Abaküs Yazılım
10. Daire
Esas No: 2019/6556
Karar No: 2021/341
Karar Tarihi: 09.02.2021

Danıştay 10. Daire 2019/6556 Esas 2021/341 Karar Sayılı İlamı

T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/6556
Karar No : 2021/341

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Bakanlığı / …
VEKİLLERİ : Hukuk Müşaviri Av. … Hukuk Müşaviri Av. …

MÜDAHİL (DAVALI YANINDA) : …
VEKİLİ : Av. …

İSTEMLERİN_KONUSU : ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, davacı tarafından esastan, davalı idare tarafından vekalet ücreti yönünden temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından, sağ böbreğindeki ağrı şikayetiyle, İstanbul Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesine müracaatı üzerine, söz konusu ağrının kaynağının üreter taşı olduğunun tespitiyle 29/03/2006 tarihinde cerrahi müdahalede bulunulmasının ardından, operasyon esnasında davacının böbreğine stent takıldığı yönünde ikaz ve bilgilendirme yapılmadığı iddiasıyla söz konusu ameliyattan 2 yıl kadar bir zaman sonra böbrek ağrısı şikayeti ile İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesine başvurulması sonrasında böbreğin enfekte olması nedeniyle sağ böbreğin alınmasına yönelik ameliyat geçirdiğinden bahisle, anılan süreç içinde Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılan tıbbi ameliyelerde hizmet kusuru bulunduğundan bahisle 60.000,00 TL maddi, 60.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 120.000,00 TL tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; olaya yönelik olarak Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunca hazırlanan … tarih ve … sayılı raporda, 29/03/2006 tarihinde böbrek, üreter taşı, sağ afonksiyone (çalışmayan) böbrek tanılarıyla Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniğinde üreterolitotomi + sağ DJ takılması operasyonu yapıldığı, 23/10/2008 tarihinde İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Üroloji ABD'da sağ sistemde pigtail trasesi boyunca kalkül gelişmesi ve sağ sistem enfeksiyonu tanısıyla nefroüreterektomi+sistolitotripsi operasyonu yapılan ve sağ böbreğin alınmasıyla sonuçlanan süreçte, kişiyi Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde opere eden Dr. ... tarafından konulan tanı ve uygulanan tedavinin tıp kurallarına uygun olduğu, epikrizlerde stentten bahsedilmemesi ve hastanın 2 yıllık süreçte söz konusu kliniğe başvurusunun olmamasının bir eksiklik olduğu, dosyada Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniğine ait 24/03/2006 tarihli kabul ettim ibaresi ve kişinin imzasının yer aldığı Hasta Aydınlatılmış Onam Belgesinin mevcut olduğu, idareye yönelik hizmet kusuru tespit edilmediği yönünde görüş bildirildiği, dosyadaki bilgi ve belgeler ile anılan raporun birlikte değerlendirilmesinden, davacının, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesine müracaat ettiği andan taburcu edildiği ana kadarki süreçte yapılan tıbbi müdahalelerin genel kabul gören yöntemlere uygun olduğunun anlaşıldığı, idareye yüklenebilecek bir hizmet kusurunun bulunmadığı sonucuna varıldığı, davacının maddi ve manevi tazminat talebinin yerinde görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacı tarafından, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılan operasyonda stent takılacağı konusunda bilgilendirilmediği, ameliyat sonrası pigtail alınmadığından ve gerekli uyarılar yapılmadığından böbreğinin enfekte olduğu, bu hususların epikrizde de belirtilmediği, ilgili hekimler hakkında soruşturma izni verildiği, dosyanın Adli Tıp Kurumu Genel Kuruluna gönderilerek rapor alınması gerektiği, subjektif ve sözlü beyanlara üstünlük verilerek hazırlanan rapora dayanılarak eksik inceleme ve değerlendirme ile karar verildiği, dava konusu olayda ağır hizmet kusurunun bulunduğu, dosyada bulunan onam formunu imzalamasının neticeyi kabul ettiği anlamına gelmeyeceği, ameliyat sonrası aynı hastaneye müracaat ettiğinde sonda ve dikişleri alınarak rutin hayatına devam edebileceğinin söylendiği, tedavi evraklarının eksik olduğu, epikrizde yer almayan stentin İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesinde yapılan tetkikler ile anlaşıldığı ileri sürülmektedir.
Davalı idare tarafından, bakılan davada maddi ve manevi tazminat taleplerinin tümden reddedilmesi nedeniyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin üçüncü bölümüne göre nispi vekalet ücretinin hesaplanması gerektiği ileri sürülmektedir.

TARAFLARIN_SAVUNMALARI : Davalı idare tarafından, dosyadaki Adli Tıp Raporu ile gerekli tespit ve değerlendirmelerin açık ve net olarak yapıldığı belirtilerek davacının temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuş olup, davacı ve davalı yanında müdahil tarafından savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Davacının temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulması, davalı idarenin temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacı, sağ böbreğinde ağrı şikayetiyle, İstanbul Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniğine başvurmuş, burada yapılan tetkiklerin ardından üreter taşı tespit edilmiş, sağ üreter taşı tanısıyla 14/03/2006 tarihinde yatışı yapılmış, 29/03/2006 tarihinde de üreterolitotomi operasyonu gerçekleştirilmiş, sağ böbreğine dj stent (pigtail) takılmış, 2008 yılında böbrekte ağrı şikayetiyle İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Üroloji Anabilim Dalına yaptığı başvuru üzerine, sağ sistemde pigtail trasesi boyunca kalkül geliştiği, sağ sistem enfeksiyonu bulunduğu anlaşılmış, sonrasında 24/10/2008 tarihinde yapılan nefroüreterektomi + sistolitotripsi operasyonu ile davacının sağ böbreği alınmıştır. Bunun üzerine davacı tarafından, böbreğine stent takıldığı yönünde ikaz ve bilgilendirme yapılmadığından Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde gerçekleştirilen tıbbi ameliyelerde hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetimi yapılacağından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün hizmet kusuruna dayanması asli prensip olmakla beraber, zararın idarenin de dahil olduğu bir faaliyet sırasında meydana gelmesi ve öncesinde ya da sonrasında aksayan bazı durumların tespiti de önem arz etmektedir.
Özellikle de sağlık hizmeti gibi bünyesinde risk unsuru taşıyan hizmet alanlarında, sağlıktan sorumlu olan idarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak, yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
Esasen Anayasa'nın 56. maddesi de "Devlete, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenlemekle ve bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirmekle" ilgili pozitif bir yükümlülük getirmiştir.
Bunun yanında, manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere maruz kalmış ya da kişilerin vücut bütünlüğünün ihlal edilmiş olmasına, ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır. Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, manevi tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak ve idarenin kusurunun ağırlığını ya da sorumluluğunu ve zarar doğuran olayla ilgisini ortaya koyacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesinin devlete yüklediği pozitif yükümlülükler, devlet tarafından, özel ya da kamu hastanelerine hastaların yaşamını koruyacak nitelikteki tedbirleri alma zorunluluğu getiren yasal ve düzenleyici çerçevenin konulmasını gerektirmektedir. Bu yükümlülük, hastaları, tıbbi müdahalelerin bu bağlamda meydana getirebileceği ağır sonuçlardan mümkün olabildiğince koruma gerekliliğine dayanmaktadır. Böylelikle, taraf devletler, bu yükümlülük uyarınca, hekimlerin, uygulanması düşünülen tıbbi müdahalenin hastaların fiziksel bütünlüğüyle ilgili olarak meydana getirebileceği öngörülebilir sonuçlar hakkında sorgulanmaları ve hastalarını aydınlatarak, rıza göstermelerini sağlayacak şekilde kendilerini bu tıbbi müdahale hakkında önceden bilgilendirmeleri amacıyla gereken düzenleyici yasal tedbirleri almakla yükümlüdürler (Codarcea/Romanya, No. 31675/04, 2 Haziran 2009).
11/04/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 70. maddesinde "Tabipler, diş tabipleri ve dişçiler yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatını alırlar. Büyük ameliyei cerrahiyeler için bu muvafakatin tahriri olması lazımdır. (Veli veya vasisi olmadığı veya bulunmadığı veya üzerinde ameliye yapılacak şahıs ifadeye muktedir olmadığı takdirde muvafakat şart değildir.) Hilafında hareket edenlere ikiyüzelli Türk Lirası idarî para cezası verilir." hükmü yer almaktadır.
5013 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunan 16/03/2004 tarih ve 2004/7024 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan "Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi)"nin "Amaç ve konu” başlıklı 1. maddesinde; “Bu Sözleşmenin Tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayrım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına alacaklardır.”; "Mesleki standartlar" başlıklı 4. maddesinde; “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.” kurallarına yer verilmiştir. Sözleşme, iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiş olup, anılan düzenlemede her türlü tıbbi müdahalenin mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olması benimsenmiştir.
Diğer taraftan, Sözleşmenin "Muvafakat" başlıklı (II) numaralı bölümünde yer alan 5. maddesinde “muvafakat” konusu düzenlenmiş ve “Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatini her zaman serbestçe geri alabilir.” düzenlemesiyle muvafakatin kapsamı belirlenmiştir.
Türk Tabipler Birliğince kabul edilen Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 26. maddesinde ise “Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır. ..." kuralına yer verilmiştir.
01/08/1998 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Hasta Hakları Yönetmeliği'nin davacıya tıbbi müdahale yapıldığı tarih itibarıyla yürürlükte bulunan haliyle 15. maddesinde, “Hasta; sağlık durumunu, kendisine uygulanacak tıbbi işlemleri, bunların faydaları ve muhtemel sakıncaları, alternatif tıbbi müdahale usulleri, tedavinin kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçları ve hastalığın seyri ve neticeleri konusunda sözlü veya yazılı olarak bilgi istemek hakkına sahiptir. ...", 22. maddesinin birinci fıkrasında, “Kanunda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, kimse, rızası olmaksızın ve verdiği rızaya uygun olmayan bir şekilde tıbbi ameliyeye tabi tutulamaz.", “Rızanın Kapsamı” başlıklı 31. maddesinde de, “Rıza alınırken hastanın veya kanuni temsilcisinin tıbbi müdahalenin konusu ve sonuçları hakkında bilgilendirilip aydınlatılması esastır. Hastanın, uygulanacak tıbbi müdahale için verdiği rıza, bu müdahalenin gerektirdiği sair tıbbi işlemleri de kapsar. Ancak, tıbbi işlemlerin uygulanmasında, bu Yönetmelik'te ve diğer mevzuatta belirlenen hakların ihlal edilmemesi için azami ihtimam gösterilir.” düzenlemeleri yer alır.
Anılan düzenlemeler özetle, herhangi bir tıbbi müdahaleye başlamadan önce kişilerin yapılacak işlemlerin riskleriyle ilgili olarak aydınlatılması ve rızalarının alınmasını gerektirmekte olup, aydınlatma ve rızanın alınmaması hali, sağlık hizmetinin kusurlu yürütüldüğü sonucunu doğurmaktadır.
Öte yandan, manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline veya ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminata hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Uyuşmazlıkta, Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan … tarih ve … sayılı raporda özetle, "29/03/2006 tarihinde böbrek, üreter taşı, sağ afonksiyone (çalışmayan) böbrek tanılarıyla Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniğinde üreterolitotomi + sağ DJ takılması operasyonu yapıldığı, 23/10/2008 tarihinde İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Üroloji ABD'da sağ sistemde pigtail trasesi boyunca kalkül gelişmesi ve sağ sistem enfeksiyonu tanısıyla nefroüreterektomi+sistolitotripsi operasyonu yapılan ve sağ böbreğin alınmasıyla sonuçlanan süreçte, kişiyi Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde opere eden Dr. ... tarafından konulan tanı ve uygulanan tedavinin tıp kurallarına uygun olduğu, epikrizlerde stentten bahsedilmemesi ve hastanın 2 yıllık süreçte söz konusu kliniğe başvurusunun olmamasının bir eksiklik olduğu, dosyada Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniğine ait 24/03/2006 tarihli kabul ettim ibaresi ve kişinin imzasının yer aldığı Hasta Aydınlatılmış Onam Belgesinin mevcut olduğu, idareye yönelik hizmet kusuru tespit edilmediği" yönünde görüş bildirilmiştir.
Dosya içerisinde yer alan hastane kayıtları incelendiğinde, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniğinde gerçekleştirilen cerrahi girişimler için düzenlendiği anlaşılan hasta bilgilendirme formu bulunduğu, bu formun davacıda kullanılacak anestezik maddelerden kaynaklı olabilecek sorunları içerdiği ve davacı tarafından "kabul etim" ibaresi yazılarak imzalandığı, ancak 29/03/2006 tarihinde gerçekleştirilen üreterolitotomi ameliyatına yönelik hususları içermediği, dolayısıyla böbrek ameliyatına yönelik bir onam olmadığı; ayrıca dava dilekçesi ekinde dosyaya sunulan epikrizde davacıya dj stent takıldığına yönelik bir ibareye ve davacının hangi önerilerle taburcu edildiğine yer verilmediği, birinci savunma dilekçesi ekinde dosyaya sunulan epikrizin tedavi kısmında ise "üreterolitotomi + sağ dj takılması" ibaresinin yer aldığı, yine davacının hangi önerilerle taburcu edildiğine yer verilmediği, yukarıda yer verilen bilirkişi raporunda da, epikrizlerde stentten bahsedilmediği, davacının 2 yıllık süreçte söz konusu kliniğe başvurusunun olmamasının bir eksiklik olduğu hususunun belirtildiği görülmüştür.
Bu durumda Mahkemece, davalı idare tarafından davacıya, 29/03/2006 tarihinde gerçekleştirilen üreterolitotomi ameliyatının sonuçlarının ve olası komplikasyonlarının anlatıldığına ve adı geçenin bu işleme rıza gösterdiğine dair yazılı ve imzalı aydınlatılmış onamının alınıp alınmadığı hususu ile davacının dj stent takıldığı hususunda bilgilendirilip bilgilendirilmediği hususunun araştırılması, 2 yıllık süreçte hastaneye başvurusunun olmamasının olayda müterafik kusur teşkil edip etmeyeceğinin, oluşan zarar ile eylem arasındaki illiyet bağını kesip kesmeyeceğinin de değerlendirilmesi suretiyle davacının maddi ve manevi tazminat istemi hakkında karar verilmesi gerekirken bu durum araştırılmadan eksik inceleme ile davanın reddi yönünde verilen kararda hukuka uyarlık görülmemiştir.
Davalı idare tarafından, söz konusu karar vekalet ücreti yönünden temyiz edilmiş ise de, İdare Mahkemesince, reddedilen maddi ve manevi tazminat istemi yönünden maktu ve ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi hukuka uygun olup, işbu bozma kararı üzerine yeniden yapılacak yargılama neticesinde, davanın reddi halinde, yine davalı idare lehine maktu ve ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği açıktır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne, davalı idarenin temyiz isteminin reddine,
2. Davanın reddine ilişkin temyize konu ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09/02/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi