisindeki 15 ve 30 orman sınır noktaları ile çevrili olan taşınmazın kadastro komisyonu tarafından ziraat alanı olarak tesbit edildiğini, ancak bu taşınmazın öncesi ve fiilî durum itibariyle orman olduğunu ileri sürerek, orman kadastro komisyonunun taşınmazı ziraat alanı olarak belirleyen tesbitinin iptali ile taşınmazın tamamının orman vasfıyla tapuya kayıt ve tescilini istemiyle husumeti ... ile Hazineye yönelterek dava açmıştır.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ve bilirkişi raporuna ekli krokide (B) harfi ile gösterilen 33592,48 m² yüzölçümündeki taşınmazın orman niteliği ile Hazine adına tapuya tesciline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş; davacı ... Yönetimi vekili ile davalı ... ve Su İşleri Bakanlığını temsilen Hazine vekilinin temyizi üzerine Dairenin; 16/05/2013 gün ve 2013/3541 - 2013/5707 sayılı kararıyla, “İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, uzman orman bilirkişi tarafından eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan inceleme ve araştırmada çekişmeli taşınmazın krokide (B) harfi ile gösterilen bölümün orman sayılan yerlerden olduğu anlaşıldığına göre, mahkemece, davanın kısmen kabulü yolunda kurulan hükümde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak, mahkemece, taşınmazın (B) harfi ile gösterilen bölümünün orman sınırları içine alınmasına karar verilmesi gerekirken, bu hususta karar verilmiş olması doğru değil ise de, bu husus hükmün bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanması uygun görülmüştür. Bu nedenle; hüküm fıkrasının 2. bendinde yer alan “taşınmazın” kelimesinden sonra gelmek üzere “orman sınırları dışında bırakılma işleminin iptaline, orman sınırları içine alınmasına ve bu bölümün 6831 sayılı Kanunun 11. maddesi gereğince” ibaresinin yazılması suretiyle düzeltilmesine ve 6100 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi atfıyla H.U.M.K."nun 438/7. maddesine göre hükmün bu düzeltilmiş şekliyle ONANMASINA,” karar verilmiştir.
Davacı ... Yönetimi temsilcisi ile davalı ... Su ve İşleri Bakanlığını temsilen Hazine vekili bu kez kararın düzeltilmesini istemiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, altı aylık süre içinde açılan orman kadastrosuna itiraz niteliğindedir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde dava tarihinden önce 24/02/2011 tarihinde yapılan orman kadastrosu ve 6831 sayılı Kanunun 2/B madde uygulaması bulunmaktadır. Genel arazi kadastrosu ise 1974 yılında yapılmıştır.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, karar usul ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; taraf teşkili sağlanmadan işin esasına girilmiştir. Eldeki dava, Orman Yönetimi tarafından orman kadastro komisyonunca orman sınırı dışında bırakılan taşınmazların orman kadastro sınırları içine alınması istemiyle açılmıştır. 6831 sayılı Kanunun 11 maddesinin 6527 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki düzenlenmesine göre, Orman Genel Müdürlüğünce (Kadastro Komisyonunca orman sınırı dışında bırakılan yerler hakkında) açılacak davalarda hasım, hak sahibi gerçek ve tüzel kişiler ile Çevre ve Orman Bakanlığıdır (...).
01.03.2014 tarih ve 28928 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 6527 sayılı Kanunun 1. maddesiyle 6831 sayılı Orman Kanununun 11’inci maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan değişiklik ile de; Orman Genel Müdürlüğünce (Kadastro Komisyonunca orman sınırı dışında bırakılan yerler hakkında) açılacak davalarda hasım, hak sahibi gerçek ve tüzel kişilerdir. 6527 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile Çevre ve Orman Bakanlığı (...) hasım mevkiinden çıkarılmıştır.
Görüleceği üzere, 6831 sayılı Kanunun 11. maddesinin 6527 sayılı Kanunla değişiklikten önceki ve sonraki düzenlemesinde de, bu tür bir davanın hasım olarak “hak sahibi” gerçek ve tüzel kişilere yöneltilerek açılması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Ancak maddede “hak sahibi” kavramı açıklanmamıştır.
O halde, öncelikle, kanun metninde geçen "hak sahibi" kavramından ne anlaşılması gerektiğinin açıklanması gerekir. Yerleşmiş Yargıtay uygulaması ile tapulu taşınmazlarda tapu sahipliği, tapusuz yerlerde ise 3402 sayılı Kanunun 17. maddesinde öngörülen 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği bulunan gerçek ve tüzel kişiler “hak sahibi” olarak kabul edilmektedir.
Somut olayda; dava konusu edilen yer tapusuz olduğuna göre, somut davanın lehine kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği koşulları gerçekleşmiş olan gerçek ve tüzel kişilere yönetilmesi, dava konusu edilen yerde kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile kazanım koşullarına sahip gerçek veya tüzel kişi bulunmadığı, yani taşınmazın herhangi bir zilyedi bulunmadığı takdirde ise “hak sahibi” sıfatına Hazine sahip olacağından Hazineye yöneltilerek açılması gerekir. Ancak, zilyetlikle mülk edinme koşullarına sahip kişi veya kişilerin belirlenmesi çoğunlukla bir yargılama ile tespit edilebileceğinden pasif husumet yönünden taşınmaza zilyet olmak yeterli kabul edilmelidir.
Hemen belirtilmelidir ki, orman kadastro çalışma tutanaklarında gerçek kişi isimleri verilerek yapılan tarifler sadece orman alanı ile orman alanı dışında bırakılan taşınmazların sınırlarını birbirinden ayırt etmek için yapılmaktadır. Yoksa orman kadastro çalışma tutanaklarında tarla veya bahçe sahibi olarak adı geçen gerçek kişilerin zilyetlikle mülk edinme koşullarına sahip kişi veya kişiler olduğu veya adı geçmeyen kişilerin ise zilyetlikle mülk edinme koşullarına sahip olmayan kişi veya kişiler oldukları veya bu kişilerin taşınmazlara zilyet olup olmadıkları yönünde hukukî sonuç doğurması olanaklı değildir. Zira, orman kadastro çalışmasında kişiler lehine zilyetlikle mülk edinme koşullarının bulunup bulunmadığının veya zilyet olan kişilerin tespiti yapılmamaktadır. Zaten orman kadastro komisyonlarının böyle bir yetki ve görevi de bulunmamaktadır. Dolaysıyla orman kadastro çalışma tutanaklarında tahdit dışında bırakılan taşınmazların aidiyeti konusunda yer alan ifadelerin hukukî bir sonucu bulunmamaktadır.
O halde “hak sahibi” gerçek veya tüzel kişiler dava açılırken belli değil veya tespit edilemiyor ise husumet Hazineye yöneltilmelidir. Ancak, bu husus, taraf teşkilinin sağlandığı anlamına gelmemelidir. Mahkemece, yargılama sırasında yapılacak keşifte, taşınmaza fiilen zilyet olan kişi veya kişilerin bulunduğu tespit edildiği takdirde ise, bu kişi veya kişilerin davaya davalı sıfatıyla dahil edilmesi gerekir. Zira, somut dava hasımsız görülemez. 6831 sayılı Kanunun 11. maddesinde belirtildiği şekilde husumetin “hak sahibi” gerçek veya tüzel kişilere yönetilmesi gerekir. “Hak sahibi” gerçek veya tüzel kişiler bulunmadığı takdirde Hazine bu tür bir davada davalı sıfatına sahip olabilir. Bunun dışında Hazinenin bu tür bir davada taraf sıfatı bulunmamaktadır. Bu nedenle, bu hususun tespiti önem arz etmektedir. Zira, bilindiği üzere, taraf teşkili, davanın görülebilme koşullarından olup, mahkemece re"sen (kendiliğinden) yapılması gereken işlemlerdendir.
Somut olayda; Orman Yönetimi, husumeti Hazine ve Orman ve Su İşleri Bakanlığına yönelterek açmıştır. Ancak, mahkemece yapılan keşifte, dava konusu yerlere zilyet olan gerçek
veya tüzel kişi veya kişiler bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır. Yine, orman kadastro tutanaklarında adları geçen gerçek kişilerin dava konusu yerlere zilyet olup olmadıkları da araştırılmamıştır. Oysa, bu husus, bu tip bir davada öncelikle araştırılması gereken bir konudur. Zira, yukarıda da vurgulandığı gibi bir davanın görülebilmesinin öncelikli koşulu taraf teşkilidir.
Davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını da içerir. (HMK madde 27)
Tarafların, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkı anayasal bir hak olduğu gibi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur.
Anayasanın 36. maddesine göre herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Adil yargılama hakkı hak arama özgürlüğünün uygulamaya yönelik uzantısı niteliğinde olduğundan, “hak sahibi” gerçek ve tüzel kişilerin bulunup bulunmadığı araştırılmadan delil toplanılması, böyle kişiler varsa savunma ve delillerini bildirmelerine olanak verilmeden keşif kararı alınarak hüküm kurulması savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğu gibi adil yargılanma hakkı ve hukukî dinlenilme hakkına da aykırıdır.
Bir davanın görülmesi için taraf teşkili esastır. Hâkimin bu hususu re’sen gözetmesi gerekir. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Mahkeme, tarafların hukukî dinlenilme hakkının gereği olarak, tarafları iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usûlüne uygun olarak davet etmeden delilleri toplayıp hükmünü veremez.
Öyleyse, mahkemece yapılacak iş: yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı, yansız, yerel bilirkişiler hazır olduğu halde keşif yapılarak, öncelikle, dava dilekçesi yerel bilirkişilere ayrıntılı biçimde okunup anlatılmalı, dava dilekçesinde 15 ve 30 orman sınır noktaları ile çevrili alan olarak tarif edilen yer içinde kalan taşınmazlar zeminde yerel bilirkişilere gösterilerek dava konusu bu yerlere zilyet olan gerçek veya tüzel kişiler bulunup bulunmadığı tereddütsüz bir şekilde saptanmalı, dava edilen yer içinde kalan taşınmazlara zilyet olan gerçek veya tüzel kişiler varsa bu kişilere Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak, dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ ettirilip, bu davada da yer alma olanağı verilerek, dosyada taraf teşkili tamamlandıktan ve davada yer alan tüm tarafların savunma ve delillerini bildirmelerine olanak tanındıktan sonra işin esasına girilip sonunca göre hüküm kurulması olmalıdır. Açıklanan hususlar gözetilmeksizin yargılamaya devamla işin esasına girilerek hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, yukarıda açıklandığı gibi mahkemece verilen karar usûl ve kanuna aykırı olup, kararın yukarıda belirtilen nedenler ile bozulması gerekirken, yanılma sonucu yazılı şekilde düzelterek onandığı anlaşıldığından, davacı ... Yönetimi temsilcisinin karar düzeltme itirazının kabulü ile Dairemizin önceki düzelterek onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı ... Yönetimi temsilcisi ile davalı ... Su işleri Bakanlığını temsilen Hazine vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulü ile Dairemizin 16/05/2013 gün ve 2013/3541 - 2013/5707 sayılı DÜZELTEREK ONAMA KARARININ KALDIRILMASINA ve yerel mahkeme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, temyiz ve karar düzeltme harcının istek halinde Orman Yönetimine iadesine 07/04/2014 günü oy birliği ile karar verildi.