4. Hukuk Dairesi 2016/5233 E. , 2019/88 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve ... aleyhine 13/06/2014 gününde verilen dilekçe ile basın yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine, mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 22/12/2015 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili, incelemenin duruşmalı olarak yapılması da temyize cevap dilekçesiyle davalılar vekili tarafından istenilmekle daha önceden belirlenen 15/01/2019 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı adına gelen olmadı, karşı taraftan davalılar vekili Avukat ... geldi. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra tarafa duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ie dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın yoluyla kişilik haklarının ihlali nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili; davacının, ... 1. İş Mahkemesi hakimi olarak görev yaptığını, ... Söz Gazetesinin 03/06/2014 tarihli nüshasında, "Yargıda kıpırdanma"", 04/06/2014 tarihli nüshasında, "Yargının meşrutiyet debisi dibe vurmuştur"", 06/06/2014 tarihli nüshasında, "Sahte deliller üretmek ağır suçtur"", 09/06/2014 tarihli nüshasında ise, "Devenin boynu eğridir"" şeklindeki başlıklarla yayınlanan haberlerin, davacının kişilik haklarını zedelediğini, eleştiri sınırlarının aşıldığını, halkın hakimlere olan güvenini zedelediğini belirterek oluşan manevi zararın tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, dava konusu haberlerin basın özgürlüğü ve eleştiri sınırları kapsamında kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasa"nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür
vaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa"nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu"nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu haberler ve açıklanan ilkeler birlikte değerlendirildiğinde; davacının hâkim olarak görev yaptığı, görevi kapsamında incelediği dosyalarda aynı bilirkişiyi görevlendirdiği, dava konusu haberlerde, ‘‘dosyaların aynı bilirkişiye gönderilmesi, rant elde edilmesi, adam kayırma’’ gibi ifadelerin yer aldığı, söz konusu yayınlarda davacının işaret edildiği, dolayısıyla matufiyet şartının gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Diğer yandan, dava konusu haberlerde yer alan bir kısım ifadenin yargı mensubu olan ve en üst derecede korunması gereken davacıya karşı, özle-biçim arasındaki dengeyi aşacak şekilde, bir kısım ifadenin ise suç isnadı oluşturacak şekilde kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Şu durumda, dava konusu haberler ile davacının kişilik hakları ihlal edildiğinden davacı lehine uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken; mahkemece davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 15/01/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.