Esas No: 2019/55
Karar No: 2021/261
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/55 Esas 2021/261 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sanıklar ..., ... ve ..."ın kasten öldürme suçundan TCK’nın 81/1, 29, 62/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve mahsuba ilişkin İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 17.11.2015 tarihli ve 385-240 sayılı hükümlerin sanıklar müdafileri, Cumhuriyet savcısı ve katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 25.10.2017 tarih ve 3998-3540 sayı ile;
"... a) Sanık Bülent"in eşi olan ve sanık Bülent"e karşı sadakat yükümlülüğü bulunan tanık ..."ın evden ayrılıp gittiği dönemlerde maktulün sanık Bülent ile evli olduğunu bildiği Deniz ile birlikte yaşamak suretiyle sanık Bülent"in aile birliğine zarar verdiği, maktulden kaynaklanan bu hareketin Deniz"in eşi olan sanık Bülent"e karşı haksız tahrik niteliğinde olduğunun sabit olduğu, bununla birlikte maktul ..."tan kaynaklanan bu hareketin sanık Bülent"in kardeşleri olan diğer sanıklar Söner, Hakan ve Caner için de asgari seviyeden tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektirdiği gözetilmeden, sanıklar Söner, Hakan ve Caner hakkında kurulan hükümlerde haksız tahrik indiriminin yüksek oranda uygulanması suretiyle eksik ceza tayini,
b) Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas ve 2015/85 sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK"nın 53. maddesinin iptal edilen bölümleri nazara alındığında Mahkemenin bu maddeyle yaptığı uygulamanın hukuka aykırı olduğu," gerekçeleriyle bozulmasına karar verilmiş,
Daire Başkanı M. Şahin; "...Sanık Bülent"in eşi Deniz"in sadakat yükümlülüğü sadece kocasına karşı olup kayınbiraderlerine herhangi bir sadakat yükümlülüğü bulunmamaktadır. Dolayısıyla, eş Deniz"in, maktulle gayrimeşru olan ilişkisinin sanık kardeşler açısından haksız tahrik oluşturmadığı gibi, öldürülen kişinin eş Deniz"le ilişkisi var sayılan maktule yönelik olduğundan, sanık kardeşlere doğrudan doğruya haksız bir fiili bulunmadığı,” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi ise 21.02.2018 tarih ve 19-73 sayı ile (b) bendinde belirtilen bozma nedenine eylemli olarak uymuş, (a) bendinde belirtilen bozma nedenine ise;
"...Tahrik hükümleri bir bütün olup, olaysal anlamda bölünmesi mümkün değildir, maktulden kaynaklanıp sanığa yönelen davranış bir bütündür, bozma ilamında açıklandığı üzere bu davranış maktul ile Bülent"in eşi Deniz"in arasında aile bütünlüğü ile bağdaşmayan davranış olup bu davranışın evlilik birliğinin tarafı olan Bülent ile onun kardeşlerine yöneliktir, bunun aile bireyleri açısından özellikle kardeşler yönünden olay öncesi ve olay zamanındaki birlikte yaşam ve aile ilişkileri göz önüne alındığında ve toplumun aile dayanışma duyguları bir arada değerlendirildiğinde maktulden kaynaklı haksız tahrik teşkil eden aile hukuku ile bağdaşmayan fiilin, dosyamız sanıklarını etkilememesi mümkün değildir, kaldı ki olay sırasında önceki gerekçeli kararda açıklanan şekilde, maktulün sanıklardan Caner"e yönelik söylediği sözler, olay öncesi, olay sırasındaki bütüncül hareketin yine bir bütün olarak değerlendirilmesi durumunda aralarında kan kısımlığı bulunan ve aynı fiille yargılanan ve aynı iddia ve savunma kapsamında olan olayda sanıklardan bir kısmının olaysal anlamda farklılık bulunmamasına rağmen bir kısmından tahrik indiriminin farklı oranda uygulanması, yine bir kısım sanık yönünden farklı oranda uygulanması dosya kapsamındaki olaysal bütünlüğe de uymaz, bir başka anlatımla olay öncesi ve olay sırası davranış sanıklar yönünden bütüncüldür, farklı bir kasıt söz konusu değildir. Her ne kadar Medeni Kanun açısından sadakat yükümlülüğü eş yönünden geçerli ise de, eşlerin birbirlerinin aile bireylerine yönelik gerek Anayasa"da belirtilen aile kurumunun içeriği, gerekse toplumsal yapıdaki sevgi saygı, kuralları bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Bülent"e yönelik sadakat yükümlülüğünün ihlali şeklindeki davranışın bir arada veya aynı ortamlarda yaşayan aile bireyleri yönünden etkilenmemesi mümkün değildir. Sanık kardeşlerin farklı adreslerde kaldıkları sabit olmakla beraber, bulundukları ortamda aile ilişkileri yine birlikte devam etmektedir, dolayısı ile farklı konutta ikamet etmeleri de tahrik hükümlerini bertaraf etmez.
Kaldı ki, bir kısım dinlenen tanık beyanlarından örneğin, ... beyanında sanıkların maktul ile münakaşa ettiklerini, aralarında itişme kakışma olduğunu, küfürlü sözlü haraketler olduğunu, maktulün Caner"e yönelik "Sıra senin hanımına geliyor" şeklinde sözler söylediğini beyan etmiştir. Buradan anlaşılacağı üzere olay sırasında maktulün sanıklara yönelik haksız fiil teşkil eden sözlü beyanları mevcuttur. Haksız fiilin genel kuralları olarak maktulden kaynaklanıp sanıklara yönelik olması ilkesinden hareket edildiğinde tanık beyanında geçen sözlü bu fiiller sanıklar yönünden tahrik teşkil eden ve evveliyatı olan olayla bağlantılı olan fiili durumdur, bu nedenle heyetimizce yapılan değerlendirmede; olayın bir bütün olarak değerlendirilmesi durumunda maktulden kaynaklı aile hukukunu ihlal eden davranış ile olay sırası ve öncesindeki davranışlar bir bütün olarak değerlendirilmiş bu fiillerin sanıklar üzerindeki etki, elem, gazap derecesi olarak önceki hükümde belirtildiği üzere 12 yıl ile 18 yıl arasında takdiren yarı oranında uygulanmış," şeklindeki gerekçeyle direnerek sanığın önceki hüküm gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.
Hükümlerin sanık ... müdafisi ile katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28.09.2018 tarihli ve 30918 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun"un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK"nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 24.12.2018 tarih ve 4491-5578 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık Bülent Yamaç hakkında kasten öldürme suçundan verilen mahkûmiyet hükmü Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnme kararının kapsamına göre inceleme sanıklar ..., ... ve Caner Yamaç hakkında kasten öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; sanıklar ..., ... ve ... hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının; haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluştuğu sonucuna ulaşılması hâlinde; müebbet hapis cezasına mahkûm edilen sanıklar hakkında TCK’nın 29. maddesi uyarınca cezalarında indirim yapılırken hapis cezasının 15 yıl olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
11.10.2014 tarihli olay ve yakalama tutanağında; Güven Timleri Şube Müdürlüğüne bağlı görevlilerce Katip Sinan Camisi Sokak üzerinde kalabalık bir grup görülmesi üzerine olay yerine gidildiği, üzerindeki gömlek ve fanila yırtılmış bir şahsa polis kimliklerinin ibraz edildiği, şahsın bunun üzerine; “Namusumu temizledim, başını ezerek öldürdüm, kötü mü yaptım?” diye bağırdığı, isminin ... olduğu tespit edilen şahsın yanında, yerde, başı kan içerisinde bir erkek cesedinin bulunduğu bilgilerine yer verildiği,
12.10.2014 tarihli olay yeri inceleme raporunda; 11.10.2014 tarihinde saat 22.45 sıralarında İstanbul ili, Fatih ilçesi, Binbirdirek Mahallesi’nde cinayet işlendiğinin bildirilmesi üzerine olay yerine gidildiği, Katip Sinan Camisi Sokak’taki 3 numaralı binanın önünde bir ceset görüldüğü, cesedin yanında, üzeri muhtemelen kan lekeli 2 adet taş bulunduğu, bahçe duvarında ve yerde kan lekelerinin olduğu, maktulün vücudunun üst kısmında bulunan giysilerin yırtılmış, 3 numaralı binanın kapı camının kırık olduğu, terasa kadar merdivenlerde kan damlaları bulunduğu, terasın dağınık olduğu, terastaki kanepede namlusuna mermi sürülmemiş, şarjöründe fişek bulunan bir adet tabanca bulunduğunun belirtildiği,
12.10.2014 tarihli tutanakta; maktul ...’ın üzerinde, ön kısmından yırtılmış kan lekeli kot pantolon, pantolonun cebinde maktulün fotoğrafını taşıyan ancak Murat Özdemir adına düzenlenmiş sahte nüfus cüzdanı bulunduğunun ifade edildiği,
İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen 21.10.2014 tarihli uzmanlık raporunda; incelemeye gönderilen 9 mm çaplı Parabellum tipi fişek atan yerli yapısı yarı otomatik tabancanın atışa engel arızasının bulunmadığı, tabanca ile birlikte gönderilen 6 adet 9 mm çaplı fişeğin, deneme atışlarında patladıklarının görüldüğü, tabanca ve mermilerin 6136 sayılı Kanun’a göre yasak niteliğini haiz oldukları; 8,5 cm uzunluğunda tek ağızlı namlusu bulunan açılır kapanır özellikli bıçak ile 13 cm uzunluğunda tek ağızlı bıçağın imal durumları ve nitelikleri itibarıyla aynı Kanun’a göre yasak nitelikteki bıçaklardan olmadıkları bilgilerine yer verildiği,
28.11.2014 tarihli otopsi tutanağında; 183 cm boyunda, 61 kg ağırlığında, 25-30 yaşlarındaki erkek cesedinde; sağ skapula üst yüzde 12x7 cm ebadında siyah ejderha dövmesi, sağ kol üzerinde sigara içen kızılderili figürü ve altında Cin Ali figürü şeklinde dövme, sol 3. parmak lateral yüzde “Canım annem"" yazılı dövme, sol el 4. parmak etrafında ""Gülsüm Efe Zeynep"" yazılı dövme, sol ön kol ön yüzde 5 adet yıldızdan oluşan dövme, sol ön kol arka yüzde 12x7 cm"lik alanda bıçak ve alet figürlü dövme görüldüğü, maktulün kanında 75 mg/dl, göz sıvısında ise 94 mg/dl etanol bulunduğu, vücudunda 10 adet kesici delici alet yarası, 3 adet kesik vasıfta yara ile el parmaklarında savunma kesileri tespit edilmiş olan maktulün vücudundaki bu yaralanmaların ayrı ayrı ve birlikte öldürücü nitelikte olmadıkları, vücudunda kesici delici alet yaralanmaları ve yaygın küt travmatik lezyonlar bulunan kişinin ölümünün küt kafa travmasına bağlı kafa, yüz ve hyoid kemik kırıklarıyla birlikte beyin kanaması, beyin doku harabiyeti sonucu meydana gelmiş olduğunun bildirildiği,
12.10.2014 tarihli telefon inceleme tutanağında; tanık ...’ın rızası ile teslim ettiği cep telefonunun mesajlar kısmında 11.10.2014 tarihinde maktul ...’la aralarında;
“... : ‘Senin Allah belanı versin beni rezil ettin.’ 02.48,
... : ‘Seni kimse bilmiyo’, 02.49
... : ‘Aradılar, konuştum.’ 02.50
... : ‘Kimle’ 02.51
... : ‘Canerle’ 02.51
... : ‘Canerle ne ilgisi var ya’ 02.51
... : ‘Neyse ya ben seni istemiyorum, s.ktir git’ 02.53
... : ‘Benden uzak dur’ 02.53
...
... : ‘Evet, benim işim, gücüm, çevrem emeklerim, hayallerim bitti’ 03.07
... : ‘Konuşabiliyor musun hâlâ Bülent’in de, Canerin de, Kürtlerin de, senin de bacınızı, s.keyim’ 03.21
... : ‘Bak şimdi ne yapacağım biliyor musun, bi abdest alıcam, iki rekat namaz kılıcam ve kafama sıkıcam, ben böyle onursuz, şerefsiz yaşayamam, benim günahım herkesin boynuna bir halka olur inşallah, bu da sana herkese son sözlerim’ 03.38
...
... : ‘Sen zavallı bir kadınsın, ne plan yaptıysan uygula Deniz, Allah’a havale ettim seni. Lan elli kere bırak dedim, beni tehdit ettin, herkese her şeyi anlatırım diye’ 13.12
... : ‘Ben gidiyorum, Allah’a havale ettim seni’ 13.12
... : ‘Güle güle’ 13.13
... : ‘Güle güle değil, yıkılmış, kahrolmuş şekilde’ 13.15
... : ‘Ama bunu unutma sen beni yaktın, Allah da seni yaksın’ 13.18
... : ‘Keşke evimizde olsan sana sarılıp yatsaydım be ne güzel olur, Allah için ama çok seviyorum seni, ben öldüm ama’ 20.39” şeklinde mesaj içeriklerinin bulunduğu,
13.10.2014 tarihli görüntü izleme ve fotoğraf teşhis tutanağında; Katip Sinan Camisi Sokak’ta bulunan 4 numaralı binaya ait güvenlik kamerası görüntülerinin tanık ... eşliğinde izlenmesi sonucu; 11.10.2014 tarihinde saat 22.22.18’de, kayıt yapılan binanın karşısındaki otoparktan 5 kişinin maktul ...’ı sürükleyerek sokağa çıkardıkları, tanık ...’a sorulması üzerine bu kişilerin sanıklar ..., ... ve ... ile inceleme dışı sanık Bülent Yamaç olduğu, görüntülerdeki beşinci kişinin ise açık kimliğini bilmediği ancak “Bitlisli Nuri” olarak tanıdığı şahıs olduğununu ifade ettiği, saat 22.21.57’de olay yerinde bulunan gri renkli araca maktulü zorla bindirmeye çalışan şahısların sanıklar ..., ... ve ...; bu esnada aracın plakasını söken kişinin ise eşi inceleme dışı sanık Bülent Yamaç olduğunu beyan ettiğinin belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... Çalan Kollukta; ölenin babası olduğunu, olayı görmediğini, oğlunu öldüren kişi veya kişilerden şikâyetçi olduğunu,
Mahkemede; Cumhuriyet savcısı teşhis için kendisini çağırdığında oğlunun yüzünün tanınmayacak hâlde olduğunu, maktul oğlu bacağından ameliyat olduğu için bacağındaki bu ameliyat izinden maktulü teşhis edebildiğini, başı tamamen ezildiği için yüzüne bakarak teşhis edemediğini, şikâyetçi olduğunu, davaya katılmak istediğini,
Katılanlar ... (Aksay), ... ve ... Mahkemede; olayı görmediklerini, sanıklardan şikâyetçi olduklarını, davaya katılmak istediklerini,
Tanık ... Kollukta; Bitlis ilinin Mutki ilçesinde doğduğunu, inceleme dışı sanık ...ile 12 yıldır tanış olduklarını, olay gecesi saat 21.00 sıralarında mahalledeki kahvehanede oyun oynarken, dışarıda inceleme dışı sanık Bülent’in kavga ettiğinin söylenmesi üzerine kahvehaneden çıkarak kavganın olduğu yere gittiğini, sanıklar Söner, Hakan, Caner ve inceleme dışı sanık Bülent’in ortalarına aldıkları bir şahsı dövdüklerini gördüğünü, bir kişinin elinde sopa olduğunu ancak bu kişiyi hatırlamadığını, etrafta toplananlardan bir kişinin “Bırakın, yapmayın” demesi üzerine maktulü darbedenlerden birinin “Bırakın, bu namus meselesi” deyince olaya karışmak istemediğini ve olay yerinden uzaklaştığını, olay yerinden ayrıldığı sırada maktulün ayakta olduğunu, kendisinin maktule vurmadığını,
Mahkemede;
Olaydan yarım saat önce Anadolu Kıraathanesi"nde dört arkadaşı ile birlikte oturduğunu, yolun yukarısından uğultu duyduğunu, sanıklardan ...’ın yukarıya doğru çıktığını, inceleme dışı sanık Bülent Yamaç ile arkadaş olduğu için meraktan sanık ...’in peşi sıra gittiğini, Söner, Bülent, Hakan ve Caner ile maktul ...’ın münakaşa ettiklerini, Bülent’in maktule “Niye böyle bir terbiyesizlik yaptın, benim namusum ile niye oynadın?” dediğini, ardından maktulle Caner, Bülent ve Hakan arasında itişme olduğunu, küfürlü ve hakaret içerikli sözler sarf edildiğini, maktulün küfrettiğini, Bülent"in "Gel konuşalım”; Caner’in ise sesini yükselterek “Niye böyle şerefsizlik yaptın?” dediğini, maktulün de Caner’e “Sıra senin hanımına geliyor,” diye cevap verdiğini, bu sözü duyunca olay yerinden uzaklaştığını, Söner’in maktule sadece bir kez yumruk attığını gördüğünü, Bülent’i ensesinden tutup çekmeye çalıştığını, hakaretlere içerleyen Bülent’in sinirli olduğunu, kendisini itekleyince olay yerinden ayrıldığını, olay yerinden ayrılırken geriye baktığında maktulün sanıkların arasında olduğunu küfredip bağırdığını, sadece yardım amacıyla olay yerinde bulunduğunu, insani görevini yaptığını, arabaya herhangi bir hamlesinin olmadığını,
Tanık ... Kollukta; olayın meydana geldiği otoparkın arka sokağındaki otelde resepsiyon görevlisi olarak çalıştığını, olay gecesi otelin yanındaki kahvehaneye gittiğini, saat 22.00 sıralarında bağrışma sesleri duyması üzerine seslerin geldiği otoparka gittiğini, maktul ...’ı kan içerisinde yerde gördüğünü, ezilmiş başının yanında kanlı büyükçe bir taş bulunduğunu, maktulün yanında ayakta duran Söner’in sigara içerken, toplanmış olan kalabalığa hitaben “Bu namus meselesidir, namusumu temizledim” diye bağırdığını, olay yerine gelen polis aracının kaputuna eliyle vuran Söner’in “Beni alın, namusumu temizledim, kafasını taşla ezdim, adam öldü, beni alın” demesi üzerine polis memurlarının Söner’i ekip arabasına bindirdiklerini, etraftakilerin konuşmalarından maktulü birkaç kişinin dövdüğünü ancak Söner dışındakilerin bir araca binerek olay yerinden ayrıldıklarını işittiğini,
Mahkemede; olay gecesi otelde çalıştığını, aşağıdan sesler gelince iki üç dakika sonra olay yerine gittiğini, olay yerinde kimsenin bulunmadığını, sadece sanık ... ile sivil bir polisi gördüğünü, olay yerinde kendisi dışında 100"e yakın kişinin daha bulunduğunu,
Tanık ... Kollukta; olay gecesi kahvehanede arkadaşları Erdem, Yakup ve Vedat ile birlikte otururlarken dışarıdan bağrışma sesleri duyduklarını, olay yerine gittiğinde otoparkçılık yaptığını bildiği maktul ...’ın mahalleden tanıdığı 5 kişi tarafından dövüldüğünü gördüğünü, ..., ... ile Taner’e benzettiği üç kişi ile adlarını bilmediği iki kişinin maktulü gri renkli, Ford marka, Connect model bir araç içerisinde darbettiklerini, arka koltukta oturan sanık ...’in maktule “Benim yengeme mesaj atmışsın” deyip yumruk ve tokat attığını, ardından Söner ve Hakan’ın maktulü araçtan indirip otoparka götürdüklerini, maktulün aldığı darbelerin tesiri ile yere düştüğünü, Hakan ve Söner’in yerde yatan maktule birkaç kez daha vurduklarını, Hakan’ın yaya olarak, kalan üç şahsın ise gri renkli, Ford marka araca binerek olay yerinden ayrıldıklarını, Söner’in eline aldığı bir taşla bir yandan yerde yatan maktule vurduğunu, diğer yandan ise “Bu namus meselesidir, kimse karışmasın” diye bağırdığını,
Mahkemede; olay günü 3 arkadaş yemek yediklerini, bağrışmalar duyunca olay yerine gittiklerini sanık ... ile maktulün boğuştuklarını gördüğünü, Söner’in “Kimse karşımasın, namus meselesi,” diye bağırdığını, korktuklarını ve bakkala kaçıp polisi aradıklarını, Kolluktaki beyanının doğru olmadığını, okumadan imzaladığını,
Tanık ... Kollukta; arkadaşları Şenol ve Vedat ile birlikte olay gecesi kahvehanede oturduğunu, bağrışma sesleri üzerine dışarı çıktığını, seslerin geldiği yöne gittiğinde mahalleden tanıdığı sanık ...’ın kardeşleri ile birlikte maktul ...’ı Ford marka, Connect model bir araca yaslayıp dövdüklerini gördüğünü, bir süre sonra maktulün yere düştüğünü, bu şahısların yere düşen maktule vurmaya devam ettiklerini, arkadaşları Şenol ve Vedat ile birlikte engel olmaya çalıştıklarını ancak sanık ...’in kendilerine dönerek “Dağılın, gidin buradan” diye bağırınca korktuklarını ve olay yerinden biraz uzaklaştıklarını, cankurtarana ve polise telefon ettiklerini, tekrar olay yerine geldiklerinde diğer sanıkların olay yerinden gitmiş olduğunu, olay yerinde kalan Söner ile sırtı kendilerine dönük bir şahsın birlikte maktulü darbetmeye devam ettiklerini gördüklerini, bir süre sonra sırtı dönük şahsın da gittiğini, maktulün yerde hareketsiz kaldığını, sanık ...’in olay yerine gelen ekip aracının kaputuna vurarak “Alın ulan beni alın, ben adam vurdum, namus böyle temizlenir” diye bağırdığını,
Mahkemede; arkadaşları Şenol ve Vedat ile kahvehanenin önünde oturup sohbet ettiklerini, bağrışma sesleri duyunca sesin geldiği tarafa gittiklerini, sanık ... ile maktulü birbirlerini yakalarından tutmuş hâlde boğuşurken gördüklerini, korktukları için olay yerine fazla yaklaşamadıklarını, Söner’in “Bu bir namus meselesidir” diye bağırmaya başladığını, korkup kaçtıklarını, Söner dışındaki sanıkları olay yerinde görmediğini, Kolluktaki beyanı ile oluşan çelişki üzerine; gece çalıştığını, uykulu şekilde polislerce karakola götürüldüğünü, ne şekilde ifade verdiğini hatırlamadığını, gördüklerini anlattığını, polisteki ifadesinin doğru olmadığını, okumadan imza attığını,
Tanık ... Kollukta; sanıkların babası olduğunu, oğlu Bülent’in yaklaşık 12 yıl önce tanık ... ile evlendiğini, 1 yıl kadar önce gelini Deniz’in eşini terk ederek gittiğini, 3 ay kadar ortadan kaybolduğunu, oğlu Bülent’in boşanma davası açtığını, Deniz’in eve dönmesi ile Bülent’in boşanmaktan vazgeçtiğini, gelini Deniz’in 7-8 kez evi terk edip geri döndüğünü, Bülent’in Deniz’i öldüreceğini söylemesi üzerine Bülent’e asla böyle bir şey yapmamasını, boşanmasını öğütlediğini, 10.10.2014 tarihinde yeniden eve dönen gelini Deniz ile oğlu Bülent’in konuşurlarken, Bülent’in Deniz’e bağırdığını, Deniz’i dövmesine engel olduklarını, bu esnada evdekilerin Deniz’in üzerindeki cep telefonundaki mesajları okuyup Deniz’in bir sevgilisi olduğunu öğrendiklerini, olayı görmediğini, bağrışma sesleri üzerine olay yerine gittiğini, yerde bir şahsın yattığını gördüğünü,
Mahkemede; önceki beyanını tekrar ettiğini ancak oğlu Bülent’in karısı Deniz’i öldüreceğine ilişkin bir şey söylemediğini, bu cümleyi polislerin yazdığını,
Tanık ... Kollukta; olay gecesi saat 22.00 sıralarında kuru temizlemeciden aldığı giysileriyle eve gittiği sırada, isminin ... olduğunu sonradan öğrendiği sanığı maktulün başını yere vururken gördüğünü, etrafın kalabalık olduğunu, Söner’in yanında bir başka şahsın daha bulunduğunu, Söner’in elinde büyükçe bir taş olduğunu, maktulün saçını tutarak başını defalarca yere vurduğunu ve “Namus böyle temizlenir” diye bağırdığını,
Tanık Hüseyin Bayram Mahkemede; Tokat"ta oturmasına rağmen tekstil işi nedeniyle sık sık İstanbul"a geldiğini, İstanbul’a geldiğinde de aracını olayın meydana geldiği otoparka bıraktığını, maktulü bu nedenle tanıdığını, olay günü arkadaşları Adem, Yakup ve maktulle birlikte yemek yiyip sohbet ettiklerini, Yakup ve Adem’in bilardo oynamak için kendilerini aşağıya davet ettiklerini, maktul ...’ın rahatsız olduğunu ve gelmeyeceğini söyleyip hava almak için 3 katlı binanın terasına çıktığını, maktulün yanına gittiğinde kustuğunu gördüğünü, maktulün terastaki ikili koltuğa oturduğunu, yaklaşık 10 dakika sonra içeri elleri sopalı 4-5 kişinin girdiğini, ne olduğunu sormaya fırsat bulamadan bu kişilerin kendilerine vurmaya başladıklarını, başına sopa ile 2-3 kez vurulduğunu, kulağına da bıçak darbesi aldığını, aşağı inerek binadan çıktığını, maktule kimlerin vurduğunu göremediğini, içeri gelen kişilerin maktul ..."a herhangi bir şey söylemediklerini, aralarında herhangi bir konuşma geçmediğini, bu kişilerin içeri girer girmez sopalarla vurmaya başladıklarını, aynı gece Adem isimli arkadaşının telefonla aramasıyla maktulün öldüğünü öğrendiğini, yaralandıktan sonra doktora gitmediğini, rapor da almadığını ancak bir haftada kendine gelemediğini, olaydan 2-3 gün sonra Gayrettepe’de bu soruşturmada görevli Bülent Komiser isimli kişiyi aradığını, olayda mağdur olduğunu söylediğini, bu şahsın kendisine bir kişinin yakalandığını, soruşturma bittiğinde kendisini arayacaklarını söylediğini, bu şahsa telefon numarasını verdiğini ancak kimsenin kendisini aramadığını, olaydan 10 gün sonra İstanbul’dan ayrıldığını,
Tanık ... Kollukta; inceleme dışı sanık Bülent Yamaç ile ifade tarihinden yaklaşık 15 yıl önce evlendiklerini, bu evliliklerinden iki çocuklarının olduğunu, oturdukları evin yakınındaki otoparkı çalıştıran maktul ... ile tanıştığını, 4 ay kadar konuştuklarını, elini tutan maktulün kendisini sevdiğini söylediğini, evliliğinde sorunlar baş gösterince evinden ve çocuklarından ayrılıp 2 ay kadar maktulün yanında kaldığını, eşine karşı boşanma davası açtığını, eşinin boşanmak istemediğini, ev alması durumunda boşanmaktan vazgeçeceğini söylemesi üzerine eşi Bülent’in ev aldığını, kendisinin de Bülent’in yanına döndüğünü, 3 ay kadar eşinin yanında kaldığını ancak tavırlarından bunalınca yeniden maktulün yanına kaçtığını ve 1 ay kadar maktulün yanında kaldığını, 6 yaşındaki kızının bir ev kazasında yaralandığını duyunca kızını görmek için 10.10.2014 tarihinde görümcesi tanık Filiz’in evine gittiğini, kızına giysi almak için evden çıkacağı sırada sanık ...’le karşılaştığını, Caner’in kendisini zorla evin banyosuna soktuğunu, bağırmasına karşın kendisini bırakmadıklarını, eşi Bülent, kayınvalidesi, kayınpederi, görümcesi ve görümcesinin eşinin kendisini evde kalması için ikna etmeye çalıştıklarını, eşinin “Görüştüğün kişiyi çağır” demesi üzerine maktule mesaj yazıp buluşma yeri ayarladığını, buluşmaya eşi Bülent ile kayınbiraderi sanık ...’in birlikte gittiklerini, yarım saat sonra eve geldiklerinde görüştüğü kişinin maktul ... olduğunu evdekilere söylediklerini, kendisinin de bunu doğruladığını, Caner ve Bülent’in maktulü döveceklerini söylemeleri üzerine kayınpederi Mehmet’in “Eğer Murat’ı öldürürseniz size hakkımı helal etmem” dediğini, Caner ve Bülent’in maktulü dövmeye gidecekleri arabayı ayarlamaya ilişkin ve başka hususta aralarında konuştuklarını ancak Kürtçe konuştukları için ne konuştuklarını anlamadığını, o gece Filiz’in evinde yattıklarını, olay günü olan 11.10.2014 tarihinde akşam saat 22.00 sıralarında eşi Bülent’in sık sık evden çıkıp 10 dakika kadar dışarıda kaldıktan sonra geri geldiğini, ilerleyen saatlerde telefonla görüşen kayınvalidesinin birden ağlamaya ve ağıt yakmaya başladığını, bunun üzerine maktul ...’ın başına bir iş geldiğini anlayıp fenalaştığını, 3 aylık hamile olduğunu,
Mahkemede; inceleme dışı Bülent Yamaç’la 17 senedir evli olduğunu, maktul ..."ı tanıyana kadar eşi ile birbirlerine karşı herhangi bir saygısızlıklarının olmadığını, maktul ..."ı olaydan 9 ay önce tanıdığını, bir akşam eşi ile tartıştıklarını, ablasının yanına gitmek için evden ayrıldığını ancak maktulün demesi üzerine kendisine güvenerek maktulün evinde 2 hafta kadar kaldığını, 2 hafta sonunda maktulün maksadının kötü olduğunu anladığını, maktulün amacının boşanmasını sağlayıp ilişkisini sürdürmek olduğunu, içeceklerine maktul tarafından hap atıldığını, iki üç saat kendine gelemediğini, kocasına dönmek istediğinde elindeki fotoğraflarla maktulün kendisini tehdit ettiğini, evden ayrılırken yanına aldığı 12.500 TL’lik altını kendisinden alan maktulün iki hafta içerisinde tüm parayı harcadığını, maktulün sürekli tabanca taşıdığını ve kendisini ölümle tehdit ettiğini, 6 yaşındaki kızını sinkaf edeceğini söylediğini, maktulün bonzai içtiğini, olaydan önce kızını görmek için görümcesi Filiz’in evine gittiğini, 1,5 aydır görüşmediği eşi Bülent’in de Filiz’in evine geldiğini, Bülent ile bir odada baş başa oturdukları sırada, çorabının içindeki telefonun titreştiğini, arayanın maktul olduğunu, tehdit altında olduğunu ve tüm olanları eşi Bülent’e anlattığını, ertesi gün meydana gelen olayı bilmediğini, Kollukta verdiği ifadesinin doğru olmadığını,
İnceleme dışı sanık Bülent Yamaç Kollukta; 1980 yılında Bitlis’in Mutki ilçesinde doğduğunu, otopark görevlisi olarak çalıştığını, tanık ... ile evli olduğunu, iki çocuğunun bulunduğunu, maktulün de kendisi gibi otopark görevlisi olduğunu, aynı semtte oturdukları maktulü çocukluğundan beri tanıdığını, eşi Deniz ile aralarında yaklaşık 9 aydır geçimsizlik bulunduğunu, eşinin sürekli evden kaçtığını, ortadan kaybolup bir süre sonra eve geri döndüğünü, eve geldiğinde ise neden kaçtığı, nereye gittiği ve nerede kaldığı hususunda farklı cevaplar verdiğini, soruşturduğunda eşinin kendisine doğru söylemediğini anladığını, her gelişinde eşini affedip eve kabul ettiğini, eşine şiddet uygulamadığını, eşi Deniz’in son olarak eylül ayının sonlarında evi terk ettiğini, olay gününden 4-5 gün kadar önce kız kardeşi tanık Filiz’in evine gelen Deniz ile baş başa konuşmak için bir odaya girdiklerini, Deniz’in ayağındaki çoraptan telefon titreşim sesi geldiğini duyunca telefonu çoraptan çıkarıp aldığını, ekranda arayan kişinin isminin görülmediğini, sadece telefon numarasının göründüğünü, arayanı öğrenmek için Deniz’den telefonu açmasını istediğini, Deniz telefonu açar açmaz sesi itibarıyla erkek olduğunu anladığı bir kişinin Deniz’e hitaben “A.ına koyduğumun or.spusu yarım saattir seni arıyorum, neden telefona cevap vermiyorsun, mesajlara neden cevap vermiyorsun?” dediğini, bu şahsın Deniz ile kocası imiş gibi konuştuğunu, Deniz’e bu adamın kim olduğunu sorduğunu, cevap vermeyince telefondaki mesajları okuduğunu, gelen mesajlardan bu şahsın mahallerinde oturan maktul ... olduğunu anladığını, mesaj içeriklerinde “Arkamdan ne iş çeviriyorsun, bir orospuluk mu yapıyorsun, evden neden çıktın, ben sana izin vermeden evden çıkma demedim mi, sen akşam eve geleceksin, hem a.ına koyacağım, hem de yiyeceğin dayakları göreceksin, birilerini bana öldürteceksin” şeklinde mesajlar olduğunu, o gün maktul ile eşi Deniz arasında ilişki olduğunu öğrendiğini, eşine neden böyle yaptığını sorduğunda eşinin kendisine maktulün kendisini tehdit ettiğini, kokain içirerek sahip olduğunu söylediğini, kendisinin de o vakit neden eve geri geldiğini sorduğunu, Deniz’in “Senden para çalıp, götürüp Murat ve ailesiyle uyuşturucu alıyorduk” diye cevap verdiğini, o gece Filiz’in evinde Deniz’le birlikte kaldıklarını, ertesi gün ve olaydan bir önce de aynı yerde yattıklarını, maktul ...’ın Deniz’e mesaj göndermeyi sürdürdüğünü, telefon kendisinde olduğu için bu mesajları görebildiğini, mesajlarda maktulün “Bu gece sana sarılmak istiyorum,” şeklinde sözler sarf ettiğini, amacını öğrenmek için maktulle konuşmaya karar veriğini, maktul olay günü de tehdit içerikli mesajlar gönderince maktul ile konuşmaya niyetlendiğini, sakinleşmek için dolaşırken kardeşi sanık ...’e rastladığını, Söner’in de gelen mesajlardan haberinin olduğunu, Söner’in karşıdaki kahvehaneye gittiğini, kendisinin ise görüşmek için maktul ...’ın kaldığı binanın 3. katına çıktığını, maktulü tek başına bulduğunu, kendisini gören maktulün irkilip ayağa kalktığını, “Senin derdin ne?” diye sorduğunda maktulün “Benim derdim yok, bundan sonra senin karın benimdir, her şeyden vazgeçeceksin, karın bende kalacak, 9 aydır benimle birlikte, bundan sonra da benimle birlikte olacak” dediğini, sinirlendiğini, maktulle yumruklaşmaya başladıklarını, bir anda kardeşi sanık ... ile maktul ...’ın arkadaşını gördüğünü, Söner’in kendilerini ayırdığını, maktulün masanın üzerindeki bıçak ile koltuğun altındaki tabancaya sarıldığını, maktulün üzerine atladığını, bıçağı alan sanık ...’in bu bıçağı maktule savurduğunu, maktulün elindeki tabancanın yere düştüğünü, dışarı kaçmaya çalışan maktulün üzerine atladığını, 3. kat merdivenlerinden yuvarlanarak binanın önüne kadar geldiklerini, maktulü arabaya bindirmek için ikna etmeye çalıştığını, “Kavga ile olmaz, arabaya bin, bir yerlere gidip konuşalım” dediğini, maktulün gelmeyi kabul etmediğini, üzerinde kan gördüğü maktulü öldürme niyeti de olmadığı için orada bırakıp gittiğini, Söner’den de gitmesini istediğini, aracın plakasını düzeltemeyince söküp arabaya koyduğunu, maktulün bir süre sonra yere düştüğünü görünce olay yerinden aracıyla ayrıldığını, olay yerinde kardeşleri sanıklar Caner ve Hakan’ı görmediğini, olay yerine geldiklerini sonradan duyduğunu, kiralık aracı şirkete teslim ettiğini, maktulü öldürme amacının olmadığını, suçlamayı kabul etmediğini,
Cumhuriyet Başsavcılığında; Kollukta verdiği ifadesini kabul ve tekrar ettiğini, olay günü görüşmek amacıyla maktulün kaldığı otoparkın yakınındaki binaya gittiğini, binanın üçüncü katına çıktığını, tam maktulle konuşacağı sıra peşinden kardeşi sanık ...’in geldiğini, konuşurlarken maktulün ruhsatsız tabancasını çektiğini, ateş etmesini önlemek için maktulün üzerine atladığını, bu şekilde mücadele ederken sanık ...’in masanın üzerindeki bıçağı alıp maktule savurduğunu, üzerine atlayınca maktulün elindeki tabancanın yere düştüğünü, maktulle itişerek üçüncü kat merdivenlerinden binanın aşağısına kadar indiklerini, maktulün başından yaralandığını, kendisinde de ufak tefek yaralar oluştuğunu, maktule arabaya binip sakin bir yere gidip konuşmayı teklif ettiğini, maktulün bunu kabul etmediğini, birbirlerine yeniden yumruk attıklarını, maktulü arabaya bindirmeye çalıştığını ancak başaramadığını, arabanın bulunduğu yola indiklerinde diğer kardeşleri sanıklardan Caner ve Hakan’ın da olay yerine geldiklerini gördüğünü, onlara “Siz karışmayın, biz Murat’la oturup konuşacağız” dediğini, maktul arabaya binmeyince kendi arabasına binip olay yerinden ayrıldığını, kardeşlerine de maktulü bırakmalarını söylediğini, Caner ve Hakan"ın da kendisi ile aynı sıralarda olay yerinden ayrıldıklarını, maktulün yanında sadece Söner’in kaldığını, sonra ne olduğunu bilmediğini, olay sırasında silah kullanmadığını sadece maktulle yumruklaştığını, olayın eşi Deniz yüzünden meydana geldiğini, eşinin hamile olduğunu, maktul ile görüşmeleri sırasında Deniz’i kasteden maktulün kendisine “O artık benim karım. Zaten karnındaki piç de benden” şeklinde sözler söylediğini, Hakan ve Caner’in ellerinde herhangi bir yabancı cisim olmadığını, bunların maktule vurmadıklarını,
Tutuklanması talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğinde; önceki ifadelerinin doğru olduğunu, olaydan yaklaşık iki gün önce eşinin eve geldiğini, çorabının içinden telefon titreşim sesini duyduğunu, eşinin telefonu olduğunu bilmediğini, eşinden telefonu açmasını istediğini ve bu hususta ısrarcı olduğunu, eşi telefonu açınca arayanın maktul ... olduğunu anladığını, telefona baktığında tehdit ve hakaret içerikli mesajlar gördüğünü, olay günü maktulün iş yerine gittiğini, maktulün iş yerinin yakınındaki boş bir binanın üst katında bir şeyler içtiğini gördüğünü, arkasından Söner’in de geldiğini, maktule “Seninle konuşalım” dediğini, maktulün ise “Benim seninle konuşacak bir şeyim yok” diye cevap verdiğini ve elini kanepenin altına atıp kendisine silah doğrulttuğunu, korunma maksadıyla maktulün üzerine atıldığını ve maktule yumrukla vurmaya başladığını, bu esnada Söner’in de masadaki bıçakla birkaç kez maktule hamle yaptığını, olay gerçekleştikten sonra kardeşleri Hakan ile Caner’in olay yerine geldiklerini ancak olaya bir dahillerinin olmadığını,
Mahkemede; evlilikleri sırasında eşi ...’ın 7-8 defa evden kaçtığını, evden her ayrıldığında para ve eşyasını da alıp götürdüğünü, son kez gittiğinde evden 2.500 TL alıp gittiğini, olaydan önce eşi Deniz’i ablası Filiz’in evinde gördüğünü, çok sinirlendiğini, 9 seferdir gidip geldiğini, her seferinde para götürdüğünü, kimin baskısıyla bunları yaptığını sorduğunu ancak cevap alamadığını, eşinin ayağındaki çoraptan gelen telefon titreşim sesini işittiğini, söylemesi üzerine eşinin telefonu açtığını ve kendi kulağına dayadığını, arayan şahsın "A.ına kodumun or.spusu, sen evden neden çıktın, kimden izin aldın, çıktıysan benim dediklerini yaptın mı, ananı avradını sinkaf ederim. Çabuk eve dön." şeklinde sözler söylediğini, hemen telefonu kapattırdığını, telefondaki sesten arayanın maktul ... olduğunu anladığını, telefonu alıp gelen mesajları okuduğunu, maktul ... ile konuşmak için karar aldığını, bir gün sonra yani olay günü maktul ile görüşmeye giderken yolda kardeşi Söner’in kendisini gördüğünü, Söner’e bir şey söylemediğini ama birlikte maktulün kaldığı apartmanın üst katına çıktıklarını, açık kapıdan girince maktulü otururken gördüğünü, “Ayıp değil mi senin bu yaptığın, bunları sen mi yapıyorsun,” diye sorması üzerine maktulün “Ben yapıyorum, karını da ben sinkaf ettim, çocuğunu da sinkaf ederim" diye cevap verdiğini, maktulün koltuğun yanındaki silaha hamle yapmaya çalıştığını, silah çekmemesi için maktulün üzerine atladığını, karşılıklı yumruklaştıklarını, maktul kaçmaya çalışınca merdivenlerden aşağıya yuvarlandıklarını, yukarıdayken Söner’in kavgayı ayırmaya çalıştığını, onun da kendileri ile aşağıya yuvarlanarak geldiğini, maktule “Gel beraber konuşalım, Deniz ile de konuşalım bunu çözmemiz lazım.” diyerek olay yerine geldiği arabaya maktulü bindirmeye çalıştığını, Söner’in bu esnada yanında olduğunu, Caner ve Hakan"ın da olay yerine geldiklerini, maktulün küfürleri ve tahrikleri nedeniyle şuurunu kaybettiğini, kardeşlerini ve ne olduğunu tam göremediğini, etrafın kalabalıklaştığını, maktulün “Ben gelmiyorum, sizin sülalenizi kurutacağım” demesi üzerine kardeşlerine “Ayrılın, bu işin rezillik boyutu var.” dediğini, kardeşlerinin gittiğini, kendisinin de arabaya binip olay yerinden ayrıldığını, bu esnada dahi maktulün hâlâ ağır tahriklerde bulunduğunu, maktulü öldürmek gibi bir kararlarının olmadığını, olaydan 23-24 gün sonra 3 kardeş birlikte teslim olduklarını, bu süreç içerisinde Bahçelievler’deki evinde tek başına kaldığını, maktulün kendilerine silah çekmediğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık ... Kollukta; susma hakkını kullanmak istediğini;
Cumhuriyet Başsavcılığında; inceleme dışı sanık Bülent’in ağabeyi, tanık Deniz’in ise yengesi olduğunu, yengesinin yaklaşık 8 ay içerisinde 7-8 defa evi terk edip gittiğini, giderken de yanında takılarını ve Bülent"in cebinden aldığı paraları götürdüğünü, ayrı evlerde ikamet etmelerine rağmen bu durumu öğrendiklerini, yengesinin bir başka erkekle ilişkisi olduğunu tahmin ettiklerini ama ilişki içerisinde olduğu kişinin maktul ... olduğunu bilmediklerini, olay akşamı saat 21.00 sıralarında ablası tanık Filiz’in evine gittiğini, evde yengesi Deniz"i gördüğünü, ablası, annesi ve ağabeyi Bülent’in de evde olduğunu, ablası Filiz’in anlattığına göre ağabeyi Bülent’in Deniz"in kullandığı cep telefonundan birisiyle mesajlaşmalarını gördüğünü, yengesinin mesajlarda bir şahıs tarafından, yakınları öldürülmekle ve küçük kızının kızlığı bozulmakla tehdit edildiğini, bunları öğrenen Bülent’in sinirlenerek evden ayrılıp gittiğini, ablasının bunları kendisine anlattığını, abisine mukayyet olmak için ardından gittiğini, morali bozuk olan abisi ile birlikte gittikleri maktulün bulunduğu hanın 3. katına çıktıklarını, açık kapıdan girdiklerini, ağabeyinin maktule hitaben “Yaptığın sana yakışıyor mu?” dediğini, maktulün de abisi Bülent’e “Sinkaf ettim, bacını da sinkaf edeceğim” diye cevap verdiğini, maktul ile abisinin birbirlerine girdiklerini, kendisinin ise kavgayı ayırmaya çalıştığını, koltuğun altında bir tabanca, masanın üzerinde de bir bıçak gördüğünü, abisi Bülent ile yumruklaştığı sırada maktulün koltuğa doğru gidip silahı almak için hamle yaptığını, maktulün üzerine atıldığını, eline geçen bıçağı rastgele sağa sola savurduğunu, öldürme niyetinin bulunmadığını, kavgayı ayırmak için karanlıkta o şekilde hareket ettiğini, üçü birlikte merdivenlerden aşağıya ite kaka yuvarlanarak indiklerini, yoldaki itişme sırasında maktulün Bülent"e hitaben Denizden bahisle “Karnındaki piç de benim, diğer yengen Gülçin"e de aynısını yapacağım” dediğini, maktulün sırtüstü yere düşüp kafasını yere çarptığını, hakaret içeren sözler üzerine kendini kaybettiğini, ne yaptığının farkında olmadığını, taşla maktulün omuzlarına vurduğunu hatırladığını, olayın anlattığı şekilde üçü arasında meydana geldiğini, başkasının bulunmadığını, pişman olduğunu, olay yeri görüntülerinden bahsedilerek sorulması üzerine olay sırasında kendini kaybettiğini, sonradan kimlerin gelip gittiğini bilmediğini, Taner, Hakan ve Caner’in olay yerinde olmadıklarını, abisi Bülent"in Nuri diye bir arkadaşının olduğunu, olay yerinde kendilerini görmediğini ancak oturdukları yer yakın olduğu için sonradan gelip gelmediklerini de bilmediğini,
Tutuklanması talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğinde; Cumhuriyet Savcılığında verdiği ifadesini aynen tekrar ettiğini, öldürme kastıyla hareket etmediğini, maktulün içki veya uyuşturucu madde kullandığını düşündüğünü, aksi takdirde maktulün yüzlerine karşı bu sözleri sarf edemeyeceğini, öldürmek istemediğini ancak o sözlerle maktul küfredince kendini kaybettiğini, olay anında kimlerin gelip gittiğini hatırlamadığını,
Mahkemede; maktulün yanına gittiklerinde abisi Bülent’in maktule ısrarla “Gel birlikte gidip konuşalım, sizi yüzleştireyim, sen bunu neden yapıyorsun?” dediğini, maktulün ise “O benim karım, karnındaki de benim, ananı da sinkaf edeceğim” diye cevap verdiğini, abisi Bülent’in ise "Neden böyle yapıyorsun, rezil oluyoruz" dediğini, maktulün küfretmeyi sürdürdüğünü, sanıklar Hakan ve Caner’in de kavga olduğunu öğrenince olay yerine geldiklerini, onların da maktule ikişer kez yumruk ve tokatla vurduklarını gördüğünü, abisi karışmayın deyince, biraz uzaklaştığını, maktul kendisine “Söner yengeni sinkaf ettim. Kızını da sinkaf edeceğim” deyince geri döndüğünü, şuurunu kaybettiğini, maktulle yumruklaştığını, yerdeki taşı alıp taşla maktulün omuzlarına ve sırtına vurmak istediğini, taşın maktulün başına geldiğini, öldürmeyi amaçlamadığını, diğer kardeşlerinin bu sırada olay yerinde olmadıklarını, elindeki bıçağı aşağıya inmeden önce bir yere savurduğunu, aşağıya indiğinde elinde bıçak olmadığını, “Ben namusumu temizledim, başını ezerek öldürdüm onu, kötü mü yaptım?” şeklinde sözler söylemediğini,
Sanık ... Kollukta; inceleme dışı sanık Bülent Yamaç’ın kardeşi olduğunu, olay günü evlerinin yakınındaki kahvehaneye giderken yokuşta kavga olduğunu duyduğunu, olay yerine gittiğinde abisi Bülent ile maktulü yüksek sesle tartışırlarken gördüğünü, maktulün “Senin karını s.keyim, senin karını ben s.ktim, çocuğun benden” diyerek abisi Bülent’e hakaret ettiğini, abisinin ise maktule “Mahalleli burada, rezil oluyoruz başka yere gidip konuşalım” dediğini, maktulün gelmek istemediğini ve Bülent’e tokat attığını, etrafta toplananlarla birlikte maktulü ve abisi Bülent’i ayırdıklarını, maktulün Bülent’e tehditler savurduğunu, abisi ile birlikte olay yerinden ayrıldıklarını, söylemeyi unuttuğunu ancak hatırladığına göre kardeşi Söner’in de olay yerinde olduğunu, kendilerinin ayrılmalarından sonra da Söner’in olay yerinde kaldığını, kavga ve öldürme olayına karışmadığını, suçsuz olduğunu,
Cumhuriyet Başsavcılığında; yengesi Deniz ile maktulün ilişkisini olaydan bir gün önce babasından duyduğunu, anne ve babasının morallerinin bozuk olduğunu, sorduğunda yengesi Deniz"in maktulle mesajlaştığını abisi Bülent"in tespit ettiğini, bu yüzden aralarının bozulduğunu söylediklerini, olay günü Kadırga Spor Kulubü’ndeyken kavga olduğunu duyduğunu, olay yerine gittiğini, abisi Bülent, kardeşi Söner ve maktulün kavga ettiklerini, diğer kardeşi Caner"i de olay yerinde gördüğünü, yengesi Deniz’den bahisle maktulün, abisi ve kardeşine hitaben “Denizi sinkaf ettim, sıra Gülçin"e geldi, onu da sinkaf edeceğim, bütün Kürtleri sinkaf edeceğim” şeklinde küfredip bağırdığını, abisi Bülent ve sanık ...’in konuşmak için maktulü arabaya davet ettiklerini, bunu kabul etmeyen maktulün yeniden yengesinden bahisle küfredince maktule bir tokat attığını, kimsede silah, bıçak ve benzeri cisim görmediğini, abisi Bülent’in “Siz ayrılın, bu benim meselem, biz kendisiyle konuşup görüşeceğiz” demesi üzerine olay yerinden ayrıldığını, maktulün öldüğünü bir gün sonra duyduğunu, öldürme suçuna katılmadığını, Kollukta ifade verirken ne söylediğinin farkında olmadığını,
Tutuklanması talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğinde; Kollukta ifade verirken heyecanlandığını, Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadesinin doğru olduğunu o ifadesini tekrar ettiğini, Söner ve Bülent’in maktulle konuşmaya çalıştıklarını, maktulün Söner’e hakaret ettiğini, kendisinin olay yerinden ayrıldığını, olayı tam olarak görmediğini,
Mahkemede; kavga olduğunu duyup olay yerine gittiğinde abileri Söner ve Bülent’i gördüğünü, Bülent’in maktul ile konuşmaya çalıştığını, “Bak oğlum rezil oluyoruz, konuşalım, sana yakışıyor mu?” dediğinde maktulün “Senin ananı sinkaf ederim, karını da sinkaf ettim,” diye cevap verdiğini, bunu duyunca şuurunu kaybettiğini, maktule bir iki tane yumruk attığını, maktulü konuşmak amacıyla arabaya bindirmeye çalıştıklarını ancak maktulün Bülent’e “Karını sinkaf ettim, çocuğu da benden” demesi üzerine Bülent’in “Olacak gibi değil, rezil olacağız” dediğini, bunun üzerine olay yerinden ayrıldıklarını, maktulün ayakta olduğunu, aracın plakasını sökme gibi bir eylemlerinin olmadığını, maktulü öldürmek için herhangi bir karar da almadıklarını,
Sanık ... Kollukta; olay günü pastanede bulunduğunu, dışarıda kavga olduğunu duyunca merak ederek olay yerine gittiğini, abisi Bülent Yamaç ile kardeşi ...’ı maktul ... ile tartışırken gördüğünü, mahallelinin olanları izlediğini ancak olaya müdahale etmediklerini, sözlü tartışma itişip kakışmaya dönüşünce kendisinin de kavgayı ayırmak için müdahale ettiğini, maktulün bu sırada Bülent’e hitaben “Ben senin eşini böyle s.ktim, sıra Gülçin’e de gelecek, Kürtlerin hepsini bitireceğim” dediğini, maktulün küfrettiği Gülçin’in kendisinin eşi olduğunu, Bülent ve Söner’in maktulün üzerine yürüdüklerini, yine kavgayı ayırmaya çalıştığını, söylemeyi unuttuğunu, olay yerine ilk gittiğinde maktulün üstünün başının kan içinde olduğunu, kavgayı ayıramayınca olay yerinden kaçtığını, maktulün öldüğünü ertesi gün öğrendiğini, olay sırasında maktule vurmadığını, suçsuz olduğunu,
Cumhuriyet Başsavcılığında; olay günü iş yerini kapatıp olay yerine yakın bir pastanenin köşesinde oturmaya başladığını, civardan bağrışma sesleri duyunca kavga olduğunu anladığını, olay yerine vardığında kardeşleri Bülent ve Söner"in maktulle kavga ettiklerini ve yaralı olduklarını gördüğünü, kavgayı ayırmak istediyse de başarılı olamadığını, maktulün bu sırada yengesi Deniz ile kendi eşi Gülçin’den bahisle küfrettiğini, Kürtleri sinkaf edeceğini söylediğini, maktule vurduğunu hatırlamadığını ancak bu sözlere kızdığını, olanları babasına haber vermek için olay yerinden ayrıldığını, kardeşi Hakan"ı olay yerinde görmediğini,
Tutuklanması talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğinde; Savcılıkta verdiği ifadesinin doğru olduğunu, bu ifadesini tekrar ettiğini, olay günü aracını park ettikten sonra, kahvehaneye geldiğini, kahvehanede otururken kavga olduğunu duyarak otoparka gittiğini, abisi Bülent ile çocukluk arkadaşı maktul ..."ı karşılıklı olarak birbirlerine vururken gördüğünü, Murat’ın kanaması olduğunu, kavgayı ayırmaya çalıştığını ancak ayıramadığını, hâkimlikteki ifadesinin doğru olduğunu,
Mahkemede; kavgayı duyup olay yerine gittiğinde, abisi Söner ile maktulü tartışırken gördüğünü, “Ne oluyor,” diye sorduğunda, maktulün “Sıra senin karına da geldi” dediğini, bunun üzerine maktulün suratına bir iki tane yumruk attığını, abisi Bülent’in maktule “Arabaya bin konuşalım” dediğini, etraf kalabalıklaşınca abisinin “Rezil olacağız bırakın gidiyoruz” dediğini, bunun üzerine olay yerinden uzaklaştığını, Hakan"ın da olay yerinde olduğunu, onun da bir iki kez maktule vurduğunu, yengesi Deniz ile maktul arasındaki ilişkiyi olaydan önce öğrenmediğini, dördünden başka yanlarında kimsenin olmadığını ve olaya başka kimsenin karışmadığını, korkudan evinde saklandığını, daha sonra gidip teslim olduğunu,
Savunmuşlardır.
İnsanın dış dünyaya yansıyan davranışlarını esas alan ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara belli bir hukuki değer vermektedir. Bu itibarla modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesinde etkili olan nedenleri göz önünde bulundurarak cezalandırma yoluna gitmektedir (Devrim Aydın, Yeni Türk Ceza Kanunu"nda Haksız Tahrik, AÜHFD, 2004, C. 54, s.225.).
Haksız hareketin kişi üzerinde ve onun psikolojik aleminde bir tepki doğuracağını kabul eden modern ceza hukuku, failin bu durumunu değerlendirmekte, cezai sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak görmektedir. Failin bu subjektif durumuna önem veren çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında, failin cezasında belli oranlarda indirim yapılması esası kabul edilmiştir (M. Muhtar Çağlayan, Yargıtay İçtihatları Işığında Haksız Tahrik üzerine Bir İzah Denemesi, Adalet Dergisi, Ocak –Şubat, 1982, S.1, s.14.).
Bu düşünceden hareketle 5237 sayılı TCK"nın 29. maddesinde de haksız tahrik;
"Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir" şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sadır olmalıdır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nda, 765 sayılı Kanun"da yer alan "ağır – hafif tahrik" ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması hâlinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.
Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun biri diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.
Evrensel bir ceza hukuku temel ilkesi olan "kuşkudan sanık yararlanır" prensibi uyarınca bir olayda ilk haksız hareketin sanıktan mı, yoksa maktul ya da mağdurdan mı kaynaklandığının her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamaması hâlinde, oluşan kuşku sanık lehine yorumlanarak sanığın TCK"nın 29. maddesindeki haksız tahrik hükmünden yararlandırılması gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığı açık ise de bu kabulün dosya kapsamından anlaşılan olayın gerçekleşme biçimine, somut olayın özelliklerine ve hayatın olağan akışına uygun düşmesi zorunluluğu karşısında her olayın kendine özgü koşulları değerlendirilerek bir sonuca varılmalıdır.
Uyuşmazlık konusuyla ilgisi bakımından 4721 sayılı Medeni Kanun"daki bazı maddelere değinilmesinde fayda bulunmaktadır.
Medeni Kanun"un "Zina" başlıklı 161. maddesi;
"Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir.
Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur.",
Evlilik birliği içerisinde sadakat yükümlülüğünün düzenlendiği "haklar ve yükümlülükler" başlıklı 185. maddesi;
"Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler. Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar."
Şeklinde düzenlenmiştir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
Sanıklar ..., ... ve ... ile inceleme dışı sanık Bülent Yamaç"ın kardeş oldukları, Bülent"in 2000 yılında tanık ... ile evlendiği, bu evliliğinden iki çocuğunun bulunduğu, maktul ...’ın ise Bülent’in evinin yakınlarında otopark işlettiği ve aynı mahallede ikamet etmeleri nedeniyle Bülent"i ve kardeşleri olan sanıkları tanıdığı, olay tarihinden 1 yıl kadar önce Bülent’in eşi Deniz’in maktul ... ile tanışarak duygusal yakınlık duymaya başladığı, telefonla ve yüz yüze maktulle görüştüğü, olay tarihinden 9 ay kadar önce eşi ve iki çocuğunu terk eden Deniz"in maktul ...’ın yanında 2 ay kadar kaldığı, daha sonra eşinin yanına dönen Deniz’in zaman zaman eşi ve çocuklarını terk ederek maktulün yanında kalmayı sürdürdüğü, eşine ise evi terk ettiği zamanlarda ablasının veya bir arkadaşının yanında, yahut kadın sığınmaevinde kaldığı yönünde sözler söylediği, olay gününden bir gün önce ev kazasında yaralanan kızını görmek için görümcesi Filiz’in evine gelen tanık Deniz’in burada eşi Bülent ile bir odada baş başa görüştüğü, bu sırada Deniz’in çorabının içine gizlediği telefonunun titreşmeye başladığı, telefonu fark eden Bülent’in arayanı öğrenmek için Deniz’den telefonu açmasını istediği ve kulağını dayayarak konuşmayı dinlediği, ardından telefondaki mesajları okuyarak Deniz’in maktul ... ile ilişkisi olduğunu öğrendiği, Deniz’in de maktul ... ile olan ilişkisini kabul ettiği, kardeşleri olan sanıklar Söner, Caner ve Hakan’la birlikte olay akşamı maktulün işlettiği otoparka giden inceleme dışı sanık Bülent’in maktulü otoparkın yanındaki binanın terasında bulduktan sonra kardeşleri olan sanıklarla birlikte maktulü darbetmeye başladığı, hep birlikte maktulü binadan çıkartarak bir araca bindirmeye çalıştıkları, olay sırasında alkollü olan maktulün Bülent ve sanıklara, tanık ...’ı kastederek “O artık benim karım. Zaten karnındaki piç de benden; Denizi sinkaf ettim, sıra Gülçin"e geldi, onu da sinkaf edeceğim, bütün Kürtleri sinkaf edeceğim” şeklinde sözlerle hakaret ettiği, sanıklardan Söner’in bacaklarından bıçakladığı maktulün başına taşla vurduğu, Bülent, Caner ve Hakan’ın da hep birlikte maktulü binanın dışında da darbetmeyi sürdürdükleri, maktulün aldığı darbelerin tesiri ile yere düşmesinin ardından Bülent, Caner ve Hakan’ın olay yerini terk ettikleri, Söner’in ise olay yerinde kaldığı, olay yerine gelen emniyet görevlilerinin aracının kaputuna vuran Söner’in “Namusumu temizledim, başını ezerek öldürdüm, kötü mü yaptım?” diye bağırdığı, maktulün kanında 75 mg/dl etanol bulunduğu, vücudunda kesici delici alet yaralanmaları ve yaygın küt travmatik lezyonlar bulunan maktulün ölümünün küt kafa travmasına bağlı kafa, yüz ve hyoid kemik kırıklarıyla birlikte beyin kanaması, beyin doku harabiyeti sonucu meydana gelmiş olduğunun bildirildiği, sanıklar Caner ve Hakan ile inceleme dışı sanık Bülent’in olaydan 24 gün sonra yakalandıkları anlaşılan olayda;
Maktul ..."ın, inceleme dışı sanık Bülent ile resmî nikâhla evli olduğunu bildiği hâlde tanık Deniz ile rızaya dayalı da olsa duygusal birliktelik yaşayıp cinsel ilişkiye girmesinin, evlilik birliği içerisinde eşine karşı sadakat yükümlülüğü bulunan Deniz"in bu yükümlülüğe aykırı hareket etmesine neden olması, maktulün haksız fiil oluşturan eylemlerinin, Deniz"in eşi inceleme dışı sanık Bülent yönünden haksız tahrik nedeni olduğu hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamakta ise de; burada tartışılması gereken husus, inceleme dışı sanık Bülent"in maktule yönelik kasten öldürme suçuna iştirak eden kardeşleri Söner, Caner ve Hakan açısından da maktulün Deniz ile olan ilişkisinin haksız tahrik nedeni oluşturup oluşturmayacağıdır. TCK’nın 29. maddesinde ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için mağdurdan kaynaklanmış haksız bir davranış veya söz bulunması, sanığın da bu haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi gerekmektedir. Haksız tahrikin suça iştirak edenlerden her birine uygulanabilmesi için, tahrike ilişkin koşulların tüm şerikler hakkında geçerli olması zorunludur. Somut olayda ise, inceleme dışı sanık Bülent"in eşi Deniz"in maktul ile ilişkisinin rızaya dayalı olması, sadakat yükümlülüğünün sadece eşlere ait bulunması nedeniyle maktulden kaynaklanan ve haksız tahrik oluşturan bu davranışın sanıklar Söner, Caner ve Hakan"a yönelmediği, başka bir ifadeyle evlilik birliği içerisindeki konumu itibarıyla inceleme dışı sanık Bülent açısından haksız tahrik oluşturan davranışların, Bülent"le aynı konumda bulunmayan sanıklar Söner, Caner ve Hakan açısından haksız tahrik nedeni oluşturmadığı anlaşılmaktadır. Medeni Kanun’un 161/1. maddesinde eşler arasında bir boşanma nedeni sayılan evlilik dışı cinsel ilişkinin, yine aynı Kanun’un 185/3. maddesinde düzenlenen sadakat yükümlülüğüne aykırılık oluşturacağı sabit olmakla birlikte, ahlaki veya geleneksel açıdan kabul edilemeyecek bu durumun eşler dışındaki diğer aile bireyleri açısından haksızlık teşkil ettiğinin kabulü mümkün bulunmamaktadır. Aksinin kabulü hâlinde namusunun lekelendiği düşüncesine kapılan aile fertlerinden herhangi birinin işlediği her suçta haksız tahrik hükmünün uygulanması gündeme gelebilecek, haksız tahrikin kaçıncı derecedeki akrabaya kadar uygulanacağının belirli olmaması nedeniyle de haksız tahrikin uygulanma alanı kapsamı öngörülemeyecek ölçüde genişletilmiş olacaktır. Öte yandan gerek sanıkların savunmalarından, gerekse de tanık ...’nin anlatımlarından olay sırasında alkollü olan maktulün sanıklara hitaben sarf ettiği “Denizi sinkaf ettim, sıra Gülçin"e geldi, onu da sinkaf edeceğim, bütün Kürtleri sinkaf edeceğim,” şeklindeki sözlerinin sanıklar yönünden haksız tahrik oluşturacak nitelikte olduğu, sanıkların bu haksız fiilin meydana getirdiği hiddetin etkisi altında maktulü kasten öldürdüklerinin anlaşılması karşısında sanıklar ..., ... ve ... hakkında hakaretten ibaret haksız tahrik oluşturan eylemin ulaştığı boyut gözetildiğinde asgari seviyeden tahrik hükümlerinin uygulanması gerektirdiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yerel Mahkeme direnme kararına konu hükümlerin bozulmasına karar verilmelidir.
Tahrik nedeniyle yapılan indirim miktarına ilişkin ikinci uyuşmazlık yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; Yerel Mahkemece haksız tahrik nedeniyle belirlenen indirim miktarının isabetli olduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.02.2018 tarihli ve 19-73 sayılı; sanıklar ..., ... ve ... hakkında kasten öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, hakaretten ibaret haksız tahrik oluşturan eylemin ulaştığı boyut gözetildiğinde sanıklar hakkında TCK’nın 29. maddesi uyarınca cezalarında indirim yapılırken asgari miktarda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 08.06.2021 tarihinde yapılan müzakerede birinci uyuşmazlık konusu yönünden oy birliğiyle, ikinci uyuşmazlık konusu yönünden ise oy çokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.