8. Hukuk Dairesi 2012/7726 E. , 2012/9904 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile ... ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair...Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 26.01.2010 gün ve 97/27 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, Tepebayat Mahallesi, ... caddesindeki 579 ada 3 parsel sayılı taşınmazın muris anneleri ...’den taraflara intikal ettiğini, 651,89 metrekare miktarındaki arsanın 1/5 hissesinin kendisine ait olması gerekirken, 11,68 metrekare olarak adına hisse çıktığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile hissedarlar adına hisseleri oranında tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... davanın reddini talep etmiş, diğer davalılar bir savunma getirmemiştir.
Mahkemece, davacının kesin sürede veraset ilamı sunmadığı ve davasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, süresinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuki sebebine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
İncelenen yargılama tutanaklarında; mahkemece 13.10.2009 tarihli oturumda, “…Davacıya annesi ....nün veraset ilamını çıkartarak, ilamda adı geçenleri davaya dâhil etmesi, tüm delillerini sunması için kesin süre verilmesine, bu sürede ibraz etmediği takdirde ibrazdan vazgeçmiş sayılacağı hususunun ihtarına…” biçiminde ara kararı kurulduğu, müteakip duruşmaya gelmemesi üzerine dosyanın işlemden kaldırıldığı, yenilemeden sonraki 26.01.2010 günlü duruşmada anılan gerekçe ile davanın reddine karar verildiği, kesin süreyi içeren ara kararında süre miktarının belirtilmediği görülmüş; HUMK.nun 163. maddesine uygun kabul edilemeyeceği anlaşılmıştır.
Bilindiği üzere; davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hâkime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle HUMK.nun 159. maddesinde açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hâkim tarafından azaltılıp çoğaltılamaz.
Buna karşın, aynı yasanın 163. maddesine göre hâkimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hâkim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hâkim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur.
Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hâkim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.
Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hâkim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hâkimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hâkim tarafından hemen yerine getirilmelidir. Mahkemece verilen sürenin gün, hafta ya da ay olarak ara kararında açıklanmaması, ara kararının usulsüz olduğunu göstermektedir.
Davada ileri sürülen sebebe dayalı iddianın her türlü delille (tanık dâhil) ispat edilebileceği kuşkusuzdur. Mahkemece, davacıya veraset belgesini ibraz ile taraf teşkili sağlaması ve tüm delillerini ibraz etmesi için ara kararı kurulmak suretiyle mehil verilmiş ise de verilen mehilin ibrazı gereken deliller yönünden açıklık taşımadığı, ayrıca yukarıda belirtilen usul kurallarına uygun olmadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, davacıya ne gibi delilleri ibraz etmesi gerektiği yolunda ve yukarıdaki ilkeleri kapsar biçimde ara kararı kurulmak suretiyle süre verilmesi, süreye riayetsizliğin sonuçlarının hatırlatılması ve ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
Açıklanan nedenle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla halen yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesine uyarınca BOZULMASINA, HUMK.nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna ve 17,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 05.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.