16. Hukuk Dairesi 2014/702 E. , 2014/1133 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : SERİK 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/06/2013
NUMARASI : 2011/602-2013/468
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay"ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Yargıtay bozma ilamında özetle; "çekişmeli taşınmazın doğusunda bulunan DSİ sulama kanalı ile ilgili varsa kamulaştırmaya ilişkin harita ve belgeler ile kamulaştırma sonucu oluşan tapu kayıtları getirtilerek, eksiklikler tamamlatıldıktan sonra bu belgeler teknik bilirkişilerce mahallinde yöntemine uygun uygulanmak suretiyle kapsamının belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi" gereğine değinilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne, 24.01.2013 havale tarihli fen bilirkişisi raporunda (A) harfi ile gösterilen 11265 m2 yüzölçümündeki taşınmazın davacılar adına eşit hisse ile tapuya tesciline, (B) harfi ile gösterilen 620 m2 yüzölçümündeki kısma ilişkin davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece fen bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen bölüm üzerinde davacılar lehine tescil şartlarının gerçekleştiği gerekçe gösterilmek suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli değildir. Dava, TMK"nun 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 14 ve 17. maddelerine dayalı tescil isteğine ilişkindir. Dava konusu taşınmaz, 1952 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında, kayalık olarak tapulama harici bırakılan yerlerdendir. Davacılar vekili, imar-ihya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetlik hukuki nedenlerine dayanarak tescil isteğinde bulunmuştur. Böyle bir yerin emek ve masraf sarfı suretiyle imar-ihya işlemlerinin tamamlanarak tarıma elverişli hale getirilmesini müteakip, kazanmayı sağlayacak zilyetlik süresinin geçmesi suretiyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 14 ve 17. maddeleri hükümlerine göre kazanılması mümkündür. Bir arazinin kullanım süresi ile niteliğini ve üzerindeki imar-ihya işlemlerinin tamamlandığı tarihi en iyi belirleme yöntemi hava fotoğraflarıdır. Hava fotoğraflarının en az üç ayrı zamana ilişkin olması gerekir. Bu konuda sağlıklı bir sonuca ulaşmak için dava tarihinden geriye doğru 15, 20 ve 25 yıl öncesine ait (1980, 1985 ve 1990 yılları) stereoskopik hava fotoğraflarının dosya arasına konulması ve bu fotoğrafların stereoskopla incelenmesi gerekir. Stereoskopik çift hava fotoğrafı, bir stereoskop altında incelendiğinde arazinin üç boyutlu görülmesi, taşınmazın çekim tarihindeki sınırlarının ve niteliğinin belirlenebilmesi, bu yolla ekilemeyen alanların net bir biçimde tespitinin yapılabilmesi mümkündür. Mahkemece uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi için gerekli bulunan hava fotoğraflarından yararlanılmamıştır. Diğer yandan, bozma öncesi ve bozma sonrası yapılan keşiflerde zilyetlik süresi bakımından beyanlarına başvurulan yerel bilirkişi ve tanık beyanları arasında ve bu konuda ziraat bilirkişisi tarafından tanzim edilen raporlar arasında çelişki bulunmasına rağmen, bu çelişki yöntemine uygun giderilmemiştir. Hal böyle olunca, hava fotoğrafları Harita Genel Komutanlığı"ndan tarihleri açıkça yazılmak suretiyle istenilerek dosya arasına konulmalıdır. Bundan sonra, mahallinde yerel bilirkişiler, taraf tanıkları ve 3 kişilik ziraat mühendisleri kurulu, jeodezi veya fotogrametri uzmanı ve harita mühendisinden oluşacak bilirkişi heyeti aracılığıyla yapılacak keşifte, belirtilen tarihlerde çekilmiş stereoskopik çift hava fotoğraflarının stereoskop aletiyle yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda inceleme yaptırılarak; çekişme konusu taşınmaz hava fotoğraflarında gösterilmeli, bu yerin önceki ve şimdiki niteliği belirlenmeli, imar-ihyaya en erken ne zaman başlanıldığının ve tamamlandığının, arazinin ekonomik amacına uygun olarak tarım arazisi niteliğiyle zilyetliğine ne zaman başlanıldığının belirlenmesine çalışılmalı, tanık ve yerel bilirkişi ifadeleri de bilimsel esaslara ve maddi bulgulara dayanılarak hazırlanan söz konusu bilirkişi raporuyla denetlenmeli, zilyetliğin başlangıcı konusunda yerel bilirkişi ve tanıklar beyanları arasındaki çelişki yöntemine uygun olarak giderilmeli, daha sonra iddia ve savunma çerçevesinde toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek karar verilmelidir. Eksik incelemeyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle hükmün BOZULMASINA, 12.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.