8. Hukuk Dairesi 2010/7200 E. , 2011/4133 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Tescil, bağıştan rücu, zilyetliğin iadesi
Davacı- birleşen davanın davalısı ... ile davalı-birleşen davanın davacısı ... aralarındaki tapu iptali, tescil, bağıştan rücu ve zilyetliğin iadesi davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 12.07.2007 gün ve 482/361 sayılı hükmün Yargtay"ca incelenmesi davacı vekili ile davalı vekili taraflarından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... vekili dava dilekçesinde; davalı ... ile vekil edeni arasında Ilgın Noterliğince düzenlenen 27.6.1980 tarih ve 3567 yövmiye sayılı bağış senediyle ve senette mevkii ve sınırları açıklanan taşınmazın vekil edeni derneğe bağışlandığını, daha sonra yapılan kadastro çalışmaları sırasında davalı ... tarafından bağışlanan ve senette yer alan taşınmazın ... adına tespit edildiğini, daha sonra davalı ...’ın tespite itiraz davası açması üzerine kadastro beyannamesinde yer alan ve Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesinin 1991/350 Esas, 1995/315 sayılı kararı ile ve 462 ada 2 parsel numarasıyla hükmen ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verildiğini, kararın 2.6.1995 tarihinde kesinleştiğini belirterek davalı ... adına bulunan 462 ada 2 sayılı parselin tapu kaydının iptaliyle davacı Dernek adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... vekili davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Davalı vekili daha sonra Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesinde; 2007/12 Esas ve 2007/140 Karar sayılı dava dosyasıyla önce senedin iptali ve müdahalenin meni isteğinde bulunmuş, 1.3.2006 tarihli ıslah dilekçesiyle isteğini bağıştan rücu ve zilyetliğin iadesi davasına dönüştürmüş olup, bu şekilde açılan dava, anılan mahkemenin yukarıda esas ve karar numarası belirtilen 5.4.2007 tarihli kararıyla eldeki dava dosyasıyla birleştirilmesine karar verilmiş ve her iki dava Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/482 Esas sayılı dosyası üzerinde yürütülmüştür.
Mahkemece, “461 ada 116 nolu parselin tapu kaydının 1000/1251 payı bakımından iptali ile davacı dernek adına, 251/1251 payın ise, davalı ... adına tapuya kayıt ve tesciline davalı ... tarafından açılan bağıştan rücu etme (zilyetliğin iadesi) davanın
reddine" karar verilmesi üzerine; hükmün kabule ilişkin bölümüyle bağıştan rücu davasına yönelik kısmı davalı ... vekili, reddedilen 251/1251 pay bakımından ise davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, Ilgın Noterliğince düzenlenen 27.6.1980 tarih ve 3567 yövmiye numaralı bağış senedine yani kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil isteği ile BK. nun 244 ve devamı maddeleri gereğince açılan bağıştan rücu davasıdır.
Mahkemece, dava konusu 461 ada 116 parsel sayılı taşınmaza ait tapu kaydının davacı yararına 1000/1251 payı bakımından iptaline karar verilmiş ise de, mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır. Kısmen iptaline karar verilen 461 ada 116 sayılı parselin esası kadastronun 502 ada 2 sayılı parseli olmaktadır. 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu hükümleri uyarınca yapılan şehir kadastro çalışmaları sırasında 1936 tarih 856 tahrir nolu vergi kaydına dayalı olarak 12.9.1986 tarihinde Osman karısı ... adına tespit edilmiş, kadastro beyannamesinin hak sahibi veya kanuni temsilcisinin istemi bölümünde yer alan bilgiye göre, davalı Abdurrahman oğlu ...’ın yapılan tespite itirazda bulunduğu ve dava konusu yeri haricen Osman karısı ...’tan satın aldığını bildirmesi üzerine, kadastro tutanağı ve eklerinin kadastro postasının görüşüyle birlikte komisyona sunulduğu ve yapılan inceleme sonucu ...’ın itirazının reddine, dava konusu yerin ölü yazılmak suretiyle ... adına posta görüşü gibi tespitine karar verilmiştir. Bunun üzerine ... 29.5.1991 tarihli dilekçesiyle Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesinde; ... mirasçılarına karşı 462 (505) ada 2 sayılı parselin tapu kaydının iptaliyle adına tesciline karar verilmesi davasını açmış, anılan mahkemenin 2.6.1995 tarih 1991/350 Esas ve 1995/315 Karar sayılı kararıyla 462 ada 2 sayılı parselin tapu kaydının iptaliyle davacı Abdurrahman oğlu ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir. Dosya arasında bulunan 461 ada 116 sayılı parselin tapu kaydına göre, sözü edilen taşınmazın 18.12.1995 tarihinde ... adına hükmen tapuya tescil edildiği saptanmıştır. Anılan tapu kaydının altına verilen bilgiye göre, 462 ada 2 sayılı parselin ada ve parsel değişikliği gördüğü, 461 ada 116 parsel numarasını aldığı ve bu işlemin 7.2.2002 tarihinde yapıldığı anlaşılmıştır. Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesinin 1991/350 Esas sayılı dosyasında bulunan teknik bilirkişi Mehmet Demir’in 24.2.1994 tarihli raporunda yer alan bilgiye göre, 505 ada 2 sayılı parselin komşu parsellerin ifrazından dolayı ada değişikliğine uğramış ve 462 ada aynı parsel numarasını aldığı görülmüştür.
Saptanan bu somut ve hukuki olgulardan da anlaşıldığı üzere 462 (505) ada 2 sayılı parsel 2613 sayılı Kanun hükümleri uyarınca kadastrosu yapılmıştır. Kadastro tespit tarihi 12.9.1986 olup, davacı derneğin dayandığı noter senedi ise 27.6.1980 tarih 3567 yövmiye numaralıdır. Görüldüğü gibi davacı dernek, kadastrodan önceki hukuki sebebe yani bağış senedine dayanılarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu 9.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 48. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Böylece, 3402 sayılı Kanunla genel arazi kadastrosu ile şehir kadastrosu birleştirilmiş ve tek kanun olan 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre her iki halde kadastro işlemlerinin yapılması öngörülmüştür. Bu durum karşısında 2613 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılan kadastro işlemleri 3402 sayılı Kadastro Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3402 sayılı Kadastro Kanununa göre tamamlanacaktır. 2613 sayılı Kanunun 22/1. fıkrasının H bendinde; “yapılacak ilanlar ve tahkik üzerine sahibi bulunamayan gayrimenkuller Devlet namına kaydoludur, bu malların 10 seneye kadar hükmen müstahikki çıktığı taktirde namına tahsil edilir ve satılmış ise bedeli verilir” denilmektedir. Bu maddenin doğrudan doğruya somut olaya uygulanması düşünülemez. Sadece maliki belli olmayan taşınmazların Devlet yani Hazine adına tapuya kayıt ve tescili öngörülmüş, ancak 10 yıllık süre içinde gerçek hak sahiplerinin Hazineye karşı dava açarak mallarını geri alması ya da bedelini istemesi öngörülmüştür. Doğrudan doğruya 2613 sayılı Kanunda açıklanan madde dışında hak düşürücü süreyi öngören başka bir madde yer almamıştır. Ne var ki, bu kanun 3402 sayılı Kanunun 48. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış, onun yerine 3402 sayılı Kanun yer almıştır. 766 sayılı Tapulama Kanununun 31/2 maddesinde 10 yıllık hak düşürücü süre öngörülmüştür. Bunun yerine geçen 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde de 10 yıllık hak düşürücü süre yer almaktadır. Anılan kanunun 3. fıkrasında; “tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplerde dayalı olarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.” Amir hükmüne yer verilmiştir. Somut olayda; sözü edilen 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. fıkrasının uygulanması gerekir. 461 ada 116 sayılı parselin esası olan 505 (462) ada 2 sayılı parselin kadastro beyannamesi 21.7.1987 tarihinde kesinleşmiştir. Bu durum karşısında Kadastro Beyannamesinin kesinleştiği 21.7.1987 tarihinde davanın açıldığı 31.5.2001 tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra davacı dernek tarafından dava açıldığından hak düşürücü sürenin geçmiş bulunması nedeniyle davacı derneğin davasının reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle isteğin kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır. Yüksek Yargıtay ve Daire uygulaması da bu yöndedir. Hak düşürücü süre kamu düzeniyle ilgili olup, kendiliğinden göz önünde tutulur. Kadastro tespitinden önceki hukuki sebeplere dayalı olarak açılan tüm davalarda 766 sayılı TK. nunun 31/2 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. fıkralarında yer alan hak düşürücü sürelerin uygulanacağı, Yargıtay uygulaması gereğidir.
Saptanan bu somut ve hukuki olgular karşısında ve yapılan bozmanın niteliği gözetildiğinde davalı ve birleşen davanın davacısı ... vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gerek bulunmamaktadır.
Davacı ... vekilinin temyiz itirazları yerinde bulunmadığından reddine, davalı – birleşen davanın davacısı ... vekilinin kabulüne karar verilen 1000/1251 paya yönelik temyiz itirazları yerinde bulunduğundan kabulü ile yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle iptaline karar verilen 1000/1251 payla sınırlı olmak üzere BOZULMASINA ve 89,50 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine 12.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.