Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2015/3895
Karar No: 2017/1504
Karar Tarihi: 06.12.2017

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/3895 Esas 2017/1504 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2015/3895 E.  ,  2017/1504 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 22. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 10.10.2013 gün ve 2013/441 E., 2013/177 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 26.02.2015 gün ve 2014/25824E., 2015/3167K. sayılı kararı ile,
    “…Alman Rant Sigortasına giriş tarihinin Türkiye’de sigorta başlangıç tarihi olduğunun tespiti istemli davada; dava dosyası içerisinde tercümesi de bulunan Alman Mercii yazısı ve ekindeki belgede; davacının, Almanya primlerini iade alarak, yurt dışı çalışmalarını tasfiye ettiği belirtilmektedir. Prim iadesi suretiyle tasfiye edilen yurt dışı hizmetlerindeki anılan tasfiye edilme hali, söz konusu yurt dışı sürelerinin, 3201 sayılı Kanun uyarınca borçlandırılarak, sigortalının sosyal güvenliği bakımından değerlendirilmesinde, aksine bir düzenleme bulunmadığından engel değildir. Ancak tasfiye edilen yurt dışı hizmetlerin, sigortalılık başlangıcında esas alınabilmesi mümkün de bulunmamaktadır. Zira, Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasındaki Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin, konuya ilişkin 29’uncu maddesinin 4’üncü bent hükmü, bir kimsenin Türk sigortasına girmeden önce, Alman Rant Sigortasına girmiş bulunması halinde, Rant Sigortasına giriş tarihinin, Türk sigortasına giriş tarihi olarak kabul edileceğini belirtmekle birlikte, anılan hükmün uygulanabilirliği, her iki ülke mevzuatına göre dikkate alınabilecek bir sigortalılık süresinin bulunması halinde mümkündür.
    Sigortalı hizmetlerin tasfiye edilmesi halinde, tasfiyeye uğramış hizmetlerin sosyal sigorta hukuku açısından geçerliliğini yitirmiş sayılması ve artık her iki ülke mevzuatına göre nazara alınabilecek bir sigortalılık süresi kalmayacağından, Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasında aktedilen Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin, konuya ilişkin 29’uncu maddesinin 4’üncü bent hükmü uyarınca, rant sigortasına giriş tarihinin, Türkiye’de sigorta başlangıcı olarak sayılması mümkün olmayacaktır. (Hukuk Genel Kurulu"nun 13.02.2002 gün, 2002/10-21-70 sayılı kararı)
    Kuşkusuz bu halde sigorta başlangıcı, 3201 sayılı Kanunun 5’inci madde hükmü çerçevesinde belirlenmesi gerekecektir. Ancak 11.09.2014 tarihli Mükerrer Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6552 sayılı Kanunun ile 3201 sayılı Kanunda yapılan değişikliklerin ardından davalı Kurum tarafından çıkarılan 29.09.2014 tarih 2014/27 sayılı Genelge yayımlanmış olup; davacıya anılan Genelge kapsamında Kuruma başvurması için süre verilerek, uyuşmazlığın devam edip etmediği belirlenip sonucuna göre bir karar verilmelidir.
    Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın, eksik inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma gerekir.
    O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır."
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.



    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava davacının Almanya’da sigortalı olarak işe başlamış olduğu 04.09.1980 tarihinin Türkiye’de sigorta başlangıç tarihi olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
    Davacı vekilimüvekkilinin Almanya’da 04.09.1980 tarihinde sigortalı işte çalışmaya başladığını, daha sonra Türkiye’ye kesin dönüş yaparak 1996 yılından itibaren Kurum sigortalısı olarak çalıştığını, 09.10.2010 tarihinde SGK’ya başvurarak 3201 sayılı Kanun uyarınca yurtdışı hizmetlerini borçlanmayı talep ettiğini ve borçlanma bedelini ödediğini, ancak borç tahakkuk cetvelinde müvekkilinin ilk işe giriş tarihi olarak 16.03.1983 tarihinin belirtildiğini, oysaki Almanya’da ilk defa sigortalı çalışmaya başladığı tarihin Türkiye’de sigortalı ilk işe giriş tarihi olarak kabul edilmesi gerektiğini ileri sürerek, davacının Almanya’da sigortalı işe başlamış olduğu 04.09.1980 tarihinin Türkiye’de sigortalı işe ilk giriş tarihi olarak tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı ... vekili davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
    Yerel Mahkemece Türkiye ile Almanya arasında yapılan sosyal güvenlik sözleşmesinin ilgili maddesi gereğince davacı her ne kadar 04.09.1980 tarihinde yurt dışında çalışmaya başlamış ise de 18 yaşını ikmal ettiği tarih dikkate alınarak davacının sigorta başlangıç tarihinin 08/08/1982 olarak tespitine ve fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
    Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar Özel Dairece başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel mahkemece Türk vatandaşlarının Almanya"daki hizmetlerine ilişkin primlerin tasfiye edilmesi bu kişilerin Alman Emeklilik Sigortasından uzun vadeli sigorta kollarından aylık almasına engel ise de borçlanma için yurt dışında sigortalılık süresi arayan 3201 sayılı Kanun"un 1. maddesine göre tasfiye edilen sürelerin borçlandırılmasına ve fiili çalışmayı sigorta başlangıcına yeterli kabul eden Türk-Alman Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin 29/4 maddesine göre Türkiye’de sigortalılık başlangıcı sayılmasına engel olmadığı, yurtdışında geçen hizmetlerin borçlanmaya esas kabul edilebilmesi için, yabancı ülkenin sosyal sigorta mevzuatına göre uzun vadeli sigorta kolları kapsamında eylemli bir çalışma veya prim ödenmesi yeterli olup bu nitelikteki bir çalışmanın gerçekleşmesinden sonra yabancı ülke mevzuatından kaynaklanan prim iadesinin fiili çalışma olgusuna bir etkisi bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararını taraf vekilleri temyize getirmektedir.
    Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda prim iadesi suretiyle Almanya’da geçen hizmetlerin tasfiye edildiği nazara alındığında Alman Rant sigortasına giriş tarihinin Türkiye’de sigortalılık başlangıç tarihi olarak kabul edilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce mahkemece bozma kararına uyulmasından sonra direnme kararı verilip verilemeyeceği hususu önsorun olarak görüşülmüştür.
    Mahkemenin ilk kararının Özel Dairece bozulmasından sonra yapılan yargılamanın 11.06.2015 tarihli oturumunda verilen ara karar ile bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra kısa kararın hüküm kısmı ile gerekçeli kararda direnme kararı verilmiştir.
    Burada "usul hukuku" ile ilgili ortaya çıkan sorun, tarafların beyanları alındıktan sonra mahkemece “bozma ilamına uyulmasına” ilişkin ara kararı oluşturulmasına karşın, bu hukuki sonucun tam aksine bir karar verilmesinin hukuken mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Bilindiği üzere bir davada mahkemenin veya tarafların yapmış oldukları bir usul işlemi nedeniyle taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğan ve gözetilmesi zorunlu olan hakka usuli kazanılmış hak denilir.
    Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar.
    Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozma kararında gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bozma nedenidir.
    Bozma kararı ile dava, usul ve yasaya uygun bir hâle sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre Yargıtayın bozma kararına uymuş olan mahkeme bu uyma kararı ile bağlıdır. Daha sonra bu uyma kararından dönerek direnme kararı veremez; bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak ya da gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır.
    Aynı ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E., 2010/87 K.; 14.06.2017 gün ve 2015/22-1305 E., 2017/1181 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
    Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesi’nce iptaline karar verilirse usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK’nun 21.01.2004 gün ve 2004/10-44 E., 19 K.; 03.02.2010 gün ve 2010/4-40 E., 2010/54 K.).
    Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü – C. V, 6. b İstanbul 2001, s 4738 vd).
    Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
    Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde somut olayda, taraf vekillerinin temyizi üzerine verilen Yargıtay bozma kararı üzerine mahkemenin bu karara uyması ile davalı yararına usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Burada usuli kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai bir durum da bulunmadığına göre, artık önceki kararda direnilmesi usulen mümkün değildir. Usuli kazanılmış hak ilkesi kamu düzeni ile ilgili olup temyiz aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
    Açıklanan nedenlerle mahkemece bozmaya uyulmakla gerçekleşen usuli kazanılmış hak nazara alınarak hükmüne uyulan bozma gereklerinin yerine getirilmesi gerekirken, direnme kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup direnme kararının bozulması gerekir.
    S O N U Ç: Davacı vekili ve Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı usulden BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 06.12.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi