10. Hukuk Dairesi 2015/1778 E. , 2015/2939 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, kesinleşen karara dayalı olarak 01.11.2000 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespiti, 01.11.2000-01.10.2002 tarihleri arasında ödenmeyen aylıkların faizi ile tahsili ve dava tarihine göre ödenmeyen yaşlılık aylıklarınında işleyen faizleri ile birlikte tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı, hükmün ve tavzih kararının davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Mahkemece verilen 28.06.2012 tarihli karar, davacı vekiline tefhim edilmiş, 11.07.2012 tarihli dilekçe ile tavzih istemi sonucunda 17.07.2012 tarihli ek karar ile düzeltilmiş ve 06.09.2012 tarihinde davalı Kurum vekiline, 25.09.2012 tarihinde de davacı veklline tebliğ edildikten sonra davalı Kurumca asıl karar temyiz edilmiştir. Davacı vekili ise 02.10.2012 tarihinde verdiği dilekçe ile hem asıl kararı hem de ek kararın bozulması istemiyle temyiz etmiştir.
Hüküm İş Mahkemesinden verilmiştir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8. maddesi hükmüne göre, iş mahkemelerinden verilmiş bulunan nihai kararların 8 gün içinde temyiz olunması gerekir.
Davada, tefhim edilen karar 28.06.2012 tarihinde temyiz eden davacıya yöntemince tefhim edilmiş, davacı avukatınca 11.07.2012 tarihinde karar tamamen öğrenilmiş ve temyiz ise tavzih kararının 25.09.2012 tarihinde tebliği üzerine 02.10.2012 tarihinde vuku bulmuştur. Asıl kararın süresinde temyiz edilmemesi nedeniyle, davada 8 günlük temyiz süresi geçtiğinden 01.06.1990 gün ve 1989/3 E. 1990/4 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı da gözönünde tutularak davacının asıl ve ek karara yönelik temyiz dilekçesinin REDDİNE,
2-Davalı Kurumun asıl karara yönelik temyiz incelemesine gelince;
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 303. maddesinde, bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait istem sonucunun aynı olmasının gerektiği, bir hükmün, davada veya karşılık davada ileri sürülen istemlerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm oluşturacağı açıklanmıştır.
Mahkeme kararının şekli anlamda kesinliğinden, o karara karşı olağan kanun yollarına başvurulamayacağı anlaşılmakta olup mevzuatımızda şekli anlamda kesinlik ayrı bir kurum olarak öngörülmemiştir. Şekli anlamda kesin hüküm, maddi anlamda kesinliğin ön koşuludur ve maddi anlamda kesinlik ise yukarıda anılan 303. maddede düzenlenmiştir. Dava konusu, dava ile elde edilmek istenen sonuçtur ve bunun davalarda aynı olup olmadığının belirlenebilmesi için ilk davada verilen kararın hüküm fıkrası ile sonrasında açılan davanın istem sonucunun karşılaştırılması gerekmektedir. Dava sebebi ise davanın dayanağı olan vakıalardır. Davanın taraflarına gelince, tarafların her iki davada da aynı sıfat ve konumda bulunmaları zorunlu değildir. Yasama, yürütme ve yargı organları için bağlayıcı nitelik ve özellikteki kesin hüküm gereğince, bir davada kesinleşen karardan sonra, aynı taraflar arasında, aynı konu hakkında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamamaktadır. Kesin hüküm aynı zamanda kesin kanıt oluşturmaktadır.
Eldeki davada, davacının açtığı ve Dairemizce 20.01.2011 günlü ve 2010/13690 E. 2011/395 K. sayılı ilama konu yerel mahkeme kararında davalı-karşı davacı Kurumun açtığı itirazın iptali istemine ilişkin davada davacıya ödenen 15.03.1994-01.10.2002 tarihleri arasındaki ödenen tutarın yersiz ödeme kabul edilerek bu yönden takibine devamına ilişkin karar verildiği, bu kararın davacı tarafından temyiz edilmediği ve kararın kesinleştiği, bu hali ile eldeki dava bakımından da kesin hüküm niteliğine kavuştuğu belirgindir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 23.02.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.