14. Hukuk Dairesi 2016/18723 E. , 2020/7097 K.
"İçtihat Metni" 14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı tarafından, davalılar aleyhine 04.02.2016 gününde verilen dilekçe ile geçit hakkı tesisi talebi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine dair verilen 12/07/2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, Türk Medeni Kanununun 747. maddesi gereğince geçit hakkı kurulması istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkiline ait 107 ada, 75 parsel sayılı taşınmazın genel yola bağlantısı bulunmadığından, davalılara ait taşınmazlardan geçit hakkı tesisine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabul, kısmen reddine, Kayseri ili, İncesu ilçesi, Küllü Mahallesi, 107 ada, 75 parsel sayılı taşınmaz lehine; sırasıyla aynı yer 107 ada 74, 104 ve 71 parsel sayılı taşınmazlar aleyhine; 08/06/2016 hakim havale tarihli fen bilirkişi raporuna ekli haritada sırasıyla ;
-107 ada 74 parselde bulunan, C= 3 m. genişliğinde, 281,89 m2 ,
-107 ada 104 parselde bulunan, B= 3 m. genişliğinde, 433,87 m2 ,
-107 ada 71 parselde bulanan, A= 3 m. genişliğinde, 446,89 m2 yerlerden geçit irtifakı tesisine, bu irtifakın tapuya tesciline karar verilmiştir.
Hükmü, davalı Hazine vekili temyiz etmiştir.
Bu tür davalar ülkemizde arazi düzenlenmesinin sağlıklı bir yapıya kavuşmamış olması ve her taşınmazın yol ihtiyacına cevap verilmemesi nedeniyle zorunlu olarak açılmaktadır. Geçit hakkı verilmesiyle genel yola bağlantısı olmayan veya yolu bulunsa bile bu yol ile ihtiyacı karşılanamayan taşınmazın genel yolla kesintisiz bağlantısı sağlanır. Uygulama ve doktrinde genellikle bunlardan ilkine "Mutlak geçit ihtiyacı" veya "Geçit yoksunluğu", ikincisine de "Nispi geçit ihtiyacı" ya da "Geçit yetersizliği" denilmektedir.
Geçit hakkı verilmesine ilişkin davalarda, bu hak taşınmaz leh ve aleyhine kurulacağından leh ve aleyhine geçit istenen taşınmaz maliklerinin tamamının davada yer alması zorunludur. Ancak, yararına geçit istenen taşınmaz paylı mülkiyete konu ise dava paydaşlardan biri veya birkaçı tarafından açılabilir.
Türk Medeni Kanununun 747/2 maddesi gereğince geçit isteği, önceki mülkiyet ve yol durumuna göre en uygun komşuya, bu şekilde ihtiyacın karşılanmaması halinde geçit tesisinden en az zarar görecek olana yöneltilmelidir. Zira geçit hakkı taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı olmakla birlikte, özünü komşuluk hukukundan alır. Bunun doğal sonucu olarak yol saptanırken komşuluk hukuku ilkeleri gözetilmelidir. Geçit ihtiyacının nedeni, taşınmazın niteliği ile bu ihtiyacın nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağı davacının sübjektif arzularına göre değil, objektif esaslara uygun olarak belirlenmeli, taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakârlığın denkleştirilmesi prensibi dikkatten kaçırılmamalıdır.
Uygun güzergah saptanırken önemle üzerinde durulması gereken diğer bir yön ise, aleyhine geçit kurulan taşınmaz veya taşınmazlar bölünerek kullanım şekli ve bütünlüğünün bozulmamasıdır. Şayet başka türlü geçit tesisi mümkün değilse bunun gerekçesi kararda açıkça gösterilmelidir.
Yararına geçit kurulacak taşınmazın tapuda kayıtlı niteliği ve kullanım amacı nazara alınarak özellikle tarım alanlarında, nihayet bir tarım aracının geçeceği genişlikte (emsaline göre 2,5-3 m.) geçit hakkı tesisine karar vermek gerekir. Bu genişliği aşan bir yol verilmesinin zorunlu olduğu hallerde, gerekçesi kararda dayanakları ile birlikte gösterilmelidir.
Saptanan geçit nedeniyle yükümlü taşınmaz malikine ödenmesi gereken bedel taşınmazın niteliği gözetilerek uzman bilirkişiler aracılığı ile objektif kıstaslar esas alınarak belirlenmelidir. Bu bedel de hükümden önce depo ettirilmelidir. Hemen belirtmek gerekir ki, bedelin belirlenmesinden sonra hüküm tarihine kadar taşınmazın değerinde önemli derecede değişim yaratabilecek uzunca bir süre geçmiş veya bedel tespitinden sonra yörede taşınmazın değerini artıracak değişiklikler meydana gelmiş olabilir. Bu gibi durumlarda mülkiyet hakkı kısıtlanan taşınmaz malikinin mağduriyetine neden olmamak ve diğer tarafın hakkın kötüye kullanılması sonucunu doğuracak olası davranışlarını önlemek için hüküm tarihine yakın yeni bir değer tespiti yapılması da gerekebilir.
Kurulan geçit hakkının Türk Medeni Kanununun 748/3 ve 1012. maddesi ile yeni Tapu Sicil Tüzüğünün "İrtifak hakları ve taşınmaz yükünün tescili" başlıklı 30. maddesi gereğince kütük sayfasında ayrılan özel sütununa tesciline karar verilmelidir.
Geçit hakkı kurulmasına ilişkin davalarda davanın niteliği gereği yargılama giderleri davacı üzerinde bırakılmalıdır.
Yukarıda açıklanan genel ilkeler ışığında somut olaya gelince;
Yararına geçit istenen 107 ada, 75 parsel sayılı taşınmaz lehine kurulan geçit irtifakının, davalılardan Hazine"ye ait 107 ada, 104 parsel sayılı taşınmazı ikiye bölecek biçimde tesis edildiği anlaşılmaktadır. Geçit davalarında aleyhine geçit kurulan parsellerin ekonomik kullanım bütünlüğünün bozulmaması gerekirken, aleyhine geçit kurulan taşınmazın kullanım şekli ve ekonomik bütünlüğü bozulacak şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Kabule göre de; mahkemece davanın kısmen kabulü yönünde hüküm verilmiş ise de hüküm infaza elverişli değildir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297/2. maddesi; "Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir." hükmünü amir olup, hüküm fıkrasının infazda tereddüt yaratmayacak şekilde oluşturulması gerekir. Buna göre; hüküm fıkrasının "1-a" bendinde " 107 ada 74, 104 ve 71 parsel sayılı taşınmazlar aleyhine" diye hüküm kurulduktan sonra aynı bendin devamında "107 ada 104 parselde bulunan, B= 3 m. genişliğinde, 433,87 m2" ibareleri kullanılarak 107 ada 104 parsel aleyhine hüküm tesis edilmesi suretiyle hüküm fıkrasının kendi bentleri arasında çelişki oluşturulmuş, infazı mümkün olmayacak şekilde hüküm kurulmuştur. Gerekçe ile hüküm fıkrasının" uyumlu olması zorunlu olduğu gibi, hüküm fıkrasının kendi bentleri arasında uyumlu olması da yasal bir zorunluluktur. Bu zorunluluk, "Hukuk güvenliği" ile "Adil ve güvenli yargılanma" ilkelerinin bir sonucudur. Bu zorunluluğa aykırı hüküm kurulması da ayrıca bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10/11/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.