Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2021/158
Karar No: 2021/245

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2021/158 Esas 2021/245 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2021/158 E.  ,  2021/245 K.

    "İçtihat Metni"

    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 16. Ceza Dairesi
    Mahkemesi : ... 7. Çocuk
    Sayısı : 189-446
    Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan sanık ..."ın TCK"nın 267/1 ve 31/3. maddeleri uyarınca 1 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin ... 7. Çocuk Mahkemesince verilen 05.12.2013 tarihli ve 95-190 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Ceza Dairesince 10.05.2016 tarih ve 816-3012 sayı ile;
    "TCK"nın 268. maddesinde tanımlanan suçun oluşması için, failin, işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanmasının gerektiği, hakkında yapılmakta olan bir soruşturma nedeniyle verilen arama kararının yerine getirilmesi sırasında bir başkasının kimlik bilgilerini kullanan ve yakalama tutanağını bu isimle imzalamaktan ibaret eylem ise TCK"nın 206. maddesinde tanımlanan "Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan" suçunu oluşturacağından, mağdur ... hakkında sanığın eyleminden dolayı hırsızlık suçundan bir soruşturma bulunup bulunmadığı araştırılıp hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    ... 7. Çocuk Mahkemesi ise 22.12.2016 tarih ve 189-446 sayı ile;
    "Her ne kadar Yargıtay 16. Ceza Dairesince fiilin, TCK"nın 206. maddedeki suçu oluşturduğu gerekçesiyle hüküm bozulmuşsa da, SSÇ"nin hırsızlık suçundan yakalanmasından sonra, hakkında işlem yapılmasını engellemek amacıyla mağdura ait kimlik bilgilerini beyan etmesi sebebiyle fiilin TCK"nın 268. maddesindeki iftira suçunu oluşturduğu konusunda bir tereddüt bulunmadığı" gerekçesiyle bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
    Direnme kararına konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 07.04.2017 tarihli ve 5141 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, 6763 sayılı Kanun"un 36. maddesiyle değişik CMK"nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesince 18.03.2021 tarih ve 7773-2212 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1- Sanığın eyleminin hukuki niteliğinin belirlenmesi bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının,
    2- Eksik araştırma ile hüküm kurulmadığı sonucuna ulaşılması hâlinde ise sanığın eyleminin TCK’nın 268/1. maddesinde düzenlenen “Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” suçunu mu yoksa aynı Kanun’un 206/1. maddesinde düzenlenen “Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunu mu oluşturduğunun,
    Belirlenmesine ilişkin olup UYAP sisteminden alınan nüfus kayıt örneğine göre ... Anadolu (Kapatılan) 6. Çocuk Mahkemesince 27.11.2013 tarih ve 133-443 sayı ile sanığın 01.01.1997 olan doğum tarihinin 01.01.1995 olarak düzeltildiği ve bahse konu kararın 27.01.2014 tarihinde kesinleştiğinin anlaşılması karşısında sanığın gerçek yaşının tespiti ve bu bağlamda görevli mahkemenin belirlenmesi bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı hususunun da ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Önleyici Hizmetler Şube Müdürlüğü Eyüp Ekipler Amirliğine bağlı 79-155 kod numaralı ekip tarafından 21.07.2013 tarihinde saat 20.15"te düzenlenen tutanağın; "21.07.2013 günü saat 18.25 sıralarında Önleyici Hizmetler Şube Müdürlüğü Eyüp Ekipler Amirliğine bağlı 79-155 kod nolu ekip olarak idaremiz Nişanca Mahallesi, Alaca Tekke Sokak üzerinde yapmış olduğumuz ring görevimiz sırasında uzak mesafeden gözlemlemiş olduğumuz ikisi uzun boylu, ikisi kısa boylu bilinen yaş grubundan dört şahsın etrafı telaşlı bir şekilde kolaçan ettikleri ve tedirgin davranışlar sergilediklerinin görülmesi üzerine bahse konu şahıslar tarafımızca 19 numara önünden, kapıyı gözetlerken alınmışlar, şahısların yapılan üst aramalarında 1 adet 30 cm uzunluğunda ingiliz anahtarı olarak tabir edilen alet, 1 adet metal kısmı 20 cm, sap kısmı ise 8 cm olan düz tornavida, 1 adet metal kısmı 12 cm sap kısmı 8 cm olan yıldız tornavida ve 1 adet 20 cm uzunluğunda olan ve (T) anahtarı olarak tabir edilen metal alet ele geçirilmiş, şahıslar kendi beyanlarına göre ... ili, Ataşehir ilçesi nüfusuna kayıtlı, ...-22.06.1994 doğumlu, ... ve ... oğlu ...(T.C. ...), ... ili, Sur ilçesi nüfusuna kayıtlı, ...-25.01.1998 doğumlu, ... ve ...oğlu ... (T.C. ...), Bayburt ili, Merkez ilçesi nüfusuna kayıtlı, Bahçelievler-30.08.1995 doğumlu, ... ve ... oğlu ... (T.C. ...) ile ...-2001 doğumlu, ... ve ... oğlu ... isimli şahıslar tarafımızca daha detaylı incelenmek amacıyla muhafaza altına alınarak polis merkezine intikal ettirilmiş, polis merkezinde yapılan incelemede herhangi bir suç ve suç unsuruna rastlanılmamış ancak şahısların yapılan UYAP sorgulamalarında yukarıda açık kimliği yazılı ... isimli şahsın 09.10.2012 tarihli ... 6. Çocuk Mahkemesince 2012/762 karar no ile bina içinde muhafaza altına alınmış eşya hakkında hırsızlık suçundan aranıyor olduğu görülmüş, diğer şahısların aranmadıkları anlaşılmış, aranması olan ... isimli şahıs doktor raporu alınmadan darp ve cebirsiz olarak Eyüp Çocuk Büro Amirliğine teslim edilmek üzere gerekli yasal işlemlerin yapılabilmesi için Eyüp Polis Merkezi Amirliğine teslim edildiğine dair iş bu tutanak tarafımızca tanzimle altı birlikte imza altına alınmıştır." şeklinde olduğu ve söz konusu tutanağın mağdur ... adına da imzalandığı,
    Önleyici Hizmetler Şube Müdürlüğü Eyüp Ekipler Amirliğine bağlı 79-155 kod numaralı ekip tarafından düzenlenen bila tarihli tutanakta; mağdur ..."ın olay tarihinde saat 20.30 sıralarında polis merkezine teslim edileceği sırada görevlilerin elinden kurtularak Eyüp Polis Merkezi Amirliği zemin katının duvarına kafa atması sonucunda duvara zarar verdiğinin belirtildiği,
    Eyüp Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen 21.07.2013 tarihli ve 7717 sayılı rapora göre; sanığın muayenesi için aynı gün saat 21.34"te Eyüp Devlet Hastanesine giriş yapıldığı, yapılan muayene sonucunda da mağdur ... adına aynı tarihli doktor raporunun düzenlendiği,
    Eyüp Çocuk Büro Amirliğinde görevli polis memurlarınca 21.07.2013 tarihinde saat 22.30"da düzenlenen tutanağa göre; aynı gün saat 22.00 sıralarında aranan şahıs olarak getirilen ... isimli şahsın çocuk büro görevlilerince bilinen sanık ... olduğunun tespit edildiği ayrıca daha sonra çocuk büroya gelen ..."ın da bahse konu şahsın oğlu olan sanık ... olduğunu beyan ettiği,
    Şahıs Bilgileri Formuna göre; sanık ..."ın aranan şahıslardan olmadığı,
    Eyüp Çocuk Büro Amirliğinde görevli polis memurlarınca 21.07.2013 tarihinde saat 23.30"da düzenlenen savcı görüşme tutanağına göre; nöbetçi Cumhuriyet savcısı tarafından sanık ..."ın kimliği hakkında yalan beyanda bulunmak eylemi nedeniyle kimlik tespitinin yapılması, geri getirilmek üzere hazırda bulunan babasına teslim edilmesi, şahısların üzerlerinden çıkan malzemelerin Çocuk Büro Amirliğinde muhafaza edilmesi, duvara kafa atma ve zarar verme olayı ile ilgili herhangi bir işlem yapılmaması, sanığın 22.07.2013 tarihinde mevcutlu olarak ... Cumhuriyet Başsavcılığına getirilmesi talimatlarının verildiği,
    Eyüp Çocuk Büro Amirliğinde görevli polis memurlarınca 22.07.2013 tarihinde saat 01.15"te düzenlenen kimlik tespit tutanağında; 21.07.2013 tarihinde saat 18.25 sıralarında Alaca Tekke Sokak üzerinde meydana gelen kimliği hakkında yalan beyanda bulunmak olayı ile ilgili olarak yakalanan sanık ..."ın yaşının küçük olması nedeniyle 21.07.2013 tarihinde saat 22.00 sıralarında Eyüp Çocuk Büro Amirliğine getirildiği, sanık hakkında düzenlenen kimlik tespiti tutanağının hazır bulunanlarca okutturulup doğruluğu anlaşıldıktan sonra taraflarca imza altına alındığının belirtildiği,
    Eyüp Çocuk Büro Amirliğince düzenlenen 22.07.2013 tarihli teslim ve tebliğ tutanağında; 21.07.2013 tarihinde Alaca Tekke Sokak üzerinde meydana gelen kimliği hakkında yalan beyanda bulunmak olayı ile ilgili olarak yakalanan sanık ..."ın nöbetçi Cumhuriyet savcısının talimatı gereğince 22.07.2013 tarihinde saat 08.30 sıralarında savcılığa sevk edilmek üzere Eyüp Çocuk Büro Amirliğine geri getirilmesi kaydıyla babası olan ..."a teslim edildiğinin belirtildiği,
    UYAP sorgulaması ve dosya kapsamına göre mağdur ... hakkında 09.10.2012 tarihinde işlenen nitelikli hırsızlık suçuna teşebbüs, iş yeri dokunulmazlığını ihlal ve mala zarar verme suçlarından ... Cumhuriyet Başsavcılığınca 15.11.2012 tarih ve 61124-2644 sayı ile kamu davası açıldığı, ... 6. Çocuk Mahkemesince 2012/762 esas sayılı dosya üzerinden yapılan yargılama sırasında 21.06.2013 tarihinde mağdur hakkında ifadesinin alınması amacıyla yakalama emri düzenlendiği, 29.07.2013 tarihinde de ifadesinin alınması üzerine söz konusu tedbirin kaldırılmasına karar verildiği, yapılan yargılama sonucunda 13.03.2014 tarih ve 762-172 sayı ile mağdurun tüm suçlardan beraatine karar verildiği, bahse konu kararın temyiz edilmeden 16.04.2014 tarihinde kesinleştiği,
    12.09.2013 tarihli oturumda ... 6. Çocuk Mahkemesinin 2012/762 esas sayılı dosyasının incelemesinde; mağdur ... hakkında ... isimli şahsa yönelik hırsızlık suçundan dava açıldığı, 29.07.2013 tarihinde mağdur ..."ın savunmasını yaptığı ve duruşmanın 28.11.2013 tarihine bırakıldığının belirtildiği,
    UYAP sisteminden alınan nüfus kayıt örneğine göre; ... Anadolu (Kapatılan) 6. Çocuk Mahkemesince 27.11.2013 tarih ve 133-443 sayı ile sanık ..."ın 01.01.1997 olan doğum tarihinin 01.01.1995 olarak düzeltildiği ve bahse konu kararın 27.01.2014 tarihinde kesinleştiği,
    UYAP sorgulaması ve dosya kapsamına göre; 21.07.2013 tarihinde saat 22.00 sıralarında Eyüp Çocuk Büro Amirliğine getirilmesi üzerine gerçek kimlik bilgileri tespit edilen sanık ... hakkında inceleme konusu başkasına ait kimlik bilgilerini kullanma eylemi dışında 21.07.2013 tarihinde gerçekleşen başka bir suçtan işlem yapılmadığı,
    Anlaşılmaktadır.
    Mağdur ... istinabe olunan Mahkemede; yeğeni olan sanığın karakola götürüldüğü sırada kendisinin kimlik bilgilerini verdiğini ve hakkında işlem yaptırdığını ancak daha sonra gerçek ortaya çıkınca herhangi bir ceza almadığını, olayla ilgili olarak herhangi bir şikâyetinin bulunmadığını,
    Tutanak tanıkları ... ve ... Mahkemede benzer şekilde; kendilerine okunan tutanağın doğru ve altındaki imzaların kendilerine ait olduğunu, tutanağı aynen tekrar ettiklerini, olayı hatırlayamadıklarını,
    İfade etmişlerdir.
    Sanık ... Savcılıkta; suçlamayı kabul etmediğini, şüphe üzerine kendisini durduran polislere gerçek kimlik bilgilerini söylediğini ancak o sırada yanında bulunan ... isimli şahsın polislere kendisinin ... olduğunu söylediğini, polislerin de ona inandıklarını, mağdur ..."ın kuzeninin oğlu olduğunu, mağdurun arandığını bilmediğini, onun kimlik bilgilerini söylemesinin mantıklı olmadığını,
    Mahkemede; olay tarihinde hırsızlık suçundan yakalandığını, önce Eyüp Karakoluna götürüldüğünü, orada bulunduğu sırada arkadaşlarından birinin kendisine "...!" şeklinde seslendiğini, mağdur ..."ın da Eyüp Karakolunda tanınan birisi olduğunu, kendisini ... olarak tanıtmasına rağmen ... kimliğiyle hakkında tutanak düzenlendiğini, ardından çocuk büroya götürüldüğünü, orada bulunan polislerce tanındığını ve gerçek kimliği ile tutanak düzenlendiğini, mağdur ..."ın kuzeni olduğunu,
    Savunmuştur.
    1- UYAP sisteminden alınan nüfus kayıt örneğine göre ... Anadolu (Kapatılan) 6. Çocuk Mahkemesince 27.11.2013 tarih ve 133-443 sayı ile sanığın 01.01.1997 olan doğum tarihinin 01.01.1995 olarak düzeltildiği ve bahse konu kararın 27.01.2014 tarihinde kesinleştiğinin anlaşılması karşısında sanığın gerçek yaşının tespiti ve bu bağlamda görevli mahkemenin belirlenmesi bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı;
    Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6. maddesinde; "Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir...",
    Anayasa’nın 142. maddesinin birinci fıkrasında ise "Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.”,
    Hükümlerine yer verilmiştir.
    Bu düzenlemelere uygun olarak yürürlüğe konulan 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve Yetkileri Hakkında Kanun"un “Ceza mahkemeleri” başlıklı 8. maddesi; “Ceza mahkemeleri, sulh ceza, asliye ceza ve ağır ceza mahkemeleri ile özel kanunlarla kurulan diğer ceza mahkemeleridir.” şeklindeyken 28.06.2014 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun"un 46. maddesiyle “sulh ceza” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
    Asliye ceza mahkemesinin görevi 5235 sayılı Kanun"un 11. maddesinde; “Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, sulh ceza mahkemesi ve ağır ceza mahkemelerinin görevleri dışında kalan dava ve işlere asliye ceza mahkemelerince bakılır.” şeklinde düzenlenmişken 6545 sayılı Kanun"un 49. maddesiyle maddeye “sulh ceza” ibaresinden sonra gelmek üzere “hâkimliği” ibaresi eklenmiş ve söz konusu madde 6545 sayılı Kanun"la yapılan diğer değişikliklerle uyumlu hâle getirilmiştir.
    Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nın "Görev" başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrası;
    "Mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir.",
    "Re"sen görev kararı ve görevde uyuşmazlık" başlıklı 4. maddesi;
    "Davaya bakan mahkeme, görevli olup olmadığına kovuşturma evresinin her aşamasında re"sen karar verebilir. 6 ncı madde hükmü saklıdır.
    Görev konusunda mahkemeler arasında uyuşmazlık çıktığında, görevli mahkemeyi ortak yüksek görevli mahkeme belirler.”,
    "Görevsizlik kararı verilmesi gereken hâl ve sonucu" başlıklı 5. maddesi;
    “İddianamenin kabulünden sonra; işin, davayı gören mahkemenin görevini aştığı veya dışında kaldığı anlaşılırsa, mahkeme bir kararla işi görevli mahkemeye gönderir.
    Adlî yargı içerisindeki mahkemeler bakımından verilen görevsizlik kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.”,
    "Görevli olmayan hâkim veya mahkemenin işlemleri" başlıklı 7. maddesi ise;
    "Yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür.”,
    Şeklindedir.
    Yine 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"nun "Tanımlar" başlıklı 3. maddesi;
    "(1) Bu Kanunun uygulanmasında;
    a) Çocuk: Daha erken yaşta ergin olsa bile, onsekiz yaşını doldurmamış kişiyi; bu kapsamda,
    1. Korunma ihtiyacı olan çocuk: Bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru çocuğu,
    2. Suça sürüklenen çocuk: Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuğu,
    ...
    İfade eder.",
    "Mahkemelerin kuruluşu" başlıklı 25. maddesi;
    "(1) Çocuk mahkemesi, tek hâkimden oluşur. Bu mahkemeler her il merkezinde kurulur. Ayrıca, bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak kurulabilir. İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde çocuk mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır. Çocuk mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısı bulunmaz. Mahkemelerin bulunduğu yerlerdeki Cumhuriyet savcıları, çocuk mahkemeleri kararlarına karşı kanun yoluna başvurabilirler.
    (2) Çocuk ağır ceza mahkemelerinde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur ve mahkeme bir başkan ve iki üye ile toplanır. Bu mahkemeler bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen yerlerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak kurulur. İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde çocuk ağır ceza mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır."
    "Mahkemelerin görevi" başlıklı 26. maddesi;
    "(1) Çocuk mahkemesi, asliye ceza mahkemesi ile sulh ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar bakımından, suça sürüklenen çocuklar hakkında açılacak davalara bakar.
    (2) Çocuk ağır ceza mahkemesi, çocuklar tarafından işlenen ve ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlarla ilgili davalara bakar.
    (3) Mahkemeler ve çocuk hâkimi, bu Kanunda ve diğer kanunlarda yer alan tedbirleri almakla görevlidir.
    (4) Çocuklar hakkında açılan kamu davaları, Kanunun 17 nci maddesi hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu Kanunla kurulan mahkemelerde görülür.",
    "İştirak hâlinde işlenen suçlar" başlıklı 17. maddesi ise;
    "(1) Çocukların yetişkinlerle birlikte suç işlemesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturma ayrı yürütülür.
    (2) Bu hâlde de çocuklar hakkında gerekli tedbirler uygulanmakla beraber, mahkeme lüzum gördüğü takdirde çocuk hakkındaki yargılamayı genel mahkemedeki davanın sonucuna kadar bekletebilir.
    (3) Davaların birlikte yürütülmesinin zorunlu görülmesi hâlinde, genel mahkemelerde, yargılamanın her aşamasında, mahkemelerin uygun bulması şartıyla birleştirme kararı verilebilir. Bu takdirde birleştirilen davalar genel mahkemelerde görülür." şekline hüküm altına alınmıştır.
    Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında ilgililer tarafından yargılama yapan mahkemeye görev itirazında bulunulabileceği gibi davaya bakan mahkeme de CMK"nın 4 ve 5. maddeleri uyarınca görevli olup olmadığını kovuşturma evresinin her aşamasında resen dikkate alır. Anılan Kanun"un 7. maddesi uyarınca yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür ve yargılamaya bakacak olan görevli mahkemenin bütün işlemleri yenilemesi gerekir. Burada sadece yenilenmesi mümkün görülmeyen işlemler varlığını koruyacaktır (Ahmet Gökçen, Murat Balcı, M. Emin Alşahin, Kerim Çakır, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet, 2. Baskı, 2017, l. Cilt, s. 195.). Mahkemelerin kanunen görevli olmadıkları hâlde davaya bakmaları,1412 sayılı CMUK"nın 308. maddesinde “Kanuna mutlak aykırılık”, 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinde de “hukuka kesin aykırılık hâli” olarak düzenlenmiştir.
    Diğer taraftan 5271 sayılı CMK’nın 218. maddesi;
    "1) Yüklenen suçun ispatı, ceza mahkemelerinden başka bir mahkemenin görev alanına giren bir sorunun çözümüne bağlı ise; ceza mahkemesi bu sorunla ilgili olarak da bu Kanun hükümlerine göre karar verebilir. Ancak, bu sorunla ilgili olarak görevli mahkemede dava açılması veya açılmış davanın sonuçlanması ile ilgili olarak bekletici sorun kararı verebilir.
    2) Kovuşturma evresinde mağdur veya sanığın yaşının ceza hükümleri bakımından tespitiyle ilgili bir sorunla karşılaşılması halinde; mahkeme, ilgili kanunda belirlenen usule göre bu sorunu çözerek hükmünü verir." şeklinde düzenlenmiştir.
    5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesi ise;
    “(1) Mahkeme kararı ile yapılan kayıt düzeltmelerinde aşağıdaki usûllere uyulur:
    a) Nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır. Kayıt düzeltme davaları nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru huzuru ile görülür ve karara bağlanır.
    b) Aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davası ancak bir kere açılabilir. Ad değişikliği halinde, nüfus müdürlüğü bu kişinin çocuklarının baba veya ana adına ilişkin kaydı, soyadı değişikliğinde ise eş ve ergin olmayan çocukların soyadını da düzeltir.
    c) Tespit davaları, kaydın iptali veya düzeltilmesi için açılacak davalara karine teşkil eder.
    (2) Kişilerin başkasına ait kaydı kullandıklarına ilişkin başvurular Bakanlıkça incelenip sonuçlandırılır.” biçiminde iken, Anayasa Mahkemesince 30.03.2012 tarih ve 34-48 sayı ile “25.04.2006 günlü, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinin ‘Aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davası ancak bir kere açılabilir.’ biçimindeki cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş, 03.11.2017 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 7039 sayılı Kanun"un 9. maddesi ile de 5490 sayılı Kanun"un 36. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi "Haklı sebeplerin bulunması hâlinde aynı konuya ilişkin düzeltme yapılması hâkimden istenebilir. Ad değişikliği hâlinde, nüfus müdürlüğü bu kişinin çocuklarının baba veya ana adına ilişkin kaydı, soyadı değişikliğinde ise eşin ve ergin olmayan çocukların soyadını da düzeltir." şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
    Anayasa Mahkemesinin sözü edilen iptal kararı ile anılan yasal düzenlenme sonucunda daha önce mahkeme kararı ile değişiklik yapılmış olsa dahi sanık veya mağdurenin gerçek yaşının nüfus kaydından farklı olduğunun iddia edilmesi durumunda yaşlarının yeniden araştırılıp belirlenmesi ve gerektiğinde düzeltilmesine ya da mevcut yargılama ile sınırlı olarak tespitine karar verilmesi olanaklı hâle gelmiştir.
    CMK’nın 218/1. maddesine göre bir eylemin suç oluşturup oluşturmadığı veya suçun niteliğinin saptanması ya da yüklenen suçun ispatı ceza mahkemesi dışında bir sorunun çözümlenmesine bağlı ise ceza hâkimi, ya sorunu ceza muhakemesi hükümlerine göre karara bağlayacak ya da sorunun hukuk veya idare mahkemesinde çözümlenmesini bekleyecektir. Yaş tespiti dışında kalan bu tali sorunların çözümü bakımından ceza mahkemelerine ek muhakeme yapma mecburiyeti getirilmemiş, iki seçenek sunularak bekletici sorun sayma veya ek yargılama yetkisini kullanarak tali sorunu çözme imkânlarından birisini kullanma yetkisi verilmiştir. Ceza mahkemesine tanınmış olan yaş düzeltme yetkisi, düzeltme sonucunda yaşta meydana gelecek değişikliğin, ceza sorumluluğuna etkili olmasına bağlıdır. Başka bir deyişle sanığın sübuttan beraatine karar verilecek durumda yaş düzeltmesi yapılmamalı, yapılacak yaş düzeltilmesi, cezanın artmasını veya azalmasını sağlamayacak ya da ceza sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırmayacaksa bu yola gidilmemelidir. Ancak, kanun koyucu kovuşturma evresinde karşılaşılan mağdur veya sanığın gerçek yaşının belirlenmesi sorununu diğer ön sorunlardan farklı olarak ele almış ve ceza mahkemesine ilgili kanunda belirlenen usule göre bu sorunu çözerek hüküm verme mecburiyeti getirmiştir. Bu nedenle ceza mahkemesi, Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda öngörülen yöntemi izleyerek yaşı düzeltilecek kişinin vücut yapısını gözlemleyip, hakkında bilimsel verilere dayalı olarak bilirkişi raporu aldıktan ve geçerli diğer delilleri topladıktan sonra gerçek yaşını saptayarak bir sonuca varmak zorundadır.
    Öte yandan ceza yargılaması hukukunda serbest ve vicdani delil sistemi benimsenmiştir. Bu sistemle ifade edilmek istenen mevcut delillerin bağımsız, tarafsız ve tam bir vicdani sorumluluk içinde değerlendirilmesi serbestliğidir. Ceza yargılamasında maddi gerçek arandığından hâkimi bu gerçeğe götürebilecek kanuni sınırlar içerisindeki her şey delil olabilecektir. Ancak hükme dayanak alınan delillerin gerçekçi, akılcı, olayı temsil edici, kanıtlayıcı ve hukuka uygun olmaları gerekir. Bu belirleme ceza yargılamasında şekli duruma değil, somut gerçeğe itibar edileceğini ortaya koymaktadır. Aksinin kabulü hak ve adalet duygularını da yaralayacaktır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun başta 30.08.1981 tarihli ve 2-106 sayılı, 18.04.2000 tarihli ve 74-79 sayılı, 15.04.2008 tarihli ve 239-86 sayılı ve 12.02. 2013 tarihli ve 974-49 sayılı kararları da bu doğrultudadır. Açıklanan hukusal durum karşısında ceza mahkemesinin, hukuk mahkemelerince verilen yaşa ilişkin kesinleşmiş kararlarını serbest ve vicdani delil sistemine göre değerlendirip, özel yasasında belirtilen usul izlenerek, bilimsel, tarafsız ve geçerli tüm deliller toplandıktan sonra ve bunlar doğru değerlendirilerek gerçek yaşın belirlendiğini görmesi hâlinde bu kararlara itibar etmesi mümkündür.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Ceza yargılamasının amacının maddi gerçeğin saptanması esasına dayandığı hususu ile 5490 sayılı Kanun"un 36. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde yer alan "Haklı sebeplerin bulunması hâlinde aynı konuya ilişkin düzeltme yapılması hâkimden istenebilir." şeklindeki yasal düzenleme gözetildiğinde; UYAP sisteminden alınan nüfus kayıt örneğine göre ... Anadolu (Kapatılan) 6. Çocuk Mahkemesince 27.11.2013 tarih ve 133-443 sayı ile sanığın 01.01.1997 olan doğum tarihinin 01.01.1995 olarak düzeltildiği ve bahse konu kararın 27.01.2014 tarihinde kesinleştiğinin anlaşılması karşısında anılan Mahkeme dosyası getirtilip incelenerek onaylı bir sureti dosya arasına alındıktan sonra 5271 sayılı CMK"nın 218/2. maddesi uyarınca sanığın gerçek yaşının usulüne uygun olarak belirlenip belirlenmediği araştırılıp, sanığın suç tarihi itibarıyla onsekiz yaşını doldurduğunun anlaşılması hâlinde delilleri takdir ve değerlendirme görevinin Asliye Ceza Mahkemesine ait olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
    Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, ... Anadolu (Kapatılan) 6. Çocuk Mahkemesinin 2013/133 esas sayılı dosyası getirtilip incelenerek onaylı bir sureti dosya arasına alındıktan sonra CMK"nın 218/2. maddesi uyarınca sanığın gerçek yaşının usulüne uygun olarak belirlenip belirlenmediği araştırılıp sanığın suç tarihi itibarıyla onsekiz yaşını doldurduğunun anlaşılması hâlinde delilleri takdir ve değerlendirme görevinin Asliye Ceza Mahkemesine ait olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
    2- Sanığın eyleminin hukuki niteliğinin belirlenmesi bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı ile eksik araştırma ile hüküm kurulmadığı sonucuna ulaşılması hâlinde sanığın eyleminin TCK’nın 268/1. maddesinde düzenlenen “Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” suçunu mu yoksa aynı Kanun’un 206/1. maddesinde düzenlenen “Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunu mu oluşturduğu;
    Uyuşmazlık konularının isabetli bir biçimde çözümlenebilmesi için birlikte değerlendirilmeleri gerekmektedir.
    Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçu 5237 sayılı TCK’nın "Adliyeye karşı suçlar" bölümündeki 268. maddede; “İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde bu suçun iftira suçunun özel bir işleniş biçimini oluşturduğu belirtilmiştir.
    Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun iftira suçunun özel bir şekli olduğu madde sıralamasından da anlaşılmaktadır. TCK"nın 267. maddesinde iftira suçu düzenlendikten sonra 268. madde kaleme alınmış, daha sonra iftira suçundaki etkin pişmanlık hükmünü içeren 269. madde düzenlenmiştir.
    Ayrıca TCK"nın 268. maddesinin iptali istemiyle yapılan itirazın Anayasa Mahkemesince 22.05.2012 tarih ve 3-95 sayı ile reddine karar verilmesinin yanında, 268. maddede iftira suçuna yapılan atfın sadece cezayla sınırlı olmadığı, 267. maddedeki iftira suçunun nitelikli hâllerini düzenleyen fıkralar ile 269. maddedeki etkin pişmanlık hükümlerinin de 268. madde için geçerli olacağı belirtilmiştir.
    Bu bağlamda failin işlediği bir suç nedeniyle hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla kendi kimliğini saklayarak, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması ve kimlik bilgilerini kullandığı şahsa iftira atmışcasına, o kişi hakkında kendisinin işlediği suçtan soruşturma ve kovuşturma yapılmasına neden olması durumunda, bu madde hükmü uygulanacaktır. Suçun oluşması için failin daha önce bir suç işlemiş olması ve kendi kimliğini vermesi hâlinde hakkında bu suçtan işlem yapılacak olması gerekmektedir.
    Başka bir anlatımla bu suçun oluşması için, sanığın resmî belge düzenlemede yetkili memura başkasının kimliğini veya kimlik bilgilerini vermesi yeterli olmayıp işlediği bir suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla gerçek bir kişinin kimlik bilgilerini kullanması gerekmektedir.
    Örneğin; bir iş yerinden hırsızlık yaparken yakalanan sanığın kolluk kuvvetlerine kendi kimliği yerine gerçek bir kişi olan kardeşinin kimlik bilgilerini vermesi durumunda kardeşi hakkında soruşturma yapılacak ve sanık da kendisi hakkında yapılacak olan soruşturmadan kurtulacaktır. Örnekten de açıkça anlaşılacağı üzere fail işlediği bir suçtan kurtulmak için kardeşinin adını vererek kardeşine iftira atmışçasına hakkında soruşturma yapılmasına neden olmaktadır.
    Öte yandan, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçunda, failin kullandığı kimlik veya kimlik bilgilerinin gerçekte var olan bir kimseye ait olması gerekmektedir. Bu sebeple, fail tarafından kullanılan kimlik veya kimlik bilgileri hukuki anlamda sonuç doğuracak nitelikte olmalıdır. Örneğin; bir kamu kurumuna ait binaya zarar verirken yakalanan sanığın, kolluk görevlilerine kendi kimliği yerine başka bir kişinin yalnızca adını vermesi hâlinde, adı kullanılan kişi hakkında soruşturma yapılması mümkün değildir. Böyle bir durumda, hukuki anlamda sonuç doğurmayacak ve bu nedenle de kimlik bilgileri kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmayan bir bilgi verildiğinden, anılan suç oluşmayacaktır.
    Uyuşmazlık konusu ile ilgili bir diğer suç olan resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu 5237 sayılı TCK’nın "Kamu güvenine karşı suçlar" bölümündeki 206. maddede; “Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” biçiminde düzenlenmiştir.
    Maddenin gerekçesinde; “Madde, doktrinde "fikrî sahtecilik" olarak adlandırılan bir suç tipini düzenlemektedir. Kişi, kendi beyanıyla, sahte bir resmî belgenin düzenlenmesine neden olmak hakkına sahip değildir. Kişinin açıklamaları üzerine düzenlenen resmî belgenin bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması suçun oluşması için gereklidir. Aksi takdirde düzenlenen belge, yapılan beyanın doğruluğunu ispat edemeyeceğinden, kişi kendi beyanı ile böyle bir belgenin düzenlenmesine etmen olmuş sayılamaz ve kendisinin bu madde uyarınca cezalandırılmasının neden ve hikmeti kalmaz. O hâlde bakılacak husus şudur: Beyanın doğruluğu düzenlenen resmî belgeyle ispat edilecek ise, madde uygulanacaktır; buna karşılık beyanı alan memur, beyanın doğruluğunu tahkik edip, buna kanaat getirdikten sonra resmî belgeyi düzenlemek durumunda ise yani resmî belge sadece kişinin beyanı üzerine değil de, memurca yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise, bu maddedeki suç oluşmaz. Nitekim, kişiyi çok geniş bir surette "doğruyu söylemek"le yükümleyen İtalyan Ceza Kanununun 483 üncü maddesi de aynı esası kabul etmiş ve İtalyan Yargıtayının yerleşmiş içtihadı da bu yönde olmuştur.
    Bu nedenle, gümrük muayene memuruna, belirli bir malı ithal veya ihraç edeceği yolunda yalan beyanda bulunan kişi, bu maddedeki suçu işlemiş olmaz; zira beyanı alan gümrük muayene memuru sırf bu beyanla yetinmeyip, beyanın doğruluğunu incelemekle yükümlüdür.
    Resmî belge ile doğruluğu ispat edilecek olayların ne olduğu, belgenin niteliğine göre belirir.
    Hâkime, değişik olaylar karşısında, yalan beyanın niteliğine göre temel cezayı belirlemek bakımından takdir yetkisi sağlamak maksadıyla maddedeki ceza üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası olarak saptanmıştır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
    Bu suçun oluşabilmesi için, yalan beyanın resmî belge düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisine yapılmış olması gerekmektedir. Resmî bir belgenin düzenlenmesi sırasında beyanda bulunacak kişinin gerçeği söyleme zorunluluğu vardır. Kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmî belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olması, bir başka ifadeyle beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması şarttır. Kişinin beyanı yeterli olmayıp bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunluysa ve bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenirse, kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin beyanını içeren belge, ispat aracı olarak kullanılamayacağından, anılan maddedeki suç oluşmayacaktır.
    Bununla birlikte suçun oluşması için kişinin beyanda bulunması yeterli olmayıp bu beyan üzerine kamu görevlisi tarafından bir belgenin de düzenlenmesi gerekmektedir.
    Yargısal kararlarda ve öğretide; kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmî belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olduğu, bir başka anlatımla beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmayıp TCK"nın 206. maddesindeki suçun oluştuğu durumlara; kişinin, İl Çevre Müdürlüğünce verilen idari para cezasının tahsilini engellemek için düzenlenen idari para ceza tutanağında adresini gerçeğe aykırı şekilde beyan etmesi, borçlu kişinin, haciz tutanağında kendisine ait malları üçüncü kişiye ait gibi beyan etmesi, hakkında trafik ceza tutanağı düzenlenecek kişinin, kendisine benzeyen başka bir kimsenin fotoğrafı bulunan sürücü belgesini trafik polisine göstermesi, belgedeki fotoğrafın kişiye benzemesi nedeniyle bu beyanın doğruluğunu araştırma zorunluluğu bulunmayan trafik görevlisince sürücü belgesi sahibi adına trafik ceza tutanağı tanzim edilmesi gibi durumlar örnek olarak sayılmıştır.
    Öğretideki görüşlere ve konuya ilişkin yargısal kararlara göre, bu suçta temel alınan husus; kamu görevlisi tarafından delil aranmaksızın, başkaca herhangi bir araştırma, inceleme ve işlem yapılmaksızın, doğrudan doğruya hukuki sonuç doğuracak ve ispat aracı oluşturacak nitelikte resmî belgenin düzenlenmesine dayanak alınan beyanlardır. Yalan beyanın doğrudan hukuki sonuç doğurmadığı, delil aracı oluşturmadığı hâllerde ya da kamu görevlisinin görevi gereği bu beyanın gerçeğe uygunluğunu araştırıp, doğruluğuna kanaat getirdiği takdirde resmî belgeyi düzenlemesi, aksi durumda beyanı reddetmesi gerekiyorsa anılan suç oluşmayacaktır.
    TCK"nın 206. maddesinde düzenlenen resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçunu aynı Kanun"un 268. maddesinde düzenlenen başkalarına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan ayıran en önemli özellik, 268. maddede sanık işlediği bir suçtan kurtulmak amacıyla gerçek bir kişinin kimlik bilgilerini vererek gerçek kişi hakkında iftira sonucunu doğuran eylemiyle soruşturma ya da kovuşturma yapılmasına neden olmaktayken, 206. maddede ise sanık kamu görevlisine kimliği hakkında yalan beyanda bulunmasıyla bir başkası hakkında soruşturma ya da kovuşturma yapılmasına neden olmamaktadır. Örneğin; hakkında hırsızlık suçundan kamu davası devam eden ve yakalama kararı çıkarılan sanık A"nın rutin bir kontrolde gerçek kişi B"nin kimlik bilgilerini kullanması durumunda, kendisi hakkında yapılan kovuşturmayı engellemediğinden ve A"nın eylemi nedeniyle de B hakkında bir soruşturma ya da kovuşturma yapılmadığından, A"nın eylemi TCK"nın 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçunu da oluşturmayacaktır.
    Kimliği bildirmeme kabahati ise 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 40/1. maddesinde; "Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası verilir." şeklinde düzenlenmiştir.
    5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 40/1. madde gerekçesinde ise; “Kamu görevinin gereği gibi ifa edilebilmesi için, herhangi bir kamu göreviyle ilişkili olarak, kişiler gerektiğinde kimlik ve adresleriyle ilgili bilgileri kamu görevlilerine vermekle yükümlüdür. Bu bilgileri vermekten kaçınan ya da bu konularda gerçeğe aykırı bilgi verenler hakkında, bilgiyi soran kamu görevlisi tarafından idari para cezasına karar verilecektir.” açıklamalarına yer verilmiştir.
    Kimliği bildirmeme kabahati seçimlik hareketli bir kabahat olup kabahati oluşturan seçimlik hareketler; kimliğiyle ve/veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınma, kimliği ve/veya adresiyle ilgili gerçeğe aykırı beyanda bulunmaktır. Bilgi vermekten kaçınma veya gerçeğe aykırı beyanın kamu göreviyle bağlantılı olarak sorulması sırasında olması yeterli olup "resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan" suçundan farklı olarak resmî bir belgenin düzenlenmesi esnasında olması şart değildir.
    Kişinin kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınması veya gerçeğe aykırı bilgi vermesinin kabahat oluşturabilmesi için bilgiyi soranın kamu görevlisi olması ve onun da kanunen bunu sormaya yetkili olup göreviyle bağlantılı olarak bu bilgiyi sormuş olması gerekir. Bu nedenle kamu görevlisi olmayan kişilerin kanunen kimlik sorma yetkileri olsa bile bu kişilere bilgi verilmemesi veya gerçeğe aykırı bilgi verilmesi kabahat oluşturmayacaktır. Aynı şekilde kamu görevlisi olsa bile kanunen kimlik sorma yetkisi yoksa veya böyle bir yetkisi olsa dahi bilgiyi göreviyle bağlantılı olarak sormamışsa bilgi verilmemesi veya gerçeğe aykırı bilgi verilmesi kabahat oluşturmaz.
    Mevzuatımızda kamu görevlilerinin kimlik sorma yetkisine ilişkin hükümler bulunmaktadır. Örneğin; 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyetleri Kanunu’nun 4/A ve Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Yönetmeliği’nin 46. maddeleri uyarınca polis ve jandarmanın suç işlenmesini önlemek ve işlenmiş suçların faillerini ele geçirmek için veya diğer kanuni yetkilerini kullanırken kendisinin polis veya jandarma olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra, kişilere kimliğini sorabileceği belirtilmiştir.
    Kimliği bildirmeme kabahati bilgi vermekten kaçınma veya gerçeğe aykırı beyanda bulunma ile işlenmiş sayılır. Diğer bir anlatımla kimliği bildirmeme kabahatinin oluşabilmesi için fiilin yapılması yeterli olup kişinin kimliğinin belirlenememesi, kamu görevinin aksaması gibi bir neticenin gerçekleşmesi gerekli veya zorunlu değildir.
    Kişinin kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten çekinmesi ve özellikle de gerçeğe aykırı beyanda bulunması resmî belgede sahtecilik, resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması, gerçek kimliğini saklamak suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptırma gibi TCK"da yer verilen suçları oluşturabilir. Benzer şekilde söz konusu fiillerin 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’na (m. 67/1) muhalefet ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’na (m. 25) muhalefet gibi özel kanunlarda ihdas edilmiş suçları da oluşturması mümkündür. Ayrıca şahsın kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten çekinmesi veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 40/1. maddesinde düzenlenen kimliği bildirmeme kabahatini de oluşturabilir. Bir fiil, hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise Kabahatler Kanunu’nun 15/3. maddesi uyarınca sadece suçtan dolayı yaptırım tatbik edilecek, ancak suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hâllerde kabahat dolayısıyla müeyyide uygulanabilecektir.
    Bu aşamada "Suçta ve cezada kanunîlik" ilkesinin üzerinde durulması gerekmektedir.
    Latince "Nullum crimen sine lege" ve "Nulla poena sine lege" olarak ifade edilen kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi hukukun egemen olduğu tüm demokratik ülkelerce kabul edilmiş ve yasal güvenceye kavuşturulmuştur. Bu kapsamda Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 38. maddesinde de, "Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." şeklinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 7. maddesinde "Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez." şeklinde hüküm altına alınmıştır.
    5237 sayılı TCK"nın 2. maddesinde de;
    "(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
    (2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.
    (3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz." hükmü ile belirtilen ilkeye yer verilmiştir.
    Ceza hukukunun temel ilkelerinden birini oluşturan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca, hangi fiillerin suç teşkil ettiğinin ve bu fiillere uygulanacak yaptırımların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi gerekmektedir. Bireylerin yasak fiilleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle, temel hak ve özgürlüklerinin korunmasının güvence altına alınması amaçlanmaktadır.
    Ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımı uygulanabilmesi için fiili kanunun "açıkça" suç sayması gerektiğinden, suç ve cezaların şekli bakımdan kanunla düzenlenmesi yeterli olmayıp içerik bakımından da belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli olmaları gerekir. Ceza hukukunda "belirlilik” ilkesi olarak tanımlanan ilkeye göre, suç ve ceza içeren kanun maddesinde hangi davranışların suçu oluşturduğunun açık ve anlaşılır bir biçimde tarif edilmesi, sınırlarının belli olması ve suç için uygulanacak ceza ile güvenlik tedbirlerinin gösterilmesi gerekmektedir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya, hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
    Hem Anayasal hem de yasal düzeyde yapılan bu düzenlemelere göre suç ve cezanın kaynağı ancak kanun olabilir. Anayasa"nın 7. maddesi gereğince yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu gözetildiğinde, kanunda suç olarak düzenlenmemiş fiillerin, kanunla suç olarak düzenlenmiş fiillerle benzerliği dolayısıyla ve kıyas yoluyla suç sayılıp yaptırıma bağlanması kabul edilemez. Çünkü kıyas bu yönüyle kanunilik ilkesinin ihlalidir. Kanunda düzenlenen belli bir duruma benzeyen bir durum sonuçta kanunda düzenlenmemiş demektir. Bir yargısal faaliyet şeklinde ortaya çıkan kıyas bir yasama faaliyeti olan kanunun tekelciliğini bu bakımdan ihlal etmektedir. Bu anlamda kıyas veya genişletici yorum yoluyla, hakkında düzenleme olmayan bir ceza hukuku konusunda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı başta olmak üzere, kişi hak ve hürriyetlerinin aleyhine uygulama geliştirilemez.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
    21.07.2013 tarihinde saat 18.25 sıralarında kolluk görevlilerinin ... ili, Eyüp ilçesi, Nişanca Mahallesi, Alaca Tekke Sokak üzerinde yapmış oldukları devriye görevi sırasında dört şahsın telaşlı bir şekilde etrafı kolaçan ettikleri ve tedirgin davranışlar sergilediklerinin görüldüğü, şüphe üzerine şahısların yapılan kaba üst aramalarında 1 adet İngiliz anahtarı, 1 adet düz tornavida, 1 adet yıldız tornavida ve 1 adet (T) anahtarı olarak tabir edilen aletin ele geçirildiği, yapılan kimlik tespiti sırasında sanığın kendisini ... olarak tanıtıp mağdura ait kimlik bilgilerini beyan ettiği, daha sonra detaylı inceleme yapılması amacıyla söz konusu şahısların polis merkezine götürüldükleri, sanığın polis merkezine teslim edileceği sırada görevlilerin elinden kurtularak polis merkezinin zemin katı duvarına kafa atması üzerine mağdur ... adına bahse konu olayı anlatan bila tarihli tutanağın düzenlendiği, polis merkezinde söz konusu şahıslar hakkında yapılan incelemede herhangi bir suç ve suç unsuruna rastlanılmadığı ancak UYAP sorgulamasında mağdur ... hakkında 09.10.2012 tarihinde işlenen nitelikli hırsızlık suçuna teşebbüs, iş yeri dokunulmazlığını ihlal ve mala zarar verme suçlarından açılan kamu davasının yapılan yargılaması sırasında ... 6. Çocuk Mahkemesince 21.06.2013 tarihinde ifadesinin alınması amacıyla yakalama emri düzenlendiğinin tespit edildiği, ardından kolluk görevlilerince mağdur ... adına 21.07.2013 tarihli olay tutanağının düzenlendiği, sanığın muayenesi için 21.07.2013 tarihinde saat 21.34"te Eyüp Devlet Hastanesine giriş yapıldığı, söz konusu hastane tarafından mağdur ... adına aynı tarihli 7717 sayılı genel adli muayene raporunun düzenlendiği, ardından sanığın aynı gün saat 22.00 sıralarında yaşının küçük olduğundan bahisle Eyüp Çocuk Büro Amirliğine teslim edilmesi üzerine çocuk büro görevlilerince sanığın kendilerince tanınan ... olduğunun anlaşıldığı, ayrıca daha sonra çocuk büroya gelen ... isimli şahsın da sanığın oğlu ... olduğunu beyan ettiği, yapılan sorgulamada sanık ..."ın aranan şahıslardan olmadığının tespit edildiği, ardından nöbetçi Cumhuriyet savcısının talimatı üzerine kimliği hakkında yalan beyanda bulunmak eylemi nedeniyle kimlik tespiti yapılan sanığın 22.07.2013 tarihinde saat 08.30 sıralarında savcılığa sevk edilmek üzere Eyüp Çocuk Büro Amirliğine geri getirilmesi kaydıyla babası ..."a teslim edildiği anlaşılan olayda; TCK’nın 268. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için madde metnindeki “işlediği suç nedeniyle” ifadesi dikkate alındığında kanunilik ilkesi gereğince öncelikle fail tarafından işlenen bir suçun bulunması, bu suçun faili ile başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanan failin aynı kişi olması ve failin bu suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanmasının gerektiği, UYAP sorgulaması ve dosya kapsamına göre ise 21.07.2013 tarihinde saat 22.00 sıralarında Eyüp Çocuk Büro Amirliğine getirilmesi üzerine gerçek kimlik bilgileri tespit edilen sanık ... hakkında inceleme konusu başkasına ait kimlik bilgilerini kullanma eylemi dışında 21.07.2013 tarihinde gerçekleşen başka bir suçtan işlem yapılmadığı, bu anlamda sanığın işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla hareket ettiğinden bahsedilemeyeceği hususları birlikte değerlendirildiğinde sanığın eyleminin hukuki niteliğinin belirlenmesi bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulmadığı ve sanığa atılı başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun somut olayda oluşmayacağı anlaşılmakta ise de kolluk görevlilerince 21.07.2013 tarihli olay tutanağı ile polis merkezinin duvarına kafa atılması olayını içeren bila tarihli tutanağın, yine Eyüp Devlet Hastanesi tarafından 21.07.2013 tarihli ve 7717 sayılı genel adli muayene raporunun düzenlenmesi sırasında kendisini ... olarak tanıtıp mağdurun kimlik bilgilerini kullanmak suretiyle yalan beyanda bulunan ve kamu görevlileri tarafından üç ayrı resmî belgenin düzenlenmesine neden olan sanığın eyleminin TCK’nın 206. maddesinde düzenlenen resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
    Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanığın eyleminin TCK"nın 206/1. maddesinde düzenlenen resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- ... 7. Çocuk Mahkemesinin 22.12.2016 tarihli ve 189-446 sayılı direnme kararına konu hükmünün;
    a) ... Anadolu (Kapatılan) 6. Çocuk Mahkemesinin 2013/133 esas sayılı dosyası getirtilip incelenerek onaylı bir sureti dosya arasına alındıktan sonra CMK"nın 218/2. maddesi uyarınca sanığın gerçek yaşının usulüne uygun olarak belirlenip belirlenmediği araştırılıp, sanığın suç tarihi itibarıyla onsekiz yaşını doldurduğunun anlaşılması hâlinde delilleri takdir ve değerlendirme görevinin Asliye Ceza Mahkemesine ait olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile hüküm kurulması,
    b) Sanığın eyleminin TCK"nın 206/1. maddesinde düzenlenen resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi,
    İsabetsizliklerinden BOZULMASINA,
    2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.06.2021 tarihinde yapılan müzakerede tüm uyuşmazlıklar yönünden oy birliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi