Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2694
Karar No: 2017/1425
Karar Tarihi: 22.11.2017

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2694 Esas 2017/1425 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2694 E.  ,  2017/1425 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 24.03.2011 gün ve 2007/714 E., 2011/124 K. sayılı kararın davacılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 15.11.2011 gün, 2011/6143 E., 2011/6581 K. sayılı kararı ile önce onanmasına karar verildiği, karşı davacılar vekilince karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine bu kez Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 06.12.2012 gün ve 2012/1361 E., 2012/7694 K. sayılı kararı ile;
    (...Somut olayda davacılardan ... İnş. Müh. Mak. San. ve Tic. Ltd. Şti. ile davalılardan ... İnş. Mob. Tic. Ltd. Şti. arasında doğalgaz tesisat yapımına ilişkin 27.05.1998 tarihli eser sözleşmesi, davacılardan ... ile davalılardan ... arasında da 29.05.1998 tarihli harici gayrimenkul satış sözleşmesi bulunmaktadır. Harici gayrimenkul satış sözleşmesinde satışa konu 13 nolu dairenin satış bedeli 60.000 DM olarak kararlaştırılmış, bu bedelin 35.000 DM"lik kısmının davacı ... İnş. Müh. Mak. San. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından davalı ... İnş. Mob. Tic. Ltd. Şti."ne iş yapılmak suretiyle, 25.000 DM"lik kısmın da nakit olarak ödenmesi kararlaştırılmıştır. İkinci sözleşmenin tarafı olan gerçek kişiler ilk sözleşmenin tarafı olan tüzel kişilerin ortağı ve yetkili temsilcisi olup, ilk sözleşmede kararlaştırılan iş bedelinin 35.000 DM"lik kısmı ikinci sözleşme ile daire satış bedeline dönüştürülmüştür. Davacılar davada iş yapılmak ve nakit ödeme yapılmak suretiyle daire satış bedelinin 45.810 DM"lik kısmı ödendiği halde davalıların sözleşme konusu daireyi 03.06.1998 tarihinde dava dışı bir üçüncü kişiye tapuda devretmek suretiyle harici satış sözleşmesini zımnen feshettiklerini ileri sürerek ödenmiş olan satış bedelinin istirdadını talep ve dava etmişlerdir.
    Taraflar arasında iç içe geçmiş olarak hem eser sözleşmesi, hem de harici satış sözleşmesi bulunmaktadır. Eser sözleşmesinde kararlaştırılan iş bedeli, harici satış sözleşmesi ile kısmen satış bedeline dönüştürülmüştür. Davada harici satış sözleşmesinin feshi nedeniyle ödenmiş olan satış bedelinin istirdadı istendiğinden, bu nitelemeye göre uyuşmazlık harici satım akdinden kaynaklandığından BK"nın 125. maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımına tâbidir. Harici satış sözleşmesinin şekil yönünden geçersiz olması uygulanması gereken zamanaşımını etkilemez. Harici satım sözleşmesi, sözleşme konusu dairenin üçüncü kişiye devredildiği 03.06.1998 tarihinde feshedilmiş ve iadesi istenen satış bedeli yönünden alacak bu tarihte muaccel hale gelmiş olduğundan BK"nın 128. maddesi uyarınca zamanaşımının bu tarihten başlatılması gerekir. Eldeki dava 18.12.2007 tarihinde 10 yıllık süre içinde açılmış olup, zamanaşımına uğramamıştır. Bu durumda mahkemece davalıların zamanaşımı def"inin reddedilerek işin esasının incelenmesi gerekir.
    Açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin karar düzeltme istemi yerinde bulunarak onama ilâmının kaldırılması ve kararın bozulması gerekmiştir...)
    gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Davacı vekili müvekkili ... ile davalı ... arasında imzalanan 29.05.1998 tarihli sözleşmeyle Mamak Tapu Sicil Müdürlüğünde 36186 ada I parselde kayıtlı 13 numaralı bağımsız bölümün 60.000 DM bedel ile satışının, satış bedelinin 25.000 DM’lik kısmının peşin olarak, kalan kısmın ise taraflar arasındaki 27.05.1998 tarihli dört adet daire ile bir villanın bir kısım doğalgaz tesisat işlerinin yapımına ilişkin sözleşmedeki eser bedelinin 35.000 DM olarak mahsubu ile ödeneceğinin kararlaştırıldığını, müvekkillerinin üzerine düşen işin büyük bir bölümünün tamamlandığı halde, davalıların tapuda devre yanaşmadıklarını ve taşınmazı üçüncü kişiye devrettiklerini ileri sürerek toplamda 39.942,56 TL alacağın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalılar vekili alacak iddiasının istisna sözleşmesine dayandığını, bu halde 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu savunarak davanın öncelikle zamanaşımından, bunun mümkün olmaması halinde ise istemin haksız olması nedeniyle esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
    Mahkemece davanın temelinin eser sözleşmesinden kaynaklandığı, davacıların 1999 yılında yaptırdıkları tespitten sonra dava tarihine kadar davalılara karşı yasal yollara başvurmaması karşısında Borçlar Kanununun 126. maddesinde düzenlenen 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesi ile davanın zamanaşımından reddine karar verilmiştir.
    Davacılar vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece oy çokluğu ile onanmış, karar düzeltme incelemesi sonrasında ise yukarıda yazılı gerekçelerle onama kararı kaldırılarak bozulmuştur.
    Yerel Mahkemece davacının çekle ilgili 530,-TL lik nakit ödeme iddiası dışındaki tüm alacak kalemlerinin eser sözleşmesinden kaynaklandığı ve beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu, bu nedenle davacının sadece nakit ödeme iddiası yönünden bozma kararına uyulmuş, eser alacağından kaynaklı istemleri yönünden önceki kararda direnilmiş ve dava zamanaşımı nedeniyle usulden reddedilmiş, çekle ilgili ödeme davacı tarafça ispat edilemediğinden bu kısmın da esastan reddine karar verilmiştir.
    Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce dosya içerisinde dava konusu olan 36186 ada 1 parsel sayılı taşınmazda yer alan 13 numaralı bağımsız bölümün tapu kaydının yerine, 12 numaralı bağımsız bölümün tapu kaydının bulunduğunun ve yargılamanın bu hatalı kayıt üzerinden yürütülmüş olduğunun anlaşılması nedeniyle doğru tapu kaydının temin edilmesi için dosyanın mahalline geri çevrilmesinin gerekip gerekmediği ön sorun olarak görüşülüp tartışılmış ve oy birliği ile ön sorunun mevcut olduğu kabul edilmiş olup, bu karar doğrultusunda dosyanın mahalline geri çevrilmesi sonrasında mahkemece 13 numaralı bağımsız bölümün tapu kaydı eklenerek dosya yeniden temyiz incelemesine gönderilmiştir.
    Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eser sözleşmesinden doğan alacağını harici sözleşme ile satın almak istediği taşınmaz bedeline mahsup eden ve bu meblağ dışında da ödemede bulunduğunu ileri süren tarafın, taşınmazın kendisine devredilmeyip üçüncü kişiye satılması üzerine, ödediği satış bedelin faizi ile iadesini istediği davada, zamanaşımının eser sözleşmesi hükümlerine göre mi, genel hükümlere göre mi belirlenmesi gerektiği, burada varılacak sonuca göre uyuşmazlıkta Borçlar Kanununun 126’ncı maddesine göre beş yıllık zamanaşımının dolduğu gerekçesi ile redde dair verilen direnme kararının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Uyuşmazlığın çözümlenmesi için öncelikle “zamanaşımı” kavramı üzerinde durulmalıdır.
    Zaman, doğal ve sosyal yaşamda olduğu kadar, hukukta da önemli etkilere sahip olan bir kavramdır. Gerçekten, hukukta normların yürürlüğü, hakların kazanılması ve kaybedilmesi, yaptırımların uygulanması belirli sürelere bağlanmıştır. Ancak, hukukun her dalında sürelerin türleri ve nitelikleri farklı olup, değişik sonuçlar doğurmaktadır (TUTUMLU, M. A.: Türk Borçlar Hukukunda Zamanaşımı ve Uygulaması, 2.b., Ankara 2001, s. 25).
    Özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde yasanın kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir (VELİDEDEOĞLU, H.V.: Türk Medeni Hukuku, c.1, cüz I, 6.b., İstanbul 1959, s.274 ).
    Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 125-140’ıncı ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 146-161’inci maddelerinde düzenlenmiş bulunan zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden “dava edilebilme” niteliğinden yoksun kalmasını ifade etmektedir.
    Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda Devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber, artık doğal bir borç (obligatio naturalis) haline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli değildir; bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def"ide bulunması gerekir (REİSOĞLU, S.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s.334 vd.; KURU/ARSLAN/YILMAZ: Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s.304 vd.; ÜSTÜNDAĞ, S.: Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 1997, s.346 vd.; PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2009, s.323; TUTUMLU: s.2., HGK’nın 05.05.2010 gün, 2010/8-231 E., 2010/2553 K.; 3.5.2006 gün ve 2006/4-232 E. - 269 K. sayılı kararları).
    818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125’inci maddesine göre,
    “Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava on senelik müruru zamana tabidir.”
    Kanun koyucu bu madde hükmünde alacak haklarının tabi olacağı genel zamanaşımı süresini düzenlemiş olup ancak aksine bir yasal düzenleme olmayan hallerde on yıllık sürenin uygulanması gerektiği açıktır.
    Bu noktada mahkeme önünde ileri sürülen alacak iddiasının kaynağı önem taşır.
    Direnme kararına konu uyuşmazlığın mahiyeti gereği sözleşme hukukundaki uygulamanın, yalnızca eser sözleşmesi ve satış sözleşmeleri ile sınırlı olarak, açıklanmasında fayda vardır.
    Uyuşmazlığın doğduğu tarihte yürürlükte olan ve uygulanması gereken Borçlar Kanununun 355’inci maddesinde eser sözleşmesi;
    “İstisna bir akittir ki onunla bir taraf diğer tarafın vermeyi taahhüt ettiği semen mukabilinde bir şey imalini iltizam eder”
    şeklinde tanımlanmıştır.
    6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470’inci maddesinde de eser sözleşmesi aynı doğrultuda ve fakat daha açık bir ifade ile “yüklenicinin bir eser meydana getirmesi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşme” olarak nitelendirilmiş, sözleşmenin tarafları yüklenici ve iş sahibi olarak isimlendirilmiştir.
    Satım sözleşmesi ise mülga Kanun’un 182’inci maddesinin birinci fıkrasında;
    "Satım bir akittir ki onunla satıcı, satılan malı alıcının iltizam ettiği semen mukabilinde alıcıya teslim ve mülkiyetini ona nakleylemek borcunu tahammül eder" şeklinde ifade edilmiş;  Türk Borçlar Kanunun 207’inci maddesinin birinci fıkrasında da “...satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir."
    şeklinde tanımlanmıştır.
    Meydana getirme (imal) unsuru eser sözleşmesi ile satım sözleşmesi arasındaki en önemli farktır. Satım sözleşmesinde satıcı, sözleşmenin yapıldığı sırada bir malın mülkiyetini devretmeyi üstlenirken, eser sözleşmesinde ise yüklenici iş sahibinin istemi üzerine kural olarak bir şey meydana getirmeyi ve bedel karşılığında teslim etmeyi üstlenmektedir.
    Nitekim, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 24.04.1978 gün ve E:3, K:4 sayılı içtihadının gerekçesinde, sözleşmede emek unsurunun değil de nesne teslimi üstün ise eser sözleşmesi değil, satım sözleşmesinin söz konusu olacağı belirtilmek suretiyle ayırt edici unsurun meydana getirme olgusu olduğu vurgulanmıştır.
    Öğretide de satımı eser sözleşmesinden ayırmada farklı ölçütler kullanılmakla birlikte ağırlıklı bir görüşe göre, malzeme unsuru ön plânda ise satım sözleşmesi, emek unsuru ön plânda ise eser sözleşmesi bulunduğu kabul edilmektedir (ZEVKLİLER/GÖKYAYLA; Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 13.b., Ankara 2013, s. 475 vd.; TANDOĞAN, H.; Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, c. I/1., 5.b., İstanbul 2010, s.42 vd.).
    01.01.1957 tarihinde yürürlüğe giren 29.06.1956 gün, 6763 sayılı Kanun ile Borçlar Kanununun 126’ıncı maddesine eklenen 4’üncü fıkra ile “…müteahhidin kasıt veya ağır kusur ile akdi hiç veya gereği gibi yerine getirmemiş ve bilhassa ayıplı malzeme kullanmış veya ayıplı bir iş meydana getirmiş olması sebebiyle açılacak davalar hariç olmak üzere, istisna aktinden doğan bütün davalar…” beş yıllık zamamaşımı süresine tabi tutulmuştur.
    Somut uyuşmazlıkta davacılardan Ali Şahbudak ve davalılardan ... arasındaki 09.06.1998 tarihli “satış sözleşmesi” başlıklı sözleşmede “İmarın 36186 ada, 1 parsel’de bulunan 13 nolu daire Ali Şahbudak’a 60.000 DM bedelle satılmıştır” denilerek taşınmazın tapu dışında devri kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin birinci bendinde de satış bedelinin ne şekilde ödeneceği düzenlenirken davacı ... İnşaat ..Ltd.’nin yüklenici, ...’in işveren olarak imza altına aldığı 27.05.1998 tarihli kombi ve radyatör yapım işinin 36.430 DM karşılığında üstlenildiğine dair sözleşmeye atıf yapılarak taşınmazın satış bedelinin 35.000 DM’lik bölümünün bu yapım sözleşmesinden doğan alacağa sayılacağı açıklanmıştır.
    Davacılar eldeki dava ile harici sözleşmede devri kararlaştırılan taşınmazın satış bedelinin büyük bir çoğunluğunun gerek eser sözleşmesi ile üstlenilen işin tamamlanması gerek sair ifa araçlarıyla ödenmiş olmasına rağmen davalıların taşınmazı 03.06.1998 tarihinde dava dışı bir üçüncü kişiye tapuda devretmek suretiyle harici satış sözleşmesini zımnen feshettiklerini ileri sürerek ödenen bedelin davalıdan faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir.
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 33’üncü maddesine göre hâkim, Türk kanunları ve hukukunu resen uygulayacağından maddi vakıaları ileri sürüp ispatlamak taraflara ait ise de, hukuki vasıflandırma hâkime ait olup yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında alacak iddiasının dayanağı olan 09.06.1998 tarihli sözleşmede aslolan unsurun yüklenici-iş sahibi arasındaki eser teslimi değil bedeli karşılığında taşınmaz devri olması karşısında davacıların istemlerinin ifası imkânsız hale gelen adi yazılı satım sözleşmesine dayandığının kabulü gerekir.
    Taşınmaz satışı satım sözleşmesinin bir türü olup, kanun koyucu tarafından sıkı şekil kurallarına bağlanmıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 706, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 213 (TBK m. 237) ve 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26’ncı maddesi uyarınca taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olması resmî şekilde düzenlenmiş bulunmalarına bağlıdır. Bu düzenlemeler nedeniyle taşınmazların harici, başka bir deyişle resmî şekle uyulmaksızın satışı geçersiz olup bu şekilde yapılmayan sözleşmeler mülkiyetin nakli sonucunu doğurmaz.
    Kural olarak geçersiz sözleşmelerde taraflar Borçlar Kanununun 60 ve devamı maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde verdiklerini iade ile yükümlü iseler de, harici taşınmaz satış sözleşmelerinde satıcının kararlaştırılan şekilde tapuda ferağ vermeye yanaşmayıp ifayı da imkânsız hale sokacak şekilde taşınmazı üçüncü kişiye devretmesi halinde alıcının ferağ ümidinin son bulduğu tarihten itibaren anılan Kanun’un 125’inci maddesinde düzenlenen 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde sözleşme bedelinin iadesini isteyebileceği Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 07.06.1939 gün, 31 E.-47 K. sayılı içtihadı ile kabul edilmiştir.
    Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalar çerçevesinde mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen bozma kararında işaret edilen ilkeler gözetilip, buna ilave olarak dava konusu 36186 ada 1 parsel sayılı taşınmazda yer alan 13 numaralı bağımsız bölümün tüm tedavüllerini gösterir tapu kaydı getirtilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
    SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen ilave nedenden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.11.2017 gününde oy birliği ile karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi