Esas No: 2019/500
Karar No: 2021/250
Karar Tarihi: 02.06.2021
Beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçuna teşebbüs - Nitelikli cinsel saldırı suçuna yönelen icrai bir hareketin bulunmaması - Cinsel taciz - Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/500 Esas 2021/250 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2019/500 E. , 2021/250 K.
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçuna teşebbüsten sanık ...’ın TCK’nın 102/2, 102/5, 35/2, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl 9 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Nazilli Ağır Ceza Mahkemesince verilen 23.05.2011 tarihli ve 361-149 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 10.11.2014 tarih, 1436-12356 sayı ve oy çokluğuyla;
"...5237 sayılı TCK"nın 35. maddesinde yer alan suça teşebbüs düzenlemesi incelendiğinde, kanun koyucunun 765 sayılı TCK"dan farklı olarak subjektif ölçüt yerine objektif ölçütü kabul ettiği, objektif ölçüte göre kişinin belli bir suçu işlemeye yönelik kastının tespit edilmiş olmasının sorumluluğunun tayini için gerekli olmasına karşılık, sadece kastının belirlenmesinin bu suça teşebbüsten dolayı sorumlu tutulması için yeterli olmadığı, failin belli bir suçu işlemeye yönelik kastla gerçekleştirdiği davranışın aynı zamanda o suça ilişkin icra hareketi niteliği taşıması gerektiği hususu tartışmasızdır. Aynı şekilde Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 31.10.2012 tarih ve 2012/9-1234 Esas, 2012/1825 Karar sayılı ilamında da belirtildiği gibi, teşebbüsün varlığından söz edilebilmesi için kasıtlı bir suç işleme kararının olması, elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanması ve failin elinde olmayan nedenlerle suçun tamamlanmaması veya sonucun gerçekleşmemesi gerekmektedir. Bu bakımdan failin neticeyi gerçekleştirmek için yapmış olduğu hareketlerin suç tipi bakımından sonucu meydana getirmeye elverişli olup olmadığı somut olaya göre belirlenmeli ve elverişli olmadığı saptanırsa anılan hareket hazırlık hareketi kabul edilerek teşebbüs hükümlerinin uygulanamayacağı, aksi takdirde ise elverişli hareketlerin gerçekleştirilmesinin elde olmayan engel nedenle tamamlanamaması veya tamamlanmasına rağmen yine engel sebepten dolayı sonucun gerçekleşmemesi nedeniyle sanığın eyleminin teşebbüs safhasında kaldığı kabul edilerek ilgili suça teşebbüsten dolayı cezalandırılması yoluna gidilmelidir.
Anılan düzenleme kapsamında dosya incelendiğinde, sanığın gece vakti mağdurenin evine üst kısmından girdiği, üç katlı olan evin iç koridorunda mağdure ve çocuğunun kaldığı bölümün kapısını zorlamaya başladığı ve mağdureyle cinsel ilişki yaşamak istediğini söylediği ve devamında kapının kırılan camı yerine tahta ile kapatılan kısmını zorlayarak elini içeri sokup kapıyı açmaya çalıştığı sırada, mağdurenin mutfaktan aldığı bıçak ile sanığın kolunu yaralamasından sonra olay yerinden kaçtığı olayda, sanığın eylemlerinin TCK"nın 102/2. maddesinde düzenlenen nitelikli cinsel saldırı suçunun icra hareketlerini oluşturmadığı, hazırlık hareketleri kapsamında kaldığı, bu haliyle eylemlerin aynı Kanunun 105. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş;
Daire Başkan Vekili K. Kayan;
"Oluş ve kabulde ihtilaf bulunmayan olayın oluşu şu şekildedir; mağdure köy yerinde en büyüğü on yaşında olan dört çocuğu ile birlikte yaşamakta, eşi ise yurt dışına çalışmaya gitmiş olup, uzun süredir gelip gitmemektedir. Sanık daha önce de cinsel içerikli olarak mağdureyi birden fazla kez taciz etmiştir. Olay gecesi de alkollü olduğu anlaşılan sanığın, önce mağdurenin evinin camına vurarak "Seninle birlikte olmak istiyorum." diyerek kapıyı açtırmak istediği, daha sonra çatıdan evin iç kısmına, koridora girdiği, sanığın mağdureye "Orospu, başkaları ile düşüp kalkıyorsun, benimle de beraber olacaksın, yoksa gitmem seni bütün köye rezil ederim." şeklinde hakaretli sözlerde bulunarak koridordaki kapının cam kısmına ince sunta yapıştırılmış bölümü kırarak elini uzatıp bu kapıyı açmak istediği, mağdurenin de mutfaktan aldığı bıçakla kapıyı açmak için uzanan koluna vurarak sanığı yaraladığı, sanığın yaralanması nedeniyle eylemini tamamlayamadan ayrıldığı anlaşılmaktadır.
Suçun teşebbüs halinde kalması için, cinsel suça ait icrai hareketlerden birinin kesinlikle yapılması gerektiği gibi bir görüş, suçu bütün olarak görmeyen bir yaklaşım olur. Bu değerlendirme, suçun cebir unsuru uygulanarak mağdurenin mukavemeti kırılırken, engel sebeplerin ortaya çıkması nedeniyle suçun tamamlanamaması halinde, henüz cinsel suça ait cinsel hareketlere başlanmadığı için bu durumlarda teşebbüsün olamayacağı gibi bir sonuca götürür ki bu doğru değildir. Örneğin nitelikli cinsel saldırı kastından şüphe edilmeyen bir sanık, evin içine girse ve mağdureyi cebir ile yatak odası veya diğer bir odaya doğru götürürken engel nedenlerle eylemini tamamlayamasa henüz cinsel bir davranış sergileyemediği için o ana kadar uyguladığı cebir hazırlık hareketi mi sayılacaktır. Şimdiye kadar böyle bir durumda teşebbüsün var olduğu tartışmasız kabul edilmiştir. Dosyamızdaki olayın buna uymadığı söylenemez. Sanık sözlerle mağdureye yönelik nitelikli cinsel saldırı niyet ve iradesini açıkça belli etmiştir. Bunu gerçekleştirmek için evin içine girmiş, koridor kapısının kontrplağını kırıp kapıyı açmak için elini uzattığı sırada mağdurenin bıçakla eline vurması üzerine, yaralanması nedeniyle eylemini tamamlayamamıştır. Sanık evin dışında kalmış ve evin içine girememiş olsa idi, o zaman sayın çoğunluk görüşündeki gibi icra hareketlerine başlanmamış olduğu kabul edilirdi. Fiziki yakınlık ve çok yakın tehlike hali oluşmuş, arada cam kısmı kırılmış bir kapı kalmış, sanık ile mağdure arasında kapıda birbirlerine temas edilebilen fiziki bir münakaşa vuku bulmuş ve mağdure sanığı bıçakla yaralayarak kendini savunabilmiş, sanık da eylemini bu nedenle tamamlayamamıştır. Böyle bir durumda, kast açıkça beyan edilmiş, evin içine girilmiş, koridor kapısı kırılmış, kapıda fiziki müdahale ve münakaşa aşamasına ulaşılmış, tam bu aşamada mağdurenin cesaretle bıçağı vurması ile yani etkin direnmesi ile sanığın kast ettiği eylemini gerçekleştiremediği olayda teşebbüsün bulunmadığı, o ana kadar olanların hazırlık hareketi kapsamında kaldığı, oluşan kısım itibari ile sadece cinsel tacizin gerçekleşmiş olduğunun kabulü mümkün değidir. Eylem, nitelikli cinsel saldırıya teşebbüstür. Nitekim yerel mahkeme de isabetli şekilde eylemi bu şekilde tavsif etmiştir.
Eylemin nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs olduğunun kabul edilmediği durumda, sayın çoğunluğun belirttiği şekilde cinsel taciz olarak kabulü kesinlikle mümkün değildir. Eylemi en azından basit cinsel saldırıya teşebbüs olarak kabul etmek gerekir. Zira sanığın, gerçekleştirmek istediği ancak başaramadığı eylemin nitelikli cinsel saldırı olduğunun kabul edilmediği durumda, sanığın en azından nitelikli saldırıdan bir adım önceki eylemler olan basit cinsel saldırı eylemlerini yapmak istediğinin kabulü tabii bir neticedir. Esasen sayın çoğunluk, eylemi hazırlık hareketi kapsamında değerlendirince bu ihtimali değerlendirme dışı tutmuştur. Sayın çoğunluk gibi böyle durumlarda, eylem hazırlık hareketi olarak kabul edilirse sokakta sözle öpmek veya okşamak gibi basit cinsel harekette bulunmak isteğini de açıkça beyan ederek mağdureye yönelen bir sanığın, birinin müdahelesi veya ayağının takılması gibi bir engel nedeniyle bunu başaramadığı hallerde, basit cinsel saldırıya teşebbüsten değil, cinsel taciz suçundan cezalandırılmaları gibi bir sonuca varılacaktır ki bu doğru bir sonuç değildir." düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Nazilli 1.Ağır Ceza Mahkemesi ise 18.03.2015 tarih 46-114 sayı ile; "... sanık sözlerle mağdureye yönelik nitelikli cinsel saldırı niyet ve iradesini açıkça belli etmiştir. Bunu gerçekleştirmek için evin içine girmiş, koridor kapısının kontörplakını kırıp kapıyı açmak için elini uzattığı sırada mağdurenin bıçakla eline vurması üzerine, yaralanması nedeniyle eylemini tamamlayamamıştır. Sanık evin dışında kalmış ve evin içine girememiş olsaydı, o zaman sayın çoğunluk görüşündeki gibi icra hareketlerine başlanmamış olduğu kabul edilirdi. Fiziki yakınlık ve çok yakın tehlike hali oluşmuş, arada cam kısmı kırılmış bir kapı kalmış, sanık ile mağdure arasında kapıda birbirlerine temas edilebilen fiziki bir münakaşa vukubulmuş ve mağdure sanığı bıçakla yaralayarak kendini savunabilmiş, sanıkta eylemini bu nedenle tamamlayamamıştır. Böyle bir durumda, kast açıkça beyan edilmiş, evin içine girilmiş, koridor kapısı kırılmış, kapıda fiziki müdahale ve münakaşa aşamasına ulaşılmış, tam bu aşamada mağdurenin cesaretle bıçağı vurması ile yani etkin direnmesi ile sanığın kast ettiği eylemini gerçekleştiremediği olayda, teşebbüsün bulunmadığı, o ana kadar olanların hazırlık hareketi kapsamında kaldığı, oluşan kısım itibari ile sadece cinsel tacizin gerçekleşmiş olduğunun kabulü mümkün değidir. Eylem, nitelikli cinsel saldırıya teşebbüstür." gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15.07.2018 tarihli ve 154647 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya, kararına direnilen Daireye gönderilmiş, inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 21.11.2018 tarih ve 6776-6913 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 16.04.2019 tarih ve 30-335 sayı ile 18.03.2015 tarihli gerekçeli kararın Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına ve katılan mağdure vekiline tebliğinin sağlanması için Yerel Mahkemeye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmiş, anılan eksikliklerin giderilmesinden sonra ... ve katılan mağdure vekili tarafından kararın temyiz edilmemesi nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca Ceza Genel Kuruluna tekrar iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Katılan mağdure Nursel hakkında kasten yaralama, sanık ... hakkında resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçlarından verilen beraat ile sanık ... hakkında hakaret suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri temyiz edilmeksizin, sanık ... hakkında mala zarar verme suçundan kesin nitelikte adli para cezasına hükmedilmek, konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ise Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçuna teşebbüsten kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılacaktır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin cinsel taciz suçunu mu yoksa teşebbüs aşamasında kalan beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Suç tarihinde yirmi iki yaşında olan sanık ...’ın bekâr olduğu ve berberlik mesleğini icra ettiği,
Katılan mağdure Nursel Akdağ’ın suç tarihinde otuz yaşında olduğu, evli olup dört çocuğuyla birlikte yaşadığı, eşinin yurt dışında çalıştığı, (Kararın devam eden kısımlarında katılan mağdure Nursel Akdağ"dan "mağdure" olarak söz edilecektir.)
30.07.2009 tarihli görgü ve tespit tutanağında; olay yerinin mağdurenin ikamet ettiği ev olduğu, evin doğu kısmında giriş kapısının bulunduğu, 1. katta mağdurenin oturduğu 2. katta ise mağdurenin kayınvalidesi Naciye Akgül’ün yaşadığı ancak halihâzırda Naciye Akgül’ün Almanya’da bulunması sebebiyle 2. katın boş olduğu, 2. katın üst kısmında teras bölümünün bulunduğu, terasın doğu cephesinin açık, diğer cephesinin ise kapalı olduğu, evin terasından 1. katın iç kısmına merdivenle geçiş bulunduğu, kan izlerinin görüldüğü, mağdurenin olay sırasında bulunduğunu bildirdiği odanın giriş kapısının demir ve cam kısmının ise kontrplak olduğu, kapının kontrplak kısmının 20 cm genişliğinde kırılmış olduğu, evin teras kısmında bulunan kan izlerinin mağdurenin evinin yanında bulunan belediye’ye ait binanın üst kısmına doğru devam ettiği, kan izlerinin bu binanın 1. katında bulunan tuvaletin ön kısmında yoğunlaştığının tespit edildiği,
30.07.2009 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen olay yeri inceleme raporuna göre; olayın meydana geldiği evin 2 katlı olduğu, çatısının bulunmadığı, üst kısmının terastan oluştuğu, evin koridora açılan gri renkli demir kapısı üzerinde yapılan incelemede; kapı penceresinin bulunduğu bölümün ahşap sunta bir malzeme ile kapatılmış olduğu, bu bölüm üzerinde zorlama sonucu yeni oluştuğu değerlendirilen 28x20cm ölçülerinde kırılmanın görüldüğü, teras yönünde merdivenlerden yukarı doğru çıkıldığında kilitli durumdaki teras kapısının üzerinde kan izlerinin bulunduğu, bu kan izlerinin teras kapısı üzerine tırmanarak çıkan bir kişiden tırmanma esnasındaki sürtünme sonucu oluşan kan izi ve lekeler olabileceğinin değerlendirildiği,
30.07.2009 tarihinde sanık hakkında düzenlenen genel adli muayene raporunda; sağ ön kol dış yüzeyde bileğin 10 cm yukarısında 7-8 cm boyunda damar kesisi bulunan cilt-cilt altı kesisinin bulunduğunun, hayati tehlikesinin bulunmadığının, kati raporun ortopedi uzmanınca verilmesi gerektiğinin, 1,74 promil alkollü olduğunun belirtildiği,
30.07.2009 tarihinde tanık Emin Yakar ve kolluk görevlileri tarafından imzalanan tutanağa göre; sanığın kolundan yaralı bir şekilde Horsunlu Yeni Mahalle Okullar Caddesi üzerinde yatmakta olduğu, yanında arkadaşı tanık Emin’in bulunduğu, yaralı olan sanığa ve arkadaşı tanık Emin’e ne olduğunun sorulması üzerine sanığın "Umumi tuvaletin kapısındaki cama vurdum. Cam kırıldı, kolumu kesti." şeklinde cevap verdiği,
30.07.2009 tarihli ihbar tutanağına göre; ... isimli şahsın telefonla arayarak sanığın mağdurenin evine girdiğini söylediği,
17.08.2009 tarihinde Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı tarafından mağdure hakkında düzenlenen raporda; hâlihazırda mağdurede akut stres belirtilerinin olduğu, bunun travma sonrası stres bozukluğu gibi kalıcı bir bozukluğa dönüşüp dönüşmediğinin anlaşılabilmesi için olaydan en az bir ay sonra yeniden değerlendirme yapılması gerektiği ve ancak bundan sonra kesin kararın verilmesinin uygun olacağının belirtildiği,
04.09.2009 tarihinde Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı tarafından mağdure hakkında düzenlenen raporda; mağdurede travma sonrası stres bozukluğunun saptandığının, maruz kaldığı eylem nedeniyle mağdurenin ruh sağlığının bozulduğunun belirtildiği,
24.09.2009 tarihinde Nazilli Devlet Hastanesince sanık hakkında düzenlenen rapora göre; sol el bileği dorsalinde eski opere kesi tespit edildiği, olayın sanığın vücuduna acı verdiği, sağlığını ve algılama yeteneğini bozmadığı, duyulardan veya organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflamasına yol açmadığı, hayati fonksiyonlarını etkilemediği, iyileşme olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine neden olmadığı, basit tıbbi müdahale ile iyileşemeyeceği ve hâlihazırda şifâ bulduğu,
27.09.2009 tarihli Kuyucak Cumhuriyet Başsavcılığının Ek Kararı ile; mağdurenin ağabeyi tanık Mehmet Arslan hakkında sanığa karşı silahla kasten yaralama suçuna teşebbüsten kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği,
25.08.2010 tarihinde Adli Tıp Kurumu 6. Adli Tıp İhtisas Kurulunca mağdure hakkında düzenlenen raporda; kendisinde post travmatik stres bozukluğu denilen psikiyatrik bozukluk tespit edilen mağdurenin, maruz kaldığı iddia edilen cinsel saldırı olayının mahkemece sübutu ve kabulü hâlinde tespit edilen bulguların ruh sağlığında bozulma olarak değerlendirileceğinin belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan mağdure Nursel 30.07.2009 tarihinde Kollukta; olay günü saat 03.30-04.00 sıralarında evinde uyumakta olduğunu, dışarıdan sesleri duyarak pencereden baktığında sanığın, evinin kapısını zorla açmaya çalıştığını ancak açamadığını gördüğünü, bunun üzerine evin bitişiğindeki binadan girip kaldığı odanın kapısında bulunan suntayı kırarak içeri girmeye çalıştığını, sanığı uyardığını, ancak sanığın kendisini dinlemediğini, sanığın kendisine hitaben "Orospu, başkalarıyla yatıp kalkıyorsun. Benimle de beraber ol. Benimle beraber olmazsan ben buradan gitmem. Benimle ilişkiye girmezsen, senin başkalarıyla yatıp kalktığını herkese söyleyip, seni köyde rezil ederim." dediğini, tüm çabalarına rağmen sanığın kendisini oğlu tanık ...’ın yanında zor duruma soktuğunu, namusunu korumak amacıyla bıçağın ucu ile sanığı kol kısmından hafif bir şekilde yaraladığını, daha önceden de sanığın kendisini rahatsız ettiğini ancak kocasına bu durumu anlatmaktan kaçındığını, sanığı yaralaması üzerine sanığın kendisine hitaben "Bana bu yaptığın yanında kalmayacak. Bunu ödeyeceksin orospu." dediğini, sanıktan davacı ... şikâyetçi olduğunu,
Savcılıkta; 4 çocuğuyla birlikte yaşadığını, en büyük çocuğunun 10 yaşında olduğunu, eşinin yurt dışında kaldığını ve 3 yıldır hemen hemen hiç gelmediğini, kendileriyle ilgilenmediğini, kendisinin hurdacılık yapmak, köyden ve kaymakamlıktan yardım almak suretiyle geçimini sağladığını, sanığın olay tarihinden önce muhtelif zamanlarda kendisiyle birlikte olmak istediğini, kendisinin ise sanığı tersleyip ona evli olduğunu, çocuklarıyla ilgilenmesi gerektiğini ve rahatsızlık vermemesini söylediğini, yalnız yaşadığından olayların bu noktaya geleceğini tahmin etmediğini, daha önce şikâyetçi olmadığını ve kimseye bu durumdan bahsetmediğini, köy yerinde yanlış anlaşılacağından korktuğunu, sanığın olay gecesi evin yanından pencereye vurarak kendisini ve tanık Metin"i uyandırdığını, kendisine hitaben "Sana aşığım, seninle birlikte olmak istiyorum. Bir kere birlikte olalım. Söz aramızda kalacak." şeklinde ifadelerde bulunması üzerine kendisinin sanığa bağırarak, çekip gitmesini söylediğini, sanığın gittiğini düşünürken evin teras kısmından içeriye girdiğini fark ettiğini, sanığın evin iç koridorundan kendisinin ve çocuklarının yaşadığı bölüme açılan kilitli olan kapıyı zorladığını sanığın içeriye girmeye çalışırken "Orospu" demek suretiyle hakaret ettiğini, başkalarıyla düşüp kalktığını, birlikte olmak istediğini aksi taktirde gitmeyeceğini ve kendisini tüm köye rezil edeceğini söylediğini, bu sırada sanığın yine kapıyı zorlamaya devam ettiğini, kapının normalde üst tarafı cam olan bir oda kapısı tarzında olduğunu, evin dış kapısının bulunmadığını, bu kapının cam olması gereken yerinin daha önceden kırıldığını, bu nedenle kendisinin o bölüme sunta taktığını, sanığın bu suntayı kırarak kapıyı açmaya çalıştığını, bunun üzerine kendisinin sanığın yaptığı hakaretler nedeniyle öfkelenerek korku içerisinde mutfağa yöneldiğini, yanına bıçak aldığını, suntayı kırıp kapıyı açmaya çalıştığı sırada sanığın koluna bıçakla vurduğunu, amacının tamamen kendisini korumak olduğunu, sanığın yaralandıktan sonra hemen evden uzaklaştığını, kendisinin çok korktuğu için kimseye haber vermediğini, sonrasında olayı ağabeyi tanık ...’a anlattığını, ağabeyinin jandarmayı arayarak olayı ihbar ettiğini,
Mahkemede; sanıktan herhangi bir talepte bulunmadığını, eşiyle arası iyi olmadığı için eşinin kendisine para göndermediğini, çöp toplayarak çocuklarını doyurma çabasında olduğunu, cinsel yönden herhangi bir ihtiyaç duymadığını ve kimseyle ilişkisinin olmadığını, çocuğu hasta olsa 112 acil servisi telefonla arayacağını, sanıktan yardım istemeyeceğini,
Tanık ... Kollukta; mağdurenin annesi olduğunu, olayın meydana geldiği gün ve saatte evde uyuduğunu, evden bir gürültü gelmesi üzerine uyandığını, pencereden baktığında sanığın evin koridor kısmında bulunduğunu gördüğünü, sanığın mağdureden kapıyı açmasını istediğini, mağdurenin sanığa gitmesini ve rahatsız etmemesini söylediğini, sanığın mağdureye hitaben "Açsana kapıyı a.m.n. sinkaf ettiğimin" dediğini, mağdurenin sanığı nasıl yaraladığını görmediğini,
Savcılıkta; sanığın çatıdan girerek 3 katlı apartman görünümündeki evin koridorundan demir kapı ile ayrılmış olan kendisinin, annesinin ve 3 kardeşinin yaşadığı bölüme girmeye çalıştığını bizzat gördüğünü, sanığın mağdureye küfür ederek kapıyı açmasını istediğini, mağdurenin ise rahatsız etmemesini ve derhal uzaklaşmasını istediğini, kendisinin çok korktuğunu, karanlık olduğu için sanığın kolunun nasıl yaralandığını bilmediğini, sanığın olay tarihinden önce de pencerenin önüne gelerek mağdureye kapıyı açmasını söyleyerek defalarca rahatsız ettiğini,
Mahkemede; sanığın evlerinin yakınlarında berber dükkânı işlettiğini, sanığı bu nedenle tanıdığını, sanığın daha önce evlerine hiç gelmediğini, olay günü uyandığında mağdureyi uyandırdırarak, birisinin cama tıklattığını söylediğini, mutfağın yanında bulunan yerdeki lambanın yanması üzerine eve birisinin girdiğini anladıklarını, ev kapısının kontrplak kısmını birisinin açmaya çalıştığını, kendisinin mağdureye "Jandarmayı ara." dediğini ancak mağdurenin "Gelene kadar kaçar." diyerek cevap verdiğini, kendisi yatmaya gittiğinde mağdurenin "Ben birisinin kolunu kestim." dediğini, kendisinin sessizlik olduğu için yatmaya gittiğini, kapıdaki tahtanın biraz kırık olduğunu ancak sanığın o kırığı genişlettiğini, kendisi ışığı açınca sanığın yüzünü oradan gördüğünü, sanığın mağdureye neler söylediğini hatırlamadığını ancak mağdurenin sanığa "Defol git!" şeklinde bağırdığını, sorulması üzerine; sanığın mağdureye daha önce de bir iki kere kapıyı açmasını söylediğini,
Tanık ... Kollukta; mağdurenin kardeşi olduğunu, 30.07.2009 günü sabah saatlerinde mağdurenin telefonla kendisini arayarak yanına geldiğini, sanığın, evine girdiğini söylemesi üzerine birlikte mağdurenin evine gittiklerini, mağdurenin kendisine sanığın eve çatı katından girdiğini, bulunduğu odanın kapısını zorladığını, kendisinin kapıyı açmaması üzerine sanığın tekrar bağırarak kapının yanında bulunan tahtayı kırdığını, kendisinin odanın ışığını açtığını ve korkuya kapılarak bıçakla sanığın elini kestiğini söylediğini, sanığın mağdurenin evine tecavüz etmek için girdiğini düşündüğünü, durumu halasının kocası olan tanık ..."a anlattığını, onunda olayı Jandarmaya bildirdiğini,
Savcılıkta; kendisinin çakmak tamiri işiyle uğraşmasından dolayı çevresinde Çakmakçı Mehmet olarak tanındığını, mağdurenin yaşadığı olayı bizzat görmediğini, mağdurenin, kendisine anlattığını, mağdurenin olaydan önce de sanığın kendisini telefonla arayarak rahatsız ettiğini söylediğini,
İstinabe yoluyla Mahkemede; olayı kardeşi olan mağdureden ve yeğeni olan tanık ..."dan duyduğu kadarıyla bildiğini,
Tanık ... Kollukta; tanık ..."ın yanına gelerek mağdurenin yaşamış olduğu olayı anlattığını, Mustafa ile mağdurenin evine gittiklerini, mağdureye neden sanığı şikâyet etmediğini sorduğunu, mağdurenin kendisini içeri atacaklarından korktuğu için şikâyet etmediğini belirttiğini ve bunun üzerine kendisinin durumu Jandarmaya bildirdiğini,
Mahkemede; mağdurenin kayınbiraderinin kızı olduğunu, mağdurenin evine tanık Mustafa ile birlikte öğle saatlerinde gittiklerini, olayı mağdureden bizzat dinlediğini,
Tanık ... Kollukta; 30.07.2009 tarihinde saat 03.30 sıralarında bakkalın önünde oturmaktayken sanığın yanına geldiğini, cama yumruk atarak yaralandığını söyleyerek kendisini sağlık ocağına götürmesini istediğini, sanığın kimin camına yumruk attığını söylemediğini, başka kimseyi görmediğini,
Mahkemede; olay gecesi sanıkla içkili bir düğüne katıldıklarını, düğünün geç vakitlere kadar sürdüğünü, saat 02.00 sıralarında Jandarmanın gelmesi üzerine sanıkla düğün yerinden motosikletle ayrıldıklarını, motosikleti kendisinin kullandığını, sanıkla birlikte mağdurenin evinin karşısında bulunan bakkal dükkanının önünde oturup muhabbet ettiklerini, bir ara mağdurenin evinin önüne çıkarak "Can kurtaran yok mu?" diye bağırdığını, mağdureyle aralarında yaklaşık 15 metre mesafe olduğunu, mağdureyi kapının önünde gördüğünü, sanığın koşarak gittiğini, sanığın kendisi kadar sarhoş olmadığını, kendisinin sanıkla birlikte gitmediğini, sanığın mağdurenin evine girdiğini ve 5-10 dakika sonra mağdurenin evine kapıdan girdiği hâlde mağdurenin yaşadığı eve bitişik olan ve kimse tarafından kullanılmayan bir yapının üstünden boşluk gibi bir yere tutunarak aşağı atladığını, sanığın yanına geldiğinde yaralı olduğunu gördüğünü, sanığa ne olduğunu sorduğunda elini cam kestiğini söylediğini, bunun üzerine sanığı motosiklete bindirerek Horsunlu Sağlık Ocağına götürdüğünü, kendisinin motosikleti sarhoş bir şekilde kullandığını, hatta bir yerde motosikletten düşme tehlikesi yaşadıklarını, sanığın mağdurenin evinde 5-10 dakika kadar kaldığını, evin içerisinden gelen bir bağırma sesi duymadığını, sanığın kendisine daha önce mağdureyle bir ilişkisi olduğundan ya da mağdurenin kendisine ilişki teklifinde bulunduğundan söz etmediğini, olay gününden önce sanığın dükkânına geldiğinde mağdurenin yanında çocuğu olduğunu, bir seferinde sanığın babası tanık Kerim’in "Bu kadar erkeğin içinde ne işin var?" diyerek mağdureyi sanığın berber dükkânından kovduğunu, mağdurenin çocuklarının berber parasını ödeyip ödemediğini bilmediğini,
Tanık Kerim Çamyıkar Mahkemede; sanığın oğlu olduğunu, mağdurenin sanığın berber dükkanına birkaç kez geldiğini, mağdurenin burada birçok erkeğin arasında oturduğunu, mağdureye bundan rahatsız olduğunu söylediğini ancak mağdurenin gelip oturmaya devam ettiğini, mağdurenin oğlunu tıraş ettirmek için berber dükkanına getirdiğini gördüğünü, kendisinin de dükkâna gittiğini, mağdureye "Bu kadar erkeğin içinde ne işin var?" dediğini, mağdurenin ise ukala bir tavırla "Oğlumuzu tıraş ettiremez miyiz?" şeklinde karşılık verdiğini, ayrıca mağdurenin değişik bir ağız yaparak "Yani" şeklinde sözler söylemesi üzerine mağdureye kızarak onu dükkândan çıkardığını, mağdure hakkında birçok erkekle ilişkisi olduğuna ilişkin dedikodular bulunduğunu, kendisinin de bu yüzden mağdurenin sanığın dükkânına gitmesini istemediğini, keza sanığın da mağdurenin, dükkânına gelmesinden rahatsız olduğunu bildiğini, mağdureyi dükkândan kovma olayını tanık Yücel’in de gördüğünü,
Tanık Yücel Bütünay Mahkemede; mağdurenin birkaç kez sanığın dükkânına geldiğini duyduğunu, sanığa bu durumu sorduğunda sanığın "İstemediğim hâlde geliyor." dediğini, bir defasında sanığın babası tanık Kerim"le birlikte sanığın berber dükkânına gittiklerini, mağdureyi orada gördüklerini, sanığın babasının mağdureyi dükkandan kovduğunu, bu olay öncesinde mağdureden kendi çocuklarına bakmasını istediğini, mağdureyle bu hususta anlaştıklarını ancak bu olayları duyunca mağdureyi iki gün çalıştırıp daha sonra gelmemesini söylediğini, evinin köyün dışında olduğunu, bu nedenle köydeki dedikodular hakkında bilgisi olmadığını, kendi kızının elinden cep telefonunu aldığı için mağdurenin işine son verdiğini, az önce yanlış söylediğini, hırsızlık olayının ortaya çıkmaması için bu olayı gizlediğini,
Tanık İsmail Çamkeser Mahkemede; kendisinin önceden sanığın yanında kalfa olarak çalıştığını, mağdureyi evi berber dükkânının yanında olduğu için ve çocuklarını tıraş olmaya getirmesinden dolayı tanıdığını, mağdurenin bazı uygunsuz davranışlarının olduğunu, mağdurenin berber dükkânına gelip gittiğini, dükkânda bazı kişilerle konuştuğunu, mağdurenin dükkân kalabalık olduğu zamanlarda erkeklerin arasında bulunmaması gerektiği hâlde buna pek dikkat etmediğini, mağdurenin sanığa ilgi duyduğuna ilişkin hiçbir davranışını görmediğini, kendisinin patronu olan sanığın da mağdureye karşı ilgi duyduğuna ya da ilişkiye girmek istediğine yönelik herhangi bir söz ya da davranışını görmediğini ve duymadığını, mağdurenin tıraş parası ödemediğini, "Daha sonra vereyim." dediğini, en son mağdurenin ağabeyi tanık Mehmet Arslan"ı gördüklerini ve parayı ondan istediklerini, olaydan on gün kadar önce düğüne gittiklerini, dönüşte sanığın mağdurenin, ağabeyi Mehmet"e durumu izah ettiğini ve "Tıraş parası vermeyecekseniz bir daha dükkâna göndermeyin." dediğini, Mehmet’in ise "Siz benden para mı istiyorsunuz?" diyerek cevap verdiğini, Mehmet"in cebinden bıçak çıkarıp sanığa doğru uzattığını, kendisinin bu olayı görünce sanığı oradan uzaklaştırdığını, herhangi bir vurma olayı olmadığını, olay gününe kadar başka bir hadise görmediğini,
Tanık Salih Kılınçaslan Mahkemede; sanığın arkadaşı olduğunu, olaydan 10-15 gün kadar önce düğünden gelirken Kurtuluş Kasabası Sağlık Ocağı"nın yakınlarında mağdurenin ağabeyi olan tanık Mehmet Arslan"la karşılaştıklarını, bu sırada yanlarında sanığın çırağı tanık İsmail’in de olduğunu, Mehmet’in sanığı yanına doğru çektiğini, kendileri önden giderken onların arkadan konuşarak geldiklerini, arkasını bir daha döndüğünde Mehmet ve sanığın dövüşmeye başladıklarını gördüğünü, o sırada Mehmet’in elinde bıçak olduğunu, kendisinin onlara "Siz ne yapıyorsunuz?" diyerek Mehmet"in elini tuttuğunu, Mehmet’in sarhoş olduğunu, kendisinin kavganın nedenini anlayamadığını, sonrasında sanığa sorduğunda sanığın aralarında alacak verecek meselesi olduğunu söylediğini, mağdureyle sanık arasında herhangi bir ilişkinin olup olmadığını ve görüşüp görüşmediklerini ya da mağdurenin sanığı eve çağırıp çağırmadığını bilmediğini, sanığın kendisine bu konuda bir şey söylemediğini, olay gecesi ile ilgili bir bilgisinin olmadığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık ... Kollukta; 30.07.2009 tarihinde 03.30-04.00 saatleri arasında kendisinin mağdurenin evinin önünde tanık Emin’e "Motosikleti getir." diye bağırdığını çünkü o sırada kendisine ait dükkân penceresinin camının kazâen kolunu kestiğini ve sağlık ocağına yetişmek zorunda olduğunu, mağdureyi hiç görmediğini ve konuşmadığını, evine de girmediğini, atılı suçlamayı kabul etmediğini, kimseden davacı ... şikâyetçi olmadığını,
Savcılıkta; olay gecesi bir arkadaşının düğününde düğün sahiplerine yardım edip bir yandan da servis yaptığını, masalarda yapılan ikramlar üzerine alkol aldığını, bu nedenle alkollü olduğunu, düğünden dönerken mağdurenin evinin önünden geçtiği sırada mağdurenin, kendisine seslenerek "Çocuğum hasta. Gel yardım et." dediğini, kendisinin yardım etmek amacıyla mağdurenin evinin içerisine girdiğini, bu sırada mağdureyle mağdurenin ağabeyi olan ve Çakmakçı Mehmet olarak tanınan şahsın birden evin kapısını kilitlediklerini ve evin ışıklarını söndürdüklerini, kendisine önce Çakmakçı Mehmet’in saldırdığını, kendisini bıçaklamaya çalıştığını, onun hamlesinden kurtulduğunu ancak bu kez mağdurenin bıçakla kendisine saldırarak kolunu kestiğini, ellerinden kurtularak evin üst kısmındaki kapıdan çatıya çıkmak istediğini, kapı kilitli olduğu için açamadığını ve duvarın üst kısmından atlayarak çatıya çıkıp kaçtığını, mağdurenin eşinin yurt dışında olduğunu bildiğini, mağdurenin 4 çocuğu ile birlikte yalnız yaşadığını, mağdurenin daha önce çocuklarını tıraş etmeyerek dükkândan onu ve çocuklarını kovduğu için tanık Mehmet’in ise daha önceki tıraş parasını ondan istediği için kendisine husumet beslediklerini düşündüğünü, bu nedenle kendisini eve kilitleyip yaralamak istediklerini, bu husus dışında aralarında herhangi bir husumetin bulunmadığını, kesinlikle mağdurenin bilgisi ve rızası dışında evine girerek evin içerisindeki kapıya ya da herhangi bir eşyaya zarar vermediğini, mağdureye cinsel ilişki teklifinde bulunmadığını, bu amacı gerçekleştirmek için kapıyı kırmadığını ya da zorlamadığını, Kollukta vermiş olduğu ifadesi okunarak çelişki nedeniyle sorulması üzerine; Kolluk ifadesinde, kolunun işlettiği berber dükkânında kesildiğini söylediğini, bu şekilde gerçeğe aykırı beyanda bulunmasının sebebinin her şeye rağmen karşı taraftaki şahısların zarar görmesini engelleme çabası olduğunu, hâlihazırda verdiği ifadesinin doğru olduğunu, daha önce kendisinin mağdureye karşı cinsel yönden yakınlık hissetmediğini ve ona herhangi bir teklifte bulunmadığını, mağdurenin de kendisine yönelik böyle bir tavrının olmadığını, üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini, Kolluk beyanında olayın açığa çıkmaması ve kimsenin zarar görmemesi için yalan beyanda bulunduğunu, kolunun kesilmesi nedeniyle kimseden şikâyetçi olmadığını ifade etmiş ise de kolunu bıçakla yaralayan mağdureden ve yine kendisini bıçaklamak için hamle yapan ancak başarılı olamayan mağdurenin ağabeyi Çakmakçı Mehmet lakaplı şahıstan şikâyetçi olduğunu,
Tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; Savcılıkta verdiği ifadesinin doğru olduğunu, Kollukta verdiği ifadesinin doğru olmadığını, kimseye zarar gelmesini istemediği için o şekilde ifade verdiğini, kolunu mağdurenin kestiğini,
Mahkemede; mağdurenin eşinin yurt dışında çalıştığını, kendisinin Kurtuluş kasabasında kuaförlük yaptığını, kendi dükkânıyla mağdurenin iki katlı evinin birbirine yakın olduğunu, olay tarihinden önce mağdurenin sık sık dükkânına geldiğini, erkek kuaförü olduğu hâlde mağdurenin bir sürü erkeğin içinde oturduğunu ve olur olmaz laflar ettiğini, kendisinin mağdureye bu durumdan rahatsızlık duyduğunu söylediğini ancak mağdurenin bunu anlamadığını, kendisinin bu durumu en son babasıyla paylaştığını, olaydan 20 gün kadar önce babasının mağdureyi dükkândan kovduğunu, bu esnada dükkânda kendisinin çırağı olan tanık İsmail’in de olduğunu, olay tarihinde arkadaşı tanık Emin ile düğünden eve döndüğünü, mağdurenin evinin karşısında bulunan bakkal dükkanının önünde bulunan motosikletin yanına giderken mağdurenin kapıdan "Çocuğum hasta!" diyerek kendisini çağırdığını, Emin"in bunu gördüğünü, alkollü olduğunu, dedikodu olmasını istemediği için mağdurenin evinin kapısının kenarında beklediğini, içeri girmediğini, bu sırada tanık Mehmet "in kendisini omzundan tutarak içeri çektiğini ve kapıyı kapattığını, bıçak çıkarıp kendisine "Sen kimsin lan benden kahve ortamında para isteyecek." dediğini, onu savurarak bıçak darbesinden kurtulduğunu, mağdurenin kendisine doğru yönelttiği ve göğsüne doğru gelen bıçağı eliyle tutmaya çalıştığını, bu esnada sağ el bilek kısmının kesildiğini, evin demir kapısını tutarak mağdurenin üzerine doğru gelmesine engel olmaya çalıştığını, sonra Mehmet’in bıçakla kendisinin yaralanmasından korkarak merdivenden çatıya doğru çıktığını, kilitli olması nedeniyle kapının üstünden atladığını, can havliyle kendisini yan binaya attığını, ikinci kattan asfalta atladığını, arkadaşı Emin’in dışarıda olduğunu, ondan kendisini hastaneye götürmesini istediğini, Emin"in ne olduğunu sorması üzerine "Cam kesti." diyerek cevap verdiğini, Emin"in kendisinin damdan asfalta atladığını gördüğünü, Emin"in kendisini hastaneye götürdüğü sırada Horsunlu Sağlık Ocağı"nın yakınlarında polis arabasıyla karşılaştıklarını, ambulans çağrıldığını ve hastaneye kaldırıldığını, hastanede sorulduğunda kolunu cam kestiğini söylediğini, daha önce bir karakolun kapısından dahi içeri girmediğini, haksız bir saldırıya uğradığı hâlde bu olaylara bulaşmamak için uzak durmayı tercih ederek, mağdure ve Mehmet hakkında şikâyetini dile getirmediğini, elinin kesilmesine neden olduğu için mağdureden şikâyetçi olduğunu, mağdureye karşı kesinlikle cinsel bir eylemde bulunmadığını, mağdurenin bir keresinde dükkânda kendisinden hoşlandığını ve birlikte olmak istediğini söylediğini, ayrıca mağdurenin kendisinden 50 TL para istediğini ancak kendisinin parası olmadığını söyleyerek mağdurenin bu talebini geri çevirdiğini, Kolluk ifadesindeki çelişki nedeniyle sorulması üzerine: korktuğu için jandarmaya eve girmediğini söylediğini, Savcılık ifadesindeki çelişki nedeniyle sorulması üzerine: evin içerisine girdiğini söylemediğini, kapıda beklediğini söylediğini, ancak bu söylediklerinin yazılmadığını, kendisini içeriye Mehmet’in çektiğini, beyanında belirttiği diğer hususların doğru olduğunu, korktuğu için Emin’in de orada bulunduğunu söylemeyi unuttuğunu, Savcılık beyanında mağdurenin kendisine karşı olan ilgisinden ve dükkâna gelip rahatsız etmesinden söz etmediğini,
Savunmuştur.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun "Cinsel saldırı" başlığını taşıyan 102. maddesi;
"1) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda, yedi yıldan on iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.
3) Suçun;
a) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
b) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
c) Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı,
d) Silâhla veya birden fazla kişi tarafından birlikte,
İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır.
4) Suçun işlenmesi sırasında mağdurun direncinin kırılmasını sağlayacak ölçünün ötesinde cebir kullanılması durumunda kişi ayrıca kasten yaralama suçundan dolayı cezalandırılır.
5) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur." şeklinde iken, 28.06.2014 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun"un 58. maddesi ile yapılan değişiklik sonucu;
"(1) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel davranışın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on iki yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.
(3) Suçun;
a) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
b) Kamu görevinin, vesayet veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
c) Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş, evlat edinen veya evlatlık tarafından,
d) Silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte,
e) İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır.
(4) Cinsel saldırı için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(5) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur." hâlini almıştır.
Suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan maddenin ilk fıkrasında cinsel saldırı suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında ise vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren nitelikli bir hâl olarak yaptırıma bağlanmıştır.
Korunan hukukî değer, kişilerin cinsel özgürlüğü ve dokunulmazlığıdır. Cinsel saldırı suçunda failin kadın ya da erkek, evli veya bekâr olması mümkündür. Fail ile mağdurun farklı ya da aynı cinsiyetten olması da önemli değildir. Ancak, TCK’nın 102. maddesinde düzenlenen cinsel saldırı suçunun mağdurunun on sekiz yaşını tamamlamış olması gerekir. Cinsel saldırı kasten işlenebilir ve failin kastının suçun kanuni tanımındaki tüm unsurları, yani mağduru, cinsel davranışı, vücut dokunulmazlığının ihlalini ve mağdurun rıza göstermediğini kapsaması gerekir. Bu suçla korunan hukuki yarar üzerinde tasarrufta bulunabilen cinsel özgürlük olduğundan hukuki sınırlar içerisinde kalması şartıyla rızaya ehil mağdurun cinsel davranışa göstereceği rıza, fiili hukuka uygun hale getirecektir. Maddenin ikinci fıkrasındaki nitelikli halin oluşması için vücuda organ veya sair cismin sokulması gerekir.
Basit cinsel saldırı suçunun oluşabilmesi için eylemin cinsel ilişki boyutuna ulaşmaması gerekir. Eylem, vücuda organ veya sair bir cisim sokmaya yönelikse veya fiil de işlenmişse, basit cinsel saldırı değil, ikinci fıkrada düzenlenen nitelikli cinsel saldırı suçu söz konusu olacaktır. Bu ayırımın yapılabilmesi için failin kastının ve gerçekleştirdiği davranışların hangi fiile yönelik olduğunun belirlenmesi gerekir. Failin amacı ve davranışları vücuda organ veya sair bir cisim sokmak olmaksızın cinsel duyguları tatmine yönelik ise basit cinsel saldırı, amacı ve davranışları vücuda organ veya sair bir cisim sokmaya yönelik olmakla birlikte eylemin elinde bulunmayan nedenlerle gerçekleştirilememesi hâlinde ise ikinci fıkrada düzenlenen nitelikli cinsel saldırı suçuna teşebbüs söz konusu olacaktır. Madde metninde "sair bir cisim" ibaresine yer verilmesi karşısında suçun temel şeklinin aksine, ikinci fıkrada tanımlanan nitelikli hâlin oluşabilmesi için eylemin cinsel arzularının tatmini amacına yönelik olması şart değildir.
Bu aşamada sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi bakımından suça teşebbüs kavramı üzerinde de durulmalıdır.
TCK"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında; "Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur." şeklinde tanımlanan teşebbüsün varlığından söz edilebilmesi için;
1- Kasıtlı bir suç işleme kararı olmalı,
2- Elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanmalı,
3- Failin elinde bulunmayan nedenlerle suç tamamlanamamalı ya da amaçlanan sonuç
gerçekleşmemelidir.
Suça teşebbüste fail, suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine karşın, elinde olmayan nedenlerden dolayı fiilini gerçekleştirememekte, bu durumda kişiye tamamlanmış suça oranla daha az ceza verilmektedir.
Sanığın fiilinin basit cinsel saldırı suçunu mu, yoksa nitelikli cinsel saldırı suçuna teşebbüsü mü oluşturacağının belirlenmesi açısından "elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlama" şartı da değerlendirilmelidir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 35. maddesinin gerekçesinde; 765 sayılı Kanun’daki "eksik-tam teşebbüs" ayrımına son verildiği, bu ayırımın objektif bir ölçütünün bulunmadığı ve uygulamada bir takım tereddütlere yol açtığı belirtildikten sonra, getirilen diğer bir yeniliğin icra hareketlerinin başlangıcına ilişkin olduğu, "failin kastının şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı" yolundaki sübjektif ölçütün kabul edilmesi durumunda kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacağı, çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesinin mümkün bulunduğu, suçun icrasıyla ilgisiz davranışların dahi suç kastını ortaya koyduğu gerekçesiyle cezalandırılabileceği, o nedenle tasarıdaki "kastı şüpheye yer bırakmayacak" kriterinin madde metninden çıkartılarak "doğrudan doğruya icraya başlama" ölçütünün kabul edildiği, böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması hâlinde suçun icrasına başlanılmış sayılacağı açıklanmış; ayrıca kullanılan aracın suçun kanuni tanımında öngörülen fiili meydana getirmeye elverişli olması gerektiği, ancak elverişliliğin sadece kullanılan araç bakımından değil, suçun konusu da dâhil olmak üzere bütün fiil yönünden bulunması gerektiği, bu nedenle maddeye, suça teşebbüsün bu unsurunu tam anlamıyla ifade eden "uygun hareketler" kavramının dâhil edildiği belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi 765 sayılı Kanun’da icra hareketlerinin başlangıcı konusunda açık bir ifadeye yer verilmezken, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nda doğrudan doğruya icraya başlama ölçütü kabul edilmiştir. Ancak soyut olan bu kavramın nasıl anlaşılması gerektiği konusu açık olmayıp, cezalandırılabilen davranışın ne zaman başladığını belirlemek her zaman kolay değildir.
Genel olarak suçun dış dünyada oluşmaya başladığı süreç; "hazırlık hareketleri" ve "icra hareketleri" olmak üzere birbirinden farklı iki aşamaya ayrılmaktadır. Suçu işlemek için kullanılacak âletlerin üretilmesi ya da temin edilmesi, eylem yerinin araştırılması veya gözetlenmesi gibi fiiller hazırlık hareketleri olup, suç tipini oluşturan icra hareketlerinden önce gerçekleştirilen ve cezalandırılmayan davranışlardır.
Teşebbüs ise, suçun tamamlanmasından önce, fakat hazırlık hareketleri aşamasından sonra gelen, başlanmış ancak bitirilememiş bir eylemli aşamayı ifade eder. Bu kapsamda cezalandırılabilir davranışların, yani suça teşebbüsün sınırlarının saptanması, diğer bir ifadeyle suç yolunda ilerleyen sanıkla ilgili olarak hangi andan itibaren ceza hukukunun devreye gireceği sorununun çözülmesi gerekmektedir.
Öğretide; 5237 sayılı TCK"nın 35. maddesinde teşebbüs açısından, "doğrudan doğruya icraya başlama" ölçütünün kabul edilmesiyle "objektif teori"nin benimsendiği, suçun kanuni tanımında unsur veya nitelikli hâl olarak belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi hâlinde icra hareketlerinin başladığının kabul edilmesi, örneğin öldürmek için silahını hasmına doğrultarak nişan alınmasının icra hareketleri sayılması gerektiği, ancak öldürmek için silah veya zehir satın alınmasının belirleyici bir niteliğe sahip bulunmaması nedeniyle hazırlık hareketi sayılabileceği belirtilmiştir (Mahmut Koca–İlhan Üzülmez; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2013, Seçkin Yayınları, 6. Baskı, s. 393.).
Özetle; bir kimsenin suça teşebbüsten dolayı cezalandırılabilmesi için, yapılan hareketlerin objektif olarak suçun kanuni tanımında öngörülen sonucu meydana getirmeye elverişli olmasıyla birlikte, aracın fail tarafından bu sonucu gerçekleştirmeye uygun biçimde kullanılması, ancak failin elinde olmayan nedenlerle icra hareketlerinin tamamlanamaması ya da tamamlanmasına karşın sonucun gerçekleşmemesi gerekir.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 105. maddesinde;
"(1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Bu fiiller; hiyerarşi, hizmet veya eğitim ve öğretim ilişkisinden ya da aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise, verilecek ceza bir yıldan az olamaz." şeklindeki düzenleme yer almaktadır.
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde taciz; "tedirgin etme, rahatsız etme veya sıkıntı verme" şeklinde tanımlanmıştır.
Madde gerekçesinde, "Cinsel yönden, ahlâk temizliğine aykırı olarak mağdurun rahatsız edilmesi" şeklinde tanımlanmış olan cinsel taciz eyleminin ne tür davranışlarla gerçekleştirilebileceği hususunda kanunda bir açıklık bulunmamakla birlikte öğreti ve yargısal kararlarda, mağduru hedef almış, onun vücut dokunulmazlığı ihlal edilmeksizin cinselliğine yönelen davranışlarla cinsel taciz suçunun işlenebileceği kabul edilmektedir.
Cinsel taciz eylemlerinin suç olarak kabul edilebilmesi için bu eylemlerin hukuka aykırı olarak, başka bir ifadeyle mağdurun rızası hilafına gerçekleştirilmiş olması zorunludur. Rıza açıklama ehliyetine sahip bulunan bir kişinin, cinsel taciz eylemlerine TCK’nın 26. maddesi kapsamında göstereceği rıza ceza sorumluluğunu kaldıracaktır. Rızanın varlığı somut olayın özelliklerine göre belirlenecektir.
Cinsel taciz oluşturacak davranışlar, mağdurun vücuduna temasta bulunmamak şartıyla ani olabileceği gibi, devamlı nitelikte de gerçekleşebilir. Cinsel yönden rahatsız edici söz, yazı, işaret veya her hangi bir davranışla işlenmesi mümkün olduğu için serbest hareketli bir suçtur. Suçun oluşabilmesi için, failin cinsel amaç gütmesi ve eylemin belirli kişi ya da kişilere karşı gerçekleştirilmiş olması gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.03.2015 tarihli ve 669-68 sayılı kararında da belirtildiği üzere; cinsel taciz suçunun maddi unsuru, bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz etmektir. Suçun manevi unsuru ise kast olup, failin cinsel amaç gütmesi, başka bir ifadeyle cinsel arzu ve isteklerini tatmin maksadıyla hareket etmesi gerekmektedir.
Eylemin cinsel amaçla işlenip işlenmediği ya da hangi fiilin cinsel taciz suçunu oluşturacağı belirlenirken sosyal hayatın gerekleri, failin sarf ettiği söz ve davranışların niteliği, gerçekleşme biçimi, tarafların konumları, aralarındaki ilişki ile eylemin gerçekleştiği tüm koşullar birlikte değerlendirilmeli, bu kapsamda ahlaki kurallara uygun evlenme teklifi, tanışma isteği veya nazikane beğeni ifadelerinin cinsel taciz suçunu oluşturmayacağı kabul edilmelidir. Çünkü bunlar bazen toplumun temelini oluşturan ailenin kurulmasına veya saygın bir arkadaşlığın oluşmasına da vesile olan, insani ilişkiler bağlamında gerçekleştirilen, cinsel özgürlüğü ihlal amacı taşımayan ve esasen buna elverişli de olmayan davranışlardır. Bununla birlikte evlenme veya arkadaşlık isteğinin iç çamaşırı hediye etme veya cinselliğe yönelen sözlerle gerçekleştirilmesi örneklerinde olduğu gibi kaba ve rahatsız edici bir üslupla yapılması, teklifin reddedilmesine karşın eylemin mağduru rahatsız edecek şekilde sürdürülmesi yahut mağdurun Medeni Kanun hükümlerine göre evlenme imkânı bulunmayan bir çocuk veya taraflardan birinin evli olması örneklerinde olduğu gibi evlilik veya arkadaşlık ilişkisinin önünde kanuni veya ahlaki engellerin bulunması durumlarında cinsel taciz suçunun oluşacağında hiç bir tereddüt bulunmamaktadır.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Mağdurenin suç tarihinde evli olduğu ancak eşinin yurt dışında bulunduğu, eşinin mağdure ve çocuklarıyla ilgilenmediği, mağdurenin en büyüğü 10 yaşında olan 4 çocuğu ile birlikte yaşadığı, sanığın mağdure ile aynı ilçede ikamet ettiği, suç tarihinde bekâr olduğu ve berber olarak geçimini sağladığı,
Olay tarihinde gece saat 03.30-04.00 sıralarında sanığın alkollü bir şekilde mağdurenin evinin önüne geldiği, mağdure ile oğlu tanık Metin"i uyandıracak şekilde evin camına vurduğu, bunun üzerine uyanan mağdureye cinsel ilişki teklif ettiği, mağdurenin reddetmesi üzerine sanığın mağdurenin evinin yanında bulunan binadan mağdurenin evinin teras bölümüne geçtiği ve terastan da eve girdiği, mağdurenin kaldığı oda kapısının yer aldığı koridor kısmına girerek evin iç kapısını zorlamaya başladığı, mağdureye hitaben "Orospu, başkaları ile düşüp kalkıyorsun. Benimle de beraber olacaksın. Benimle ilişkiye girmezsen başkalarıyla yatıp kalktığını köyde herkese anlatırım." şeklinde beyanlarda bulunduğu, devamında kapının kırılan camı yerine kontrplak ile kapatılan kısmını kırarak kolunu içeri sokup kapıyı açmaya çalıştığı, bu sırada mağdurenin bıçak ile sanığı kolundan yaralaması üzerine sanığın bulunduğu yerden kaçtığı anlaşılan olayda;
Sanığın hareketinin, TCK’nın 102/2. maddesinde düzenlenen nitelikli cinsel saldırı suçu yönünden kasti şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkmış ise de icra hareketlerine başlanılmadığından, niteliği itibarıyla hazırlık hareketi olarak değerlendirilmesi gerekeceğinin, suçun teşebbüs aşamasında kaldığından söz edilebilmesi için icrai hareketlerden birinin yapılmasının gerektiğinin ancak sanığın bu kapsamda nitelikli cinsel saldırı suçuna yönelen icrai bir hareketinin bulunmadığının, nitelikli cinsel saldırı suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığının, sanığın mağdureye karşı temas içermeyen, sözlü olarak cinsel ilişki teklifinde bulunma şeklinde gerçekleşen eylemlerinin ise TCK’nun 105. maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanığın mağdureye yönelik gerçekleştirdiği eylemin cinsel taciz suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir
SONUÇ:
1- Nazilli 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 18.03.2015 tarihli ve 46-114 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığın mağdureye yönelik gerçekleştirdiği eylemin cinsel taciz suçunu oluşturduğu gözetilmeden beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçuna teşebbüsten mahkûmiyet kararı verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.06.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.