10. Hukuk Dairesi 2021/5629 E. , 2021/8326 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : Bakırköy 17. İş Mahkemesi
Dava, 4447 sayılı Yasanın geçici 10. maddesinde yer alan teşvik indiriminden faydalanma hakkının tespiti istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı davalı Kurum vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesince davalı Kurumun istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar verilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesince verilen kararın, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM:
Davacı vekili, 6111 sayılı Kanun ile 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu"na eklenen geçici 10. madde ve Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği 103/4 maddesi hükümlerine dayanarak geçmiş dönemlere ilişkin olarak sigorta prim teşvikinden yararlanmaya yönelik olarak yapılan başvurunun davalı Kurum tarafından reddedildiğini beyanla; başvurunun reddi yönündeki Kurum işleminin iptaliyle; müvekkili şirketin, 6111 sayılı Yasayla 4447 sayılı Yasaya eklenmiş olan Geçici 10. Maddenin öngördüğü sigorta prim teşvikinden yararlanmaya yönelik başvurusunun işleme alınması gereğinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
II-CEVAP:
Davalı T.C. Başkanlık Hazine Müsteşarlığı vekili cevap dilekçesinde özetle; 20.12.1994 tarih, 22147 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4059 sayılı Kanun"un 1. maddesinde "Hazine Müsteşarlığının Amaç, Ana Hizmet Birimleri, Görev ve Teşkilatı ile Müsteşarı" belirtildikten sonra 2. maddesinde "Hazine Müsteşarlığı ana hizmet birimlerinin görevleri"nin yer aldığını, müsteşarlığın Başbakanlığa bağlı olduğunu, Başbakan"ın müsteşarlığın yönetimi ile ilgili yetkilerini bir devlet bankası vasıtasıyla kullanabileceğini, görev ve yetki alınana girmeyen bir konuda müsteşarlıklarınca işlem tesis edilemeyeceğini, söz konusu teşvikle ile yetki ve sorumlulukların Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı uhdesinde olduğunu, açıklanan nedenlerle konuyla ilgili olarak müsteşarlıklarında herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığını, husumetin müvekkiline yöneltilmesinin usuli ve hukuki olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Kurum vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle husumet yönünden davanın reddi talebinde bulunmuş, esasa ilişkin beyanlarında ise; Kurumca uygulanan sigorta primi teşviklerine ilişkin gerek 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nda gerekse 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu"nda, 4857 sayılı İş Kanunu"nda, 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun"da, 5225 sayılı Kültür Yatırımlarını ve Girişimlerini Teşvik Kanunu"nda on farklı sigorta primi teşvik hükmünün yer almakta olup, söz konusu sigorta primi teşviklerinden adı geçen Kanunların uygulama usul ve esasları bahse konu kanun maddelerinde belirtilen ilgili bakanlık ve kurumlar ile müştereken belirlenmek suretiyle kurumca yayımlanan genelgelerde açıklandığını, dava konusu somut olayda davacı şirketin dosyalarında işlem görmekte olan iş yeri ile ilgili kayıtlı dilekçelerinin incelemesi sonucu 18.03.2015 tarihinde yayımlanan 2015/10 sayılı genelgede sigortalının aynı ayda / dönemde birden fazla sigorta primi teşviki kapsamına girmesi durumunda işverenlerin bu sigortalıyı cari aya ilişkin prim ve hizmet belgesinin düzenlendiği tarihte tercih edecekleri herhangi bir sigorta teşvik primi kapsamında ilgili kanun numarasını seçmek suretiyle yasal süresi içinde müvekkili kuruma bildirmelerinin mümkün bulunduğunu belirterek, maddi ve hukuki dayanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesi, davanın Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı yönünden kabulüne; davacının 6111 sayılı Yasa 49. maddesi ile 4447 sayılı yasa"ya eklenen geçici 10. maddesi gereğince geçmişe yönelik sigorta prim teşvikinden yararlanma talebini içeren 29.06.2016 tarihli dilekçesinin reddi yönündeki kurum işleminin iptali ile davacının 2012/06 - 07 - 08 - 09 - 10 - 11 - 12, 2013/02 - 03 - 04 - 05 - 06 - 07 - 08 - 09 - 10 - 11, 2014/01 - 02 - 03 - 04 - 05 - 06, 2015/08. aylarına ilişkin başvuru dilekçesinin işleme alınması gerektiğinin tespitine, davalı ... yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesi, 6111 sayılı Yasa ile 4447 sayılı Yasa’ya eklenen geçici 10. madde ile işsizliği azaltmak, istihdamı arttırmak, çalışanların vasıflarını yükselterek işsizlik riskini azaltmak, mesleki ve teknik eğitimi özendirmek, kalite ve eğitimi artırmak amaçlanmış olup, Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği madde 1034 hükmü ile işverenlerin teşvik başvurularında geriye dönük talepte bulunabilmeleri ve daha önce hatalı şekilde seçtikleri teşvik uygulamalarını düzelterek değiştirebilme olanağı tanınmıştır.
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’nın 201510 sayılı Genelgesinde; “.... Teşvikten yaralanıldıktan sonra, sigorta priminin teşvikinin değiştirilmesi yönündeki talepler işleme alınmayacaktır” denilmiş ise de; söz konusu genelgenin Sosyal Sigortalar İşlemleri Yönetmeliği’nin 103 üncü maddesine aykırı olduğu açıktır. Normlar hiyerarşisinde genelgeler yönetmeliklerin altında olduğundan, genelge ile yönetmelik hükmüne aykırı düzenleme getirilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Dairemizce Anayasa Mahkemesi’nin 19.02.2020 tarih ve 2018199 E, 202012 K sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu EK madde 174’ün iptaline ilişkin kararı sonrasında (Ek madde 174 dikkate alınmaksızın) yapılan incelemede, davalı Kurumun Yasa ve Yönetmelikte yapılan düzenleme ile işverenlere tanınmış bir hakkı yasa ve yönetmelikte yeni bir düzenleme bulunmaksızın genelge ile ortadan kaldırması veya hakkı sınırlamasının mümkün olmadığı göz önünde bulundurularak davalı Kurum vekilinin istinaf isteminin reddine, dair karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davalı vekili, davacı hakkında kurumca yapılan işlemin yasal ve hukuka uygun olduğunu, bu nedenle davanın reddine dair karar verilmesi gerektiğini beyanla, kararın bozulmasını istemiştir.
V- İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Eldeki davanın, sosyal güvenlik mevzuatında prim teşviki, destek ve indirim uygulamalarından kaynaklanan uyuşmazlığa ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
4447 sayılı Yasanın geçici 10. maddesinde yer alan teşvik indiriminden faydalanma hakkının tespiti istemine ilişkin olarak açılmış olan davada, davanın kabulüne dair karar verilmiş ise de, yargılama ve temyiz aşamasında 01.04.2018 tarihi itibari ile 5510 sayılı Yasanın ek 17. maddesi yürürlüğe girmiş, olup, bu maddenin ilk fıkrasında aynen:
“Bu Kanun veya diğer kanunlarla sağlanan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanılabileceği halde yararlanılmadığı ay/dönemlerde gerekli tüm koşulların sağlanmış olması ve yararlanılmayan ayı/dönemi takip eden altı ay içerisinde Kuruma müracaat edilmesi şartlarıyla, başvuru tarihinden geriye yönelik en fazla altı aya ilişkin olmak üzere, yararlanılmamış olan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanılabilir veya yararlanılmış olan prim teşviki, destek ve indirimleri başka bir prim teşviki, destek ve indirimi ile değiştirilebilir.” Hükmü ve ikinci fıkrasında ise;
“Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önceki dönemlere ilişkin olmak üzere tüm şartları sağladığı halde bu Kanun veya diğer kanunlarla sağlanan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanmamış işverenler ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yararlanılan prim teşviki, destek ve indirimlerin değiştirilmesine yönelik talepte bulunan işverenler tarafından en son bu maddenin yürürlük tarihini takip eden aybaşından itibaren bir ay içinde Kuruma başvurulması halinde, yararlanılmamış olan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanılabilir veya yararlanılmış olan prim teşviki, destek ve indirimleri başka bir prim teşvik, destek ve indirimi ile değiştirilebilir.” şeklinde belirtilmiş hükümleri mevcut olup, bu yeni madde hükümleri ile tüm teşvik unsurlarından faydalandırılma veya fazla ödemelerin iadesi veya değiştirme istemleri hakkındaki uyuşmazlıklarda ek 17. maddede yer alan hükümlerin irdelenmesi gerektiği açıktır.
Değinilen ek 17. maddenin üçüncü fıkrasında ise; “Bu maddenin ikinci fıkrası kapsamında talepte bulunan işverenlere iade edilecek tutar, maddenin yürürlük tarihinden önce talepte bulunanlar için maddenin yürürlük tarihini takip eden aybaşından, yürürlük tarihinden sonra talepte bulunanlar için ise, talep tarihini takip eden aybaşından itibaren kanuni faiz esas alınmak suretiyle hesaplanarak bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak üç yıl içinde ödenir. Ödeme, öncelikle bu Kanunun 88 inci maddesinin on dört ve on altıncı fıkralarına göre muaccel hale gelmiş prim ve her türlü borçlardan, sonrasında ise ilgili kanunlar uyarınca yapılandırma veya taksitlendirme de dâhil olmak üzere müeccel haldeki prim ve her türlü borçlarından mahsup yoluyla gerçekleştirilir. Ancak, üç yılsonunda ilgili kanunları gereği yapılandırılma veya taksitlendirilme sebebiyle vadesi gelmemiş taksit ödemelerinden peşinen mahsup edilir. Kuruma borcu bulunmayan işverenlere altı ayda bir eşit taksitlerle iade yapılır.” Hükümleri mevcuttur.
Eldeki davada ise, ek 17. maddenin yürürlüğe girmesi ile birlikte “5510 sayılı Yasa veya diğer kanunlarla sağlanan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanılabileceği halde yararlanılmadığı ay/dönemlere ilişkin olarak 5510 sayılı Yasa ile birlikte anılan ilgili kanunların teşvik veya destek hükümlerinde yer alan yararlanma şartlarının mahkemelerce irdelenmesi gerekmekle birlikte, değiştirme veya oluşabilecek fark prim tutarlarının iadesi istemleri hakkında yapılacak değerlendirmede; aynı maddenin ikinci veya üçüncü fıkrasındaki hükümlerin de uygulanıp uygulanmayacağı hususunda bir değerlendirme yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
Diğer taraftan ek 17. maddenin 4. fıkrası hükmündeki “Görülmekte olan davalarda, ayrıca bir başvuru şartı aranmaksızın, dava öncesi yapılan idari başvuru tarihinden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte hesaplanacak tutar üçüncü fıkra hükümlerine göre mahsup veya iade edilir. Mahkemelerce, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış davalarda davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilir. Yargılama giderleri idare üzerinde bırakılır ve vekâlet ücretinin dörtte birine hükmedilir. Ayrıca, ilk derece mahkemelerince verilen kararlar hakkında Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı"nca kanun yollarına başvurulmaz ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan kanun yolu başvurularından vazgeçilmiş sayılır.” İbaresinin iptali için Anayasa Mahkemesi"ne başvuruda bulunulmuş ve Anayasa Mahkemesince 19.02.2020 gün ve 2018/139 E. 2020/12 K. sayılı karar ile bu hükmün iptaline karar verilmiş olup, karar 05.05.2020 tarih ve 31118 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
Anayasa"nın 153. maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazete"de yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 33. maddesi hükümlerine göre, Türk hukukunu resen uygulamakla yükümlü olan mahkemelerin ve giderek Yargıtay’ın iptal kararı ile yok hükmünde olan ve böylece yürürlükten kalkan bir yasa maddesine dayanarak inceleme yapma ve karar verme yetkilerinin bulunmadığının kabulü doğal olup, bu yönde bir uygulama yapılmasına imkânı yoktur. Belirtilmelidir ki, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararları, bozma kararları ile oluşan usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler. Buna göre; usuli kazanılmış hak gereğince uygulanması gereken bir kanun maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği takdirde artık usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararıyla ortaya çıkan yeni hukuki duruma göre karar verilir. Şu halde, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararı karşısında, yeni oluşan durumun kesin hüküm halini almamış derdest tüm davalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Eldeki davada ise, mahkemece, yazılı şekilde karar verilmiş ise de, ek 17. maddenin gelmesi ile oluşan bu yeni durumun dikkate alınması ile davaya konu uyuşmazlığa ilişkin yasal tüm dayanaklar ve teşvik hükümlerinden faydalandırılma, fazla ödenen tutarların iadesi/mahsubu istemleri bakımından ek 17. maddenin ilk üç fıkrası da dâhil olmak üzere yasal tüm dayanaklar irdelenmeli, teşvik veya destekten faydalandırılma şartlarının varlığı ile birlikte incelenmeli ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, mahkemece yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen İlk Derece Mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesi ile kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 15.06.2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.