Hukuk Genel Kurulu 2017/2571 E. , 2017/1430 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Siirt 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.04.2014 gün ve 2013/568 E., 2014/384 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü vekili ve davalı ... vekili ile davalı ... vekili tarafından ayrı ayrı istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 25.12.2014 gün ve 2014/23378 E., 2014/31769 K sayılı kararı ile;
"…Dava, 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Arazi niteliğindeki taşınmaza gelir metodu esas alınarak değer biçilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Bu nedenle davacı idare vekilinin tüm, davalı vekilinin ise aşağıdaki bent dışındaki temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak;
Dava konusu taşınmazdaki ağaçların 6495 sayılı Yasa uyarınca köyde yapılan ilanın askıdan indiği tarihinden önce dikildiklerinden, Kamulaştırma Kanununun 25/2. maddesi uyarınca dava konusu taşınmazın üzerinde bulunan fidanların bedellerinin tahsiline karar verilmesi gerekli ise de; ağaçların dosya içerisindeki fotoğraflarına göre dava tarihi itibari ile 2 yaşında olduğundan, bu yaşdaki ağaçlarının dava tarihi itibari ile ve adet olarak maktu bedelleri İl Tarım Müdürlüğünden getirtilip, bilirkişi raporunun denetlenmesi, İl Tarım Müdürlüğü resmi verisi ile bilirkişi raporu faklı ise İl Tarım Müdürlüğü resmi rakamlarına göre ağaç bedellerinin objektif değer arttırıcı unsur oranı eklenmeden tespit edilip, sonucuna göre ağaç bedeline karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,
Doğru görülmemiştir..."
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın ... adına tescili istemine ilişkindir.
Davacı idare vekili taşımazın Ilısu Barajı ve HES Baraj Gölü alanında kalması nedeniyle kamulaştırmasına karar verildiğini, kamulaştırılacak taşınmazın değerinin belirlenmesi amacıyla uzlaşma komisyonu kurulduğunu ve mülk sahibinin kamulaştırmaya konu taşınmazı pazarlıkla satmak hususunda iradesini bildirmek ve uzlaşma komisyonu ile pazarlık görüşmeleri yapmak üzere davet edildiğini, ancak mülk sahibinin pazarlık görüşmesine katılmadığını, bu nedenle de kamulaştırma işleminin satın alma usulü ile gerçekleşmediğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ile ... adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili itirazlarının dikkate alınması suretiyle bir karar verilmesi gerektiğini savunmuş; davalı ... vekili bilirkişi raporunda aleyhe olan hususları kabul etmediğini ifade etmiştir.
Mahkemece kamulaştırma konusu taşınmazla ilgili olarak idare tarafından düzenlenen kıymet takdir raporundaki taşınmaz bilgileri ile yargılama sırasında aldırılan bilirkişi raporundaki taşınmaz bilgilerinin aynı olmadığı, keşif sırasında, kıymet takdir raporu hazırlanırken taşınmaz üzerinde bulunmayan yeni yapı ve fidanların bulunduğunun gözlemlendiği, kamulaştırma kararı alınan ve kısa süre sonra terk edileceği bilinen bir alanda ihtiyacın üzerinde büyüklükte yeni binaların inşa edilmesinin ve fidanların dikilmesinin olağan bir durum olmadığı, yapıların ebadı, köydeki ve hanedeki nüfus sayısı ile yeni yapıların sayı ve alan bakımından uyumsuzluğunun, adres kayıt bilgilerine göre taşınmaz maliklerinin büyük kısmının Siirt dışında yaşamaları nedeniyle konut ihtiyaçlarının söz konusu olmamasının ve yapıların kısa sürede yapımına başlanıp bitirilmiş olmasının bu yargıyı desteklediği, dolayısıyla kıymet taktir raporundan sonra ancak keşiften önce yapıldığı anlaşılan yeni yapıların ve dikilen fidanların bedellerinin toplam bedele dahil edilmesinin dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı ve taşınmaz malikleri lehine haksız bir kazanç oluşturacağı, bu yönüyle yeni yapı ve fidan bedelinin hesaba katılmasının mümkün olmadığı anlaşılmakla ayrıntılı ve denetime açık, bilimsel verilere uygun olan bilirkişi raporunun yapı ve fidan dışına kalan kısım dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı ... vekilinin ve davalı ... vekili ile davalı ... vekilinin ayrı ayrı temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davalarında taşınmazın dava açıldığı tarihteki durumunun ve değerinin dikkate alınması gerektiği, bir yapının ömrünün asgari 50-60 yıl olduğu düşünüldüğünde taşınmaz malikinin iki üç sene içerisinde sular altında kalacağını bildiği bir yer için fazla bedel almak amacıyla böyle bir yola başvurmuş olabileceği, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu"nun 25. maddesinde 6495 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, kamu yararı kararının ilan süresinin bitiminden itibaren, kamulaştırılacak taşınmazlar üzerine yapılan sabit tesisler ile dikilen ağaçların bedelinin kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınmayacağı ve taşınmazlardaki bu sınırlamanın ilan tarihinin bitiminden itibaren beş yılı geçemeyeceği hükmünün eklendiği, idare tarafından baraj inşaatına başlanmasından sonra gerçek kamulaştırma bedelinden çok daha fazla bedel almak amacıyla suiniyetli binalar yapıldığı ve suiniyetli fidanlar dikildiği, bu evlerin ve fidanların kamulaştırma projesinin rantabilitesini olumsuz yönde etkilediği, kanun koyucunun mülkiyet hakkına yaptığı sınırlamanın haricinde kalan kullanımla ilgili olarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 1. maddesi uyarınca başta Kanunun genel hükümleri olmak üzere anılan Kanunun 4. maddesiyle birlikte değerlendirme yapma görevinin bulunduğu, mahkeme tarafından da bu doğrultuda değerlendirme yapıldığı, mülkiyet hakkının hak sahibine bu hak elinden çıkana kadar her türlü tasarruf imkânını sunduğu düşünülse dahi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 2. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı dahil olmak üzere herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu, dürüstlük kuralının hak sahibinin hakkını kullanırken veya borçlarını yerine getirirken dürüst, makul, ve orta zekalı bir insandan beklenen hareket tarzına göre davranması olarak tanımlanabileceği, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzeni tarafından korunmayacağı, kamulaştırma işlemlerinin kamu yararı gözetilerek ve toplumun tamamının ya da en azından o bölgede yaşayanların yararı düşünülerek yapıldığının ve kamulaştırma işlemleri sırasında yapılan harcamaların milli servet niteliğinde olduğunun unutulmamasının gerektiği, Türkiye İstatistik Kurumu"nun resmi verilerine göre 31.12.2013 tarihi itibariyle Yazlıca Köyünün nüfusunun 24, Yokuşbağlar Köyünün nüfusunun ise 267 olduğu, ancak yapılan yeni yapılara ve yapıların büyüklüğüne bakıldığında köylerde mevcut nüfusun birkaç kat fazlasının yaşamasının gerektiği izleniminin oluştuğu, bu durumun bile başlı başına iyi niyetli olunmadığı kanaatini desteklediği, öyle ki bazı yeni evlerde üst kata çıkmak için merdiven bulunmadığının, bazı evlerde musluklar olduğu halde su tesisatının olmadığının, evlerin iç cephe boyalarının yapılmadığının, tarlaların ortasına içi duvarsız ve sütunsuz çok geniş yapıların inşa edildiğinin, hatta tarlalarda poşeti dahi çıkarılmadan dikilmiş fidanların olduğunun gözlemlendiği, kaldı ki bazı fidanların sonraki keşiflerde bakımsızlıktan kuruduklarının tespit edildiği, netice itibariyle özel hukuktan kaynaklanan hiçbir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılamayacağı, dürüstlük kuralının amacının, bireyin hatalı tutum ve davranışlarından toplumun geri kalanını korumak olduğu, hakimin, değerlendirilmesi söz konusu olan davranışın dürüstlük kuralına uygun olup olmadığına karar verirken toplumun genel anlayış ve değer yargılarını göz önünde tutmasının gerektiği, kişisel haksız menfaatlerin, belli bir hakka dayanan toplumsal menfaatlerden üstün olamayacağı, aksi takdirde toplumun refahının, bireylerin hiçbir hukuki temele dayanmayan kötü niyetli tutumları nedeniyle zarar göreceği, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının toplum yararına aykırı olarak kullanılamayacağının düzenlendiği, dolayısıyla gerek keşif esnasındaki mahkeme gözlemi ve çekilen fotoğraflar gerekse de bilirkişi raporlarındaki nitelendirmeler dikkate alınarak çok yeni nitelikteki (5 yıl ve altı yaşlardaki) yapı ve fidanların değerinin kamulaştırma bedelinin hesabında dikkate alınmasının yerinde olmadığı belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davacı ... vekili ve davalı ... vekili ile davalı ... vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil istemiyle açılan eldeki davada, taşınmaz üzerinde bulunan ağaçların değerinin kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınıp alınmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasına geçilmeden evvel, mahkemece bozma kararına uyulmasından sonra direnme kararı verilip verilemeyeceği hususu ön sorun olarak tartışılıp, değerlendirilmiştir.
Mahkemenin ilk kararının Özel Dairece bozulmasından sonra yapılan yargılama sırasında 01.04.2015 tarihli celsede verilen ara karar ile bozma kararına uyulmasına karar verilmiş, ancak hüküm fıkrasında önceki kararda direnildiği belirtilmiştir.
Burada "usul hukuku" ile ilgili ortaya çıkan sorun mahkemece “Usul ve yasaya uygun Yargıtay 5. Hukuk Dairesi "nin 25/12/2014 tarih ve 2014/23378 Esas, 2014/31769 Karar sayılı bozma ilamına uyulmasına” ilişkin ara kararı oluşturulmasına karşın, bu hukuki sonucun tam aksine bir karar verilmesinin hukuken mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere bir davada mahkemenin veya tarafların yapmış oldukları bir usul işlemi nedeniyle taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğan ve gözetilmesi zorunlu olan hakka usuli kazanılmış hak denilir.
Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından usul hukukuna ilişkin kazanılmış bir hak doğar.
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozma kararında gösterilen ilkelere aykırı bulunması usule uygun olmadığından bozma nedenidir.
Bozma kararı ile dava usul ve yasaya uygun bir hale sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir. Buna göre Yargıtay’ın bozma kararına uymuş olan mahkeme bu uyma kararı ile bağlıdır. Daha sonra bu uyma kararından dönerek direnme kararı veremez, bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak ya da gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır.
Aynı ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.02.2003 gün ve 2003/8-83 E., 2003/72 K.; 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E., 2010/87 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, bazı istisnaları da bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni Kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde uygulanması gereken bir Yasa normu, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptal edilirse usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK’nun 21.01.2004 gün ve 2004/10-44 E., 19 K.; 03.02.2010 gün ve 2010/4-40 E., 2010/54 K.).
Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. V, 6. B., İstanbul 2001, s. 4738 vd).
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde somut olayda, taraf vekillerinin temyizi üzerine verilen Yargıtay bozma kararından sonra yerel mahkemenin bu karara uyması ile davalılar yararına usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Burada usuli kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai bir durum da bulunmadığına göre, artık önceki kararda direnilmesi usulen mümkün değildir. Dolayısıyla bir defa uyulmasına karar verildikten sonra uyma kararından dönülmesinin davaya bir etkisi bulunmamaktadır. Usuli kazanılmış hak ilkesi yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
Açıklanan nedenlerle mahkemece bozmaya uyulmakla gerçekleşen usuli kazanılmış hak nazara alınarak hükmüne uyulan bozma gereklerinin yerine getirilmesi gerekirken, uyma kararından dönülüp direnme kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davacı ... Müdürlüğünün ve davalı ... vekili ile davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı usulden BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, karar düzeltme yolu açık olmak üzere 22.11.2017 gününde oy birliği ile karar verildi.