1. Hukuk Dairesi 2013/10819 E. , 2013/17904 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, tetkik hakimi ...’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp, düşünüldü;
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, hile iddiası bakımından taraflar arasında kesin hüküm olduğu, ehliyetsizlik iddiasının ise ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 25.09.2007 tarihli akitle, çekişme konusu 211 ada 153, 61 ada 8, 117; 71 ada 8; 145 ada 20; 149 ada 35; 151 ada 82 parsel sayılı taşınmazlar kök mirasbırakan.... adına kayıtlı iken 01.07.2002 tarihinde ölümü üzerine mirasçıları ... ..., ... ve ...’a verasette iştirakli olarak intikalen tescilinden sonra aralarında bedel ve miktar farkı gözetmeksizin yapmış oldukları rızai taksime göre 211 ada 153 parsel ... ... adına, 61 ada 8, 117; 145 ada 20 parsellerin ... adına, 145 ada 35, 151 ada 82 parsellerin ... adına 71 ada 8 parselin ise ½ ‘şer paylı olarak ... ile ... adına isabet ettiğinin kabulü ile bu şekilde taksimen tescil edildiği, 71 ada 7, 9 ve 140 ada 10 parsel sayılı taşınmazların ise kadastro suretiyle 12.02.1993 ve 22.02.1994 tarihinde davalı adına tescil edildiği, ardından mirasçılar ... ... ve ...’un davalı ..... aleyhine muris....’dan intikal eden taşınmazların yukarıda açıklanan rızai taksim işleminin harici anlaşmaya aykırı yapıldığı, davalının okuma yazma bilmemeleri ve cahilliklerinden istifade suretiyle taksimin yapıldığından hile hukuksal nedenine dayalı olarak açtıkları tapu iptali ve tescil davasının ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.02.2009 tarihli, 2007/185 esas, 2009/15 karar sayılı ilamı ile reddine karar verildiği, kararın derecattan geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Davacı ..., mirasbırakan.... adına kayıtlı olan 211 ada 153, 61 ada 8, 117; 71 ada 8; 145 ada 20; 149 ada 35; 151 ada 82 parsel sayılı taşınmazlar ile 71 ada 9, 7 ve 140 ada 10 parsel sayılı taşınmazlarında intikal ve taksiminin 25.09.2007 tarihli akitle mirasçılar arasında yapıldığını, annesi ... ... ile birlikte intikal işlemi bakımından hile hukuksal nedenine dayalı açtıkları davanın ispatlanamadığından reddedildiğini, o davada verilen kararın onanmasına ilişkin Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin ilamında ehliyetsizlik olgusunun ayrı bir dava konusu yapılabileceğinin belirtildiği, taksim sözleşmesi yapıldığı sırada annesi muris ... ...’nın 87 yaşında ve demans hastası olduğunu, taksim sözleşmesinin kendisinin okuma yazma bilmemesinden ve muris ...’ın ise ehliyetsiz olduğundan faydalanılarak yapıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Davalı, taraflar arasında aynı konuda kesin hüküm olduğunu, dava konusu taşınmazların tapuda yapılan rızai taksimi sırasında muris ...’ın hukuki ehliyete haiz bulunduğunu, davacının ilkokul mezunu olup okuma yazma bilmediğine dair iddiaların yerinde bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Hemen belirtmek gerekir ki, davacının hile iddiası bakımından daha önce taraflar arasında aynı konuda görülen, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.02.2009 tarihli, 2007/185 esas, 2009/15 karar sayılı ilamının kesin hüküm oluşturduğu ve okuma yazma bilmediğine dair iddiasının da ispat edilmediği gözetilerek bu hukuki sebep bakımından davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
Davacının öteki temyiz itirazlarına gelince; bilindiği gibi, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesi ilke olarak mümkün olduğu gibi, farklı hukuki sebeplere ilişkin olarak aynı konuda ayrı ayrı davalar açılmasına da engel bir durum yoktur.
Somut olayda; davacı o zaman sağ olan annesi ile birlikte hile hukuksal nedenine dayalı olarak dava açmış, şimdi ise annesi ... ...’nın ölümü üzerine dava konusu taşınmazların rızai taksim anlaşmasının yapıldığı tarihte muris ... ...’nın ehliyetsiz olduğu iddiasını ileri sürmüş olup, eldeki davanın dinlenmesine usul ve yasa yönünden engel bir durumun bulunmadığı kuşkusuzdur.
Ne var ki, mirasbırakan ... ...’nın mirasçılarını gösterir mirasçılık belgesi veya aile nüfus kayıt tablosu dosyaya ibraz edilmiş değildir.
O halde, mahkemece öncelikle muris ... ...’nın mirasçılık belgesinin veya mirasçılık belgesine esas olacak aile nüfus kayıt tablosunun dosyaya alınarak davacının ehliyetsizlik iddiası bakımından gerekli inceleme ve araştırma yapılması gerektiği açıktır.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir.
Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, 6100 sayılı HMK"nun 282. maddesi gereğince temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle ... Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Hal böyle olunca; mirasbırakan ... ...’nın mirasçılarını gösterir mirasçılık belgesi veya aile nüfus kayıt tablosunun temini, ondan sonra yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, 2659 sayılı yasanının 7 ve 16. maddeleri gereğince ... Kurumu 4. İhtisas Kurulundan mirasbırakan ... ...’nın çekişme konusu taşınmazların rızai taksiminin yapıldığı tarihte fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığı konusunda rapor alınması, tarafların tüm delillerinin toplanması, rizai taksim anlaşmasına konu olmayan ve dava konusu edilen 71 ada 7, 9 ve 140 ada 10 parsel sayılı taşınmazlar bakımından da soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.12.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.