8. Hukuk Dairesi 2011/2146 E. , 2011/3957 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali Ve Tescil
... ile ... aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Rize 2. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 04.11.2010 gün ve 111/484 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 05.07.2011 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili Avukat ... geldi. Başka kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek, dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı ... vekili, haricen vekil edeni tarafından ..."den 2007 yılında satın alınan ve o tarihten beri vekil edeninin içinde oturduğu,masraf da yaptığı dava konusu meskenin bir miktar borcunun ödenebilmesi amacıyla vekil edeninin eski eşi İbrahim"in arkadaşı ... ile yapılan anlaşmaya istinaden ... tarafından bankadan 65.000 TL kredi çekildiğini, bu kredi içinde taşınmazla ilgili olmayan borçların ödenmesi amacının da olduğunu, bu kredi taksitlerinin vekil edeni tarafından ödendiğini, taşınmazın vekil edeninin muvafakatı ile ..."a tapuda devredildiğini, şimdi davalı ..."nin meskeni vekil edeninin elinden almaya çalıştığını açıklayarak 325 ada 18 parsel üzerinde bulunan 2.kat 2 nolu meskene ait tapu kaydının iptali ile vekil edeni adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... vekili, taşınmazın davacının eski eşi İbrahim Badem tarafından piyasaya aşırı borçları sebebiyle 25.6.2008 tarihli sözleşme ile vekil edenine satıldığını, daha sonra vekil edeninin kredi çekerek İbrahim"e olan borçları ödediğini, bu sebeple açılan davanın yerinde olmadığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, dosya arasındaki taahhütnameye göre İbrahim Badem tarafından ..."a haricen satışın kabulü halinde de davacı ..."nin aktif husumeti olmadığı, husumet var kabul edilmesi halinde de davacının haricen satın almaya dayandığı ve tapulu yerin harici satışının geçersiz olduğu, ayrıca davacı taşınmazın mülkiyetini alacağı düşüncesi ile davalıya bir miktar para vermiş ise bunun ancak sebepsiz zenginleşme davasına konu olabileceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Öncesi tapuda kayıtlı olduğu anlaşılan dava konusu 325 ada 18 parsel tapuda çay bahçesi ve çalılık niteliği ile Taşkın Akbulut ve müşterekleri adına kayıtlı olup aralarında ..."nin 521/840 payı bulunmaktadır. Taşınmaz üzerinde inşa edilmiş kargir bina sebebiyle 11.8.2008 tarihinde kat mülkiyeti tesis edilmiş olup bunlardan 320/8400 arsa paylı 2.kat 2 nolu mesken ... adına tapuda kayıtlı iken 21.8.2008 tarihinde ..."a satılarak tescil edilmiştir.
Dosya kapsamı ve toplanan delillere göre davacının taşınmazı 2007 yılında ..."den satın aldığı, bedel olarak 125.000 TL’nin 100.000 TL’sinin ödendiği, kalan 25.000 TL’sinin ödenemediği, tamamlanmış binada henüz kat mülkiyeti kurulmaması sebebiyle taşınmazın tapusu alınamadığı için taşınmaz ipotek ettirilerek kredi de çekilemediği, 2008 yılında ise, ..."nin taşınmazın kat mülkiyeti tapusunu aldığı ancak o sırada davacının maddi durumunun yerinde olmaması sebebiyle kredi çekemediği, bunun üzerine o tarihte davacının eşi olan İbrahim Badem"in yakın arkadaşı ... ile haricen yapılan anlaşmaya göre ..."ın kardeşi ... tarafından gerek davacı ve eşinin borçlarının ödenmesi, gerekse taşınmazın kalan miktarının ödenebilmesi için 65.000 TL banka kredisi çekildiği, davacının da muvafakatı ile taşınmaza ait tapu kaydının tapu maliki ... tarafından ..."a satış sebebi ile devredildiği, davacının Sabri"nin çektiği kredi taksitlerini ödediği, Sabri"nin davacıdan evden çıkmasını istemesi üzerine davacının aşamalarını açıkladığı bu durumun inanç anlaşması niteliğinde olduğunu açıklayarak dava açtığı anlaşılmaktadır.
Davacı iddiası ve mahkemenin red gerekçeleri, 25.6.2008 tarihli taahhütname birlikte değerlendirildiğinde; davacı ..."nin isteği ... adına tapuda kayıtlı taşınmazın haricen satın alınmasından kaynaklanmaktadır. Bu yönden TMK.nun 706, Borçlar Kanununun 213, 2644 sayılı Tapu Kanununun 26 ve Noterlik Kanununun 60 ve 89. maddeleri gereğince tapuda kayıtlı taşınmazın satışı resmi şekilde yapılmadıkça hukuken geçerli bir sonuç doğurmaz ve alıcıya herhangi bir hak bahşetmez. TMK.nun 706/1. fıkrasında açıklanan şekil bir kanıtlanma şekli olmayıp bir geçerlilik koşuludur. Resmi şekilde yapılmayan satış senedi geçersiz olup geçersiz bu senede dayanılarak tapu iptali ve tescile karar verilmesi mümkün değildir. Geçersiz sözleşmelerde ancak taraflar verdiklerini geri isteyebilirler. Mahkemenin bu red gerekçesi yerindedir. Diğer yandan 25.6.2008 tarihli taahhütname başlıklı belge içeriğinde, davacı ..."nin o tarihte eşi olduğu anlaşılan İbrahim Badem tarafından ..."den satın aldığını belirttiği dava konusu 2 nolu meskeni alıcı ..."a satıldığının ifade edildiği, bu hususta tapuda ...adına devrin yapılması için ..."den talepte bulunulduğu görülmektedir. Bu taahhütname içeriğinde taşınmazı haricen ..."den satın alanın İbrahim Badem olduğu, davacı ..."nin taahhütnamenin tarafı olmadığı anlaşıldığından bu durumda da davacı ..."nin harici satışa dayanma imkanı dahi kalmayacak, talebinin husumetten reddi gerekecektir. Mahkemenin ikinci gerekçesi de doğrudur. Son olarak husumetin olduğunun kabulü halinde de yazılı harici satış sözleşmesi de bulunmayan davacı ..."nin iddia ettiği harici satışa dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunmasının mümkün olmadığı, ancak alacak isteğinde bulunabileceği gözetildiğinde mahkemenin son gerekçesinde de bir yanlışlık görülmemiştir. Uyuşmazlık kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanmadığına göre Borçlar Kanununun 162 ve devamı maddelerinin olayda uygulanması da mümkün değildir.
Davacı tarafından, aşamalarını ayrıntılı şekilde açıkladığı durumun yani yapılan alım satımların inançlı işlem niteliğinde olduğu, mahkemece hatalı hukuki nitelendirme yapıldığı ileri sürülmüştür. Bu açıdan bakıldığında; İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir. İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte, ancak; borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır. İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır. İnanç sözleşmeleri kaynağını Borçlar Kanununun 18.maddesi ile 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararından alır. Eldeki olay bu açıklamalar karşısında değerlendirildiğinde gerek davacı ..."nin inanan, gerekse davalı ..."ın inanılan durumunda olmadıkları, kazandırıcı işlem ve borç doğuran işlemin taraflarının da farklı oldukları açık olup inançlı işlemden sözedilemeyeceğine göre davacı tarafın bu hususa ilişen temyiz itirazları da yerinde bulunmamaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddi ile usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 17,15 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 1,25 TL’ nin temyiz edenden alınmasına 05.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.