10. Hukuk Dairesi 2021/5336 E. , 2021/8317 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : Denizli 4. İş Mahkemesi
Dava, 5510 Sayılı Yasanın 81. maddesinin (ı) bendinde yer alan teşvik indiriminden faydalandırılma ve fazladan ödenen primlerin davalı Kurumdan faizi ile tahsili istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince davacının istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar verilmiştir.
Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM:
Davacı vekili; müvekkil şirketin Türk Ticaret Kanunu hükümlerine uygun olarak 28/01/2014 tarihinde kurulan, Türk Ticaret Kanunu ve ilgili diğer mevzuata uygun bir şekilde özel sektörde ticari faaliyette bulunan özel hukuk tüzel kişisi olup 5510 Sayılı SSGSSK Madde 4/1-a kapsamında sigortalı çalıştırmakta olduğunu, ancak istisna kapsamında yer almamasına ve tüm şartları taşımasına rağmen kurum tarafından başta malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortası primi, işveren hissesinde uygulanmakta olan beş puanlık prim teşvikinden diğer teşvik destek ve indirimlerden faydalandırılmadığını, davalı kurumun yazısında "5510 Sayılı Kanunun 81 maddesi gereğince resmi nitelikteki iş yerlerinin prim indiriminden yararlanmasının mümkün olmadığını bildirmiş ve ayrıca 27/03/2018 tarih ve 30373 nolu Resmi Gazetede yayımlanan 7103 Sayılı Vergi Kanunları ile bazı Kanun ve KHK"larda değişiklik yapılması hakkındaki Kanunun 70.Maddesi ile 5510 Sayılı Kanuna eklenen 17. maddeye atıfta bulunulduğunu, müvekkil şirketin 5335 Sayılı Kanunun 30/2 maddesi kapsamına giren kurum ve kuruluşlara ait iş yeri olduğu tespit edildiğinden yapılacak işlem bulunmadığı gerekçesiyle talebin reddedildiğini,şirketin kuruluş tarihi olan 28/01/2014 tarihinden bu yana yararlanmamış olduğu başta malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası primi işveren hissesine % 5 prim teşviki olmak üzere diğer teşvik, destek ve indirimlerden yararlandırılması, davalı kuruma başvuru tarihinden itibaren başta malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası primi işveren hissesine % 5 prim teşviki olmak üzere diğer teşvik, destek ve indirimlerden yararlandırılması, şirketin kuruluşundan itibaren davalı kuruma yersiz ödenmiş primlerin kanuni faizi ile birlikte kendilerine geri ödenmesi, primlerin iadesine kadar geçen sürede cari dönem primlerinin prim iadesi alacağından mahsubunun gerektiğinin tespitine, 28/01/2014 tarihinden bu yana davalı kuruma yersiz ödenmiş olan primlerin 5510 sayılı SSGSSK ek madde 17 ve diğer düzenlemeler gereğince ve madde 89/3 uyarınca kanuni faizi ile birlikte müvekkil şirkete ödenmesine karar verilmesini, talep etmiştir.
II-CEVAP:
Davalı SGK Başkanlığı vekili, davacı firmanın 5335 sayılı Kanunun 30. maddesinin ikinci fıkrasında düzenleme altına alınmış olan kurum ve kuruluşlar kapsamına ait işyeri olduğundan davacının söz konusu teşviklerden yararlanabilmesinin mümkün olmadığını ve prim indiriminden yararlandırılmalarının mümkün bulunmadığını, davacıdan kamuya ait işyeri statüsünde olduğu tespit edildiğini savunarak davanın reddini savunmuştur.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk derece mahkemesi, Somut olayda davacı şirket sermayesinin %99,5"nin Denizli Büyükşehir Belediyesine ait olması yukarıda açıklanan hususlar ve şirketin Kamu idaresi işyerleri kapsamında olması nedeniyle davanın reddine dair karar vermiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi, incelenen mahkeme kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı vekili, şirketin hisselerinin kamuya ait olmasının bir önemi olmadığını, aslen özel hukuk tüzel kişilik olarak özel hukuk hükümlerine göre kurulmuş bir şirket olması nedeniyle davasının kabulünün gerektiğini belirterek, hükmün bozulmasına, dair talepte bulunmuştur.
V- İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Eldeki davanın, sosyal güvenlik mevzuatında prim teşviki, destek ve indirim uygulamalarından kaynaklanan uyuşmazlığa ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
5510 Sayılı Yasanın 81. Maddesinin (ı) bendinde yer alan teşvik indiriminden faydalandırılma ve davalı kurumca tahakkuk ettirilen borcun iptali ile birlikte fazladan ödenen primlerin davalı Kurumda faizi ile tahsili istemine ilişkin olarak açılmış olan davada yazılı şekilde dair karar verilmiş ise de, yargılama ve temyiz aşamasında 01.04.2018 tarihi itibari ile 5510 sayılı Yasanın ek 17. maddesi yürürlüğe girmiş, olup, bu maddenin ilk fıkrasında aynen:
“Bu Kanun veya diğer kanunlarla sağlanan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanılabileceği halde yararlanılmadığı ay/dönemlerde gerekli tüm koşulların sağlanmış olması ve yararlanılmayan ayı/dönemi takip eden altı ay içerisinde Kuruma müracaat edilmesi şartlarıyla, başvuru tarihinden geriye yönelik en fazla altı aya ilişkin olmak üzere, yararlanılmamış olan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanılabilir veya yararlanılmış olan prim teşviki, destek ve indirimleri başka bir prim teşviki, destek ve indirimi ile değiştirilebilir.” Hükmü ve ikinci fıkrasında ise;
“Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önceki dönemlere ilişkin olmak üzere tüm şartları sağladığı halde bu Kanun veya diğer kanunlarla sağlanan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanmamış işverenler ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yararlanılan prim teşviki, destek ve indirimlerin değiştirilmesine yönelik talepte bulunan işverenler tarafından en son bu maddenin yürürlük tarihini takip eden aybaşından itibaren bir ay içinde Kuruma başvurulması halinde, yararlanılmamış olan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanılabilir veya yararlanılmış olan prim teşviki, destek ve indirimleri başka bir prim teşvik, destek ve indirimi ile değiştirilebilir.” şeklinde belirtilmiş hükümleri mevcut olup, bu yeni madde hükümleri ile tüm teşvik unsurlarından faydalandırılma veya fazla ödemelerin iadesi veya değiştirme istemleri hakkındaki uyuşmazlıklarda ek 17.maddede yer alan hükümlerin irdelenmesi gerektiği açıktır.
Değinilen Ek 17. maddenin üçüncü fıkrasında ise; “Bu maddenin ikinci fıkrası kapsamında talepte bulunan işverenlere iade edilecek tutar, maddenin yürürlük tarihinden önce talepte bulunanlar için maddenin yürürlük tarihini takip eden aybaşından, yürürlük tarihinden sonra talepte bulunanlar için ise, talep tarihini takip eden aybaşından itibaren kanuni faiz esas alınmak suretiyle hesaplanarak bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak üç yıl içinde ödenir. Ödeme, öncelikle bu Kanunun 88 inci maddesinin on dört ve on altıncı fıkralarına göre muaccel hale gelmiş prim ve her türlü borçlardan, sonrasında ise ilgili kanunlar uyarınca yapılandırma veya taksitlendirme de dâhil olmak üzere müeccel haldeki prim ve her türlü borçlarından mahsup yoluyla gerçekleştirilir. Ancak, üç yılsonunda ilgili kanunları gereği yapılandırılma veya taksitlendirilme sebebiyle vadesi gelmemiş taksit ödemelerinden peşinen mahsup edilir. Kuruma borcu bulunmayan işverenlere altı ayda bir eşit taksitlerle iade yapılır.” Hükümleri mevcuttur.
Eldeki davada ise, Ek 17. Maddenin yürürlüğe girmesi ile birlikte “5510 Sayılı Yasa veya diğer kanunlarla sağlanan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanılabileceği halde yararlanılmadığı ay/dönemlere ilişkin olarak 5510 sayılı Yasa ile birlikte anılan ilgili kanunların teşvik veya destek hükümlerinde yer alan yararlanma şartlarının mahkemelerce irdelenmesi gerekmekle birlikte, değiştirme veya oluşabilecek fark prim tutarlarının iadesi istemleri hakkında yapılacak değerlendirmede; aynı maddenin ikinci veya üçüncü fıkrasındaki hükümlerin de uygulanıp uygulanmayacağı hususunda bir değerlendirme yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
Diğer taraftan Ek 17.maddenin 4. Fıkrası hükmündeki “Görülmekte olan davalarda, ayrıca bir başvuru şartı aranmaksızın, dava öncesi yapılan idari başvuru tarihinden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte hesaplanacak tutar üçüncü fıkra hükümlerine göre mahsup veya iade edilir. Mahkemelerce, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış davalarda davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilir. Yargılama giderleri idare üzerinde bırakılır ve vekâlet ücretinin dörtte birine hükmedilir. Ayrıca, ilk derece mahkemelerince verilen kararlar hakkında Sosyal Güvenlik Kurumu"nca kanun yollarına başvurulmaz ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan kanun yolu başvurularından vazgeçilmiş sayılır.” İbaresinin iptali için Anayasa Mahkemesi"ne başvuruda bulunulmuş ve Anayasa Mahkemesince 19.02.2020 gün ve 2018/139 E. 2020/12 K. Sayılı karar ile bu hükmün iptaline karar verilmiş olup, karar 05.05.2020 tarih ve 31118 sayılı Resmi gazetede yayımlanmıştır.
Anayasa"nın 153. maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazete"de yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 33. maddesi hükümlerine göre, Türk hukukunu resen uygulamakla yükümlü olan mahkemelerin ve giderek Yargıtay’ın iptal kararı ile yok hükmünde olan ve böylece yürürlükten kalkan bir yasa maddesine dayanarak inceleme yapma ve karar verme yetkilerinin bulunmadığının kabulü doğal olup, bu yönde bir uygulama yapılmasına imkânı yoktur. Belirtilmelidir ki, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararları, bozma kararları ile oluşan usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler. Buna göre; usuli kazanılmış hak gereğince uygulanması gereken bir kanun maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği takdirde artık usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararıyla ortaya çıkan yeni hukuki duruma göre karar verilir. Şu halde, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararı karşısında, yeni oluşan durumun kesin hüküm halini almamış derdest tüm davalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Eldeki davada ise, mahkemece, yazılı şekilde karar verilmiş ise de, Ek 17. maddenin gelmesi ile oluşan bu yeni durumun dikkate alınması ile davaya konu uyuşmazlığa ilişkin yasal tüm dayanaklar ve teşvik hükümlerinden faydalandırılma, fazla ödenen tutarların iadesi/mahsubu istemleri bakımından ek 17. Maddenin ilk üç fıkrası da dâhil olmak üzere yasal tüm dayanaklar irdelenmeli, teşvik veya destekten faydalandırılma şartlarının varlığı ile birlikte incelenmeli ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, mahkemece yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi kararının HMK"nın 373/1. maddesi gereğince kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 15.06.2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.