Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2015/3342
Karar No: 2017/1452
Karar Tarihi: 29.11.2017

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/3342 Esas 2017/1452 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2015/3342 E.  ,  2017/1452 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi sıfatıyla)


    Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Akşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi sıfatıyla) davanın kabulüne dair verilen 16.10.2014 gün ve 2014/20 E., 2014/432 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin davalı ... vekili ve davalı ... vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 25.02.2016 gün ve 2014/27175 E., 2015/4048 K. sayılı kararı ile,
    “…Davalı işverene ait işyerinde 1981-1986 yılları arasında her yıl Mart-Ekim ayları arasında sezonluk ve hizmet akdine tabi olarak geçen ve davalı Kuruma bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespitine ilişkin davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi olup anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin bu tür davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip gerek görüldüğünde kendiliğinden araştırma yapılarak delil toplanabileceği açıktır.
    İnceleme konusu davada istem aynen hüküm altına alınmış ise de, dosyada yer alan bilgi ve belgeler karar vermeye elverişli görünmemektedir. Bu bakımdan; davacı adına düzenlenen ve davacının imzasını da içeren işe giriş bildirgeleri ile davacının Kuruma bildirilen çalışma sürelerinin birbirinden farklı olduğu, çalışmanın kamu kurumu niteliğindeki işverene bağlı olarak yapıldığı, bu nedenle çalışmaların kayıt altına alınması ve resmi kayıtların esas alınması gerektiği gözetilerek, kayıtlar üzerinde inceleme yapılmak ve davalı işyeri ve Kurumdan da sorulup bilgi alınmak suretiyle, işe giriş bildirgelerine istinaden çalışılan süreler ile davalı Kurumda yer alan çalışma süreleri arasındaki farklılığın nereden kaynaklandığı ortaya konulmalı, çalışma kesintili gerçekleşmiş ise hak düşürücü süre yönünden irdeleme yapılmalı, toplanan tüm kanıtlar değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
    Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O halde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. "
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    2-Davalı ... vekili

    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava hizmet tespiti istemine ilişkindir.
    Davacı vekili müvekkilinin 1981 yılından başlayarak 1986 yılı Ekim ayına kadar davalı ... nezdinde Mart ve Ekim ayları arasında ağaçlandırma işinde işçi olarak çalıştığını, ancak müvekkilinin sigortasının 50-60 gün gibi kısa süreler olarak ödendiğini, çalıştığı diğer günlerin sigortalılığının bildirilmediğini ve primlerinin ödenmediğini ileri sürerek 1981-1986 yılları arasında her yıl Mart ayından Ekim ayına kadar sigortalı olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı ... vekili öncelikle hizmet tespiti davaları için öngörülen 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, öte yandan ağaçlandırma faaliyetinin ağaçlandırılacak sahaya yakın civar köylerde yaşayanlara yaptırıldığını, bu kişilerin çağrı usulü ile çalıştırıldığını ve çalışılan güne orantılı ücret ödendiğini, davacının da çalıştırılan günlere ilişkin sigorta bildirimlerinin yapılarak primlerinin ödendiğini, kaldı ki ağaçlandırma işinin doğası gereği Mart-Ekim ayları arasına yayılmasının mümkün olmadığını, ağaç dikim zamanının dikilen sahanın iklim özellikleri, toprak nitelikleri, rüzgar durumu, fidan türüne göre değiştiğini, ağır hava koşulları, toprağın tavı gibi nedenlerle de her gün dikim yapılamayacağını, dolayısıyla davacının iddia ettiği gibi Mart-Ekim aylarında sürekli ağaçlandırma işinde çalışmasının yapılan işin doğasına aykırı olduğunu belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
    Davalı ... vekili, Kurum kayıtlarının aksi sabit oluncaya kadar geçerli olduğunu ve çalışma ilişkisinin başladığı tarih itibariyle hak düşürücü sürenin dolduğunu, ayrıca Kurumun davanın açılmasına sebebiyet vermediğinden aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmemesi gerektiğini ifade ederek davanın reddinin gerektiğinin doğru olacağını belirtmiştir.
    Yerel Mahkemece davacı adına işe giriş bildirgesinin verilmiş olması ve davalı iş yerinin kamu iş yeri olması nedeniyle hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği, öte yandan her ne kadar davalı işveren vekili davacıyı çağrı usulü ile çalıştırdıklarını beyan etmiş ise de, çağrı usulü ile işçi çalıştırmanın ilk kez 4857 sayılı İş Kanunu ile çalışma hayatına girmiş olup davacının çalıştığı 1981-1986 döneminde 4857 sayılı İş Kanunu’nun yürürlükte bulunmadığı, kaldı ki bu durumda da 4857 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesine göre yazılı sözleşme yapılması gerekmekte iken taraflar arasında dosyamıza sunulan yazılı bir sözleşmede bulunmadığı, bu nedenle çalışmanın sürekli bir çalışma olduğu kanaatine varıldığı, bordrolu tanıkların birbirlerini doğrulayan ve tutarlı beyanlarda bulundukları gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Davalılar ... vekili ile ... vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel mahkemece davalı idare tarafından, diğer davalı ... Başkanlığına yapılan, çalışılan gün bildirimleriyle, işe giriş-çıkış bildirimlerinin uyuşmadığının görüldüğü, bu durumun davalı idare tarafından tutulan kayıt ve kuruma yapılan bildirimlerin usulüne uygun olmadığını ve gerçeği yansıtmadığını gösterdiği, Kurum kayıtlarının aksi ispat edilene kadar geçerli olduğu, ancak dosya itibariyle bakıldığında davalı ... idaresinin kayıtlarının eksik ve yanlış tutulduğu, kayıtların aksinin yani doğru olmadığının tespit edildiği, kendi bildiriminde dahi tutarlı olmayan davalı idarenin salt kamu kurumu olması sebebiyle, beyan ve bildirimlerinin doğru olduğu ön kabulünün Anayasa ve evrensel hukukun düzenlemelerine aykırı bulunduğu, kaldı ki bordrolu olarak çalışan tanıkların davacının iddialarını doğruladıkları gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararını davalılar ... vekili ile ... vekili temyize getirmektedir.
    Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda davacının sigortalı hizmet süresinin tespitine yönelik mahkemece yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
    01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 7/1. maddesinde, “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20"inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” düzenlemesinin yer alması ve genel olarak kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve anılan Kanun’un 79. maddesi olduğu kabul edilmelidir.  
    Öncelikle ifade edilmelidir ki, 5510 sayılı Kanun’un Geçici 7. maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanun’un 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun’un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun’un 6/1. maddesinde yer alan açık hüküm gereğidir.  
    Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması halinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup, ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada, işçinin bir takım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.  
    Belirtilen amaca yönelik davaların yasal dayanağı, Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79. maddesi olup, anılan maddede “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” açıklanmıştır.  
    Sigortalı tarafından açılan hizmet tespiti davasında her türlü delille kanıtlanabilen çalışma olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra, bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı; ardından da ücret olgusu ve çalışılan zaman üzerinde durulmalıdır.  
    Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku, hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında, özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup, kendiliğinden araştırma ilkesi söz konusudur.  
    Sigortalılık başlangıç tarihi ve hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icabettiği Yargıtay’ın yerleşmiş içtihadı gereği olduğundan, kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında, hâkimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez.  
    Öte yandan, hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunması olduğundan, tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı ile yapılan işin kanun kapsamına girip girmediği araştırılmalıdır. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir.  
    Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda iş yerinde tutulması gerekli dosyalar ile kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde iş yerinin yönetici ve görevlileri, iş yerinde çalışan öteki kişiler ile o iş yerine komşu ve yakın iş yerlerinde, tarafları veya iş yerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta marifetiyle araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak, tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, iş yeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.  
    Bu amaçla, tanıkların, hizmet tespiti istenen tarihte, iş yeri veya komşu iş yeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi iş yerinden yapılmış olduğu da sorularak, elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, iş yerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmelidir.  
    Diğer taraftan bu davalarda, işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.  
    Nitekim açıklanan hususlar Hukuk Genel Kurulunun 25.02.2009 gün 2009/10-41 E. 2009/93 K.; 24.06.2009 gün 2009/21-249 E. 2009/291 K; 27.01.2010 gün 2019/10-578 E. 2010/37 K.; 07.04.2012 gün 2012/21-137 E. 2012/433 K.; 12.06.2013 gün 2012/10-635 E. 2013/823 K. ve 25.09.2013 gün 2013/21-182 E. 2013/2013/1401 K. sayılı kararlarında da benimsenmiş ve açıkça belirtilmiştir.  
    Somut uyuşmazlığın incelenmesinde, davacının tespitini istediği dönemde çalışma iddiası ile ilgili olarak mahkemece yeterli araştırma yapılmadan sadece tanık beyanlarına dayanılarak sonuca gidilmesi yerinde değildir.
    Bu nedenle mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda;
    Kurum kayıtlarında 24306 sicil numarasıyla işlem gören AGM Başmühendislik Akşehir unvanlı iş yeri tarafından düzenlenen 24.09.1981 Kuruma intikal tarihli işe giriş bildirgesi ile davacının işe alındığı tarih olarak 14.09.1981 tarihinin belirtildiği göz önünde bulundurulduğunda, davacının sigortalılığının başlangıcının 01.03.1981 tarihi olarak kabulü hatalı olup, 14.09.1981 tarihinden öncesi yönünden hak düşürücü sürenin varlığı değerlendirilmelidir.
    Davalı ... vekilinin, Kurum kayıtlarında 43354 sicil numarasıyla işlem gören iş yeri tarafından yapılan ve 01.05.1982 tarihinde başlayan bildirimlerin Orman Genel Müdürlüğüne ait olmadığına yönelik savunması araştırılmalı, 43354 sicil numaralı iş yerinin Kurum kayıtlarında yer alan tüm bilgi ve belgeleri getirtilmeli, iş yerinin Orman Genel Müdürlüğüne ait olup olmadığı şüpheye mahal vermeyecek şekilde tespit edilmelidir. 43354 sicil numaralı iş yerinden yapılan 01.05.1982-31.07.1982 tarihleri arasındaki bildirimlerin davalı ... Müdürlüğüne ait olmadığının anlaşılması halinde ise 01.05.1982 tarihi öncesi yönünden yine hak düşürücü sürenin varlığı irdelenmelidir.
    Davacı adına düzenlenen ve davacının imzasını da içeren işe giriş bildirgeleri ile davacının Kuruma bildirilen çalışma sürelerinin birbirinden farklı olduğu, çalışmanın kamu kurumu niteliğindeki işverene bağlı olarak yapıldığı, bu nedenle çalışmaların kayıt altına alınması ve resmî kayıtların esas alınması gerektiği gözetilerek, kayıtlar üzerinde inceleme yapılmak ve davalı iş yeri ile Kurumdan sorulup bilgi alınmak suretiyle, işe giriş bildirgelerine istinaden çalışılan süreler ile davalı Kurumda yer alan çalışma süreleri arasındaki farklılığın nereden kaynaklandığı ortaya konulmalı, çalışmanın varlığının tespiti için Orman Genel Müdürlüğünden uyuşmazlığa ilişkin tüm bilgi, belge ve kayıtlar dosyaya getirtilmelidir.
    Davacının dava dilekçesinde sadece ağaçlandırma işlerinde çalıştığını ileri sürdüğü nazara alındığında tanık beyanlarında belirtildiği gibi sulama, taş toplama, teras yapma vb. işlerde de çalışıp çalışmadığı tüm açıklığıyla ortaya konulmalı, davacının hangi tarihte çalışmaya başladığı, çalışmanın ne kadar sürdüğü, hangi işlerde çalıştırıldığı, çalışmanın varlığı ve süresinin şüpheye mahal vermeyecek şekilde tespit edilmelidir.
    Davacının tespitini istediği tarihlerde davalı işveren nezdinde çalışan ve dönem bordrolarında ismi geçen bordro tanıkları resen seçilerek dinlenilmeli, işçilerin başında amir olarak bulunan şahıslar ile dinlenen tanık beyanlarında adı geçen ve çalışanların isimlerini kaydettikleri belirtilen kişiler saptanarak bilgi ve görgülerine başvurulmalıdır.
    Bu nedenle; Özel Dairenin ilkeye yönelik bozma nedenleri yanında yukarıda açıklanan somut olay yönüyle genişletilmiş gerekçelerle, direnme kararının bozulması gerekir.
    SONUÇ: Davalılar ... vekili ile ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire kararında yer alan ilkeye yönelik bozma nedenleri yanında yukarıda gösterilen somut olay yönüyle genişletilmiş gerekçe ile BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 29.11.2017 gününde oy birliği ile karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi