7. Hukuk Dairesi 2015/1505 E. , 2016/9746 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava Türü : Alacak
YARGITAY İLAMI
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
1- Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2- Davacı, iş akdini fazla mesai ve hafta tatili ücreti alacaklarının ödenmemesi nedeni ile haklı olarak feshettiğini belirterek kıdem tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı cevap dilekçesi ile davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İşçinin ödenmeyen işçilik hakları sebebiyle iş sözleşmesini haklı olarak feshedip feshetmediği konusu taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.
İşçinin emeğinin karşılığı olan ücret işçi için en önemli hak, işveren için en temel borçtur. 4857 sayılı İş Kanununun 32 nci maddesinin dördüncü fıkrasında, ücretin en geç ayda bir ödeneceği kurala bağlanmıştır. 5953 sayılı Basın İş Kanununun 14 üncü maddesinin aksine, 4857 sayılı Yasada ücretin peşin ödeneceği yönünde bir hüküm bulunmamaktadır. Buna göre, aksi bireysel ya da toplu iş sözleşmesinde kararlaştırılmadığı sürece işçinin ücreti bir ay çalışıldıktan sora ödenmelidir.
Ücreti ödenmeyen işçinin, bu ücretini işverenden dava ya da icra takibi gibi yasal yollardan talep etmesi mümkündür.
1475 sayılı Yasa döneminde, toplu olarak hareket etmemek ve kanun dışı grev kapsamında sayılmamak kaydıyla 818 sayılı Borçlar Kanununun 81 inci maddesi uyarınca ücreti ödeninceye kadar iş görme edimini ifa etmekten, yani çalışmaktan kaçınabileceği kabul edilmekteydi. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 97 inci maddesinde de benzer bir düzenleme yer almaktadır. 4857 sayılı İş Kanununda ise ücret daha fazla güvence altına alınmış ve işçi ücretinin yirmi gün içinde ödenmemesi durumunda, işçinin iş görme edimini yerine getirmekten kaçınabileceği açıkça düzenlenmiş, toplu bir nitelik kazanması halinde dahi bunun kanun dışı grev sayılamayacağı kurala bağlanmıştır.
Ücreti ödenmeyen işçinin alacağı konusunda takibe geçmesi ya da ücreti ödeninceye kadar iş görme edimini yerine getirmekten kaçınması, iş ilişkisinin devamında bazı sorunlara yol açabilir. Bu bakımdan, işverenle bir çekişme içine girmek istemeyen işçinin, haklı nedene dayanarak iş sözleşmesini feshetme hakkı da bulunmaktadır. Ücretin hiç ya da bir kısmının ödenmemiş olması bu konuda önemsizdir.
Ücretin ödenmediğinden söz edebilmek için işçinin yasa ya da sözleşme ile belirlenen ücret ödenme döneminin gelmiş olması ve işçinin bu ücrete hak kazanması gerekir.
4857 sayılı İş Kanununun 24 üncü maddesinin (II) numaralı bendinin (e) alt bendinde sözü edilen ücret, geniş anlamda ücret olarak değerlendirilmelidir. İkramiye, prim, yakacak yardımı, giyecek yardımı, fazla mesai, hafta tatili, genel tatil gibi alacakların ödenmemesi durumunda da işçinin haklı fesih imkânı bulunmaktadır.
İşçinin ücretinin işverenin içine düştüğü ödeme güçlüğü nedeniyle ödenememiş olmasının sonuca bir etkisi yoktur. İşçinin, ücretinin bir kısmını Yasanın 33 üncü maddesinde öngörülen ücret garanti fonundan alabilecek olması da işçinin fesih hakkını ortadan kaldırmaz.
Bireysel veya toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan aynî yardımların yerine getirilmemesi de (erzak ve kömür yardımı gibi) bu madde kapsamında değerlendirilmeli ve işçinin “haklı fesih” hakkı bulunduğu kabul edilmelidir.
İşçinin sigorta primlerinin hiç yatırılmaması veya eksik bildirilmesi, sosyal güvenlik hakkını ilgilendiren bir durum olsa da Dairemizin 1475 sayılı Yasa döneminde istikrar kazanmış olan görüşü, 4857 sayılı İş Kanunu döneminde de devam etmekte olup, sigorta primlerinin hiç yatırılmaması, eksik yatırılması veya düşük ücretten yatırılması hallerinde de işçinin haklı fesih imkânı vardır.
Somut olayda, davacının hafta tatili alacağı bulunduğu ve söz konusu alacağın fesih tarihinden sonra davalı tarafça ödendiği sabittir. Mahkemece davacının sadece 1 günlük hafta tatili çalışması alacağı karşılığı olan 51,09 TL‘nin ödenmemesi nedeni ile iş akdini feshetmesinin işçiye haklı fesih imkanı vermeyeceği gerekçesi ile kıdem tazminatı talebinin reddine karar verilmesi isabetli olmamıştır. Yukarıdaki ilkeler ışığında davacının hafta tatili ücreti alacağının ödenmemesi nedeni ile iş akdini haklı olarak feshettiği ve kıdem tazminatına hak kazandığının gözetilmemesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 02/05/2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
(M)
KARŞI OY YAZISI
Davacı 04.04.2012 tarihli Noter ihtarnamesi ile fazla mesai ve hafta tatili ücretlerinin ödenmediği gerekçesiyle İş Kanunun 24.maddesi gereğince iş akdinin feshini bildirerek kıdem tazminatı, fazla mesai ücreti ve hafta tatili ücreti alacağının davalıdan tahsili amacıyla dava açmıştır. Yapılan yargılama sonucunda davacının fazla mesai ücreti alacağı bulunmaması, sadece 1 günlük 51,09 TL hafta tatili ücret alacağının bulunmasının davacı işçiye haklı nedenle derhal fesih yetkisini kullanmasının dürüstlük kurallarına aykırı olacağından davacının kıdem tazminatına hak kazanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacının iş akdinin feshi 04.04.2012 tarihi olup 18.06.2012 tarihinde bu davayı açmıştır. Davacı, davalı işinde çalışırken sendika üyesidir. Davacının iş akdinin feshinden önce işverenden herhangi bir şekilde fazla mesai ve hafta tatili ücret alacağına yönelik talebi ve ihtarı bulunmamaktadır. Yapılan yargılama ile davacının tüm fazla mesai ve hafta tatili çalışmalarının kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Davacının ihtarı üzerine davalı işyerinde yapılan incelemede davacının sadece 2008 yılı son haftasına ilişkin 1 günlük hafta tatili ücreti alacağı bulunduğu anlaşılmış ve dava açılmadan önce bu ücret de davacıya ödenmiştir. Davacı fesih yerine ödeme yapılması için ihtar çekseydi, kayıtlarda gözüken sadece 1 günlük haftasonu çalışması alacağı davalı işverence işyeri kayıtlarında yapılan inceleme sonucu tespit edilip ödenebilecektir. Davacının başkaca hafta tatili ücreti alacağı ve fazla mesai ücreti alacağı bulunmamaktadır. 2008 yılı son haftasındaki bu hafta tatili çalışmasından başka sonraki tarihlerde yani 3,5 yıl süre içerisinde ödenmeyen fazla mesai ve hafta tatili ücreti alacağı bulunmamaktadır. Sadece bir haftasonu tatili alacağı bulunmuş olması ve kayıtlara göre de bunun sabit olması ayrıca davalı işyerinde yapılan hafta sonu çalışmalarının ve fazla mesai ücretlerinin ödendiğinin anlaşılmasına göre davacının ödenmeyen 3,5 yıl önceki sadece 1 günlük haftasonu ücreti alacağı bulunduğu gerekçesiyle iş akdinin feshi kötü niyetlidir.
M.K. 2.maddesi gereği Yasanın sağladığı haklar başkasının aleyhine olacak şekilde kullanılamaz. Hukuk, kötüniyeti korumaz. Türk Medeni Kanunun 2.maddesi "herkes, haklarını kullanırken, borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkca kötüye kullanılmasını hukuk düzenini korumaz." Bir hakkın kullanılmasının açıkca adeletsizlik oluşturduğu, gerçek hakkın tanınması ve bireyin korunması için tüm hukuki yolların kapalı bulunduğu zorunluluk hallerinde TMK."nun 2. maddesi uygulama alanını bulur ve olağanüstü bir imkan sağlar ve haksızlığı düzeltici yasadaki kuralları tamamlayıcı fonsiyonunu yerine getirir. Bir hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanılmasını oluşturur. TMK."nun 2/1. maddesi hükmü herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin ızrar kastıyla hareket etmiş olup olmadığının araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar verme değil, hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır. Medeni Kanunun 2. maddesinde yer alan dürüst davranma " hakların kullanılması" ve " borçların yerine getirilmesinde" söz konusu olur. Dürüst davranma " bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani dürüst, namuskar, makul, fiilinin neticesini bilen, orta zekalı her insanın benzer hadiselerde takip edecek yolda hareket etmesi" anlamındadır. O halde bir hak sahibi hakkını kullanırken veya bir borçlu borcunu yerine getirirken yukarıda belirtilen ilkelere uygun hareket etmek zorundadır; aksi halde haklarını kötüye kullandıkları sonucuna varılabilecektir. Objektif iyiniyet olarak da tanımlanan ve dürüstlük kurallarını düzenleyen TMK"nun 2. maddesi bütün hakların kullanılmasında dürüstlük kuralları çerçevesinde hareket edeceğini ve bir kimsenin başkalarını zararlandırmak ya da güç duruma sokmak amacıyla haklarını kötüye kullanmasını yasanın korumayacağını belirtmiştir. Aynı maddenin 2.fıkrasında düzenlenen hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının amacı hakime özel ve istisnai hallerde adalete uygun düşücek şekilde hüküm verme imkanını sağlamaktır.
En son 3,5 yıl öncesinden kalan sadece 1 günlük 51,09 TL tutarında çok düşük miktardaki alacaktan dolayı ve fesih yerine ihtaren talebi halinde alabileceği hafta tatili alacağından dolayı iş akdini fesih yoluna gidilmiş olması dürüstlük kurallarına uymamaktadır ve davacının iş akdini fesihde haklı bir nedeni bulunmamaktadır. Davacı, haklı bir neden olmaksızın iş akdini feshettiğinden kıdem tazminatına hak kazanamaz. Tüm bu nedenlerle mahkeme kararı doğru olduğundan mahkeme kararının onanması gerekirken kararın bozulması yönündeki çoğunluk görüşüne katılamıyorum. 02/05/2016