Esas No: 2018/522
Karar No: 2021/347
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/522 Esas 2021/347 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) ... Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
5187 sayılı Basın Kanunu"nda düzenlenen "kimliğin açıklanmaması" suçundan sanıklar ... ve ..."nin aynı Kanun’un 21/c maddesi uyarınca 10.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin ... 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 12.11.2013 tarihli ve 145-253 sayılı hükümlerin, sanıklar müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) ... Ceza Dairesince 10.05.2018 tarih ve 5068-5939 sayı ile;
"5187 sayılı Basın Kanunu"nun 21. maddesinin (c) bendinde on sekiz yaşından küçük olan kişilerin fail veya mağdur olarak yer aldığı suçlarda, bu kişilerle ilgili olarak yapılacak haberlerde, kimliklerinin açıklanması veya kimliklerinin tanınmasına yol açacak şekilde yayın yapılması fiili suç olarak tanımlanmıştır. Hukuka uygunluk sebeplerinin varlığı hâlinde ise, suç faili cezalandırılamaz.
Bu suç ile korunan hukuki yarar, on sekiz yaşından küçük kişilerin yani çocukların fail veya mağdur olduğu suçlarla ilgili haberlerde, kişilik haklarının korunmasıdır.
Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaat açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli ve etkin yollarından birisi basındır. Basın özgürlüğü; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğü, onu kullananlar açısından olduğu kadar gerçekleri öğrenmek özgürlüğüne sahip kişi ve kitleler açısından da temel hak niteliğindedir. O hâlde, basın özgürlüğü bir yönüyle halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğüdür; diğer yönüyle ise, bu özgürlük, halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkıdır. Basın ancak bu şekilde kamuoyunun bilgi edinme hakkı bakımından yaşamsal önemi bulunan "halkın gözcülüğü" görevini yapabilir.
Toplumun ve insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek, doğru ve gerçeğe uygun bilgiler ile donatmak, yaşanan sorun, olay ve oluşumlar hakkında kamuoyunu nesnel bir biçimde aydınlatmak, düşünmeye yönlendirici tartışmalar açmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu suretle denetlemek durumunda olan basının sahip olduğu hakkı hukuka uygun bir biçimde kullandığının kabulü için; açıklama, eleştiri ve değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bağ bulunması, açıklamada küçültücü sözlerin kullanılmaması gerekmektedir. Ancak, basın özgürlüğünün bir dereceye kadar abartma hatta kışkırtmaya başvurma hakkını da içerdiği de unutulmamalıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.02.2007 tarih ve 2007/7-28 E, 2007/34 K. sayılı kararında da; basının ödev ve sorumlulukları hususunda yapılan değerlendirmede; "Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasası"nın 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada "küçültücü" sözlerin kullanılmaması gerekir." denilmektedir.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Öte yandan yazılı ve görsel basın organlarının büyük çoğunluğunun haber yaptığı bu tür olaylarda 5187 sayılı Kanun ile benzer konularda hükümler içeren temel kanunları her olayın özelliğine göre ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Basının haber yapma ve yayma özgürlüğü kapsamında, bu tür haberlerin toplumsal bilgilendirme ve duyarlılığı artırma amacıyla gerçekleştirilen kamusal bir etkinlik olduğu, bu noktada kişilik hakları gibi bireysel temel hak ve özgürlükler ile basının haber yapma, dolayısıyla düşünce, bilgiye ulaşma ve fikir özgürlüğünün uzlaştırılması, aralarında adil bir dengenin sağlanması gerekmektedir.
Hemen belirtmek gerekmektedir ki; 5187 sayılı Kanun"un 21. maddesinin a ve b bentlerinde yazılı suçların niteliğine bakılacak olursa yasanın gerçek amacının, kişilerin karşılaştıkları bazı suçlar nedeniyle haber yapılmalarının normal kişilerin "ikincil mağduriyetlerine" yol açılmasının engellenmesi olduğu, c fıkrasında ayrıca bir suç türü belirtilmese de küçüklerin kimliklerinin açıklanmasının yasaklanmasının amacının ise, normal insanlar için önlenmeye çalışılan ikincil mağduriyetin küçükler için sadece belli suçlarda değil, tüm suçlar açısından önlenmesi, küçüklerin başlarına gelen ve konusu suç oluşturan fiiller nedeniyle onları toplum içinde rencide olabilecekleri, geleceklerinde onları kötü anlamda etkileyebilecek bir takım sonuçlara yol açabileceği benzer ihtimaller karşısında savunmasız kalmalarını engellemek olduğu düşünülebilir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelince;
Sanık ..."ın sorumlu müdür, sanık ..."nin sorumlu müdürün bağlı bulunduğu yetkili olarak görev yaptığı ... Gazetesi"nin 07.05.2013 tarihli nüshasının 3. sayfasında yer alan "Kaldırım çöktü, iki metrelik çukurda mahsur kaldı" başlığı ile yayımlanan ve içeriğindeki "13 yaşındaki öğrenci ..."in yolda yürürken birden yerin çökmesi sonucu kendiliğinden açılan çukura düşmesine" ilişkin haberde "taksirle yaralama" suçunun mağduru olan küçüğün kimliğinin tanınmasına yol açacak derecede fotoğrafının yayımlanması ve isminin açıklanması olayı üzerine kamu davası açılması karşısında, haberin güncel ve gerçek olması, kamuoyunun ilgisini konu üzerine dikkat çekerek başkalarının da aynı tehlikeye maruz kalmalarını önlemek için ilgililer hakkında denetim görevini üstlenmesi, haberde olay nedeniyle düştüğü çukurdan kurtarılması fotoğrafının yayınlanmasındaki maksadın dikkat çekmek ve çarpıcılığı artırmak yönündeki işlevi, haberin özetlenme ve açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması ve mağdur hakkında haber içeriğinde küçüğü küçültücü veya kişilik haklarını ihlal eden ifadelere yer verilmemesi, okuyucuda mağdurun hukuki yararının ihlal edildiği ve ikincil mağduriyetine yol açtığı izlenimi uyandırmadığı cihetle, sanıklar hakkında beraat yerine yazılı şekilde mahkûmiyet kararı verilmesi," isabetsizliğinden oy çokluğuyla bozulmasına karar verilmiştir.
Daire Üyesi ...;
"Sayın çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık; taksirli suç mağduru olan küçüğe ilişkin haberde küçük mağdurun ad ve soyadı ile fotoğrafına yer verilmek suretiyle kimliğinin açıklanması fiilinin Basın Kanunu’nun 21/c maddesindeki suçu oluşturup oluşturmayacağına ilişkindir.
Bilindiği üzere, kimliğin açıklanma yasağına 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 21. maddesinde yer verilmiştir. Bu hükme göre;
"Süreli yayınlarda … on sekiz yaşından küçük olan suç faili veya mağdurlarının, kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapanlar birmilyar liradan yirmimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza bölgesel süreli yayınlarda ikimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda onmilyar liradan az olamaz."
Basın Kanunu’nun 21. maddesi ile getirilen "kimlik açıklama yasağı" ilkesi, bir yönüyle Anayasa’nın 38/4. maddesinde ve AİHS m. 6/2’de güvence altına alınan suçsuzluk karinesini hayata geçirmeye yönelik bir düzenleme içermektedir. Anılan norm diğer yanıyla ise on sekiz yaşından küçük tüm suç faili ve mağdurların, bazı suçların ise sadece mağdurlarının kimliklerini açıklayacak şekilde yayın yapılması yasaklanmaktadır. Doktrinde bu korumanın önemine dikkat çekilerek, tüm sanıklar için sağlanması gerektiği ifade edilmektedir (Baştürk, İhsan: Basın Kanunu’nda Kimlik Açıklama Yasağına Aykırılık Suçu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 86, ... 2009, s. 133-134).
Basın Kanunu’nun 21. maddesinin (c) bendinde on sekiz yaşından küçük olan kişilerin fail veya mağdur olarak yer aldığı suçlarda, bu kişilerle ilgili olarak yapılacak haberlerde, kimliklerinin açıklanması veya kimliklerinin tanınmasına yol açacak şekilde yayın yapılması fiili suç olarak tanımlanmıştır. Bu norm ile kanun koyucunun çocukların kişilik haklarını korumak istemesi son derece isabetlidir. Kanun koyucu, küçüklerin herhangi bir suçun faili veya mağduru olmaları hâlinde, şahsiyet haklarının bütününün korunması ve reşit olmadan toplumdan suçlu veya suç mağduru damgası ile uzaklaştırılmasının engellenmesi için bu yasağı getirmiştir. Söz edilen suçun hukuki konusu, on sekiz yaşından küçük kişilerin yani çocukların fail veya mağdur olduğu suçlarla ilgili haberlerde, bu kişilerin kimliklerinin açıklanmaması ya da tanınmalarına yol açacak şekilde haber yapılmaması suretiyle bu kişilerin kişilik haklarının korunması, gelecekleri açısından doğabilecek olası olumsuz sonuçların ortaya çıkmasının daha ilk baştan engellenmesidir. Suçun maddi unsuru haberin kimliğin belirlenmesi sonucuna yol açacak şekilde yayımıdır. Küçükler yönünden yapılan bu düzenlemede 21. maddenin (a) ve (b) bentlerinde düzenlenen fiillerden farklı olarak, haberin konusunu oluşturan suç yönünden herhangi bir sınırlama veya belirlemeye yer verilmemiştir. Öte yandan suçun kasıtla mı işlendiği yoksa taksirle mi işlendiği hususunda da bir ayrım yapılmamıştır. Bu nedenle 21. maddenin (c) bendinde tanımlanan suçun, on sekiz yaşını tamamlamamış olan kişilerin fail veya mağdur olduğu herhangi bir suça ilişkin haberin veriliş şekli itibarıyla işlenmesi mümkündür. (Baştürk, agm, s. 152-154). Kanun’un gerekçesinde de bu düzenleme ile on sekiz yaşından küçüklerin işlediği veya bunlara karşı işlenen suçlarla ilgili haberler değil, bu kişilerin tanıtılması ile kimliklerinin açıklanmasının yasaklandığı ve küçüklerin korunduğu belirtilmiştir.
Sanık ..."ın sorumlu müdür, sanık ..."nin sorumlu müdürün bağlı bulunduğu yetkili olarak görev yaptığı ... Gazetesi"nin 07.05.2013 tarihli nüshasının 3. sayfasında yer alan "Kaldırım çöktü, iki metrelik çukurda mahsur kaldı" başlığı ile yayımlanan ve içeriğindeki "13 yaşındaki öğrenci ..."in yolda yürürken birden yerin çökmesi sonucu kendiliğinden açılan çukura düşmesine" ilişkin haberde "taksirle yaralama" suçunun mağduru olan küçüğün kimliğinin tanınmasına yol açacak derecede fotoğrafının yayımlanması ve isminin açıklanması olayı üzerine kamu davası açılması karşısında, haberin güncel ve gerçek olması, kamuoyunun ilgisini konu üzerine dikkat çekerek başkalarının da aynı tehlikeye maruz kalmalarını önlemek için ilgililer hakkında denetim görevini üstlenmesi, haberde olay nedeniyle düştüğü çukurdan kurtarılması fotoğrafının yayınlanmasındaki maksadın dikkat çekmek ve çarpıcılığı artırmak yönündeki işlevi, haberin özetlenme ve açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması ve mağdur hakkında haber içeriğinde küçüğü küçültücü veya kişilik haklarını ihlal eden ifadelere yer verilmemesi, okuyucuda mağdurun hukuki yararının ihlal edildiği ve ikincil mağduriyetine yol açtığı izlenimi uyandırmadığı cihetle, sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğine ilişkin çoğunluk görüşüne karşın,
Kanun koyucunun anılan düzenleme ile getirdiği yasak mutlak bir yasak olup, suç mağduru veya faili küçüklerin haklarının korunması amacına yöneliktir. Bu itibarla, anılan suçlarda basın özgürlüğünün korunması, kamunun haber hakkı veya kişilik haklarının ve kamu yararının korunması arasında bir denge sağlanması gerekliliğinden hareketle haberin verilişinde hukuka uygunluk sebebi bulunabileceği de düşünülemeyecektir. Öte yandan kişilik haklarının somut olarak ihlal edilip edilmediği yani neticenin meydana gelip gelmediğinin ispatı da gerekmeyecektir. Kısacası kanun koyucu anılan norm ile küçüğün yararlarını kamu yararından ve basın özgürlüğünden daha üstün tutmuştur. Sonuç olarak, söz edilen kimlik açıklama yasağı "mutlak nitelikte" olup bu yasağa aykırılığın objektif olarak gerçekleştiği fiillerin atılı suçu unsurları yönünden oluşturacağı kuşkusuzdur.
Açıklanan sebeplerle, sanıkların fiilinin Basın Kanunu’nun 21/c. maddesindeki suçu oluşturacağı ve mahkûmiyet hükmünün onanmasına karar verilmesi gerektiği," düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 10.07.2018 tarih ve 57624 sayı ile;
"...Uyuşmazlık, taksirli suç mağduru olan küçüğe ilişkin haberde küçük mağdurun ad ve soyadı ile fotoğrafına yer verilmek suretiyle kimliğinin açıklanması fiilinin Basın Kanunu’nun 21/c maddesindeki suçu oluşturup oluşturmayacağına ilişkindir.
Bilindiği üzere, kimliğin açıklanma yasağına 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 21. maddesinde yer verilmiştir. Bu hükme göre;
"Süreli yayınlarda … on sekiz yaşından küçük olan suç faili veya mağdurlarının, kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapanlar birmilyar liradan yirmimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza bölgesel süreli yayınlarda ikimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda onmilyar liradan az olamaz."
Basın Kanunu’nun 21. maddesi ile getirilen "kimlik açıklama yasağı" ilkesi, bir yönüyle Anayasa’nın 38/4. maddesinde ve AİHS m. 6/2’de güvence altına alınan suçsuzluk karinesini hayata geçirmeye yönelik bir düzenleme içermektedir. Anılan norm diğer yanıyla ise on sekiz yaşından küçük tüm suç faili ve mağdurların, bazı suçların ise sadece mağdurlarının kimliklerini açıklayacak şekilde yayın yapılması yasaklanmaktadır. Doktrinde bu korumanın önemine dikkat çekilerek, tüm sanıklar için sağlanması gerektiği ifade edilmektedir (Baştürk, İhsan: Basın Kanunu’nda Kimlik Açıklama Yasağına Aykırılık Suçu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 86, ... 2009, s. 133-134).
Basın Kanunu’nun 21. maddesinin (c) bendinde on sekiz yaşından küçük olan kişilerin fail veya mağdur olarak yer aldığı suçlarda, bu kişilerle ilgili olarak yapılacak haberlerde, kimliklerinin açıklanması veya kimliklerinin tanınmasına yol açacak şekilde yayın yapılması fiili suç olarak tanımlanmıştır. Bu norm ile kanun koyucunun çocukların kişilik haklarını korumak istemesi son derece isabetlidir. Kanun koyucu, küçüklerin her hangi bir suçun faili veya mağduru olmaları hâlinde, şahsiyet haklarının bütününün korunması ve reşit olmadan toplumdan suçlu veya suç mağduru damgası ile uzaklaştırılmasının engellenmesi için bu yasağı getirmiştir Söz edilen suçun hukuki konusu, on sekiz yaşından küçük kişilerin yani çocukların fail veya mağdur olduğu suçlarla ilgili haberlerde, bu kişilerin kimliklerinin açıklanmaması ya da tanınmalarına yol açacak şekilde haber yapılmaması suretiyle bu kişilerin kişilik haklarının korunması, gelecekleri açısından doğabilecek olası olumsuz sonuçların ortaya çıkmasının daha ilk baştan engellenmesidir. Suçun maddi unsuru haberin kimliğin belirlenmesi sonucuna yol açacak şekilde yayımıdır. Küçükler yönünden yapılan bu düzenlemede 21. maddenin (a) ve (b) bentlerinde düzenlenen fiillerden farklı olarak, haberin konusunu oluşturan suç yönünden herhangi bir sınırlama veya belirlemeye yer verilmemiştir. Öte yandan suçun kasıtla mı işlendiği yoksa taksirle mi işlendiği hususunda da bir ayrım yapılmamıştır. Bu nedenle 21. maddenin (c) bendinde tanımlanan suçun, on sekiz yaşını tamamlamamış olan kişilerin fail veya mağdur olduğu herhangi bir suça ilişkin haberin veriliş şekli itibarıyla işlenmesi mümkündür. (Baştürk, agm, s. 152-154). Kanun’un gerekçesinde de bu düzenleme ile on sekiz yaşından küçüklerin işlediği veya bunlara karşı işlenen suçlarla ilgili haberler değil, bu kişilerin tanıtılması ile kimliklerinin açıklanmasının yasaklandığı ve küçüklerin korunduğu belirtilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, sanık ..."ın sorumlu müdür, sanık ..."nin sorumlu müdürün bağlı bulunduğu yetkili olarak görev yaptığı ... Gazetesi"nin 07.05.2013 tarihli nüshasının 3. sayfasında yer alan "Kaldırım çöktü, iki metrelik çukurda mahsur kaldı" başlığı ile yayımlanan ve içeriğindeki "13 yaşındaki öğrenci ..."in yolda yürürken birden yerin çökmesi sonucu kendiliğinden açılan çukura düşmesine" ilişkin haberde, suçun mağduru olan küçüğün kimliğinin tanınmasına yol açacak derecede fotoğrafının yayımlanması ve isminin açıklanması olayında, haberin güncel ve gerçek olması, kamuoyunun ilgisini konu üzerine dikkat çekerek ilgililer hakkında denetim görevini üstlenmesi, haberde küçüğün fotoğrafının yayınlanmasındaki maksadın dikkat çekmek ve haberdeki çarpıcılığı artırmak yönündeki işlevi, haberin özetlenme ve açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması ve mağdur hakkında haber içeriğinde küçüğü küçültücü veya kişilik haklarını ihlal eden ifadelere yer verilmemesi, okuyucuda mağdurun hukuki yararının ihlal edildiği ve mağduriyetine yol açtığı izlenimi uyandırmadığı, sonuç olarak haberin verilme amacının kamu yararına hizmet etmesi,
Kanun koyucunun anılan düzenleme ile getirdiği yasak mutlak bir yasak olup, suç mağduru veya faili küçüklerin haklarının korunması amacına yöneliktir. Bu itibarla, anılan suçlarda basın özgürlüğünün korunması, kamunun haber hakkı veya kişilik haklarının ve kamu yararının korunması arasında bir denge sağlanması gerekliliğinden hareketle haberin verilişinde hukuka uygunluk sebebi bulunabileceği de düşünülemeyecektir. Öte yandan kişilik haklarının somut olarak ihlal edilip edilmediği yani neticenin meydana gelip gelmediğinin ispatı da gerekmeyecektir. Kısacası kanun koyucu anılan norm ile küçüğün yararlarını kamu yararından ve basın özgürlüğünden daha üstün tutmuştur. Sonuç olarak, söz edilen kimlik açıklama yasağı "mutlak nitelikte" olup bu yasağa aykırılığın objektif olarak gerçekleştiği fiillerin atılı suçu unsurları yönünden oluşturacağı kuşkusuzdur.
Açıklanan nedenlerle Yerel Mahkemenin mahkûmiyet hükmünün onanmasına karar verilmesi gerekirken, bozulması yönündeki karar usul ve yasalara aykırıdır." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) ... Ceza Dairesince 10.09.2018 tarih, 4515-8599 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara atılı 5187 sayılı Basın Kanunu"nda düzenlenen "kimliğin açıklanmaması" suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
... Gazetesinin 07.05.2013 tarihli nüshasının 3. sayfasında yer alan “Kaldırım çöktü, iki metrelik çukurda mahsur kaldı” başlıklı haberde;
“13 yaşındaki ... ..., her gün yürüdüğü kaldırımın çökmesiyle 2 metrelik boşluğa düştü. Yaralanan ...’i itfaiye kurtardı.”
... Alibeyköy’de dün ... saat 07.00’de babaannesiyle birlikte okula gitmek için evden çıkan ... İlköğretim Okulu 6. sınıf öğrencisi ... ..., Karadolap Mahallesi Gaziosmanpaşa Caddesi’nde yürürken bir anda çöken kaldırımın oluşturduğu boşluğa düştü. Çığlıkları duyan mahalle sakinleri, çukurun içine düşen kızı görünce polise, itfaiyeye ve 112 Hızır Acil ekiplerine haber verdi. İtfaiye ekipleri, ... ...’ı yaklaşık 2 metrelik çukurun içinden çıkarmak için beline halat bağlayarak aşağıya indi. Yaşadığı olayın şokunu üzerinden atamayan ... ..., korku dolu gözlerle itfaiye erini bekledi. Yaklaşık yarım saatlik çukur hapsi sonrasında itfaiye erinin kucağında yukarıya çıkarılan ..., ambulansla kaldırıldığı ...Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedaviye alındı.
Çukura kimse sahip çıkmadı.
Hayati tehlikesi bulunmadığı öğrenilen ... ..., travmatik durumlara karşı testlerden geçirildi. ... Belediyesi ekipleri olayın ardından oluşan çukuru beton dökerek kapattı. ... ...’ın okul arkadaşları, ‘... okula gelirken kaldırım çöktüğü için yaralanmış. Çok üzüldük. İtfaiye ekipleri ...’i kurtardılar.’ dedi. Polis olayla ilgili soruşturma başlattı. Kaldırımın altından İSKİ’ye ait bir kanalın geçtiğini iddia eden belediye yetkilileri, konunun kendileriyle ilgili olmadığını belirtti. İSKİ yetkilileri ise konuyu araştırdıklarını, araştırma sonucunda açıklama yapılacağını duyurdu.” şeklinde açıklamalara ve mağdur ... ...’ın itfaiye ekipleri tarafından çukurdan çıkartıldığı esnada çekilen fotoğrafına yer verilerek “... ... okula gitmek için evden çıkmıştı.” şeklinde açıklama yapıldığı,
... Polis Merkezi Amirliğinin 2013/1448 sayılı fezlekesi ekinde bulunan ...’un şikâyetçi sıfatıyla alınan ifadesinde; 2001 doğumlu kızı ... ...’ı okula götürmek için Gaziosmanpaşa Caddesi üzerinde kaldırım kenarında yaya olarak yürüdükleri esnada asfalt yolun birden çöktüğünü ve önünden giden kızının derinliği yaklaşık 4-5 metre olan çukurun içerisine düştüğünü, olay yerine gelen itfaiye memurlarının vinç yardımı ile çukura düşen ve yaralanan kızını kurtardıklarını, kızının yaralanmasına sebebiyet veren İSKİ görevlilerinden şikâyetçi olduğunu beyan ettiği, fezleke ekinde ayrıca olay yeri görgü ve tespit tutanağı, nüfus cüzdanı suretleri ve doktor raporunun bulunduğu,
Nüfus bilgilerine göre; mağdur ... ...’ın 20.10.2001 doğumlu olduğu,
... Cumhuriyet Başsavcılığınca sanıklara 07.05.2013 tarihli ön ödeme ihtaratı düzenlenerek 16.05.2013 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen ön ödeme önerisinin yerine getirilmediği,
... Cumhuriyet Başsavcılığınca 28.05.2013 tarih ve 32031-10414 sayı ile; sorumlu müdürü sanık ..., sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilinin ise ... olan ...’da günlük olarak yayınlanan ... Gazetesinin 07.05.2013 tarihli nüshasının 3. sayfasında yer alan "Kaldırım çöktü, iki metrelik çukurda mahsur kaldı." başlığını taşıyan haberde, ... ili, Eyüp ilçesinde okula gitmek için babaannesiyle yürüyen, ... İlköğretim Okulu 6. sınıf öğrencisi ... ..."ın, saat 07.00 sıralarında Karababa Mahallesi, Gaziosmanpaşa Caddesi"nde kaldırımın çökmesi sonucu boşluğa düşüp yaralandığı ve olayla ilgili soruşturma başlatıldığı yazılıp 18 yaşını bitirmemiş taksirle yaralama suçunun mağdurunun ad ve soyadına, fotoğrafına yer verilmek suretiyle kimliklerini açıklayarak sanıkların 5187 sayılı Basın Kanunu"nun "Kimliğin açıklanmaması" başlıklı 21. maddesinde tanımlanan suçu işlediklerinden bahisle kamu davası açıldığı,
Sanıklara iddianame ekli duruşma gününü bildirir CMK’nın 195. maddesine göre şerh bulunan davetiye tebliğ edilmesine rağmen sanıkların savunmasının alınamadığı,
Anlaşılmaktadır.
Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi"nin 3. maddesinin birinci fıkrası;
"Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir.",
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 10. maddesi;
"Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.
Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.",
Anayasa"nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13. maddesi;
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.",
"Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası;
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”,
"Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" başlıklı 26. maddesi;
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir...",
"Basın hürriyeti" başlıklı 28. maddesi;
"Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz.
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır...",
"Süreli ve süresiz yayın hakkı" başlıklı 29. maddesi;
"Süreli veya süresiz yayın önceden izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz.
Süreli yayın çıkarabilmek için kanunun gösterdiği bilgi ve belgelerin, kanunda belirtilen yetkili mercie verilmesi yeterlidir. Bu bilgi ve belgelerin kanuna aykırılığının tesbiti halinde yetkili merci, yayının durdurulması için mahkemeye başvurur.
Süreli yayınların çıkarılması, yayım şartları, mali kaynakları ve gazetecilik mesleği ile ilgili esaslar kanunla düzenlenir. Kanun, haber, düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayımlanmasını engelleyici veya zorlaştırıcı siyasal, ekonomik, mali ve teknik şartlar koyamaz.
Süreli yayınlar, Devletin ve diğer kamu tüzelkişilerinin veya bunlara bağlı kurumların araç ve imkanlarından eşitlik esasına göre yararlanır.",
"Ailenin korunması ve çocuk hakları" başlıklı 41. maddesinin son fıkrası;
"Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.",
5187 sayılı Basın Kanunu"nun "Amaç ve kapsam" başlıklı 1. maddesi;
"Bu Kanunun amacı, basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını düzenlemektir.
Bu Kanun basılmış eserlerin basımı ve yayımını kapsar.",
"Tanımlar" başlıklı 2. maddesi;
"Bu Kanunun uygulanmasında;
...
c) Süreli yayın: Belli aralıklarla yayımlanan gazete, dergi gibi basılmış eserler ile haber ajansları yayınlarını,
d) Yaygın süreli yayın: Tek bir basın-yayın kuruluşu tarafından aynı isimle basılan ve her coğrafi bölgede en az bir ilde olmak üzere, ülkenin en az yüzde yetmişinde yayımlanan süreli yayın ile haber ajanslarının yayınlarını,
...
İfade eder.",
"Basın özgürlüğü" başlıklı 3. maddesi;
"Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.
Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.",
"Cezai sorumluluk" başlıklı 11. maddesinin ilk üç fıkrası;
"Basılmış eserler yoluyla işlenen suç yayım anında oluşur.
Süreli yayınlar ve süresiz yayınlar yoluyla işlenen suçlardan eser sahibi sorumludur.
Süreli yayınlarda eser sahibinin belli olmaması veya yayım sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması ya da yurt dışında bulunması nedeniyle Türkiye"de yargılanamaması veya verilecek cezanın eser sahibinin diğer bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkûm olduğu cezaya etki etmemesi hallerinde, sorumlu müdür ve yayın yönetmeni, genel yayın yönetmeni, editör, basın danışmanı gibi sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili sorumlu olur. Ancak bu eserin sorumlu müdürün ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilinin karşı çıkmasına rağmen yayımlanması halinde, bundan doğan sorumluluk yayımlatana aittir.",
"Kimliğin açıklanmaması" başlıklı 21. maddesi;
"Süreli yayınlarda;
a) 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununa göre evlenmeleri yasaklanmış olan kimseler arasındaki cinsel ilişkiyle ilgili haberlerde bu kişilerin,
b) 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 414, 415, 416, 421, 423, 429, 430, 435 ve 436 ncı maddelerinde yazılı cürümlere ilişkin haberlerde mağdurların,
c) Onsekiz yaşından küçük olan suç faili veya mağdurlarının,
Kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapanlar birmilyar liradan yirmimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza bölgesel süreli yayınlarda ikimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda onmilyar liradan az olamaz.",
"Dava süreleri" başlıklı 26. maddesinin birinci fıkrası;
"Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu Kanunda öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza davalarının bir muhakeme şartı olarak, günlük süreli yayınlar yönünden dört ay, diğer basılmış eserler yönünden altı ay içinde açılması zorunludur.",
Şeklinde düzenlenmiştir.
5187 sayılı Basın Kanunu"nun 21. maddesinin gerekçesinde ise; "Maddenin (a) bendinde, 5680 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinin aksine, evlenmeleri kanunen yasak olan kimseler arasındaki ilişkilere ilişkin haberler değil, bu kişilerin kimliklerinin açıklanması yasaklanmaktadır.
Maddenin (b) bendinde Türk Ceza Kanununun 414, 415, 416, 421, 423, 429, 430, 435 ve 436 ncı maddelerinde öngörülen suçların yaşı ne olursa olsun mağdurlarının, (c) bendinde de genel olarak onsekiz yaşından küçüklerin işlediği veya bunlara karşı işlenen suçlarla ilgili olarak haberler değil, bu kişilerin tanıtılması, kimliklerinin açıklanması yasaklanmaktadır. Bu hükümle, umumi adap, belli suçların mağdurları ve küçükler korunmaktadır." açıklamalarına yer verilmiştir.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Temel hak ve özgürlükler özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dokunulamayacak “öz”, her temel hak ve özgürlük açısından farklılık göstermekle birlikte kanunla getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel hakların kullanılmasını ciddî surette güçleştirip amacına ulaşmasına engel olmaması ve etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir.
Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan sınırlamalar yönünden ise bu sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bir başka deyişle, öze dokunan sınırlamalar, “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ve “ölçülülük” ilkelerine evleviyetle aykırı olacağından, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan sınırlamalar yönünden “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ve “ölçülülük” ilkeleri bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden gözetilmesi öngörülen “demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramı, öncelikle ilgili hak yönünden getirilen sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmalarını gerektirmektedir. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri”nden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve ölçülü olmasını ifade etmektedir.
Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınması gereken bir diğer ilkedir. Demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleri, iki ayrı kriter olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu iki kriter arasında sıkı bir ilişki vardır. Temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının incelenmesi gerekir.
Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ve aralarında sıkı bir ilişki bulunan, “temel hak ve hürriyetlerin özü”, “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi” kavramları, bir bütünün parçaları olup, “demokratik bir hukuk devleti”nin özgürlükler rejiminde gözetilmesi gereken temel ölçütlerini oluşturmaktadır.
Demokratik toplum kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin en geniş şekilde güvence altına alındığı bir düzeni gerektirir. Demokrasilerde devlete düşen görev, temel hak ve özgürlükleri korumak ve geliştirmek, bunların etkili şekilde kullanılmasını sağlayacak tedbirleri almaktır. Bu kapsamda devlet, özellikle temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldıracak veya bunlara ölçüsüz müdahale teşkil edecek tutumlardan kaçınmalı ve başkalarından gelebilecek tehditlere karşı bireyleri korumalıdır. Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce özgürlüğü ve özellikle düşünceyi açıklama özgürlüğü önemli bir yer alır. Düşünce özgürlüğünün en olağan yollarından biri de basındır. Belirli bir olay, konu ve durum hakkındaki düşünce ve kanaat genellikle basılmış eserlerle, yani gazete, dergi, kitap, broşür, bildiri veya el ilanı yolu ile açıklanır. Kişilerin düşüncelerini açıklamaları ve çeşitli konularda bilgi edinmeleri, düşünce ve görüşlerin yazılı ve görsel basın aracılığıyla başka kişilere, topluma ulaştırılabilmesine bağlıdır.
Demokratik toplumlarda basının en önemli görevi, kamu yararını ilgilendiren olay ve konularda haber ve bilgi vermek, açıklamalar yapmak, eleştiri ve değer yargıları sunmak suretiyle toplumu aydınlatmak, kamuoyu oluşturmak, böylece toplumun düşünce ve kanaatlere ulaşmasını sağlamak ve kamu gücünü elinde tutanların üzerinde de toplumun denetimine aracı olmaktır.
Anayasa’nın 28. maddesinin birinci fıkrasında, basının hür olduğu ve sansür edilemeyeceği düzenlenmiş olup basın hürriyeti temel hak ve özgürlükler arasında sayılmış ve güvence altına alınmıştır. Anayasa, basın özgürlüğünün hayata geçirilebilmesi için sadece bu özgürlüğü değil, bilim ve sanat özgürlüğü ve haberleşme özgürlüğü gibi, esaslarını düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünden alan özgürlük kategorilerini de düzenlemiş, anayasal güvence altına almıştır. Maddenin dördüncü fıkrasında ise basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasa"nın 26 ve 27. maddelerinin uygulanacağı belirtilerek bu hakkın mutlak olmadığı ve anılan maddelere göre sınırlandırılabileceği kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrasında ifade özgürlüğü güvence altına alınmış olup maddenin ikinci fıkrasında ise bu özgürlüğün sınırlandırılması sebepleri belirtilmiştir. Anayasa"nın 28. maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan atıf sebebiyle basın hürriyeti, mutlak bir hak olmayıp millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi nedenleriyle sınırlandırılması mümkündür. Ayrıca Anayasa"nın 27. maddesinin 2. fıkrası uyarınca basın özgürlüğü, Anayasa’nın 1, 2 ve 3. maddeleri hükümlerinin değiştirilmesi maksadıyla kullanılamayacaktır. Dolayısıyla, söz konusu maddeler de basın özgürlüğünün sınırı olarak belirmektedir.
5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesinin 1. fıkrasında, AİHS’nin 10. maddesindeki düzenleme esas alınarak, basının özgür olduğu, bu özgürlüğün bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerdiği, 2. fıkrasında ise basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır.
Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı, birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklarındandır. Bireyin kişisel şeref ve itibarı da Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan “manevi varlık” kapsamında yer almaktadır.
Tüm hak ve özgürlükler gibi basın özgürlüğü de yukarıda belirtildiği üzere mutlak ve sınırsız değildir. Bu sınırlamalar arasında, kişilik hakkı yönünden getirilen sınırlama önem taşımaktadır. Basın özgürlüğü gibi kişilik hakkı da bir temel hak olarak Anayasa’da birçok hükümle güvence altına alınmıştır. Esasen Anayasa’da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin birçoğu, kişilik hakkının kapsamına giren değerleri koruyan düzenlemeler içermektedir. Nitekim Anayasa’nın 28. maddesinde de açık bir şekilde basın özgürlüğünün sınırlanmasında Anayasa’nın 26. maddesi hükmünün uygulanacağı belirtilmesi sebebiyle basın özgürlüğünün kişilerin şöhret veya haklarının korunması amacıyla sınırlanabileceği düzenlenmektedir.
AİHS’nin ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesinde de herkesin görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahip olduğu, bu hakkın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerdiği ifade edildikten sonra bu özgürlüklerin demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak “başkalarının şöhret ve haklarının korunması için” yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabileceği ifade edilmiştir.
Öte yandan, basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı için, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi ve gerek Anayasa"nın Temel Haklar ve Ödevler bölümünde yer alan ve gerekse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 24 ve 25. maddelerinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunmaması yasal bir zorunluluk ve hukuki gerekliliktir.
Uyuşmazlık konusu ile ilgili olması sebebiyle Anayasa Mahkemesinin 10.09.2020 tarihli ve 69-45 sayılı kararındaki gerekçelere yer vermekte yarar bulunmaktadır.
... 2. Asliye Ceza Mahkemesince 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 21. maddesinin (c) bendinde yaptırım altına alınan fiillerin yalnızca süreli yayınlar ile işlenebileceği, aynı fiilin daha fazla kişiye ulaşabilen radyo, televizyon ve internet gibi kitle iletişim araçlarıyla işlenmesi durumunda suç oluşturmayacağı, kuralla habere konu olan kişilerin haklarının basın özgürlüğünden üstün tutulduğu belirtilerek ilgili düzenlemenin Anayasa’nın 2, 10, 26, 28, 32, 38 ve 90. maddelerine aykırı olduğunun ileri sürülmesi üzerine anılan maddenin (c) bendinde yer alan ‘...mağdurlarının,’ ibaresi ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda 24.11.2020 tarihli ve 31314 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 10.09.2020 tarihli ve 69-45 sayılı kararında özetle;
Temel hak ve özgürlükler arasında sayılan basın hürriyetinin Anayasa’nın 28. maddesinin birinci fıkrasında, ifade özgürlüğünün ise Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenerek güvence altına alındığını, ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden ve demokratik toplum düzeninde geçerli olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereklerinden olduğunu, basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ve bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi araçlardan birini sağladığını, itiraz konusu kuralın, süreli yayınlarda on sekiz yaşından küçük suç mağduru kişilerin kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapılmasını cezai yaptırıma bağlamak suretiyle ifade ve basın özgürlüklerini sınırladığını, Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca ifade ve basın özgürlüklerine getirilen sınırlamaların Anayasa’da öngörülen sınırlama sebeplerine, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olması gerektiğini, Anayasa’nın 28. maddesinin dördüncü fıkrasında; basın hürriyetinin Anayasa’nın 26. ve 27. madde hükümlerine göre sınırlanabileceğinin kabul edildiğini, ifade özgürlüğünün düzenlendiği Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında ise bu özgürlüğün sınırlanma sebepleri belirtilip bu hakkın mutlak olmadığı ve anılan maddede belirtilen nedenlerle sınırlanabileceğinin kabul edildiğini, itiraz konusu kural ile on sekiz yaşından küçük suç mağdurlarının kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde haber yapılmasının cezai yaptırıma bağlanması suretiyle mağdur çocukların şöhret ve haklarının korunmasının amaçlandığını, öngörülen sınırlamanın anayasal anlamda meşru bir amaca dayandığını, devletin her türlü istismara karşı çocukları koruyucu tedbirleri almasını öngören Anayasa’nın 41. maddesindeki yükümlülük ile de uyumlu olduğunu, basın özgürlüğü gibi kişilik hakkı da bir temel hak olarak Anayasa’da birçok hükümle güvence altına alındığını, Kanun’un gerekçesinde de belirtildiği üzere bu düzenleme ile küçüklerin korunması amaçlanmakta olup kuralın zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamaya yönelik olduğunu ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırılık taşımadığını,
Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca sınırlamanın ölçülü olup olmadığı, bu bağlamda kuralın elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı hususunda yapılan değerlendirmede ise; on sekiz yaşından küçük olan suç mağdurlarının kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapılmamasının çocukların tanınmalarına ve mağdur sıfatıyla da olsa bir suçla ilgili gösterilmelerine engel olmak suretiyle korunmalarına katkıda bulunacağı için hedeflenen amaca ulaşma bakımından elverişli olduğunu, kuralla, on sekiz yaşından küçük olan suç mağdurlarına ilişkin haber yapılması değil mağdurların kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde haber yapılmasının suç olarak düzenlendiği için ulaşılmak istenen amaç bakımından seçilen aracın gerekli olmadığının söylenemeyeceğini, öte yandan kuralın, adli para cezasıyla cezalandırılmayı gerektiren bir suç olarak düzenlendiğini, söz konusu yayının yaygın süreli yayın olması durumu ise ağırlaştırıcı sebep olarak öngörüldüğünü, cezai yaptırım olarak adli para cezasının tercih edilmesi ile cezanın alt ve üst sınırları için belirlenen miktar göz önünde bulundurulduğunda ifade ve basın özgürlüklerine getirilen sınırlamanın orantısız olmadığını,
Anayasa’nın 10. maddesinde belirtilen kanun önünde eşitlik ilkesinin amacı aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemek olduğunu, kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmediğini, aynı fiilin nesnel olarak farklı mecralarda işlenmesinin farklı tür yaptırımlara bağlanması, anayasal sınırlar içinde kanun koyucunun takdirinde olduğunu, bu nedenle on sekiz yaşından küçük suç mağdurlarının tanınmalarına yol açacak şekildeki haberlerin süreli yayınlarda yapılması halinde adlî para cezası ile cezalandırılacak bir suç oluşturması karşısında 5187 sayılı Kanun kapsamı dışında kalan diğer medya hizmet sağlayıcıları yoluyla gerçekleştirilmesinin farklı idari yaptırımlara bağlanmasında eşitlik ilkesine aykırı bir yön bulunmadığını kabul ederek 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 21. maddesinin (c) bendinde yer alan “...mağdurlarının” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına oy birliğiyle karar verildiği anlaşılmıştır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulması için 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 21. maddesinin (c) bendinde düzenlenen “kimliğin açıklanmaması” suçunun unsurları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
5187 sayılı Basın Kanunu’nun 21. maddesinin (c) bendinde on sekiz yaşından küçük olan kişilerin fail veya mağdur olarak yer aldığı suçlarda, bu kişilerle ilgili olarak yapılacak yayınlarda, kimliklerinin açıklanması veya kimliklerinin tanınmasına yol açılması fiili suç olarak tanımlanmıştır. Bu düzenleme ile çocukların herhangi bir suçun faili veya mağduru olmaları hâlinde, kişilik haklarının korunması ve reşit olmadan toplum tarafından suçlu kabul edilip uzaklaştırılmalarının engellenmesi amaçlanmıştır.
Kanun’un 2. maddesinin (c) bendinde süreli yayın; belli aralıklarla yayımlanan gazete, dergi gibi basılmış eserler ile haber ajansları yayınlarını, (d) bendinde yaygın süreli yayın ise; tek bir basın-yayın kuruluşu tarafından aynı isimle basılan ve her coğrafi bölgede en az bir ilde olmak üzere, ülkenin en az yüzde yetmişinde yayımlanan süreli yayın ile haber ajanslarının yayınlarını ifade edeceği düzenlenmiştir. Kanun’un 21. maddesine göre on sekiz yaşından küçük olan suç faili veya mağdurlarının kimliklerini açıklayacak veya tanınmalarına yol açacak şekilde yapılacak yayının, süreli yayın veya yaygın süreli yayın olması gerekmekte, maddenin son cümlesine göre söz konusu yayının yaygın süreli yayın olması durumu ise ağırlaştırıcı sebep olarak öngörülmüştür.
Suçun hukuki konusu, on sekiz yaşından küçük kişilerin yani çocukların fail veya mağdur olduğu suçlarla ilgili yayınlarda, bu kişilerin kimliklerinin açıklanmaması ya da tanınmalarına yol açacak şekilde haber yapılmaması suretiyle bu kişilerin kişilik haklarının korunması, gelecekleri açısından doğabilecek olası olumsuz sonuçların ortaya çıkmasının daha ilk baştan engellenmesidir. Madde gerekçesinde de bu hükümle küçüklerin korunduğu vurgulanmıştır.
Suçun mağduru ise, on sekiz yaşını henüz tamamlamamış olan ve yayının konusunu oluşturan suçta fail ya da mağdur olarak yer alan kişidir. 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 3/1-a maddesine göre; daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış olan kişiler çocuk sayılmaktadır. Çocuk Koruma Kanunu’nun kapsamında bulunan on sekiz yaşını tamamlamamış kişiler (çocuklar), 5187 sayılı Kanun’un 21. maddesinin (c) bendinde düzenlenen “kimliğin açıklanmaması” suçunun mağduru olup anılan suçun mağdurunun yaşı öncelikle tespit edilmelidir.
Suçun maddi unsuru yayının mağduru olan çocukların kimliklerinin açıklanmasına veya tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapılmasıdır. Anılan bu bentte yer alan düzenlemede, yayının konusunu oluşturan suç yönünden herhangi bir sınırlama veya belirlemeye yer verilmemiştir. Bu nedenle 21. maddenin (c) bendinde tanımlanan suçun, on sekiz yaşını tamamlamamış olan kişilerin fail veya mağdur olduğu herhangi bir suça ilişkin haberin veriliş şekli itibarıyla işlenmesi mümkündür. Suç sonucu ortaya çıkan hukuksal durum ne olursa olsun, küçük mağdurun veya failin kimliğinin açıklanması bu suçu oluşturacaktır. Anılan norm ile küçüğün korunması amacıyla getirilen kimlik açıklama yasağı “mutlak” nitelikte olup bu bağlamda olmak üzere, küçüğün kimliğinin kamuoyu tarafından daha önce yapılan yazılı veya görüntülü başka yayınlarla öğrenilmiş olması da eylemi suç olmaktan çıkarmayacaktır.
Öte yandan madde gerekçesinde on sekiz yaşından küçüklerin işlediği veya bunlara karşı işlenen suçlarla ilgili olarak haberler değil, bu kişilerin tanıtılması, kimliklerinin açıklanmasının yasaklandığı belirtilmiştir. Madde metni ile gerekçe birlikte değerlendirildiğinde; on sekiz yaşını henüz tamamlamamış olan ve yayının konusunu oluşturan suçta fail ya da mağdur olarak yer alan kişilerle ilgili haber yapılması yasaklanmamış olup yapılan yayınlarda bu kişilerin tanıtılması, kimliklerinin açıklanması engellenmek istenmiştir. Bu bağlamda anılan kural ile getirilen sınırlama bu kişilerin yer aldığı haberlerin veriliş şekline ilişkindir.
Haberin güncel ve gerçek olması, haberin verilmesinde kamu yararı bulunması, haberin veriliş biçimi ile özü arasında düşünsel bir bağ bulunması durumlarında dahi on sekiz yaşından küçüklerin fail veya mağdur olduğu suçlarla ilgili yayınlarda, bu kişilerin kimliklerinin açıklanması ya da tanınmalarına yol açılması hâlinde suç oluşacaktır. Anılan suçun mağduru olan çocukları küçültücü veya kişilik haklarını ihlal eden ifadelere yer verilmemesi veyahut haberi okuyan kişilerde küçüğün hukuki yararının ihlal edilerek mağduriyete yol açıldığına ilişkin izlenim uyandırmaması da suçun oluşumuna engel teşkil etmeyecektir. Kanun koyucu on sekiz yaşından küçüklerin fail veya mağdur olduğu suçlarla ilgili yayınlarda, bu kişilerin kimliklerinin açıklanması ya da tanınmalarına yol açılması hâlinin başka hiçbir koşula bağlı olmaksızın on sekiz yaşından küçüklerin kişilik haklarını zedelediğini kabul etmiştir. Böylece Anayasa’da temel hak ve özgürlükler arasında sayılarak güvence altına alınan basın özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Anayasa ve Basın Kanunu’nda belirtilen sınırlama sebeplerinden başkalarının şöhret veya haklarının korunması amacıyla sınırlandırılmıştır.
Süreli yayınlarda yer verilen on sekiz yaşından küçük olan ve kimlikleri açıklanan ya da tanınmalarına yol açılan kişilerin bir “suçun” mağduru ya da faili olmaları zorunludur. Kanun’un suç olarak tanımlamadığı kabahat olarak düzenlenen eylemler bakımından haberin veriliş şekline ilişkin bir sınırlama getirilmemiş olup bu durumlarda küçüklerin kimliğinin açıklanması ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapılması bu suçu oluşturmayacaktır.
"Kimliğin açıklanmaması" suçunun failinin kim olacağı ise 5187 sayılı Basın Kanunu"nun "Cezai sorumluluk" başlıklı 11. maddesinde düzenlenmiştir. Süreli yayınlar yoluyla işlenen suçlardan "eser sahibi" sorumludur. Eser sahibinin belli olmaması veya yayım sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması ya da yurt dışında bulunması nedeniyle Türkiye"de yargılanamaması veya verilecek cezanın eser sahibinin diğer bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkûm olduğu cezaya etki etmemesi hâllerinde, "sorumlu müdür ve yayın yönetmeni, genel yayın yönetmeni, editör, basın danışmanı gibi sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili" sorumlu olur. Ancak bu eserin sorumlu müdürün ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilinin karşı çıkmasına rağmen yayımlanması hâlinde, bundan doğan sorumluluk "yayımlatana" aittir.
On sekiz yaşından küçüklerle ilgili kimliğin açıklandığı ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapıldığı anda suç tamamlanacak olup bu suç ancak kasten işlenebilir.
5187 sayılı Basın Kanunu’nun 21. maddesinin (c) bendinde düzenlenen suç resen soruşturmaya tabi olup bu suça ilişkin ceza davalarının bir muhakeme şartı olarak, günlük süreli yayınlar yönünden dört ay, diğer basılmış eserler yönünden altı ay içinde açılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sorumlu müdürü sanık ..., sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilinin ise sanık ... olan yaygın süreli yayınlardan ... Gazetesinin 07.05.2013 tarihli nüshasının 3. sayfasında yer alan "Kaldırım çöktü, iki metrelik çukurda mahsur kaldı." başlığını taşıyan haberde, ... İlköğretim Okulu 6. sınıf öğrencisi mağdur ... ..."ın, ... ili, Eyüp ilçesi, Karababa Mahallesi, Gaziosmanpaşa Caddesi"nde kaldırımın çökmesi sonucu boşluğa düşüp yaralandığı ve olayla ilgili soruşturma başlatıldığı yazılıp 18 yaşından küçük olan taksirle yaralama suçunun mağdurunun ad ve soyadına, fotoğrafına ve okul bilgilerine yer verilmek suretiyle kimliğinin açıklandığı ve mağdurun tanınmasına yol açacak şekilde yayın yapıldığı anlaşılan olayda;
Mutlak ve sınırsız bir hak olmayan basın özgürlüğünün, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 10. maddesi, Anayasa"nın 26. maddesi, Basın Kanunu"nun 3. maddesi hükümleri uyarınca "başkalarının şöhret veya haklarının korunması için" sınırlandırılabileceğinin kabul edildiği, "çocuğun yüksek yararı" ilkesi de gözetilerek 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 21. maddesinin (c) bendinin süreli yayınlar vasıtasıyla on sekiz yaşından küçük suç mağduru kişilerin kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapılmasını cezai yaptırıma bağlamak suretiyle basın özgürlüğünün sınırlandırıldığı, Anayasa Mahkemesinin 10.09.2020 tarihli ve 69-45 sayılı kararında da kabul edildiği üzere bu sınırlandırmanın Anayasa"da öngörülen sınırlama sebeplerine, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olduğu, bu yasal düzenleme ile mağdur çocukların şöhret ve haklarının korunmasının amaçlandığı ve bu hâliyle öngörülen sınırlamanın anayasal anlamda meşru bir amaca dayanmakla birlikte devletin her türlü istismara karşı çocukları koruyucu tedbirleri almasını öngören Anayasa"nın 41. maddesindeki yükümlülük ile Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi"ne de uygun olduğu, basın özgürlüğü gibi kişilik hakkı da bir temel hak olarak Anayasa"da güvence altına alındığı için Basın Kanunu"nun gerekçesinde de belirtildiği üzere bu düzenleme ile küçüklerin korunması amaçlanarak zorunlu bir toplumsal ihtiyacın karşılandığı, "kimliğin açıklanmaması" suçu ile çocukların tanınmalarına ve mağdur sıfatıyla da olsa bir suçla ilgili gösterilmelerine engel olmak suretiyle korunmalarına katkıda bulunulacağı için kuralın hedeflenen amaca ulaşma bakımından elverişli olduğu, bu kuralla, on sekiz yaşından küçük olan suç mağdurlarına ilişkin haber yapılması değil mağdurların kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde haber yapılmasının suç olarak düzenlendiği, bu bakımdan basının haber verme veya kamunun haber alma özgürlüğünün de esasen sınırlandırılmadığı, ulaşılmak istenen amaç bakımından orantılı ve gerekli olan bu sınırlandırmanın, mağdur çocuklara ilişkin yayın yaparken haberin veriliş şekli itibarıyla basit yöntemlerle kurala uyulmasını sağlayacak nitelikte olduğu, bu sebeplerle Anayasa Mahkemesince de Anayasa"ya aykırı olmadığı kabul edilen ve anayasal sınırlar içinde kanun koyucunun takdirinde olan bu düzenleme ile mağdur çocuklara ilişkin haberlerin veriliş şekli sınırlandırılarak suç ihdas edildiği,
Haberin güncel ve gerçek olması, haberin verilmesinde kamu yararı bulunması, haberin veriliş biçimi ile özü arasında düşünsel bir bağ bulunması durumlarında dahi on sekiz yaşından küçüklerin fail veya mağdur olduğu suçlarla ilgili yayınlarda, bu kişilerin kimliklerinin açıklanması ya da tanınmalarına yol açılması hâlinde suçun oluşacağı, anılan suçun mağduru olan çocukları küçültücü veya kişilik haklarını ihlal eden ifadelere yer verilmemesinin veyahut haberi okuyan kişilerde küçüğün hukuki yararının ihlal edilerek mağduriyete yol açıldığına ilişkin izlenim uyandırılmamasının da suçun oluşumuna engel teşkil etmeyeceği, madde hükmünde on sekiz yaşından küçüklerin fail veya mağdur olduğu suçlarla ilgili yayınlarda, bu kişilerin kimliklerinin açıklanması ya da tanınmalarına yol açılması hâlinin başka hiçbir koşula bağlı olmaksızın on sekiz yaşından küçüklerin kişilik haklarının zedelendiğinin kabul edildiği,
Basının özgürlüğü ile mağdur çocuğun, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği, diğer bir anlatımla, hukuk düzenince koruma altına alınan yararların birbirine karşı çatışma içinde bulundukları biçiminde bir görünümün var olduğu, hukuk düzeninin, çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına almasının düşünülemeyeceği, aslında yapılan düzenlemenin hukukun diğer temel kavramları ile birlikte incelendiğinde, iki yararın aynı anda ve aynı olayda birbiri ile çatışmadıkları, somut olaydaki olgular itibarıyla koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında, o olayda ve o an için hukuk düzenince korumasız kalmasının uygun olduğu, "kimliğin açıklanmaması" suçu ile on sekiz yaşından küçük olan mağdurun kişilik haklarının, haberin veriliş şekli bakımından basın özgürlüğünden üstün tutulduğu,
Kanun koyucunun anılan düzenleme ile getirdiği sınırlamanın mutlak bir yasak olduğu ve bu kural ile suç mağduru olan küçüğün kişilik haklarının kamu yararından da üstün tutulduğu hususları dikkate alındığında; anılan suçta basın özgürlüğünden hareketle haber alma veya verme hakkında kamu yararı bulunduğu gerekçesiyle somut olayda hukuka uygunluk sebebi bulunduğunun ileri sürülemeyeceği anlaşılmakla;
Sanıkların, yaygın süreli yayın olan ... Gazetesinin 07.05.2013 tarihli nüshasının 3. sayfasında yer alan "Kaldırım çöktü, iki metrelik çukurda mahsur kaldı." başlığını taşıyan haberde, 18 yaşından küçük olan taksirle yaralama suçunun mağdurunun ad-soyad, fotoğraf ve okul bilgilerine yer verilmek suretiyle kimliğinin açıklanması ve mağdurun tanınmasına yol açacak şekilde yayın yapılması şeklindeki eylemlerinde 5187 sayılı Kanun"un 21. maddesinin (c) bendinde düzenlenen "kimliğin açıklanmaması" suçunun unsurları itibarıyla oluştuğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının haklı nedene dayanan itirazının kabulüne, Özel Daire bozma ilamının kaldırılmasına ve dosyanın uygulamanın denetlenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) ... Ceza Dairesinin 10.05.2018 tarihli ve 5068-5939 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, uygulamanın denetlenmesi için Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı kararı ile Yargıtay ... Ceza Dairesinin kapatılması nedeniyle aynı karar uyarınca bu Daireye ait işlerin devredildiği Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 06.07.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.